oturmuş
bomboş sayfaları karalıyorum
bazen insan içinden konuşur duvarlara
yazacak ne varsa söyleyecek ne varsa
susarak çizer bulutlara resimlerini
ve susarak ağlar toprağa
bir ah! ile yıkar gönül saraylarını
ve bir karıncayla bölüşür dertlerini
un ufak bölünmüşlüğünü belli etmez kimseye
yozlaşmış dertlerini bir kafese koyar seyreder
bir kuş olsun o dertler
uçup gitsin ister
ölüm ötesine
belki bir taş ustasına rastlarım diye
kocaman bir taş biriktirdim kalbimde
ve sınırsız çiçekler yetiştirdim
göğsümün ta ortasında
güzel insanlara rastlarım diye
ne taş ustası uğradı
ne de güzel
insanlar
ben de üşenmedim
aynalı sızılar biriktirdim
aklımın deliler koğuşunda
gizli saklı neyim varsa döktüm ortalara
ve darağacına çektim düşmanlarımı güneşlerde kuruttum
yorulmadım hiç meydanlara yürüdüm
kulakları tırmalayacak sağır edecek kadar haykırdım
çığlıklar naralar attım
duyan olmadı hiç
sonra
pişmanlık
bezginlik
af isteği geçti gözlerimden
seslendim bulutlara mavi gökyüzünün ötesinden
damla yaş düşmedi tepeme kurak çöllere döndüm
kalktım diken üstünde yürüdüm dağ başlarına
yolda bir avuç küskün kardelene rastladım
belli ki sevişmeden açmışlar
kardan üşümüşler
eğilmiş boyunları
yoruldum sonra
rüyaya yattım hayra yordum tüm düşleri
gidenler vardı ömrümden ve gelenler
acaba gözümde çok mu büyütmüştüm yaşamayı
suya düşmüş kar tanesi gibi erimeye başladım
ayaklarımın altındaydı dünya
ve eşref saati gelmişti
sabahın
aydınlığıma güldüm
karanlığıma hayıflandım
kimsecikler yoktu
etrafımda
siyah kargalardan başka
katıla katıla gülüyorlardı hep bir ağızdan
sonra döndüm budalalığıma baktım
tasma takmış karıncaları
gezdiriyordu
yemyeşil otlaklarda
01072024
06:38
Kayıt Tarihi : 28.9.2025 22:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!