Karmakarışıklıklarım... Şiiri - Ziya Tüf ...

Ziya Tüfekçi
90

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Karmakarışıklıklarım...

Ve şimdi yüreğimde;
çocukken kanayan dizim gibi, sızı kıvamında bir ağrısın...
Geçer mi söylesene, unutunca beni?

Aynaya her baktığımda yüzünü görüyorum ardına tüm sırlarını sakladığım yüzümün aksinde...

Oysa kırmızıyla daha dün tanışmış bir kiraz tanesinin umudunda saklamıştım seni, hangi ara koptun dalından söylesene?

Saçlarından başlamalıyım,
sonra parmak uçlarım yüzünde gezmeli,
sonra bütün eklemlerinde ve vücudunun her milimetre karesinde...

havai fişekler gibi dikkatsiz ve rotasız bir gülümseme...
sonrası özlem,
sonrası hasret,
sonrası aşk...

Ki tenin tenimde gezinmeli, her hece anlam kazanmalı sevdiğim...

Hiçbir duyu tenine dokunan parmak uçlarım kadar aşk dolu değil...
Ve hiçbir aşk bu kadar intihar eğilimli değil...

Dudaklarım teninin her milimetre karesinde dolaşırken kaçını konuştuk sustuklarımızın?

Unutmak mı?
Bu sabah içtiğim çay kadar sıcaksın yüreğimde...
oy
Öldürüyorsun yavaş yavaş ey sevgili; yara bandı tutmuyor sol göğsüme açtığın yaraya...

Yüreğim, eski bir limana tutsak kırık dökük bir gemiydi.Bir gülüşün yetecekti özgürlüğüne kavuşturmaya...

Her yanı ayrılık kokan bir aşktı yaşadığımız...En başından biliyordum ama vazgeçemiyordum yinede.Bu durum terliyken, kana kana buz gibi su içmek gibi birşeydi.Hasta olma olasılığın yüksektir, bunu bilirsin ama susuzluğuna karşı koyamazsın...

Sefil bir ayrılık paylaştık seninle; ki bizden başka hiçkimsenin umrunda bile değildi...

Az bişey dudaklarında olsam,
biraz dokunsam tenine,
birazcık öpsem parmak uçlarını...
Herşeyin azı makbul ve kıymetlidir sevdiğim...

Nedense içimde bir eksiklik var...Bu sanki anne sütünden yoksun kalan bir bebek gibi savunmasız bir hak...Yinede resimlerinden sakladığım bu yarım yamalak duyguyu yüreğime gömüyorum...Ama ne gariptirki sen bunu bilmiyorsun...

Salıncakta sallanan körpe bir çocuktur yüreğim, müjde yüklü bulutlara uçmayı deneyen...

Dünyaya gelen herkes, aslında idam cezasına çarptırılan bir mahkumdur, infazın ne zaman gerçekleşeceğini bilmeden mutlu olmaya çalışan...

Aşk, lisede defterimin üvey evlat sayfasına çiziktirdiğim kalpler kadar saf değil artık...

Dışarda ilkbahar lekeli bir yaz günü, içimde sen...Belkide günün bu kadar güzel olması iki dudağının arasında beliren bir günaydın mıdır sevgili?

Gece mi sen, yoksa sen mi gecesin bilmiyorum bazı yaz akşamlarında...sadece dalıp gittiğim o kör karanlığa aşık oluyorum nedense...

Ne acı değilmi aynı oksijeni paylaşıp, aynı güneşe merhaba derken farklı şehirlerde yaşamak...

... ya da bir adamın sevdiğine uyurken anlattığı bir hikayeydik, sonu biz çıkalım kerevetine diye bitmeyen...

aslında hayatım satranç tahtası gibi...piyonla rakibin vezirini yemekten keyif alırken şahıma göz diken kaleyi unutuyorum her zaman...

Yine bir otel odası yalnızlığı...Ne yaşadığımız şehirlerin ne de imkansızlıkların engel oluşturamayacağı hislerle doluyum yinede...Kokunu özledim; hani ilk tanıştığımızda rüzgarda uçuşan bir polen gibi duyularıma koşan ve saniyenin onda biri kadar bir zamanda içime çektiğim kokunu...Ve yüreğimden çekip çıkarmaya çalışırken sol göğsümde minik bir sızı hissettiğim bakışlarını...Otel sessiz, hissiz,sensiz...Kısaca tepeden tırnağa yalnızım...
Yan odada, Emre Aydının son defa şarkısını yüksek sesle dinleyen kişiyi saymazsak tabi...

şanssızlığını her defasında yenmeye çalışan talihsiz bir adamın oynadığı oyunlarda büyük ikramiyenin çıkabilme ihtimali gibisin...imkansız olduğunu bilmeme rağmen umudumu kesmiyorum...

Aslında sana her defasında kısaca diye başladığım cümleler, biraz uzun duruyor içimde; susuyorum kısaca...

duvarlar bazen konuşur bilmelisin, yokluğun birikince dile gelirler...spartacusün isyanı bile sönük kalır o zaman...

deniz gezmiş sevdalarım var, idamlara gebe...

artık uyandım tüm yalan sevişlerden; şimdi aklıma arkadaşlık ediyorum...

kadınım, ilkbaharım...
sen benim; yabancı bir ülkenin metropolünde binlerce insan arasında yürürken aniden karşıma çıkan ve içime erimiş demir tavında mutluluk tohumları eken tanıdık yüzümsün...

Ne zaman telefonum çalsa, adını görüyorum her isimde...Acaba O mu diye yalan dolan bir umut doğuyor içime...

Her defasında telefonunu rehberimden silmeye çalışırken, her bir rakamı beynime kazıdığımı unutuyorum...

Hayat..! Neler götürdün benden, beni nerelere götürdün yada nerelerden düşürdün? ...Düş-ü-Yorum ama şimdi ü nün üzerinde mola vakti...Yeni bir küfürle hazırım devam yoluna, sende hazırmısın benim isyanlarıma? ? ?

Beni her gece sensizlikle sınayan, uykusuz gecelerimin tesellisi ve yüreğimde dolu dizgin koşup, nereye gideceğini bilmeyen tuhaf bir duygusun; hissediyorum ama anlatamıyorum...Ey aşk sen nelere kadirsin...

Ne zaman sol kaburgamda bir sızı hissetsem gözlerin düşer aklıma, acaba o an sende beni düşünüyor olabilir misin sevgili?

Yedi milyar insan içinde, herşeyini sadece bir kişiye verecek kadar bencil, onu herkese haykıracak kadar özgürdür aşk...

arabanın camına aniden düşen ve ordan kayıp uzaklaşan bir yağmur damlası kadar hızlı oldu gidişin...

Unutma, bir kez yalanı yalanla örtmeye başladınmı ardı sıra dizilmiş domino taşları gibi yalanların arkasında kalırsın ve gerçeklerden çok uzağa düşersin...

İntihar gibisin ama zerre korkmuyorum.Vereceğim bir can borcum var, alacağımsa sen...

Bir futbol maçında, bitime on saniye kala yapılan oyuncu değişikliğinde oyuna giren oyuncunun kurduğu düşler kadar kısa, bir sevinç çığlığı kadar coşkuluydu yaşadıklarımız...ama iz bırakanlar listesinde en tepeye yerleşti nedense içimde...

Dudaklarında, yitik bir duygunun kalıntıları var.Söylenemeyecek kadar bölük pörçük, silinemeyecek kadar çoğul...

Başka yüzlerde, yabancı bakışlarda aramak seni...özlemek böyle bişeymi sevgili?

Uzaklarda aramamalısın...Aslında huzur, gözlerinin alevinde saklıydı; ben her defasında ruhumu dinlendirirken bakışlarında, tek sorun senin aynaya daha yakın bakmamandı...

Her yanı mecburiyetler dolu bir dünyanın içinde sevimli bir bebek yüzüydün beni tüm mecburiyetlerimden koparıp yüreğine mahkum eden...

Eğer ki seni bir kez olsun görmeden, saçlarını okşamadan, tenine dokunmadan ölecekse bu yürek, cehennemin en dibine atılması gerek...

hadi bu gece de koynumda uyu, kimsesiz, yorgun ve huzurlu...

özledim biliyorsun; şimdi içimi acıtırcasına bak gözlerime; başka birinin bakışlarından sıyırıp gözlerini...

tepeden tırnağa yalnızım bugün, çevremdeki onca kalabalığa rağmen, tepeden tırnağa sensizim...ki ben kamyon dolusu mutluluklar sığdırmıştım sen'li hayallere; tüm hayaller yoksul, tüm hayaller küskün, tüm hayaller mutsuz ve ben bir hastane koridoru kadar yalnızım...

Oysa ben kaç gece turladım yürüdüğün yolları, bir kez olsun çarpışmak için tesadüfen...

çok üzgünüm...
seni ben, henüz çıkılmamış bir dağın yamaçlarındaki kar beyazlığında ya da özüne bir arının henüz değmediği bir çiçeğin saflığında düşlerken, masumiyetinin sadece benim gözlerimde büyüttüğüm bir hayal olması ne kadar üzücü...

Kendime Notlar... (23)

Bazen yapayalnız kalırsın bir başına hayatla, bazen ağlarsın kimseye duyurmamaksızın, bazen içersin şişenin dibini buluncaya dek, bazen üzülür bazen sevinir bazende kör kütük aşık olursun bu hayatta farkında olmadan.Her birine kendinden bir parça yamayıverirsin, sonra anlarsın kendinin küçücük kaldığını. Her bir parçan her bir hissine tutuklu kalır. Bu defa kendini birleştirmek için her bir hissini gömersin içine, kimsenin bulamayacağını sanırsın ama hiç beklemediğin bir an çıkar gelir vurur kalbinin kıyılarına... 24.08.2017 (Sazlıgöl)

AŞK diyordum:
- Öyle süslü kelimelerle anlatılmıyordu...
Biraz karşılıksız şefkat, biraz fedakarlık ve birazda tebessüm içermeliydi prospektüsünde...

Hiç unutma...
sen benim, akasya ağaçlarına dikenleri batmasın diye dikkatlice tırmanan ve bunu bir zafer olarak kabul eden çocukluğumun ele geçirdiği en kıymetli zafersin...

Avuçlarımda senin adına edilmiş dualar,
Yüreğimdeyse arkanda bıraktığın her şey var,
Dönersin diye bekliyorum
Cebimde umutlarım var...

Hiç anlamadım...
Ben, geceleri aya bakıp “acaba senin bakışlarını görebilir miyim” diye düşünürken sen başka bir adreste güneşin doğmasını bekliyordun...
Söylesene neydi bizi bir bıçak kesiği gibi ayrı düşüren..?

Ziya Tüfekçi
Kayıt Tarihi : 21.5.2011 02:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


21.05.2011 Saat 02.17

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ziya Tüfekçi