(2024 yılına göre yazılmıştır.)
Şimdiki Nâne-Limon Eczânesinin olduğu yerde, 5-6 metrekarelik küçük bir karpuz sergisi vardı.
6-7 yaşlarında bir erkek çocuğu, burada, dedesine yardımcı olmak için karpuz satardı.
Bu karpuzları Bostancı'daki meyve-sebze halinden bir kamyonetle getirirler ve bahçelerinin yol tarafındaki köşesine dizerek orada satarlardı.
Bugünün rakamlarıyla aklınızdan kabataslak bir hesap yapın. Ne kâr ediyorlardı dersiniz.
Karpuzları kaçtan alıyorlar?
Bir kamyonet Bostancı'dan buraya kaç paraya gelir?
Bunları toplayıp karpuz sayısına ya da kaç kilôysa o kadar kilôya bölün. Çünkü karpuzu ya tâne olarak veyâ kilô olarak satmak zorundasınız.
Kamyonet de öyle âhım şâhım büyük bir şey değil hâ. Ya Skoda ya da 200 lük Dodge (Doç).
Bunları Gebze'ye bahçeye getirip, bir karış eninde ağaçlardan küçük bir çit oluşturulmuş sergiye dizmek de sıcakta cabası.
Bu ağaçlar olmasa, karpuzlar, hafif meyilli olan bahçenin aşağı kısmına doğru akacak.
Yâni uzun lâfın kısası, yapılacak iş değil doğrusu. Yemek daha kolay hani.
2024 hal fiyatlarına bakıyorum.
Hal çıkışı 12.00 TL. Satış 15.00 TL.
Bostancı'dan Gebze'ye kamyonet de (atıyorum) 3.000 TL. istese, işte size kısa günün kârı, top yekûn bir hesap.
Evinizde oturun daha iyi. 1500 Lira kâr için bu sıcakta değer mi?
Kabarama kabarama kel fatma
Karpuz güzel hal çirkin.
Bakın siz şu işe. Benim, yeğenime yazacağım iki satır yazı, neredeyse bir makaleye dönüşmek üzere.
Hayır, gocunmuyorum. Çünkü ben o yılları ve günleri, bir bir ve tek tek ve ayrı ayrı yaşadım hamdolsun. Elhamdülillâhi Rabb el Âlemîn.
Sâdece yaşamakla kalsam iyi. Bir de üstüne üstlük başkalarının sıkıntılarını görerek ve duyarak, farkında olmadan sıkıldım da üstelik.
Şöyle ki;
Hâmile bir bayan düşünün. Kış gününde canı karpuz çekiyor. Mevsiminde belki ama, Gebze'de o zamanlar ha deyince ânında her şeye ulaşamıyorsunuz. O bayanın âilesinden biri ya da birileri veyâ yakınları İstanbul'a hale gidecek de, o da varsa alıp gelecek de bayan da aşerip karpuzu yiyecek de, karnındaki bebek bundan etkilenmesin.
Al sana bir ölme eşeğim ölme dâvâsı daha..
Yine hale dönelim. Karpuzların parası dede tarafından verildi. Kamyonet parası cepte hazır. Amma ve lâkin BİR EKSİK VAR.
Bir daha ne zaman gelecekler kimbilir.
Dede torununa tabakta ciğer ısmarlamadı. Bostancı halinde yine 7-8 metrekarelik ağaçtan yapılma bir kulübe var ve ciğer burada satılıyor. Sıcak sıcak. Taburelere oturup yiyorsunuz. Tabakta.
Şimdi eksikler tamam. Bahçedeki yer, karpuzları bekliyor.
Bu dede GEBZE'nin İLK İŞPORTACISI Demokrat Râhim Ozar'dan başkası değil. Ve bu yazıyı yazan ben de onun ilk torunu ve ilk göz ağrısı Can Ozar.
Romanya'dan, 1934 yılında Atatürk'ün emriyle Türkiye'ye gelen kâfilelerden.
Gemide yer kalmadığından, kurtarma sandalının içine saklanıp brandayı da üzerine çekerek âdetâ kaçak bir yolcu gibi gelmiş.
Daha sonra Gebze'nin bu ilk mahallesine TATAR MAHALLESİ denilecek ve yine ilk işportacısı Râhim Ozar, küçük bir tablada, Emlâk Kredi Bankası'nın köşesinde, çakı, çakmak, tarak satmaya başlayacak.
İlk Tatarlardan
_______________________________
Râhim Ozar - Sâniye Ozar
İbrâhim Ozar - Beyhan Ozar = Can ve Lâle Ozar
Âdil Giray Ozar - Sebahat Ozar = Ufuk ve Ebrû Ozar
Râgıp Cavkaytdı (Muallâ Ateş)
Sâim Cavkaytdı
Şâhin Cavkaytdı
DEVÂM EDECEK......
Can GaribiKayıt Tarihi : 5.6.2024 06:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!