KARTALLAR LEŞ YEMEZ
Buhran ne kadar da belirgindi...zaman hesap soruyor.Aylar yargıç,günler şikayetçi.Saatler görülmemiş bir kinin sahibi sanki.Hangi dala uzansa kuruyor,hangi çiçeğe bırak selam vermeyi yanından geçse soluyordu.Acaba selam verse ne olurdu?
- Her bir dalı bin parçaya bölünürdü belki de...Tüm damarları çekilir rengi katran karasına dönüşürdü beyaz güllerin.
İnsanların gözlerine bakmak en büyük korkusuydu.Gözlerine baktığı insanın yüreğinde beliren en ince titreşimleri hissediyordu.Bu his zamanla ona büyük korkular bahşediyordu.Bu yüzden insanların gözlerine bakmaktan korkuyordu.Bu korku zamanla nefrete dönüştü...
Dar sokakların kirli kaldırımlarında yürüdüğü kaldırım gibi alçaktı düşünceleri.Ne gecenin siyahlığına anlam verebilmişti,nede gündüzün aydınlığına...Dünya denen yer içinde yaşayanlar için büyük olabilirdi.
Güneşe yönlendirdi bakışlarını.İçini bir ürperti kapladı,bu ürperiş diline yansıdı;
'Aman Allah’ım! Güneşten bakıldığı taktirde Dünya denen gezegen görünmüyordu.
Yoktu hiçbir şey buna rağmen insanlar nasılda büyüklenip kibre kapılabiliyorlardı.
Rüyalarını düşündü ve bir keresinde rüyasında Güneşi gördüğünü hatırladı.Güneş küçülüp avuçlarına konmuştu.Güneşin küçülmesinden çok onu meraka yönlendiren gözlerinin kapalı olduğu bir anda nasıl oluyor da görebiliyordu.Ve başka rüyalarda kendisini çok defa görmüştü.Gördüğü kendisi ise kendini gören kimdi? Yok gören kendisi ise gördüğü kimdi? Yoksa gerçek hayat diye bahsedilen hayat rüyadakiler mi idi.Geçmiş denen algıyı düşündüğünde rüya kadar bile belirgin değildi.Rüyaları daha net hatırlıyordu.İçinden çıkamadı;
'Delirmek bu olmalı diye söylendi.
Deliriyor muydu yoksa;
'Ama hayır deli delirdiğini anlayamaz.
Çoğu defa düşüncelerinin içinde kaybolup gidiyordu.Bu kayboluş bilinmeyenlerle buluşuyor,dönüşü olmuyordu. Mutlu olmasına da neden oluyordu.Bu duygu hüznün kaybolduğu tek andı.
Yürüyüşündeki dalgınlığı ayaklarının altında ezilen,yüzlerce parçaya bölünen kurumuş dut yaprağının çıkarttığı ince titreşim bozdu.
Buğulu gözlerine yaprağı iliştirdi.
Düşünceleri şimdi başka bir mecraya yöneldi.
Aynı anda sonbahar rüzgarını da hissetti.Yaprak her bir parçasını bu rüzgara teslim etmişti.Sağa,sola,aşağı,yukarı her yöne sürükleniyor,her bir parça kendisini izleyen buğulu gözlerin,buğusundaki hüznü çoğaltıyordu. Gözlerin buğusundaki anlam dile yansıdı;
'Tıpkı bana benziyor.
O yaprak bir zamanlar dalında,yeşilin avuçlarına kendisini teslim etmişti.İşte o zaman en hırçın rüzgarlara kafa tutmuştu.Şimdi tembel bir sonbahar rüzgarının merhametine bırakmıştı emellerini...
'Yine baş ağrısı musallat oldu! Düşünmeyi seviyordu ama beraberinde amansızca başına konan ağrı dökülmeye yüz tutmuş saçlarının her birine yansıyor dile geliyor;
'Artık kes! ... Diyordu.Bu sesin sahibini karşısında görebilse gözünü kırpmadan öldürebilirdi.Nefreti o denli büyüktü,kıskıvrak etrafı kuşatılmıştı sanki,rahat,rahat düşünemiyordu bile...
Şişhanenin Kasımpaşa istikametindeki dik yokuşu ayaklarıyla inatlaşarak indi.Bedeni öne gitmek istiyor,ayaklar buna müsaade etmek istemiyor.Bu şekilde Şişli dolmuşlarına yöneldi,diğer insanlar gibi kuyruğa girdi.Şansı hiç iyi gitmezdi,yine öyle oldu.Dolmuşun ayak da ki yolcuları arasındaydı.Sevmediği olaylar yakasını bırakmazdı.
Para üstlerini gönderiyor;
'Şundan bir kişi uzat! Hitaplarının oluşturduğu yankı beynini parçalıyordu.
Bedenin de korkak bir temas hissetti.
İnce parmaklı bir elin ceplerine girmek istediğini sezdi.
Gülse miydi yoksa ağlasa mı? O gülümsemeyi tercih etti.İnce parmaklı elin sahibine yönlendirdi buğulu gözlerini.Şaşırdı;
'Nasılda güzel bir kız! Diye kendi duyacağı tonda mırıldandı.
Güzel olduğu kadar da alımlıydı hırsız kız! Daha doğrusu yankesici.
Delikanlının pantolonunun cebindeki üzerinde şiir yazılı kahvehane yaz boz kağıtlarının dışardan görünümü yüklüce bir parayı anımsatıyordu.
Genç kızın o kağıtları almasına müsaade ederdi etmesine ama her birinde yeni yazdığı şiirleri vardı.Bunları kaybetmek para kaybetmekten daha ağırdı.
Cebindeki kağıtlar tam çıkacaktı ki; genç kızın ince parmaklı elini sımsıkı tuttu.Kız para zannettiği kağıtları bırakıp elini kurtarma gayretine düştü.
Çabaları neticesiz kaldı.Bu karamsarlık dolmuşun şoförüne iletildi.Bu iletide müthiş bir korku vardı;
'Müsait bir yerde inecek var!
Dolmuş durdu! Delikanlının kızı bırakma niyeti yoktu.Aslında bu niyetin kapısı hoşlanmaya ve değişiklik aramaya açılıyordu.Ve kızla birlik de dolmuş dan indi.Genç kız hala elini kurtaramamıştı.Ama dolmuştan kimsenin bilgisi olmadan inmiş olmanın verdiği huzur gönlünü teskin etmişti.Bu ehem niyet fazla uzun sürmedi;
Soruyu saranın ses tonu yumuşaktı.
'Ne zamandır yankesicilik yapıyorsun?
Genç kızın çehresi korkunun rengine büründü,bu renk fazla uzun sürmedi.Sonuçta elini kurtarmıştı.İnkar etmeliydi.Sonra karşısındaki delikanlı saf birine benziyordu hatta kendisini haklı bile çıkartabilirdi.
Önce sessiz kalmayı denedi,yürümeye başladı.Biraz önce soymak istediği kişi peşini bırakmıyordu.Nihayet durdu kumral saçlarının tokasını çözdü;
'Kimsin sen?
'Ne yapayım ben seni?
'Git yanımdan! Başına iş alırsın.
Kız yeniden yürümeye devam etti.Bu yürüyüş Dolap dere semtin de Çingene mahallesine kadar sürdü.küçük ve dik yokuş da genç kızı bir grup karşıladı. Vakit akşam yakınıydı. Bu grup delikanlının takibini kesti.
Otuz beş yaşlarında yüzünde nursuz bir siyahın belirdiği adam;
'Ne arıyorsun?
Diğerleri de yaklaştı yanına;
'Esrar,eroin,kadın?
'Ne arıyorsun?
Delikanlı gözlerine hala genç kızı aratmakta idi.Şimdi bu belalı grubu başından nasıl atacaktı.
Ses tonuna bu endişesini yansıtmamalıydı;
'Naci Şahini arıyorum.Dedi.Ama o ne Naci Şahini arıyordu nede öyle biri vardı.Cevap vermek adına söylemişti.
Yüzü lekeli olan;
-Ben biliyorum evini gel gidelim!
Bu ses de benimle gel tehdidinin edası vardı.
İstenilen yere doğru yürümeye başladılar.Genç kızın döndüğü ara dan geçtiler.Az sonra viran evlerin olduğu yerdeydiler.Vakit karanlığın kalbine doğru ilerlemek de idi.Bu gruba katılanlarda olmuştu,hayli kalabalık idiler.
Etrafı çevrilmiş bir vaziyette durdular.
Delikanlı pişman olmuştu bir kere ama gelmişti,yankesici kızın güzelliğiydi onu oralar getiren.Galiba o genç kız da onlardandı.Israrla onu aratıyordu gözlerine.
Bir hitapla karşılaştı;
-Akıllı ol ceplerini boşalt!
Bir diğeri;
-Gecenin şahidi olmaz!
Bunlar ailecek hırsız,dolandırıcı veya katildiler.Her türlü pislik onlarca meşru görülür çocuklarını bu işler üzere yetiştirirlerdi.
Delikanlı çaresiz ellerini cebine götürdü;
-Maalesef bunlar kağıt! Benim param yok!
Henüz söz dudaklarından dökülmüştü ki kalçasın da bir acı hissetti.
Arkasına baktı.Henüz onüç,ondört yaşlarında bir çocuğun geri adımlarla uzaklaştığına şahit oldu.Elini acı hissettiği yere götürdü.
Bu bir bıçaktı,çıkartmak istedi,duyduğu acı vazgeçirdi.Henüz bakışlarını bıçak dan çekmemişti ki yüzüne bir değneğin darbesini aldı.Yere yığıldı.
Çirkin suratlı insanların üzerini aradığına şahit oldu,dokuz yaşlarında bir çocuğun ayakkabısını çıkarışını izledi.Ak babalar gibi üşüşmüşlerdi.Vücudunun her bölgesinde sızılar yer,yer artmak da idi.
Genç kızı takip ettiğine de edeceğine de pişman olmuştu.Merhametten uzak grup nihayet usandı.
Homurdanıyorlardı,Biraz sonra yanlarına hırsız kız da gelmişti.Delikanlının yanına yaklaştı eğildi.Birde o kontrol etti.Üzeri şiir yazılı kağıtlardaki şiirlerin başlangıç mısralarına bakındı.Bir kağıt da sadece bir mısra vardı;
-Gece gözlerinin rengini alana dek!
Genç kız şiire meraklı idi.Bu mısra şaşırtmıştı.Anlamını merak etti.
Kibirli bir eda ile şiirin şairinin yüzüne kağıtları çarptı;
-Aptal seni! Dedi.
Delikanlının acı çektiği besbelli idi.O buna aldırış etmeden alaylıca sordu;
-Gece gözlerinin rengini alana dek! Ne demek istedin bunun anlamı nedir?
Delikanlı yaşadığı acının rehavetini giderememişti.Bu şekilde;
-O mısra nın anlamını hiç kimse çözemez! Dedi.
Hırsız kız sinirlendi;
-Aptal!
Delikanlının ses tonu kısıktı;
-Öğrenmek istiyor musun? Beni hastaneye götür.
Hırsız kız alaylı;
-Tabi sende polise beni ihbar et değil mi?
Can havlindeki delikanlı;
-Hayır! Diye bildi.
Yüzüne değen değnek ağzının içine kadar ulaşan sızılara sebep olmuştu.
Genç kızı boğuk bir ses yanına çağırıyordu;
-Nilüfer bırak oyalanmayı gel buraya.
Anlaşılan hırsız kızın adı Nilüfer di.Delikanlı kızın adını örgenmiş olmanın küçük zaferini yaşadı.Fısıldadı;
-Nilüfer! Gece gözlerinin rengini alana dek! Bunun anlamını merak etmiyor musun?
Hırsız kızda merhamet belirdi;
-Tamam seni hastanenin yakınlarına bırakır giderim.Şimdi mısra nın anlamını söyle!
-Hayır,önce hastane!
Genç kız delikanlıya verdiği sözü yerine getirdi.O mısra nın anlamını baygın şairden öğrenemedi...
X X X
Yok yağıyordu dağlarına,delikanlının gözleri korku denizinin rengini almıştı.Dolap deredeki olayın üzerinden bir ay geçmesine rağmen sol kalçasında sızılar hala devam ediyordu,çok zoruna gitmişti,kavga bile edemeden yerde yığılıp kalmıştı...Kimsesizdi ne arayanı ne soranı olurdu,çalışması gerekiyordu,zorda olsa bu günüde atlatmış,bir yevmiye yi hak etmiş evine yürüyordu.Düşünceleri kendisine isyan etmiş bir şekilde evinin bulunduğu sokağa girdi. Sokak başında kapı önlerinde oturan birkaç kadın gördü;
-Onlarda benden kasavetli.Diye mırıldandı. Yavaş olan adımlarını hızlandırdı.Evinin bulunduğu binaya girdi,evi binanın girişinde rutubetli bir yerdi nemin kokusuyla karşılaştı,perdeleri araladı,pencereyi açtı.Kirli aynaya uzunca baktı,kanın çekildiğini düşündü,teninin beyazlaştığına şahit oldu;
-Yirmi yedi yıl nasıl geçti? dedi.
Saçlarının dökülmeye yüz tuttuğunu düşündü,sert saçlarına dokundu;
-Yakışıklıyım.Diye söylendi.
Küçük tüpü yaktı çaydanlığı üzerine koydu.Dar mutfak da ki kirişe kafasını çarptı;
-Ne vardı bu kadar büyüyecek bir seksen boyum külfet den başka bir şey değil.Dedi.
Derme çatma masaya akşam yemeği için aldığı ekmekleri koydu.Sokağın önünden geçen araçların sesi huzurunu kaçırıyordu.Çerçeveleri çürümeye başlamış pencereyi kapattı.
Gece boyu kitap okudu.Yatağa girmekten korkuyordu.Onu korkutan uyumak değil rüyalarıydı...Kalbinde tarifi mümkün olmayan acılar barınıyordu,bazen bu acıların çığlıkları diline yansıyordu;
-Annem! Diyebildi...
Bir tek o inanmıştı kendisine.
Çocukluğuna özlem duydu.
Yedi yaşına kadar Velican dı ismi,yaş sekiz olunca Delican demeye başladılar,bazen sadece deli de derlerdi.
Babasını düşündü.Nasıl inanırdı o Meşhure olacak cadaloza!
Ne güzel evleri vardı.Bir kış günü babası ile amcası tartışmış,bunun üzerine babası kerpiçten ev yapmıştı.Çok kısa bir zaman içinde yaptığı ev baharla birlik de içi ve dışı yemyeşil sarmaşıklarla süslenmiş di.
-Kız kardeşlerim! dedi özlemişti.Dört yıldır görmediği ailesinin özlemi yüreğini yağmalıyordu.
Delican amcasının kızı Emeli severdi.Onunla evlenecekti daha neler,neler olacaktı...
Babası fakirdi.Amcası zengin bir insandı.Emelse amcasının bir evladı idi.Dolayısıyla amcasının serveti kızı Emele kalacaktı.Delican ın servetle işi olmazdı,servetle işi olan Emelin annesi Meşhure idi.Kocasının onca servetini kayınına kaptırır mıydı.Öz kardeşinin oğlu ile evlendirecekti kızı Emeli.Ama yıllardır buna şekil vermeye çalışsa da bir türlü olaylar istediği gibi gelişmiyordu.En son sinsi bir plan yaptı.
Delican’ı elektrik kablolarında bir sorun olduğunu söyleyerek eve çağırmış,Delican henüz eve girerken elektrik çarptı numarasıyla kendini yerlere atmıştı.Delican saf bir kalple yengesi Meşhure nin yanına yaklaşıp ilk müdehaleyi yapmıştı,sıra sünni teneffüse kadar gelmişti.Cadaloz Meşhure tam o sırada çığlığı koyuvermiş Delican’ın sarkıntılık da bulunduğunu haykırmıştı.Nasıl toplanmıştı herkes başlarına.
Ya Emel nasıl inanırdı.O bakışlar hatırına geldikçe çıldırıyordu.
Neydi o gün öyle!
Bir o kadar dayak yemişti.Ya en son babasının tavrı,oğlunu evlatlıktan reddetmişti.Bu uğradığı iftira Delican’ı mahvetmişti.
-Ah Emel! Emelim bile değilsin artık.dedi
Bunlarla sınırlı değildi Delican’ın sıkıntıları.İTÜ de üçüncü sınıfında yok yere yanlışlıkla bulaştığı siyasi olaydan ötürü okuldan atılmıştı.
Tüm gece kabuslarla sabahı buldu.İnşaatlarda çalışıyor,kalaslardaki paslı çivileri söküyordu.Avuçlarının içi nasır tutmuştu.Yeni bir iş bulmalıydı.
xxxxx
Baş parmağı ile elinin içindeki parmakların başladığı bölgede beliren nasır uçlarını sıklıkla okuşuyordu.Hergün az daha sertleşiyordu nasırlar.Daha güzel bir iş bulma düşüncesi onu rahatsız etmeye başladı.Gazete ilanlarını kontrol etti.Telefon numaralarını not aldı.Nihayet iş aramaya koyuldu.
İş için görüşmeye gittiği yerlerde kendisi gibi onlarca işsize rastladı.Bunların içinde en ilginci asansörde karşılaştığı kendi kendine birşeyler mırıldanan otuzbeş yaşlardaki,kuaförden yeni çıktığı besbelli olan kadındı.İnce dudaklarını boya ile kalınlaştırmaya uğraştığı çok belirgindi.Sabah ilk gittiği adrestede görmüştü onu.
Delican diğer sabahki gördüğü kadın gibi kendisine verilen işbaşvuru formunu doldurmaya başladı.
Morali bozuk,forumdaki soruları cevaplıyordu,bu işi onlarca kez yapmıştı;
Herdefasında;
-Biz sizi arayacağız demişler,hiç birinin aslı çıkmamıştı.Bu sefer Forumdaki soruları alaya almaya başladı.Bir soruda bildiği bilgisayar proğramlarını işaretlemesi isteniyordu,bilmedği hald etümüne evet yazdı,yabancı dil bilgisi sorusununda akibeti aynı oldu.
Merakda ediyordu bakalım ne yapacakalardı.Göz ucuyla kendi gibi forum dolduran bakımlı kadınıda takip ediyordu.
Nihayet formu sekreter kıza uzattı.
Henüz kapıdan çıkmamıştıki;
Sekreterin müjde edasındaki ses tonuyla durdu;
-Bakarmısınız diyordu bu ses.
Delican umutsuzca sekreter kızın yanına yaklaştı.
Telefon ahizesini yerine koyan kız;
Başvuru formunu Delicana uzatıp;
-Üst kata çıkınız Osman beyle görüşeceksiniz.Dedi
Delican anlamıştı,demekki kimseyi telefonla aramıyorlar,derhal patronla görüştürüyorlardı...
Bu düşünceleri genç sekreterin;
-Asansörle altıncı kata çıkacaksınız.Hitabı bozdu.
Olanları izlemekte olan süslü kadınla birlikte yine aynı asansöre bindiler.
Kadın asansörün altı numaralı düğmesine basarken,Delican zemin kat yazılı düğmeye bastı.
Delican sık,sık,kısık sesle;
-Biz sizi arayacağız diye mırıldanmakta idi.
Bu mırıltının ne anlama geldiğini çok iyi bilen süslü kadın tebessüm etti.Bu tebessümde yeni yaptırdığı makyajın bozulmaması için sarfedilen incelik vardı.
Bunu Delicana sezdirmemeye ugraş göstererek sordu;
-Neden yukarıya çıkmıyorsunuz?
Bu soru Delicanın mırıltısını kesti;
-Şey...Dedi.Bunu derken dili zaman kazanmıştı,Beyni yıldırım hızında düşünüp,bir yalan hazıladı.Nede olsa bu süs düşkünü kadını bir daha görmeyecekti.Bunun rahatlığı ile cevap verdi;
-Ben burayı sevmedim başka bir işe bakacağım.Dedi.Bu cevap delicanın dudaklarından şairliğinde verdiği avantajla ustaca dökülmüştü.Süslü kadın derhal inandı.Elini çantasına götürdü.Bir kartvizit çıkardı.Delicana uzatıp;
-Bu kartı al! Burası ulusal bir radyo,burda ayak işlerine bakacak eleman arıyorlar,henüz duyuru yapmadılar,orada iş bulabilirsin.Dedi.
Delican ikidir gördüğü kadının iyiliği karşısında ezildi.
Donuk bir hisle kartı alıp;
-Teşekkür ederim.Dedi.
Kadın asansörde,Delican dışarda kurulan bu diyalog asansörü kullanmak isteyen işsizler tarafından bozuldu.Asansörün kapısından uzaklaşan Delican son olarak;
-Umarım şansınız iyi gider dedi.
Gün Merterde akşam olmak üzereydi.
İş bulmak için geldiği son adreste umutsuzluk hakim olmuştu,en iyi olaysa süslü kadının verdiği kartvizitti.Kaybolur korkusuyla cebine bile koymamıştı,öyle sıkı tutuyorduki,elinin terlediğinin çok sonra farkına vardı.Eve gelene kadar adresi ezberlemişti bile.
Küçük odalı evde yalnızlığın yanında adını koyamadığı acıyıda hissediyordu.Yine annesi geldi aklına,sonra babası,kızkardeşleri...Ve Emel.
Yıllar olmuştu annesinin yaptığı yemeğin tadına bakmayalı,ne olurdu son birkez annesinin sesini duyabilseydi;
-Oğlum! ...Deseydi
Elini yumruk haline getirdi birgün önceki yemeğin demirbaşları yiyeceklerin hala durduğu masaya vurdu,vurdu taki acı duyana kadar devam etti.
Annesi karşısındaymış gibi konuşmaya başladı;
-Zamansız esen rüzgarların saçlarına dokunamadım anne,yaşayamadığım mutlu yılların özlemini bitiremedim anne...
Hıçkırmaya başladı,işaret parmagıyla akan gözyaşlarını sildi,devam etti;
-Şerefsizlerle dolu dünyaya bir gözyaşıda ben kurban ettim,kahrım uçarak sevgim yaya,sana geliyor kabul et anne...
Sadece Annesi değidli Delicanı üzen.Okuldan atılmasına sebeb olan grupların siyasi bağlantıları.En az annesi kadar sevdiği vatanı..Ve vatanını sattığını düşündüğü grupların,derneklerin televizyonların,gazetelerin ve bir çok oluşumların...Vurdumduymazlıkları ve atık bu işi alanen yapmış olmaları,Delicanı çok üzüyor,öz yurdunda garip olması duygularına sürekli hüzünler yansıtıyrodu...Bu hüzünler uykusuzluğa dönüşüyor,hergün az daha kederleniyor sürekli çıkış yolları arıyordu.
Ertesi gün bir ödev gibi ezberlediği adresteydi.Bu üçüncü gelişi idi ikitelliye.Daha önce amelelik için gelmişti.Sırtında elli kiloluk çimento torbası ile onbirinci kata çıktığını hatırladı.Bu hatırlayış o günki yorgunluguda beraberinde getirmişti.Bu eda ile dokuz katlı radyo binasının önünde durdu.Alışkındı elleri boş dönmeye,her daim kaybetmeye...
Bu sefer kazanmıştı Delican,hata o rutubetli bekar evindende kurtulacaktı.Radyo binasında kalacaktı,gece bekçilik yapacak,gündüz öğle sonuda ayak işlerine bakacaktı.
Takım elbiseli elli yaşlarındaki,sevimsiz yüzlü,bir adam Delicana yapması istenen işlerin kurallarını sıralıyordu.
Yüzü gibi ses tonuda sevimsizdi;
-Burası ulusal ve büyük bir radyo,kimseyle samimi olmaycak,gayriihtiyari hareketlerde bulunmayacaksın,gündüz saat onüçden,gece yirmidörde kadar radyonun getir-götür işlerine bakacaksın,gece birden,dörde kadarda bina dışında bekçilik yapacaksın.
Bu konuşmadan sonra;
-Adın nedir? Dedi
-Velican! Bazen Delican derler.
-Beni anladınmı Velican!
-Evet Durmuş abi!
Takım elbiseli adam sesindeki sevimsizliği arttırıp;
-Abi yok! Drumuş bey var! Dedi.
-Tama Durmuş bey! Dedi Delican.
Hepsi iyi fena değildide,şu gece bina dışı bekçilik canını sıkmıştı.
Durmuş giderayak;
-Velican burda deli olamazsın,buranın delisi benim,ona göre.Dedi
Delican kendisine gösterilen odaya şekil vermeye koyulmuştu bile.
Durmuşun giderayak söylediklerini düşünüyordu;
Mırıldandı;
-Buranın delisi oymuş! Bakalım bana kaçgün sonra delican demeye başlayacak...
Delican Günler sonra ne yapması gerektiğini öğrenmiş,harfiyyen yerine getiriyordu.Yaşamı düzene girmeye başlamış,sigortalı,maaşlı bir işin sahibi olmanın huzurunu tatmıştı.
Bu huzur altı ay devam etti.
Aralık ayının keskin soğuğu geceleri çekilmez olmuştu.Yine yorgunluguna denk gelmişti aralık ayı,Soğuk geceler düşlerini kovalıyordu,uykuları üşüyordu,hisleri aralık gibi donuktu.Ruhunun yaş yirmisekiz dramı çok belirgindi.Papatyaların ve tüm çiçeklerin amansız düşmanı aralık ayı kasavetini artırıyordu,oysa Delicanın bahçesinde,ne lale vardı nede gül! ,toru topu otuz gündü ömrü,kokusu ölüm,toprağı ölümdü aralığın,Delican ölüm beyazı aşkını düşündü aralığın,nasılda kıymıştı bülbüle...Yüreğini aralığın kapısının önüne bırakmış aralık ayının merhametini gözlüyordu.
Günler akıp gittikçe Delican da değişiklikler gözlenmekteydi.Yüreğine öylesine tohumlar ekiliyorduki bunun adını koyamıyordu.
Radyoya gelen tüm gazeteleri okuyor,yorumluyor hergün az daha karamsarlıga düşüyordu.Gününün büyük kısmı kitap okumayla geçmekteydi.Okuduğu kitaplar tarihle ilgili ve siyasi içerikli kitaplardı.
Üniverstetetn atılmasına sebeb olan olayı çok düşünüyor netice alamıyordu.Bir konferansada söz almış yüzlerce dinleyicinin olduğu bir mekanda M.Kemal Atatürk'ün inkilaplarını eleştirmişti.Nerdeyse vatan haini ilan edeceklerdi.Sonrası kapı dışına koymuşlar aykırı bulmuşlardı.Türk halkı nasıl olurda çok kısa zaman içerisinde bu kadar çabuk değişebilirdi.Yokluğu düşündü,yoruldu,halkı açtı karnını doyurmaktan başka bişi yapamıyordu.Zira karnı doyacak sonrasında ben ne yapabilirimi düşünecekti.Bu karabulutlar dertleriyle birleşince her gün az daha kayboluyordu.Bir yazarın sürekli tekrar ettiği 'Kurgulanmış hayata yama olanlar' Bu sözün içeriğini düşünüyordu.Hayat nasıl kurgulanırdı.
-Delican Bana yardım et biraz! Bu hitap çeçenistanlı Aslanbeke aitti.Henüz tanışalı üç ay olmuştu.Aslanbek adı gibi aslanların efendisi yiğit bir çeçendi.
Delican isteği yerine getirdi.Geniş mermer taşlı masayı beraber yerinden uzaklaştırdılar.Süpürgeyi eline alan Aslanbek çekilen mermer taşlı masanın altını süpürdü,paspas attı.Sitemkar bakışları Delicana neler,neler anlatıyordu.İçinde yüzlerce intikam çiçeği filiz açmıştı.
Çeçenistan`ın köyü Borozdinovkoye`de karşılaştıkları baskı ve zulümden kurtulmak için köyü terk eden 100`den fazla aileden biriydi Aslanbek. Rus iç istihbaratı GRU`ya bağlı Sulim Yamadeyev başkanlığındaki paramiliter Vostok ekibinin Haziran ayı başında köyü kuşatarak 11 genci kaçırmasını ve 77 yaşındaki bir ihtiyarı da yakarak öldürülmesini protesto eden köylüleri organize etmiş sonrasında, köylerini terk etmişlerdi.Otuz beş yaşındaydı Aslanbek o onbir gençten biride kardeşiydi.
Aslanbek in yıllardır koştuğu uğraşı ve hedefi ise çok net: Kuzey Kafkasya halklarını birleştirip özgürlüğe kavuşturmak. Özgürlük kavramı elbette Rusya'nın boyunduruğundan çıkma bütün çeçenlerin muradı ve isteğiyle birleşiyordu Aslanbekin hikayesi.Ama sadece hayal olarak kalmış,umuttan öteye geçememişti.Bir zamanlar silah tutan eli şimdi süpürge tutuyordu.Bunu dili yansıtmasa bile gözlerinden ve sert bakışından belli oluyordu.
Delicanla hergün bu konuları konuşur,ilk fırsatta çeçenyaya gideceğini söylerdi.
Günler akmaya ve ay olmaya başladı.Delican Radyoda terfide etmişti.Kibirli dijeye yardımcı kısmen asistan olmuştu.Dijey hakan'a gelen mektupları okuyor,not alıyor cevaplar yazıyordu.Yazdıgı mektuplar son derece edebi idi.Dj Hakanın imzasıyla yazıyordu.Mektuplar artıyor klasik cevaplar yerine mektup içeriği ile alakalı cevaplar yazmaktaydı.En çok Mektup Gülçin Yıldız isimli hayrandan gelmekteydi.Ve bu hayranlık Delicanın özenerek yazdığı mektuplar karşısında sevgiye sonra aşka dönüşmüştü.Bu duygu dj Hakana idi.Oysa Dj Hakanın haberi bile yoktu cevap yazan,duyguları yansıtan Delicandı.
Gülçin Yıldız İstanbul Emirganda yaşayan emlak zengini dul kadının güzel kızı.Yirmibeş yaşında zengin,popüler kültürün idolu çalımlı bir kız.Annesinin verdiği parlak partilerin prensesi.Edebiyata düşkün ve eski nostaljilerin tutkunu ve bu yüzden mektuba hayran bir kız.Gülçin son iki aydır okuduğu mektupların edebi niteliği karşısında duygularını saklayamayıp aşkın sinyallerini veren mektuplar yazmaya koyulmuştu.Ve onda mektup bekleme duyguları büyük bir hazdı.Bu bekleyişten zevk alıyor,hayatının anlam kazandığını düşünüyordu.
Bahar mevsimiyle birlikte Delican'ı artık tüm radyo çalışanları tanıyordu.Hayat hikayesini bilmeselerde sevmişlerdi.Radyonun patronu ülke genelinde bilinen bir işadımı idi.Temiz işlerinin yanında kirli işleride bulunmaktaydı ve tabi rakipler,düşmanları...
Bir gece Delicanın uykusu bölündü.ince,keskin bir kadın çığlığı onu uyandırmıştı.Üzerini giyindi,sesin geldiği yere bakmak için odadan çıktı.Koridorları hızlı adımlarla tepeledi.
Radyonun yayın odasından gelmişti bu ses.Patronun hasımları radyoyu basmışlardı.Kalabalık bir gruptular.Bir kısmı radyonun girişndeki güvenlikleri etkisiz hale getirmiş diğerleri içeriye girmişti.İki kişi yayın odasının kapısında dururken dört kişide yayın odasını allak bullak ediyordu.Odadaki dj yi ve tommaisteri etkisiz hale getirmişlerdi.Bilgisyarları kabini ve bir çok aleti yerlere saçıyorlar,küfürlü naralar atıyorlardı.Takma adı pelin olan dj kızın gözleri korkudan büyümüştü,nefes bile almıyordu,tirtir titriyor,öldürülmek kokusuyla ezilmiş,küçülmüş,bir köşeye büzülmüş bekliyordu.
Delican müştemilad bölümünde kalan Aslanbeki de uyandırdı.İki genç adam yayın odasının bulunduğu kata yöneldi.Adımları koşar edasındaydı.Koridorda görünmeleriyle yayın odasının kapısında bekleyen iki kişiye farkedildiler.Aynı anda silahlar gözüktü.Delican ve Aslanbek koridor köşelerini kendilerine siper yaptılar,beraberinde iki kurşununun çıkma sesi binaya yayıldı.
Kurşunu sıkanlar odadakilere yüksek sesle;
-Artık gidelim Çabuk olun
Diğer dört kişide silahlarının emniyetini açtı.İsmi Kemal olan emriler sıralıyordu.Heyecanla kapıda bekleyenlere sordu;
-Neden ateş etiniz?
Sorunun muhattabı bir kişiye düştü diğeri silahının emniyeti açık şekilde az önce köşeyi kendilerine siper yapanlara dogru yürüyordu.
-İsmet ateş ettiklerimize bakmaya gitti.
İsmet terleyerek yürüyordu,üzerindeki siyah ceket ağır gelmeye başlamıştı.Parmağı tetiğe heran dokunacak şekilde az önce gelenlere yaklaşmaktaydı.
Ötey yandan Aslanbekle,Delican el işaretleri ve sessiz mırıldanmalarla kendilerine yaklaşmakta olan silahlı kişi için plan kuruyorlardı.Delican siperden bir gölge gibi çekildi,basamaklara gizlendi,Aslanbek olduğu yerde kaldı.
İsmet'in terlemesi Aslanbeki görmesiyle sona erdi zira silahsız ve yalvaran biriyle karşılaşmıştı.
Aslanbek;
-Aman abi,ben burda temizlikçiyim,bana bişi yapmayın.Diyordu.
-Diğer kişi nerde?
Aslanbekdeki oyun ses tonuna da yansımıştı;
-Aman abi merhamet et.O kaçtı,ben korkumdan bir yere gidemedim.
İsmet rahat bir nefes almıştı.Bu rahatlıkla;
-Ayağa kalk! Duvara yaslan!
Alanberk hala yalvarmaya devam ediyor.
-Neolur bana bişi yapmayın.
İsmet kendisinden haber bekleyen diğer arkadaşına seslendi bu sesde güven vardı;
-Önemli bişi yok!
Aslanbek korku edasıyla yarı eğik ayağa kalktı.
İsmet;
-Duvara yaslan! Dedi.
Aslanbek Delicanla kararlaştırdıkları gibi basamaga yakın,görüş alanında uzak yeri tercih edip ellerini duvara dayadı.
İsmet dikkatini gevşetti ve Aslanbeki aramaya koyuldu.
Bişi bulamamıştı,bu dikkatinede yansıdı,iyice rahatladı ve sıradan posizyona geçti.
Buanı gözleyen Delican ismetin arkasında belirdi.Bu belirişi ismet sezmişti ama boynuna şah damarının geçtiği alana aldığı ani darbe onu bayılttı.Un çuvalı gibi yere yığılıp kaldı.
Aslanbek hayranlıkla Delicana baktı ve sordu;
-Bu vuruşu nerden öğrendin?
Delican İsmetin tabancasını alırken cevap verdi;
-Bundan sonra hangi vuruşu yapacağız onu düşünelim! .
Aslanbek baygın durumdaki İsmeti ayaklarından sürüyerek merdiven basamaklarına çekti.
Diğer kişiye gelmişti sıra.
Sırası gelen kuşkuyla seslenmekteydi;
-İsmet! ,İsmet!
Hem sesleniyor,hemde İsmetin gittiği istikamete yürüyordu.
Yayın odasındakilere herşeyin normal gittiğini söylemişti.Biran İsmetin sesinin gelmediğini söylemek istedi,azar iştime korkusuyla vazgeçti.Basamaklara yaklaştı,yerde yatan birini gördü parmağı tetiğe heran dokunabilirdi.Komutlara uyması gerekiyordu.Mümkün oldğunca silah kullanılmayacaktı.Zaten biraz önce bunu ihlal etmişlerdi bu sıkıtı ismet gibi onuda terletmişti.Birdaha seslendi;
-İsmet!
Yerde yatan adama eğildi,silahın namlusunu yerde baygın numarası yapan Aslanbekin başına dayadı,korkuyla;
-Kalk! Dedi.
İstediği olmadı,bir daha tekrar etti;
-Kalk!
Evet inandı.Bu adam baygındı.Doğruldu basamaklara yürüdü.Kendine köşe duvarını saklanma yeri olarak seçen Delican biraz önce İsmetten aldığı tabancanın emniyetini açarak,hızlıca basamaklarde yürüyen adamın ensesine tabancayı dayadı,ses tonunda cesaret barındığı çok belirgindi;
-Silahını bırak!
Bu emre kayıtsız uydu.Peşine bir emir daha geldi;
-Yüzünü dön!
İsteneni yaptı,Bu ara Aslanbek bırakılan silahı eline aldı.
Sesi toktu Aslanbekin;
-Hayalet tabenca! güzel silah! dedi. Devam etti; Ağırlığı altıyüz gram,fiyatı 5-10 bin YTL arasında değişen yarıotomatik Avusturya yapımı tabanca suikastçiler ve hava korsanlarının da en sevdiği silahlar arasında yer alıyor. Hayalet tabanca ilk defa Mart 2002'de Fransa'nın başkenti Paris'in banliyölerinden Nanterre kasabası katliamında da kullanılmıştı. Belediye binasını basan Richard Durn isimli kişi, her iki elindeki Glock marka ruhsatlı silahlarla toplantı halindeki belediye meclis üyelerini taramış, olayda, sekiz kişi öldürmüş ve 14'ü ağır 30 kişi de yaralanmıştı.
Silahı kaptıran adam hayretler içinde Aslanbeki dinledi ve korkuya kapıldı.Bu adam sıradan biri değildi.Bu korkunun verdiği acziyetle itaat etti.Sımsıkı bağlanarak bir odaya kapatıldı.
Delican Aslanbeke sordu;
-Ya sen bu vuruşu nerden öğrendin?
İkiside tebessüm etti.
Aslanbek cevap verdi;
-Bakalım şimdi hangi vuruşu yapacağız.
Öte yandna yayın odasındaki dört kişi odayı katıyor karıştırıyor,birşeyler arıyor gibiydiler Dj kız Pelin kendisine sorulan soruları duymuyordu.Korku tüm benliğini sarmıştı.
Dört kişinin patronu olduğu belirgin olan sürekli küfür eden emirler sıralayan orta boylu gri takım elbiseli adam İsmet ve arkadaşının kapı dışında bekeldiğini umarak seslendi;
-İsmet çabuk buraya gelin!
Bu istek yerine geldi yelnız gelen ismet değil iki silahlı genç adamdı.Delicanın nidası soguk duş etkisi ve şaşkınlık oluşturdu;
-Beyler olğunuz yerde kalın!
Bu emri destekleyen namluların ucu dört kişiye yönelikti.
İçlerinden biri silahına davrandı,Henüz ateşlemeden silahın namlusunun vurlduğuna şahit oldu.Ateş eden kişiye baktı.Bu Aslanbekti.Sert bakışlı,uzun boylu,soğuk yüzlü bu adam tetiğe yeniden dokunacak gibi duruyordu.
Dört kişide bir araya geldi.Aslanbek silahlarını ve ceptelefonlarını topladı.
Delican beşkişinin patronu olan Kemal isimli adama emir niteliğind ebir sesle sordu;
-Dışarda kaç kişsiniz?
Az önce gaddarlık sergileyen,küfürler eden,emirler sıralayan adam gitmişti.Biçare tutumlarla cevap verdi;
-Beş kişi!
Delican Kemale telefonu uzattı,beraberinde namlu Kemale dönük;
-Adamlarını ara ve işlerin yolunda oldugunu dikkat çekmemeleri için gitmelerini söyle!
Kemal son bir umutla,tehditkar;
-Bu işe karışmayın,başınıza büyük belalar sarmaktasınız!
-Ne söyleniyorsa onu yap.Dedi soğuk yüzlü adam!
Kemal son Kez;
-Siz bizim kim olduğumuzu bilmiyorsunuz! Şimdi gidin.
Delican silahın namlusunu itekledi;
-Şimdi aramazsan ben ambulansı arayacağım dedi.
Kemal umutsuzca istenileni yaptı.
Dj kız Pelin ve Tommaister süratle kapıya koşmak istediler.
Delican ikisinide engelledi.
Yeniden korkuya kapıldılar,bu seferki korku uzun sürmedi,korkularını gideren ses;
-Ya polisi arayın,yada patronu!
Dj kız iki saattir yaşadığı şoktan kurtulup,radyo müdürünü aradı.Müdür Delicanla görüştü son olarak;
-Öylece kalın yarım saat sonra ordayız! Dedi.
Dediği gibi olmuştu.Radyonun sahibinin sağ kolu ve onlarca adamı yarım saat dolmadan radyo binasına akın etmişti.Hepsi silahlıydı.
Kemal ve adamlarını bir araca bindirip uzaklaştılar.
Giderkende Tembihlerde bulundular.Bu iş medyaya,polise asla yansımayacaktı.
Ama ertesi gün dj kız ve tommasiterin dilinden tüm radyo personeli Delican ve Aslanbekin neler yaptığını ögrenecekti.
xxxxxxxxxx
Öte yandan radyonun patronuda Delican ve Aslanbekin yaptıklarından haberdar olmuş bu iki gence teşekkür etmek için randevu vermişti.Bu yalnızca randevu olmakla kalmaz daha iyi iş ve çok daha fazla kazanç niteliğide taşıyabilirdi.
-Hadi yine iyisiniz! Dedi Durmuş.
Delican ve Aslanbek birbirlerine baktı.Durmuş'un işçiyi begenmeyen kibirli tutumu şimdi yoktu.Bunu iki gençde açıktan görebiliyordu.
Durmuş;
-Patron önümüzdaki hafta içi çarşamba günü ögle sonu saat dörtde sizi plazaya çagırdı.Görüşme günü izinlisiniz,kılığınıza,kiyafetinize dikkat edin,berbere uğrayın.Ne derse kabul edin.Sizi yanına alacak olursa hayatınızdaki en büyük fırsat elinize geçmiş olacak,değerlendirin.
-En büyük fırsat he! Dedi Aslanbek!
Bunu derken elindeki süpürgeye bakmaktaydı.
-Evet en büyük fırsat bunu çarşamba günü göreceksiniz.
Delican Durmuşun gözlerinin içine bakarak;
-Biz fırsatçı değiliz! Dedi.
-Ben bilmem orasını.Artık karar sizin.Son cümlesini söyleyen Durmuş gitti.
Çarşamba günü iki genç adam içinde gelmek bilmemişti.Şafak sayar gibi o günü beklediler.Nede olsa patron tüm ülkenin bildiği,birçok yayın organı olan,devlet başkanlarıyla arkadaşlığı olan,türkiyenin sayılı zenginlerinden biriydi.
Nihayet o gün geldi.Radyo binasının kapısına siyah camlı bir mersedes otomabille üç kişi gelmişti.Önce Durmuşu buldular,sonrasında Delican ve Aslanbeki yanlarına alarak yeniden yola koyuldular.İki genç titiz bir bakımdan geçirildi,öyleki hamama bile götürüldü,lüks bir magazadan italyan kumaşı takım elbise ve aksesuar giydirildi.Sanki damat hazırlanıyordu.
Siyah camlı mersedes ögle sonunda Levent deki plazanın bahçesinde park etti.
Yanlarında üç kişinin eşliğinde yüksek ve büyük binaya girdiler.Asansörle en üst kata çıktılar,İki gence bir oda gösterildi.
Yüzünde büyükçe bir ben olan adam;
-Bir saat içinde sekreter size selenecektir.Cemal bey size eşlik edecek patronla görüşeceksiniz.Dedi ve ceviz ağacından işlenmiş kapıyı kapatıp odadan çıktı.
Aslanbek şaşkınlık içinde mırıldandı;
-Bu insanlar bu kadar çok parayı nasıl kazanıyorlar?
Delican cevap verdi;
-Çok mal haramsız,çok laf yalansız olmaz!
İki genç adamdada yarı hüzün yarı sevinç hakim.
Aslanbekin tek amacı yeterince parayı kazandığında çeçenistana dönmek ve yeniden dağlara çıkıp moskoflarla çarpışmak ve kardeşini Rusların esaretindne biran önce kurtarmak.Delicansa serseri mayın gibi.Nerde ne zaman patlayacağı belli olmayan en az Aslanbek kadar gözlerinde nefret beliren bir genç.Özellikle yıllarca çalışıp,mücade ettikten sonra sarf ettiği birkaç cümle yüzünden okuldan atılmasına sebeb olan grubların peşinde.Tarifini yapamadıgı bir intikamın derdinde.Ve özyurdunda yaşadığı garipliği tersine çevirmenin peşinde.Kenidne dava edindiği hedeflerinin ağırlığı ancak bir devlet politikasının kaldırabileceği büyüklükte yine mırıldandı;
-Kurgulanmış hayata yamanmak!
Bu kurgunun en başını düşünüyor kimin ve nasıl başlattığını tesbit etmeye çalışıyor,içine düştüğü çıkmazların verdiği elem,düzinelerce yalan ve koskoca tarihin saklanmaya çalışıldığı düzenin çarkına yamanmanın verdiği acıyı yaşıyor ve bu acı hergün katlanarak çoğalıyordu.Sıradan biri değildi Delican.İlle vatan,ille vatan,en az istiklal şairi Akif kadar duyguluydu.Mustafa Kemal kadar dert edinmişti. Onun gibi uykunun az görüldüğü bir yapısı mevcuttu.Ama hala karalıydı.Harf inkilabı Delicana göre erken gelmişti.Bunu nasıl düşünemezdi koskoca devlet adamı...
Delicanın türk tarihinde büyük hayranlık duyduğu önemli iki kahraman vardı,bunlardan biri onyedi devlet,beş imparatorluğu haritadan silen,çağ açıp,çag kapatan,İstanbulun fatihi Sultan Mehmet han,diğeri Kartal bakışlı Yavuzdu.
Herkesin sürekli birbirine sorduğu soruyu mırıldandı;
-Ne olacak bu memleketin hali?
Aslanbek üç yıldır Türkiyede idi,gülümsedi;
-Önce kendi halini düşün bakalım.
-İşte bu yüzden dost ülkemde ve nazlı bayrağımda hüzün var!
-Neden?
-Aslında memleketimin halini düşünürken kendimi düşünüyorum,yetişen yeni nesil,sürekli geçim kokusuyla,vatan sevdasından uzak kalmakta,kuru ve yapmacık bir his hakim,ancak milli maçlarda vatanperver oluyorlar,tuttuklar spor kulübünün geçmişini,kadrosunu ve futbolcularının anlaştıkları fiyatı bildikleri kadar bilmiyor,onlara ayırdıkları vakitin onda birini tarihlerini öğrenmeye,çözüm yolları aramaya,ayırmıyorlar,bizler malesef batıdan yalnızca zevk çeşitlerini aldık,ne ilimde,ne sanayide bir gelişme yok.Vatanseverlik hakim olsaydı,en az tutukları kulube gösterdikleri ilgi kadar alaka göstermiş olsalardı,teknikdröktörü değiştiren seyirci kadar alakalı olabilselerdi bu gün ülkemde bayrağım boynubükük ve hüzünlü olmayacaktı.Ve ndünyada bu kadar kan,bu kadar gözyaşı bulunmayacak o alçak yahudi askeri filistinli çocugun kolunu ve bacagını kıramayacaktı.Aziz Nesin bana aptal diyemeyecekti.
Aslanbek merakla;
-Aziz Nesin kimdir? dedi
-En azından dürüst oldu,iki yüzlülük göstermedi Aziz Nesin.
Delican Aslanbeke anlatmaya başladı;
-Salman Rüşdi'nin kitabını çevirtmek istemesi, Teslime Nesrin'e destek olması ve onunla Almanya'da görüşmesiyle bir hayli canımı sıkan bir yazar.Asil ve hakikî olanda kompleks duygusu yoktur ki başkalarına zulmetsin, başlarına kaksın veya bunu rüçhaniyet nedeni olarak görsün, üstten baksın? Öyle de Selman Rüşdi gibi Batı medeniyeti adına çığırtkanlık yapan, medeniyet ve kültürleri savaşın eşiğine getiren redd-i mirasçıların hiçbir medenî aidiyetleri yok. Fakat fitne ile iki dünyayı karşı karşıya getirmeye çalışıyor ve fitne ateşine sürekli malzeme taşıyorlar. Kışkırtıcılıkta üzerlerine yok. Bu alanda gerçekten de mahirler. Bu fitne ateşini yakanlar gerçekte kimliksiz ve herhangi bir sağlam kimlikten mahrum olan kişilerdir. İşte bu kişinin amacına alet olmaya kalkması ve türk milletinin yüzde sekseni aptaldır demiş olması Aziz Nesini gözüm de küçülttü.Bakalım bundan sonra neler olacak.
Aslanbek Selman Rüşdü nün ve Teslime Nesrinin adını duyunca irkildi.
Biraz sonra sekreterin geldiği görüldü.Mini etekli beyaz tişörtlü sekreter ince sesiyle;
-Buyrun Cemal bey sizi bekliyor.
İki genç adamda kalktı,Cemal beyle birlikde büyük patronun çalışma odasına yöneldiler.
Kayıt Tarihi : 20.7.2006 20:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!