Sonu asla olmayacak düşünüşlerin hayali topraklarında
Her yazgının bir rüzgârı, her ruhun rotası sevdaya döner
Karlı ve yüce dağları mesken tutar her mevsim kardelenler
Bir yürek ki, yalnızlığın çöllerinde hep kendi denizini düşler…
Çoktan sulara düşürdüğümüz, günü gelince elimizde kalan son umudumuzu bölüştüğümüz yaralı bir hayatın sorgularıyla adımlarız bu kirli yaşam sularını. Özümüz perişandır da, asla belli etmeyiz. Bir şarkıdır belki yüreği avutan, belki de gitmiş, yitmiş bir sevgiliyi anlatan. Hayat, içimizdeki ateşlerle, aldığımız derslerle, kimi sevgilinin, kimi dostun vurduğu tokatlarla dönen çelişkili bir küre. Bütün sokaklarında sevdanın krokisinin asılı durduğu, kaybedilmiş bütün özlerin bir gün kendine döndüğü bir sevda ruletini çeviriyoruz sevgiyle.
Hüzzam şarkılar gecenin tam ortasına vurduğu zaman sessizliğin tülünü çeker titrek eller. Irmağın akışına karışan anılarla, beyaz yastıklara düşer sarı saçlar. Dudağındaki türküler yarımdır, ruhundaki kelepçeleri koyacak yer bulamaz ve düşüncelerinin sarmalında anlaşılmaz bir günün nerelere kaybolduğunu düşünür. Sevi dökülmez ne yapsa yüreğinden avuçlarına, dudakları titrek, tiz bir ıslık gibi sarılır dönenceli uykuların alacakaranlık kuşaklarına.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim