Aç bir kurdum önce kendi kendini yiyen.
Ve dünya,
soluğumdan kar soğuğu içtiğim soyut bir uçurum.
Sen, ardında kalan yıkıntılarla
yürüyüp geçiyorsun üstünden yıkılmaz bir imanla.
Buğulu bir gölün büyüsü yüreğine dokunduğunda,
sisin tuğlalarını örüyorsun geceye.
Çünkü,
sesin çığlığına yetmediğinde,
bilirim, boğulmak elbet mümkündür
bir damla suyun sessiz kıyametinde.
Şimdinin ıssızlığındayım
kainatın sonsuz uzağını arıyor gözlerim
sarılığını yitirerek.
Sonra,
korkunun belleğine sızıyorum ansızın
buyurganlaşıyor öfkem.
Bir tokatla yere seriyorum önüme çıkan devleri.
Kirli bir dünyayı ortadan ikiye bölüyorum,
iki soğuk kartopuna dönüşüyor avuçlarımda.
İki unutulan çığa.
Aç bir kurdum biteviye kendi yarasını yiyen.
Ve dünya soluğumdan kar soğuğu içtiğim soyut bir uçurum.
Hançeremde parçalanan ulumalarım
acının dehlizlerinde yaralı bir asker.
Alışıyor karanlığına kendini ötekileştirerek.
Yüzümün yarısına işliyor seni süngüsüyle.
Geriye tanımadığım sesin kalıyor sadece,
uzakta, evet çok uzakta.
Kargaşanın içinde duruyor,
ve belki ağlıyor rengine gözyaşı ekerek.
Aç bir kurdum,
sonsuzun boz postunu giyen..."
27.03.2021
Gökhan SarıkayaKayıt Tarihi : 15.7.2021 14:15:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!