Yasaktı düşüncelerim, senden önce bana.
Kaç sabahı sen düşünceleri olamadan boşu boşuna güneşin doğuşuna bakışım.
Akşamın kararlaşmasına ulaşmadan defalarca saatime baktım.
Bazen tik tak sesini duyayım diye, kulağıma yapıştırdım saatin camındaki vakit geçmiyordu ki düşüncelerle konuşmakla.
Sonra Güneş kapanırdı kendi aydınlığına, bir başka yer kürenin başkalaşmış yerine.
Gece otururdu diz boyu düşüncelerin arasında öfkeli nefes alma zamanlarımda.
Bazen bir acı gülümseme otururdu dudaklarıma ki işte o anlar sen başkalaşırdın.
Biraz alımlılık, biraz çocukluk karışımı yüz hatlarınla bir şeyler anlatmaya çalışırdın ki ben sadece bakışlarına takılırdım veya asılırdı gözlerim kelimeleri hatırlamak umurumda değildi, sadece beni ağlatmadan ziyade güldürebildiğin anlar yapışırdı dudak ifadelerime.
Sonra karanlıkta kalırdı gözlerin, senden sarkan her şey kaybolurdu bir öfke bir utançla ellerin başımı sıkmada birbirine karışırdı parmak aralarındaki parmaklarım.
Utanç ve özlem karışımı bir şaşkınlık çarpışırdı fikir boşluğumda.
Sense yarım kalmış gülüşünle acımasız yüz hatlarınla sadece camdan bakardın bana pencerendeki düğer gölge çoğunluğun ile.
Ben ağlamaklı iki elimle başımı sıkarken ki sen intikam hislerinin karışımı ile karmaşık yüz görüntünle öfkeni ve de acımasızlığını içinde saklarken, kazanmışlık hislerinle hareketsiz bakardın camından.
Nasıl bir acımasızlık duyguları oluşmuştu, bakışlarımdaki yılların, uzun yıllara devredilmesine rağmen bu kadar yıl sonra içimde sana sadece acıma duygularımla acınılası bir gülümsememle hak ettiğin sıfat neydi bilmem ama, canımın yandığı o kadar yıl sonrasında bile eksilmeden hafızamın derininde sanki o görüntün cidden varmış gibi, bu günlerde bile acılanıyorum hayal gücümle.
Bense donmak üzereydim. Kışın soğuğunda gece yarısının zaman sonrasının etkisi umurumda olmadan kendime konuşurdum gecenin sesini yaratan gecedeki gölgelerdi şüphesiz derken, yaşımın son zamana göre sayısını düşünürken, zamanın tükendiğini, nefes alma zamanlarının da azaldığını hissederdim.
Sen vakur tavırlarınla kazanmışlığını ilan ederdin kendine.
Yıllar sevgili, karabulutlar ertesinde hiç baharların verdiği yaşam rahatlığına ulaşmadı. Düşlerim hep teker teker hep ayazda donuklaştı galiba yaşamın buzul hâliydi bu kahır zamanlarım.
Şimdilerde ruhsal yapıma huzur mevsimi.
Sen yaprakları sararmış, dökülmüş kurumak üzere rüzgâr titreşmesindeki dalların buzul halindesin zamana yenilmiş halinle.
Artık bahçemde rüzgar eskidi, kendi kıpırtısında çiçeklerim, içimdeki umutlarım kasım yenilgisini atlatmışken,
Senin ağlayışlarındaki yalancı tebessümlere gülümsüyor, o kadar güzel ağlıyordun ki ben bile ağlama duruşunda kalacaktım.
Sadece sahte ağlayışlarına gülümsüyorum bu baharı karşılama zamanlarımda,
Yine aynı yerlerde, senin en çok ağladığın çeşmeatında denize bakarken, senin en çok sevdiğin katmerci dükkanının deniz kenarındaki masasındayım.
Seni mi arandım yoksa bu kadar yıl sonra yeniden mi orada yaşamak istedim bilmiyorum ama içimdeki öfke ve de sinirsel titreyişlerle ayağa kalkarak son bir defa da denize uzun zaman bakakaldım. Özlem mi öfke budanış mıydı bileme ama içimdeki öfkeyi bastırmak arttık mümkün değildi bu kadar zaman içindeki tiksinmelerimle.
Eskilerden kalma bir akşamüzeri olsa,
Güneş telaşsız ışıklarını dağların ardındaki ovalara sürüklese,
Bir telaş olmalı tüm yüreklerde benden farkı olmayan,
Sen uzaklardan görünsen, sırtındaki güneşin batmak üzere olan ışıkları olsa,
Uzaktan telaşın bana doğru olsa, ayakların asfaltta,
Veya kaldırım taşlarına sekmeden bassa,
Dudaklarından sevinçli bir gülümseme tutsaklığı olsan
Beni gördüğünde telaşın artsa,
Adımların hızlansa,
Ardı ardına gelen topuk seslerinin,
Kaldırımda bıraktığın sesler gittikçe bana doğru anlaşılır,
Ve duyu kolaylığında olsa.
Ve benim yüreğimin hızı,
Çırpınışlar arttıkça,
Sen bana doğru yaklaşsan.
Yaklaşırken gülüşlerin veya
İçten düşen gülüşlerinin,
Kıpırtısı görünür hâle gelse
ve ve kollarını yana doğru açarak,
“Bak gelebildim işte” derken, bile,
Kendine sevincin bana doğru uzasa
Ve ben, en az sen kadar gülümseyişim içten olsa.
Ve sesin “ben yine gelebildim işte”, derken
Kalbinin hızını tahmin etmeye çalışırken,
“senin kolların omuzlarımda birleşirken,”
“geldim işte” derken
“garip bir sevinç hırıltısı dolaşsa aramızda
Ve ben gülümsesem.”
Ve Güneş’in ışıkları veya akşamın son Güneş ışıkları omuzlarımda gün sonu tükenişliği ile evrende dağılma alışkanlığı ile başka başka evrenleri aydınlatsa ki sen omuzlarımda uzun zaman eskisi gibi zamanı tüketirken, “çene kemiklerin yüzünde akşam ışıklarını kaybetse,” demek de bir rüya içindeymiş gibi aniden gözlerimi tavana dikerek, “sadece bedensel çırpınışlarımla kendime güç bela dönebildim.”
Öyledir işte yaşamın hayallerden kurtulamaması ve “hasreti kabullenmek de, oldukça zormuş” deyip gözyaşlarımın göğsümde yarattığı ıslaklıkla kendi kendime “hayat insanı yalnızlaştırırken, ona güç vermek için geçmişin anılarında yaşam hakkı tanırmış.”
Şüphesiz.
Belki de insan anılardan yaşam gücü elde edermiş.
Kendi kendine mırıldanırken “insan kendi sanrısını kendi bazen tekrar tekrar yaşarmış” gibi olurmuş.
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 26.3.2020 00:11:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Eskilerden kalma bir akşamüzeri olsa, Güneş telaşsız ışıklarını dağların ardındaki ovalara sürüklese, Bir telaş olmalı tüm yüreklerde benden farkı olmayan, Sen uzaklardan görünsen, sırtındaki güneşin batmak üzere olan ışıkları olsa, Uzaktan telaşın bana doğru olsa, ayakların asfaltta, Veya kaldırım taşlarına sekmeden bassa, Dudaklarından sevinçli bir gülümseme tutsaklığı olsan Beni gördüğünde telaşın artsa, Adımların hızlansa,
![Mustafa Yılmaz 4](https://www.antoloji.com/i/siir/2020/03/26/karmasa-dusunceler-1.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!