KARAR 22 Ağustos 2008
(Bu gün; yeni bir hayata merhaba demenin,sevinci ve mutluluğu parlıyordu Dilruba'nın gözlerinde)
Yıllar sonra ilk kez umutluydu ve güveniyordu yarınlara, Merhaba demişti hayata, merhaba! .
Belki de son bir şans daha vermek istiyordu kendine. Kim bilir belki de bu sefer her şey çok daha farklı ve güzel olabilecekti. İşte bu düşünce ile sıvadı kollarını ve işe koyuldu. Yeniden sıfırdan başlayacaktı yarım bıraktığı yaşamına.
Yıl 1987.Evde huzursuzluk diz boyu. Dilruba'nın 14 yaşındaki kardeşi, Metin evden ayrılmış, hayatına bir çiftlikte şoför olarak, devam ediyordu.
Dilruba buna çok içerliyor fakat elinden de bir şey gelmiyordu. Ağabeyi evden ayrılalı bir kaç yıl olmuştu. Babasıyla arası yoktu ve eve gelmesi yasaktı Dilruba ve annesi ağabeyini gizli, gizli eve alıyor karnını doyuruyor, Çamaşırlarını yıkıyor ve biraz hasret giderdikten sonra ayrılmak zorunda kalıyorlardı. Ağabey Muharrem henüz 19 yaşındaydı ve 16 yaşından beri sokaklarda yaşıyordu.
Dilruba o evde mutlu değildi. Sebebi herkesçe biliniyordu. Psikopat bir babanın ellerinde her gün işkence görmek, ne zaman ne yapacağı belli olmayan sarhoş bir adamın hakaret ve dayaklarına katlanmak, onun için çok zor değildi aslında. Onun katlanamadığı tek şey, Annesinin dövülmesi ve hakarete uğramasıydı. Birde erkek kardeşlerinin çok küçük yaşlarda babası tarafından evden kovulup sokaklarda yaşıyor olmasıydı.
Uzaktan bir akrabaları aynı zamanda komşuları oluyordu. Ve o gün Dilruba’lara oturmaya gelmişti. Dilruba’ya, sokak yasaktı bırakın kapı önüne çıkmak camdan başını uzatsa bir ton sopa yerdi. O gün babası eve erken geldi, gelirken limon getirmiş ve Dilruba’dan bir limonata yapmasını istemişti. Dilruba limonata yapmak için mutfağa gittiğinde babası hemen peşinden gitmiş ve arkasından sarılarak ona istemediği hareketlerde bulunmuştu. Bunun üzerine Dilruba kendini kaybederek bağırmaya başladı..
-Yeteeeer! ! ! Uzak dur benden! Dokunma banaaa! O arada babası Dilrubaya:
-Sus duymasınlar!
-Her şeyi mahvedicen!
-Tamam... Diyerek susturmaya çalıştı fakat Dilruba hiç susacak gibi değildi ve adeta sinir krizi geçiriyordu..sesi git gide yükselmeye başladı.bunun üzerine babası Dilruba’yı susturmak için şiddete başvurarak olan gücüyle Dilruba’ya yumrukla vurmaya başladı.
-Kapa çeneni. Yoksa öldüreceğim seni. Elimde kalacaksın. Şerefsiz. Rezil ettin beni, suussssss diyorum sana, sussssss! Fakat Dilruba’nın, gözü dönmüş babası karşısında susmak şöyle dursun korktuğu bile söylenemezdi..
-Senden korkmuyorum. Ne yapacaksın, öldürecek misin? Öldür o zaman! Beni kurtar bu rezil hayattan. Hadi durma,Öldürseneeeeee! Diye feryat eden Dilruba Onunla göze göz, dişe diş bir mücadeleye başladı. ve karşılık veriyordu. Her şey aniden ve bir kaç dakika içerisinde gelişmişti. İçeridekiler sesleri duyup gelene kadar babası Dilruba’yı iyice Pataklamıştı.
Misafir olan yengesi Dilruba ve babasını ayırmaya çalışıyordu:
-Aaaaa ne yapıyorsunuz siz ayol! Ne oldu böyle birden bire, hiç bir şey anlamadım ki.. Mustafa ağabey, Allah aşkına bırak! Ne yaptı bu kız şimdi? Ay valla öldüreceksin aaaa! -Böylesini de hiç görmemiştim? Tam o arada babası baş parmağını Dilruba’nın sağ gözüne geçirmiş neredeyse çıkarmak üzereydi ki, misafir olan yengesi babasını kucakladığı gibi dışarı almayı başardı.
Çok kısa sürede neler olduğunu anlayamayan şaşkın yenge öylece olanları izliyordu. ve Dilruba’nın sözleri karşısında neredeyse şaşkınlıktan küçük dilini yutmak üzereydi. Şok olmuştu hiç ummadığı beklemediği ve utanç verici sözler duyuyordu. Şaşkındı.
Sonra Dilruba’nın annesi her şeyi bir, bir yengesine anlattı. Ve misafir yaşadığı şokun etkisiyle, Biraz, korkarak ve de sıkılarak ortalık biraz sakinleşince istemeyerekte olsa aklı geride kalarak evine gitti.
Dilruba odasına çekilmişti ve düşünüyordu.
Artık bu evde kalmam mümkün değil ne olursa olsun gideceğim. Bilsem ki ucunda ölüm var ve bilsem ki kötü yollara düşeceğim yinede gitmeliyim. Bu evde yaşadığımdan çok daha onurlu ve şerefli yaşayacağım kesin. Ağabeyimi ve kardeşimi bir araya toplarım. Onlara yemek yapsam, çamaşırlarını yıkasam yeter. Hiç değilse hepimiz bir arada oluruz. Ama ya annem! Peki ona ne olacak? O gelmez ki. Kalsa babam onu döverek öldürür. Birde küçük bir kız kardeşim var ve o benim kadar cesur değil. Ya aynı şeyleri ona da yaparsa. O kendini koruyamaz ki...Allah korusun düşüncesi bile kötü.
Hayır bu işin başka bir yolu mutlaka olmalı, mutlaka... Allah’ım sen yardım et! -Düşünmeliyim ve güzel bir çözüm bulmalıyım: Diye düşünürken.babası odasına daldı ve yeniden onu yumruklamaya ve tekmelemeye başladı. Tek amacı olanları inkar ettirmek ve Dilrubayı susturmaktı ama Dilruba öyle cesur bir çocuktu ki...yine de korkusuzca ve cesursa cevap veriyordu. Her ne kadar korkmasa da o henüz bir çocuktu.
-İstersen öldür umurumda bile değil. Hiç değilse bir kere ölürüm her gün ölmektense Hadi öldürseneeeeeeee! : Diye bağırmaya başlayınca, babası rezil olmaktan korkup,onu susturamayacağını anlayınca odasını terk etti ve bu olaydan sonra Dilruba 15 gün yataktan kalkamadı.
Günler günleri,geceler geceleri kovalıyordu ve yorucu bir dönemden sonra nihayet Dilruba kendisini yavaş, yavaş toparlamaya başlamıştı.Ve bir gün aldığı kararları açıklamak için annesini yanına çağırarak şunları söyledi:
-Anne ben evden ayrılmaya karar verdim. Ne olursa olsun gideceğim. kararım kesin. Ağabeyimi ve Metini bir araya toplayacağım. Ben onlara bakarım onlar da bana bir dilim ekmek verir nasılsa. Şimdi; ister benimle gel, istersen bu ev de kocanla kal. Ama şunu bil ki ben bu evden gidince bu adam seni öldürür! : dedi ve annesi ona şöyle bir cevap verdi...
-Evlatlarım olmayınca bir adamı ne yapayım? Bende sizinle geliyorum. Siz neredeyseniz bende oradayım: Dilruba her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamıştı. Babasının çiftliğe gittiği bir gün ağabeyini ve kardeşini eve çağırdı ve planını onlara anlattı.
Çocukluk arkadaşının annesi Bursa’da yaşıyordu..ve arkadaşının ablası yakın komşusuydu.
-Ağabey ben Ayşe ablaya mektup yazacağım. Bize Bursa'dan ev tutsun. Burada kalamayız. Küçük bir yer ve emniyette babamın dostları var başınız beladan kurtulmaz. Benim yaşımda tutmuyor. Uzağa gidelim. Orada işe girer çalışırız, hem Bursa büyük yer babamın bizi orada bulması zor: dedi ve ağabeyi bu fikri onayladı.
Dilruba ilk önce arkadaşının ablasıyla konuştu ve annesinin adresini alarak bir mektup yazdı cevap gelene kadar bunlar diğer hazırlıkları yaptı.küçük kardeşini eve dönmek için ikna etti çünkü yanlarında olması gerekiyordu.ağabeyi bir kamyon tuttu ve cevap gelir gelmez babasının çiftliğe gittiği gün kamyonu kapıya yanaştırıp eşyaları yükleyip Bursa'ya gideceklerdi..eğer bir terslik olmazsa..ve beklenen haber geldi ev tutulmuştu. Dilruba hemen bir cevap yazarak.
-Tamam biz yola çıkıyoruz. Bu mektuba sakın cevap yazmayın. Babamın eline geçerse adresi öğrenir diye gelen mektuba cevap verdi ve babasının çiftliğe gideceği günü beklemeye başladı.
28 Ağustos 2008 10:45 Evet büyük gün gelmişti ve annesi hiç bir şey sezdirmeden mutlu mesut kocasını son kez kapıdan uğurladı.Ağabeyi kamyon içinde bir üst sokakta bekliyordu babası gider gitmez kamyon kapı önüne yanaştı ve az olan eşyalarını yükleyip, ev sahibiyle vedalaştılar. Daha sonra kamyona binip oradan ayrıldılar ve Bursa’ya (ilk maceralarına) doğru yola çıktılar.
Dilruba heyecanlı ve üzgündü. oysa bir zamanlar babasının kızıydı ve onun için ölmeye hazırdı. ne olmuştu onlara? Neden ve nasıl bu hale gelmişlerdi? .Dilruba bütün bunların muhasebesini yapıyordu kafasında ve yol boyunca gözünün yaşı hiç durmadı. kaderine ağlıyordu ve kurtulmanın hayata tutunmanın heyecanını yaşıyordu aynı zamanda.Onları neyin beklediğinden habersizce, sessiz sedasız ağlıyordu işte.Daha şimdiden memleket hasreti çökmüştü; küçücük ve cesur yüreğine.
28 Mart 1987 Bursa'ya giriş. Bursa’ya yaklaştıkça Dilruba’nın göz pınarları oluk, oluk çağlamaya başladı. İlk defa tanımadığı bir şehirde, tanımadığı insanlarla birlikte yaşamak zorunda kalacaktı ve bütün bunlar onu ürkütmekle beraber değişik bir heyecan da veriyordu.Ve dağları gördü içi karardı birden. Uçsuz bucaksız tarlaları düşündü bağları ve denizi hatırladı. Bursa’da nasıl yaşayacaktı acaba etrafını dağlar kuşatmıştı. İşte artık Bursa'daydılar verilen adrese gelmiştiler. Ayşe abla eşiyle dışarı çıktı. Kiraladıkları evin nerede olduğunu sordular ilk önce. İlk sürpriz ev iptal olmuş ve Dilruba cevap yazmayın değince haber verememişlerdi mecburen eşyaları Ayşe ablanın evine indirdiler ve bir odaya yerleştiler. Bu arada ev arıyorlardı Bursa’ya geldiklerinin 3.günü sabah saat 09:00 kapı çalındı Ayşe abla kapıyı açtı ve açmasıyla kapaması bir oldu. Neye uğradıklarını şaşırmışlardı
Karşısında: Dilruba’nın babası, Orhan amcası bir de Osman dayısı gelmiş kapıya dayanmışlardı. Yüzleşmeye gelmişler ilk önce ağabey Muharrem ve ev sahibi Hakan bey çıktılar konuştular. Ama onlar Dilruba ve babasını yüzleştirmek istiyordular ve Dilruba’nın nefesi daralmıştı o adamla yani babasıyla karşılaşmak istemiyordu.Ağabeyi Dilruba’ya ona zarar verdirtmeyeceğine dair söz verdi ve Dilruba bu şartlar içinde babasıyla herkesin içinde yüzleşmeye gitti.Her şeyi başından sonuna bir, bir anlattı korkmadan..o arada babası yine onu susturmak istedi. Fakat Dilruba daha çok anlatmaya başlayınca babası bir yumruk salladı.
KARAR
1. Sayıdan Devam
Yumruk tesirini göstermiş narin beden kendinden geçmişti. Dilruba kendine gelince etrafına bakındı. Hatırlamaya çalıştı. Dilruba arabanın kapısını açıp arabadan indi.
Biraz ötede; ağabeyi, babası ve amcası ağız kavgasına tutuşmuşlardı.
Dilruba yumruğun sersemliği ile yanlarından geçerek eve girdi. Ne olup bittiğini tam anlayamamıştı ve şaşkındı. Bize nasıl buldular, ben neden arabada idim, neden bağrışıyorlar gibi suallerle araba ile ev arasındaki mesafeyi kat etmiş eve gelmişti. Hemen arkasından
Sinirlenmiş, eli ayağı titrer durumda ağabey eve geldi. Ağabeyin arakasında babasının Metin’le ilgili bazı utanç sözcükleri bağırarak söylediğini hepsi duyuyordu.
Metin ve Dilruba bu sözleri duyunca hem utandılar hem de sinirleri iyice gerildi. Metin’i zor zapt ettiler o arada amcası kapıda Metine hakaret etmeye devam ediyordu ve Dilruba’nın çeyiz sandığıyla yengesin kolundaki altınlarını istiyordu.
Gürültü ve bağrışmaya konu komşu toplanmaya başlayınca babası, amcası ve dayısı geldikleri arabaya binerek gittiler.
Sabah, sabah yaşanan bu heyecan, peşlerinden izlerinin nasıl bulunduğu sorusunu getirmişti akıllara.
Meğer ev sahibi kamyonun plakasını almış, adamı Tekirdağ'da emniyete çektirip gözünü korkutmuşlar ondan sonra kamyoncu Dilruba’ları götürdüğü adresi vermiş ve tarif etmişti. Tabii elleriyle koymuş gibi bulmuşlar, bulundukları evin adresini.
Aradan bir iki gün geçti yine sabah saatleri ve saat 08:30 kapı çalındı bu sefer herkes tetikte, tecrübeli olmanın avantajı kapıya bakmaya çekiniyorlardı ki bu sefer gelen emniyet mensuplarıydı.
Ayşe hanım dahil olmak üzere Dilruba ve annesini karakola götürdüler.
Haklarında fuhuş iddiası varmış. Ayşe hanım kadın tüccarıymış ve zavallı Dilruba ile annesini kandırıp pazarlamak için Bursa’ya getirmiş, şikayetin asıl nedeni bu!
Dilruba beyninden vurulmuşa döndü ve derin, derin nefes almaya başladı. Yüreği sıkışıyordu neydi bu yaşadıkları Bursa’ya geldiğinden beri? Hâlâ iftiralara maruz kalıyoruz diye düşünüyor ve bunları hakketmediğine inanıyordu.
K0rakoluna getirilmişlerdi. İçeri girdiler ve Baş komiserin yanına alınmak için beklemeye başladılar. Haber verildi ve komiserin yanına götürüldüler tam içeriye girdiklerinde Dilruba birden kendini kaybederek avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.
-Yazıklar olsun sana utanmazzzzz! Rezilllllll! Karına ve kızına iftira atacak kadar adi ve şerefsizsin sennn! Kendi yaptıklarını anlattın mı? komisere neden kaçtığımızı söyledinmiiiiiiiii? Diye bağırarak her şeyi anlatmaya başladı ve komiser Dilruba’yı sakinleştiremedi. Dilruba’yı sakinleştirebilmek için babasını dışarı çıkarmak zorunda kaldılar.
DEVAM EDECEK
KARAR
2. Sayıdan Devam
Annesiyle Dilruba içeride komiserle yalnız kaldı ve sonunda Dilruba biraz sakinleşince komiser ona soru sormaya ve anlatmaya başladı.
-Benim tüm bunlardan haberim yoktu. Sakin ol kızım. Sen aklı başında bir kıza benziyorsun; Eksiksiz ve hiç atlamadan şimdi tek, tek her şeyi anlat. Dedi ve Dilruba’nın annesini de dışarı çıkararak Dilruba’yı sorgulamaya başladı. Daha sonra Dilruba’yı dışarı çıkardı ve annesini sorguladı. En son annesini ve Dilruba’yı tekrar yanına çağırıp ikisine de ve özellikle Dilruba’ya şunları söyledi.
-Sakın korkma; sana bir zarar veremez artık. Biz gerekenleri yaptık. Sen çok aklı başında bir kızsın ve seni kandırabileceklerine inanmıyorum, Cesur ve dürüst hep böyle kal. Sen doğru yoldan ayrılmadıkça ki sanmıyorum; seni kimse yoldan çıkaramaz! Dedi. Dilduba ve annesi komiserin odasından dışarı çıktılar. Ekip onları aldıkları gibi emniyetten evlerine götürüp teslim ettiler. Dilruba ilk karakol macerasını bu şekilde yaşamış oldu.
Bu gün de böyle heyecanla geçmişti. Artık Dilruba korkmuyordu komiserin sözleri ona cesaret vermişti. Bu arada ev aramaya devam ediyorlardı ve Bursa’ya gelişlerinin 13.günü bir ev buldular. Küçük bir evdi ama olsun onlara yeterdi. Yeter ki huzurları olsun. Evlerine taşındılar sonunda Dilruba küçük bir atölyede mahalle arasında işe başladı. Yazmalara desen basıyorlardı ve o işini çok sevmişti. Haftalığı azdı ama olsun en azından bir gelirleri vardı. Kardeşi Metin de bir boyahanede işe başlamıştı ağabeyi henüz bir işe girememişti. Askerlik yoklaması geçmişti yakında askere gidecek olduğu için iş vermiyorlardı. Küçük kardeşi Neslihan ilkokul 4.sınıfa Bursa'da devam ediyordu.
Bir hafta sonu sabahın erken saatleri uyanıp birlikte kahvaltılarını yaptılar. Mayıs'tı ve artık havalar ısınmaya başlamıştı. Dilruba kapının önünde tanıdık bir sima gördü, Osman dayısıydı ve onların evini arıyordu. Dilruba dayısına seslendi. Dayısı onlarla biraz konuştuktan sonra Osman dayı gitti.
Ertesi gün Babası ve İmran amcası çoktan kapıya dayanmışlardı. Ağabeyi Muharremi dışarıya aralarına alıp bir güzel sıkıştırmaya başardılar. Dertleri Dilruba’nın annesinin kolundaki altınları almaktı. Dilruba’nın annesi oğluna zarar verecekleri endişesi ile bir iki bileziği camdan fırlatmıştı. Deli gibi bir cama bir kapıya saldırıyorlardı. Dilruba arka camdan kaçıp karakola telefon etmeye gitmişti. Geri döndüğünde olay bitmiş ve etrafta hiç kimse kalmamıştı. Bu arada annesi korkudan 3 bileziği ve bir beşibirliği kaptırmıştı elinden. Dilruba buna çok sinirlenmişti çünkü o altınlar onların güvencesiydi, neyse ki hepsini vermemişti geride daha 7 tane bilezik vardı hemen o gün onları bozdurup bir bankaya yatırdılar. Sadece Dilruba’nın kolunda bir bilezik kalmıştı.
Dilrubaların evinde eşya olarak; kırık ayaklı bir sehpa bir ağaç masa Dilruba’nın çeyiz sandığı ve iki sandalyeden başka bir şey yoktu. Aradan bir kaç ay geçmişti bir komşu Dilruba’yı fabrikaya işe soktu sendikalı ve güzel bir işti Dilruba çok mutluydu maaşı düzgündü ve artı birçok sosyal yardım yapılıyordu. Kardeşi Metin de sağlam bir işe yerleşmişti ağabeyleri ise hala asker kaçağı konumundaydı gidip bir türlü birliğine teslim olmuyordu. Nihayetinde bir gün Ağabey Muharrem Tekirdağ’a çalışmaya gitti çok para kazanacak ve altında arabayla geri dönecekti. Mükemmel bir hayal değil mi?
Yavaş, yavaş hayatları düzene girmeye başlamıştı. Bu arada Dilruba’nın babası annesine boşanma davası açmış, savunmasız olan iki küçük kızının kendisine verilmesini talep etmişti. Dilruba ilk mahkeme deneyimini yaşayacaktı ve yine düşünüyordu.. Hakim karşısında nasıl anlatacağım tüm bunları? Allah’ım ne utanç verici bir durum! Nefret ediyorum her şeyden; mahkemeye çıkmak istemiyorum mm! Diye içinden söyleniyordu ama mahkemede şahitlik etmek mecburiyetindeydi, anahtar oydu çünkü annesi boşanmak istemiyordu. Babasının bu olaydan bu kadar kolay sıyrılmasını hazmedemiyordu ve bu mahkemenin seyri Dilruba’nın şahitliğine göre belirlenecekti, ellerindeki tek delil Dilruba’nın günlüğü idi. Avukat mahkemeye delil olarak günlüğü sunmuştu bile. İşte günlük hâkimin önündeydi ve kürsüye Dilruba’yı çağırdığında Dilruba orada ölmek istemiş, utancından yerin dibine girmişti sanki. Hâkim sorular sormaya başladı. Kapı açıktı ve kapının önünde bir yığın seyirci vardı artı babası karşısında ona bakıyordu. Bu sefer Dilruba’ya bir şeyler olmuştu ve anlatamıyordu. Sıkılmıştı artık tüm bunları herkesin önünde anlatmaktan ve çok utanıyordu. Hâkim vaziyeti anlamış olmalı ki kapıyı kapattırdı ve Dilruba’ya dönerek:
-Kızım korkma, hadi olanları anlat. Bak kapıyı da kapattırdım bizden başka kimse yok rahat ol. dedi.ve azda olsa Dilruba’yı rahatlattı. Baştan sadece sorulan sorulara cevap verdi Dilruba ve daha sonra bir, bir anlatmaya başladı, anlattıkça açıldı ve artık her şeyi ortaya dökmüştü. Hakim Dilruba’nın babasına bir iki soru sordu. Babası cevapladı. Hakim:
-Mustafa bey! Ne düşünüyorsunuz bu söylenenler hakkında; Tüm bunlar doğru mu? Mustafa bey:
-Bakın hakim bey ben trafik kazası geçirdim ve sakat kaldım, Gözümün biri kaydı. Bunlar beni beğenmiyorlar. Bana iftira atıyorlar. Dedi. Dilruba araya girerek:
-Hangi evlat babasına iftira atar? Arı baldan mı kaçar, tüsü den mi? Dedi. Hakim Dilruba’nın babasına dönerek:
-Mustafa bey! Siz bunca zaman boşa yaşamışsınız. Eğer bu söylenenler doğruysa size yazıklar olsun! Diyerek: mahkemeyi karara bağladı tarafların boşanmamalarına, çocukların annelerinde kalmalarına, Mustafa beyin eşine ve çocuklarına nafaka verilmesine karar verildi. Bu işte böylelikle hal olmuştu, çok zordu ve Dilruba bu ilk mahkeme deneyimini hayatı boyunca unutamayacaktı.
28 ağustos 2008 11; 30
Gel zaman git zaman Muharrem Tekirdağ’dan döndü ve askere gitmeye hazırlanıyordu yine ne yazık ki; dönüşte içkiliyken kavga etmiş ve darp suçu işlemişti kazandığı tüm paraları avukata vermiş mahkemelere harcayarak eli boş olarak geri dönmüştü. Daha sonradan Dilruba’nın öğrendiği bir şey iyice canını sıkmıştı. Annesi onlardan gizli bankadan 3 bilezik parasını çekip oğlu muharreme sermaye olarak vermişti ve sıfır kere sıfır elde var sıfır. Paralar suyunu çekmeye başlamıştı bu arada Dilruba Mobilya almak için annesini ikna etti bir yatak odası ve 3 çekyat aldılar o kadar mutluydu ki, her şeye rağmen, çalışıyordu ve artık bir sıkıntıları kalmamıştı. Ağabeyi askere gitmişti şimdi hem bir çocuk okutuyorlar hem de bir asker bakıyorlardı iki kardeş. Anneleri çalışmıyordu ve bunalıma girmişti.
Dilruba mahalleden bir delikanlıya gönlünü kaptırmıştı ama annesi onu sevdiğinden ayırdı ve evlenmelerine izin vermedi. Uzun zaman acı çeken Dilruba birden bire erimeye başladı ve neredeyse bir deri bir kemik kalmıştı uyumuyor, yemiyor, içmiyordu sürekli ağlıyordu derken bir gün hastalandı ve doktora götürdüler. Doktor; . sebebini sordu sıkıntısının ama o bir şey diyemedi çünkü sevdiği delikanlının düğünü oluyordu. Dilruba artık çok ümitsizdi..sonra annesiyle arasındaki çatışmalar devam etti ve gitgide şiddetlenmeye başladı. Dilruba evden kurtulmak için karşısına çıkan ilk delikanlıyla evlenme kararı aldı. Ağabeyinin askerden dönüşünü bekleyecekti. Ağabeyi izine geldiğinde nişanlanacaktı bu arada Dilruba’yı istemeye gelenler oluyordu ve kısmetleri artıyordu.
Dilruba sürekli olarak peşinde dolanan birini fark etti. Bu kişiyi epey bir zaman takip etti çünkü; kendisinin takip edildiğinden emin olması gerekiyordu. Uzun bir süre bu uzaktan bakışmalar ve izlemeler devam etti. Yine böyle bir gündü. Dilruba servisten inmiş eve doğru yürüyordu ve bu kişi yine aynı yerde onu bekliyordu. Delikanlı takip ediyordu etmesine ya, ama sokulup da bir şey diyemiyordu. Dilruba artık dayanamayarak delikanlının önüne aniden dikiliverdi. Delikanlı şaşkındı. Dilruba:
-Af edersiniz bana söylemek istediğiniz bir şey mi var? Neden önüm arkam sıra dolanıyorsunuz? Bir şeyde söylemiyorsunuz! Delikanlı kekeleyerek.
-E e e evet! Ben sizinle arkadaş olmak istiyordum. Dilruba:
-Sizi mahalleden tanıyorum. Ben sizin nişanlı olduğunuzu biliyorum. Sizi nişanlınızla birlikte de gördüm dedi. Delikanlı:
-Ya evet nişanlıydım ama nişanı attım. Kime isterseniz sorabilirsiniz. Sizi çok beğeniyorum. Sizinle ciddi olarak evlenmeyi düşünüyorum. Hemen cevap verme. Önce bir düşün; istersen sor soruştur. Bak beni eski nişanlım Nigar'dan sorabilirsin. Onlar beni iyi tanır. Cidden ben nişanı attım ama kabul etmezsen de anlarım. Dünya, Ahi ret bacım olursun. Benden sana zarar gelmez diye bir çırpıda cevap verdi. Dilruba:
-Nerede oturuyorsunuz? Ne iş yapıyorsunuz? Memleket neresi? Nişanınızı niye bozdunuz, yakında düğününüz olacağını duymuştum. Diye Dilruba peş peşe soruları sıraladı. Delikanlı:
-Tahtakale de oturuyorum. Adım Burhan, Erzurumluyum. Reno fabrikasında çalışıyorum. Annem babam vefat etti ben ablamda kalıyorum. 8 kardeşiz 7 si kız Ben tek erkeğim son anada bir anlaşmazlık çıktı o yüzden nişanı bozduk. Diye Dilruba’nın sorduğu sorulara sıkılarak cevap veriyordu. Bu durum nedense Dilruba’nın çok hoşuna gitmişti. Ürkek bir delikanlı diye gülümsedi Dilruba:
-Burhan bey bana bir hafta süre verin lütfen. Sizi sorup soruşturayım kararımı bildiririm, ama lütfen bu süre içinde yoluma çıkmayın olur mu? Bizim başımızda babamız yok. En büyük erkek ağabeyim oda askerde ve şu an evin sorumluluğu bana ait bir annemle iki kardeşim daha var ben hemen bir evlilik yapamam bu imkansız. Beklerseniz belki, neden olmasın. Yakında ağabeyim izine gelecek onunla konuşmam gerekiyor, şimdi lütfen yanımdan ayrılır mısınız? Yanlış anlaşılmasını istemiyorum, mahalleye yaklaştık ayıp olur
Dedi. Delikanlı sevinerek yoluna devam etti adeta uçarcasına atıyordu adımlarını ve bir süre sonra gözden kayboldu. Dilruba’nın evleneceği kişi ile tanışması bu şekilde oldu ve 1 ay sonra 05 Ocak 1989 nişan yaptılar. Tam olarak 1.5 yıl nişanlı kaldılar. Bu arada daha nişanlılık döneminde bazı sorunlarla karşılaşmaya başladılar. Nişanlandıktan 3 ay sonraydı. Burhan Dilruba’yı servise bıraktıktan sonra nişanlısın evine gitti ve uzandı..Burhan ailesiyle kavga etmişti ve Adliyede bir çay ocağında çalışıyordu.Renodan ayrılmıştı. Çalıştığı yerde yatıp kalkıyordu. Dilruba’nın annesi bir ara Burhan’ın aşırı kaşıntısı olduğunu fark eder ve uyandırır çünkü şüphelenmiştir. Damadına:
-Burhan oğlum sen niye kaşınıyorsun durmadan. Sakın bitlenmeyesin. Sana Metinin çamaşırlarından vereyim Üzerini çıkar bir bakalım, Valla bitse her yeri sarar baş edemeyiz. Der ve Metinin çamaşırlarından vererek üzerini çıkarmasını ister. Anne haklıdır şüphelerinde Burhan adliyede bitlenmiştir. Bunun üzerine anne Burhan'a acıyarak eve almaya karar verir:
-Bu böyle olmaz Burhan sende benim bir evladımsın gel burada kal. Metinle yatarsınız oğlum. Ne yapalım Muharrem kızacak ama. İzine gelince konuşuruz şimdi söylemeyelim. Asker adam biri kötü bir söz söylerler morali bozulmasın. Dedi. Burhan:
-Tamam anne. Allah senden razı olsun. Kendi canlarım acımadı bana sokağa attı, sen bana sahip çıktın. Seni utandırmayacağım merak etme. Dedi Burhanı eve davet etmekle aslında Dilruba’nın geleceğini belirlemişlerdi. Bu davetten Dilruba’nın haberi yoktu.
Burhanın eve davet edildiğini duyduğunda annesine çok kızan Dilruba:
-Ya anne böyle bir kararı nasıl alırsın tek başına, gelin ata binmiş ya nasip demiş. Dedikodu olacağını hiç düşünmedin mi? Başımızda babamız yok. Sen genç ve dul bir kadınsın, ağabeyim asker, ya o ne der duyunca. Neden böyle bir şey yaptın? Diye annesine çıkışır. Anne:
-Acıdım kızım. Yazık günah. Oda insan evladı, sokaklarda aç perişan bitlenmiş baksana! Diye cevap verdi.
Ağabeyi izine gelince bu olaya çok kızmasına rağmen artık olan olmuştu ve geri dönüşü yoktu. Arada bazı anlaşmazlıklar çıktı ve Dilruba nişanı atmaya karar verdi ama ağabeyi buna izin vermedi.
-Ben delikanlı adamım. Namusuma laf söyletmem. Eve alırken bana sordunuz mu? Yarın öbür gün bana boynuzlu derlerse başım belaya girer haberiniz olsun. Ne yapayım mecbur evlenecek. Evlensin öyle ayrılsın. Diye bağırdı, çağırdı. Dilruba sırf ağabeyinin onuru için aslında adam olacağına inanmadığı Burhanla evlenir.
Anlaşmazlıklar evliliğin ilk günlerinde de devam eder. Sonraki yıllar da ise Burhan kumara alışır ve bir pavyon kadınına âşık olur. Evini ihmal etmeye başlar günlerce eve uğramaz ve işinde de istikrarsızdır. Bu arada borçları çoğalarak artar ve evine icra üzerine icra gelir. Dilruba artık evinde yalnız yaşamaktadır eşi eve gelmemeye başlar. En sonunda içine kapanan Dilruba depresyona girer ve intihara kalkar. Ailesi her şeyi öğrendiğinde Dilruba’yı eşinden ayrılması için ikna eder ve Dilruba böylece boşanmaya karar verir. İlk önce bir psikiyatrist’e giderek tedavisine başlar daha sonra işe girerek ekonomik olarak bağımsız olmaya karar verir ve yavaş, yavaş kendini toparlamaya başlar. Mahkeme açar ve ilk mahkemede hâkim Dilruba’yı ve eşini boşar. Bu evlilikten hiç çocuk olmamıştır. 30 Eylül 1997 de Dilruba artık Dul bir kadın olarak hayatına ailesinin yanında devam etmeye başlar. Fakat hiç bir şey eskisi gibi değildir ve dilim ekmekten ayrılmıştır bir kere.
Devam Edecek
KARAR
3. Sayıdan devam
Dilruba’nın sağlık sorunları artmıştı. Kalp damar sorununun yanında bir de, Anksiyete ile uğraşıyordu işteki problemler evdeki sorunlar derken çekilmez bir hayat yaşadığını hissediyordu ve bir gün ailesinin yanından ayrılmaya karar verdi.
Şimdi kendisini dışarı atan Dilruba idi. Evlere sığamıyordu ve içi daralıyordu bir büyük boşlukta asılı duruyordu adeta. Yakın bir arkadaşının aracılığı ile bir bayanın yanına taşındı ve 15 gün orada kaldı. Bir de halk eğitimin düzenlediği bilgisayar kursuna devam ediyordu. Bu arada kötü bir haber aldı 2001 Eylül'üydü ve babası felç geçirmiş hasta yatıyordu. Ağabeyi Çorlu'da yaşıyordu evlenmişti ve iki çocuğu olmuştu. Muharrem babasına bakmak için evini Tekirdağ’a taşımaya karar verdi. Babasını amcalarına emanet ederek Çorluya evi toplamaya gitmişti sadece 3 günlüğüne. Döndüğünde gördüğü manzara içler acısıydı babasını 3 gün boyunca aç ve susuz bırakmışlar altını temizlememişlerdi. Üstelik kokudan dolayı camları açık bırakmışlar ve Mustafa beyin komaya girmesine sebebiyet vermişlerdi. Evet Dilruba’yı çok üzen kötü haber buydu. Tam 15 yıl önce gördüğü bir rüya gerçek olmuştu ve babasını nasıl öleceğini rüyasında görmüştü.15 yıldır babasıyla görüşmüyordu ve hiç konuşmamıştı hastalandığında her şeye rağmen üzülen ve kaderine ağlayan Dilruba gene de babası için dua etmişti. ve acil bir telefon geldi. Arayan annesiydi.
-Baban komaya girmiş. Ağabeyin aradı sizi çağırıyor. Metin ve Neslihan yola çıktı; Sende git babanla helalleş İyi değilmiş. Diyen annesi telefonda ağlıyordu ve evden ayrıldığı için Dilruba’yı affetmeyen anne babasının haberiyle birlikte nihayet kızını bağışlamıştı. Dilruba telefonda annesine şöyle dedi:
-Ben gitmem anne üzüldüm ama bana git deme ne olur! Allah şifa versin bu ölümü kendi seçti. Hak kettiği şekilde cezasını çekti ve çekiyor. Yıllarca bize de çektirdi Allah affetsin: dedikten sonra ellerini açarak Allaha dua etti:
-Allah’ım bu kaderi ben istemedim. Sen yazdın ve senden gelene boynum kıldan ince. Ben babamı affettim. Ne olur sen de affet! Huzur içinde daha fazla acı çektirmeden yanına al: Diyerek ağlamaya başladı.
Bir saat sonra bir telefon daha gelmişti. Arayan arkadaşı Gülten di:
-Arkadaşım başın sağ olsun! Baban bir saat önce hayatını kaybetmiş. Annen aradı gidecekmişsin. Dedi. Bu konuşma üzerine Dilruba şükür içinde hem hüznünü hem sevincini aynı anda kirpiklerinden düşürdü. Göz pınarları çağlıyordu şimdi ve perişanlığı her halinden belli oluyordu.
İşyerinden izin alarak annesinin yanına gitti. Kardeşleri babasına yetişememişti ve annesi hıçkırıklar içinde ağlıyordu.
-Neden böyle oldu? Çoluk çocuğunun yanında olsaydı böylemi ölürdü? Hep kötü davrandığı sevmediği Muharremin elinde canını teslim etti. İnsan gibi davransaydı olmaz mıydı sanki? Ne istedi ki bizden hem bizim hayatımızı hem kendi hayatını mahvetti. Diye dövünerek ağlıyordu.
Bu andan itibaren her şey boştu ve olan olmuştu. Dilruba annesini teselli etmeye çalışıyordu oda bu olanların geri gelmeyeceğini biliyordu. Her şeyin farkındaydı ama kader ağını örmüş ve elden bir şey gelmiyordu. Dilruba babasının cenazesine gitmedi. Babasını içinde kalan yaşanmamış çocukluğu ile birlikte, yüreğinde ki mezara gömdü.
Mustafa beyin ölümü ile birlikte Dilruba da bazı değişiklikler olmaya başlamıştı. Hayatını baştan sona kâbus’a çeviren adam artık yaşamıyordu. Ve bir ölünün arkasından ne söylenebilirdi ki. Bu kötü hikâyenin de bir sonu vardı elbette. Ve bilindiği gibi tüm sonlar mutlu bitmiyordu.
Şimdide miras sorunları yaşanıyordu ailede. Babası ölmeden önce evinin Muharrem’e, bırakılması konusunda vasiyette bulunmuştu. Aile konseyi toplanmış bir karar vermeye çalışıyordu. Öyle ya Muharrem bakmıştı babasına ölmeden önce ve ev onun hakkıydı. Dilruba’nın halası Huriye Hanım, adil bir fikir attı ortaya:
-Mustafa’nın, Bir tane çocuğu yok. O’nun iki tane çocuğu var. Evi verecekseniz ikisinin üzerine vereceksiniz. Dedi ve herkes bu fikri onayladı. Tabi kız çocuklarını evlat yerine, sayan yok. Miras işleri hal oldu. Bunun üzerine Dilruba’nın ailesi Tekirdağ’a yerleşmeye karar verdi artık bir evleri olmuştu. Kendi işlerini kurmak istiyordular yine hayaller büyüktü. Dilruba karşı çıktı.
-Ben gelmiyorum siz gidin! Ben Tekirdağ’a geri dönemem, hatıralarım çok. Ben’im fikrime göre, gittiğiniz gibi geri döneceksiniz yapamazsınız orada. Boşu boşuna zaman ve para kaybı,ama siz bilirsiniz, Yalnız bana dokunmayın! Dedi.
Dilruba’nın ailesi geri dönüş için hazırlık yapıyorlardı. Fakat Tekirdağ’a taşınacak kadar paraları yoktu bunun üzerine Metin beyaz eşyayı satmaya karar verdi. Dilruba tek başına ne yapacağını düşünüyordu.
Dilruba; bir arkadaş ortamında genç bir beyle tanışmıştı arkadaşı evli ve bir kız çocuk sahibiydi. Dilruba’dan çok hoşlanmıştı, o kadar ki eşinden boşanmaya kalkmıştı. Dilruba reddettikçe üzerine, üzerine geliyor bu arada intihar edeceğim diye Dilruba’ya gözdağı veriyordu. Dilruba şaşkındı. Rahmandan hoşlanmıştı ama evli olması ve Dilruba’nın uzun bir süre hiç kimseyle evlilik düşünmüyor olması olayları içinden çıkılmaz bir hale getirmişti. Aylar boyunca bu engel bu şekilde sürmüştü ve bir türlü ne yapması gerektiğini kestiremiyordu Dilruba:
-Allah’ım ne yapacağım? Kabul etsem yuvası yıkılacak. Etmesem intihar edecek. Sen bana yardım et Rabbim aklımı koru. Birde çocuğu var ya eşi ona ne olacak? Eşi de teyzesinin kızı yabancıda değil. Ben kendime yediremem bu durumu. Kimsenin günahına giremem ki! Ne yapacağım şimdi? En iyisi kimseyi kırmadan üzmeden bunun bir hal yolunu bulmalıyım.
Düşünürken; Dilruba Rahmanın teklifine evet demeye karar verdi. Hayır derse kendine yazık edecekti.
O gün Dilruba Rahman’ı ailesiyle tanıştırdı ve durumu izah etti.
Rahman resmen Dilruba’yı ailesinden istedi.
Artık Dilruba’nın ailesi her şeyi biliyordu. Hiç tereddütsüz bu durumu kabul ettiler. İtiraz etmemeleri Dilruba’yı incitmişti çünkü kimsenin umurunda değildi. Ailesi onu ne olduğu bilinmeyen bir adama üstelikte evli olan bir adama teslim ve emanet etmişlerdi.
Dilruba’nın ailesinin Tekirdağ’a gidecekleri gün yaklaşıyordu Rahman Dilruba’nın evine yerleştiğinin ilk gecesiydi.
O gün Metin tüm beyaz eşyayı yok pahasına satmıştı. Hatta ablasının çamaşır Makinesini bile kendisine sormadan satmıştı. Dilruba bunu görünce delirmişti adeta. Oysa satılacak eşyalar konusunda anlaşmışlardı ama ne yazık ki fiyat az gelinde Metin yeterli parayı denkleyebilmek için her şeyi satmıştı. Dilruba o akşam annesine ve kardeşine, kendi eşyalarının da satmalarından dolayı açtı ağzını; yumdu gözünü. Kırıcı sözler de sarf etti.
-Ya hem beni bırakıp gidiyorsunuz. Hem de bana bir sürü borç bırakıyorsunuz, bana hiç bir eşya bırakmadınız. Ben çalışıyorum borç mu ödeyeceğim? Çamaşırı elimde mi yıkayacağım. Siz ne kadar bencilsiniz!
Metin bu sözleri dinledi. Dilruba’nın annesi Diğer kızına Neslihan’a vedalaşmaya gitmişti. O Gece orada kalacaktı.
Sabah saat:04:00 telefon çaldı. Dilruba telefonu açtı.
-Aloo! Buyurun dedi. Karşıdaki şahıs:
-Rahman beyle görüşebilir miyiz? Diye sordu. Dilruba:
-Rahman uyuyor. Kim arıyordu? Diye sordu. Telefonun karşısındaki:
-Ben emniyetten polis memuru Kemal. Diye cevapladı. Dilruba:
-Buyurun ne vardı? Polis Kemal:
-Rahman Beyin Arabası kaza yapmış. Diye cevap verdi. Dilruba:
-Nasıl olur araba kapının önünde, bir yanlışlık olmalı? Diyince Polis Kemal:
-Hayır hanım efendi Araba kaza yaptı. Siz Metin sert’i tanıyor musunuz? Dilruba telaşla:
-Evet kardeşim oluyor. Diye cevap verdi. Polis Kemal:
-Kardeşiniz Ankara yolu 14. km de trafik kazası yapmış, hendeğe uçmuş. Dilruba kardeşinin durumunu merak ederek:
-Metin’in sağlık durumu nasıl; bir şeyi var mı? Diye sordu. Polis Kelal:
-Sağlık durumunu bilmiyoruz hemen buraya gelmeniz gerekiyor! Dedi ve Dilruba Rahmanı uyandırdı şimdi polis memuru ile o konuşuyordu ve evet olanlar doğruydu.
Akşam tartışmadan sonra Metin alkol almış ve alkol’ün etkisiyle odaya girip arabanın anahtarını almış arabayı kaçırmıştı.dengesini yitirip yoldan aşağıya uçmuştu.Yanına gittiklerinde Dilruba kardeşinin o halini görünce üzülsün mü sevinsin mi bilemedi ama araba gitmişti henüz senetleri bitmemiş 2001 model bir arabaydı ve Rahmanın bir de ortağı vardı. Olan olmuştu yine daha ilk günden her şey mahvolmuştu. Rahmanın tüm işleri bozuldu. Ortağıyla arası açıldı ve uzun süre kendisini alkole verdi. Aile Tekirdağ’a gitmişti gitmesine ama geride bir yıkıntı bırakarak gitmişlerdi. Rahman ve ortağı Metine Bir senet İmzalattılar 2.5 Milyar borçlanmıştı. yolculuk için eşyaları satıp parayı cebine koyan Metin o parayı da Hastaneler de tüketmişti. Şimdi ise sıfır beyaz eşya alıp satıp paraya çevirmişti ve o şekilde Tekirdağ’a gidebilmişlerdi. Bir kaç ay sonra anlaşmazlıklar ve terslikler baş göstermeye başlamıştı bile. Senetten dolayı Dilruba’yı suçlayan ailesinin sebebi vardı.
-Koskoca kız verdik. İki Milyar parayı istemeye utanmıyor mu? Borç Dilruba’nın o ödesin. Evli olan bir adamla kardeşinin yanında yatarsa olacağı bu. Çocuğun namusuna dokunmuş,kafayı çekmiş,delikanlı adam zoruna gitmiştir! Diyerek Dilruba’yı suçladılar ve uzunca bir süre konuşmadılar. Bir kaç ay sonra Metinden bir telefon geldi:
-Abla Rahman ağabey bana iş ayarlasın, ben Bursa’ya geliyorum. Ağabeyimle bir evde yaşanmaz. Dedi. Dilruba:
-Tamam gel. Diyen Dilruba onu ne durumda bırakıp gittiklerini düşündü. Peşlerinde bıraktıkları borçları ödeyebilmek için altınlarını bozdurmak zorunda kalmıştı. Tam kendisini toparlamak üzereydi ki kardeşi Metin çıkıp geldi.
Rahman Metine Bir dükkan açtı Tavuk döner satıyordu fakat bu işte de tutunamadı ve esnafı rahatsız etti. Dükkân da içki içiyordu ve çevredekiler bu durumu fark etmişti. Parası olmayan Metin Kredi kartını kullanarak yine borçlanmıştı. Henüz aldığı beyaz eşyanın bile borcunu ödeyememişti ve bu kadar sorumsuzca davranması Dilruba’yı çok üzüyordu. Şimdi birde kardeşine bakıyordu çalışarak. En sonun da Dilruba alyansını bile bozdurup kardeşinin cebine harçlığını koymuştu. Ta ki Metin bir gün elinde şişelerle eve gelene kadar işte o gün olan oldu ve Dilruba Metini evden kovdu.
Dilruba’nın Rahman’la bu ilişkisi 3,5 yıl sürdü herkes bu ilişkiyi normal karşılıyordu ve çoktan kabul etmişlerdi. Bir tek Dilruba hala bu durumu kendine yediremiyordu. Vicdan azabı çeken Dilruba artık kendini toparlamış güçlenmiş ve aklı başına gelmişti. Yaptığının yanlış olduğunun bilincine vararak rabbine yöneldi ve ondan yardım istedi. Kuma olmanın vicdani sorumluluğu ağırdı ve Rahman’ın eşi bu durumu kabul edemiyordu işte tam burada Dilruba bu ilişkiyi bitirme kararı aldı. Dilruba Rahman’la helalleşerek veda etti. Hiç kolay olmadı yıllar sonra meşru olmayan bir ilişkiye nokta koymak çok zor olmuştu ama Dilruba güçlü bir kadındı Rahmanı sevmesine rağmen ailesinin refahı için geç kalmış bir borcu öder gibi hayatlarından sessizce çekilmişti. Ve ilk kalp spazmını bu aralarda geçirmişti. Rabbine yönelen Dilruba tövbe ederek büyük bir nedamet içinde Allah’a yalvarıyordu.
-Yerleri ve gökleri yaratan her şeyin hakiki sahibi yüce Allah’ım! Merhametine sığındım, sen bağışlayansın, sen veren ve alansın, sen gören ve duyansın, senin gücün her şeye yeter, ol dersin ve olur, ne olur kaderimi değiştir, geçmiş günahlarımı bağışla, nefsimden ve şeytandan sana sığındım, kabul olunmayan dua dan sana sığındım, sen merhametini ve sevgini üzerimden eksik etme Yarabbi; beni doğru yoldan ayırma! Duasını Âmin! Diye bitirererk büyük bir huşu içinde tövbe etti ve inzivaya çekilerek kapanma kararı aldı. Şimdi artık huzurluydu. Aradığı huzuru ve mutluluğu rabbinin sevgisinde ve şefkatinde bulmuştu. Günlerini ibadetle geçiriyordu.
Aradan tam olarak 1.5 yıl geçmişti. Bu arada Dilruba annesini 2. kez evlendirmişti ve erkek kardeşine bir kısmet bakıyordu. Bir gün bir telefon geldi Fatma Hanımdan. Fatma hanım Dilruba’nın annesinin en yakın arkadaşı ve emekli bir bayandı Dilruba kendisi çok sever ve nasihatlerini tutardı.
-Ne haber kız nasılsın? Diye sordu.
-İyiyim Fatma abla sen nasılsın; neler yapıyorsun? Ne olsun bildiğin gibi evdeyim bir şey yaptığım yok. Diye Dilruba cevapladı. Fatma:
-Sana bir şey soracağım? Dilruba:
-Sor Fatma abla! Fatma:
-Evlenmeyi düşünüyor musun? Dilruba:
-Neden olmasın, aslında düşünmüyordum ama bu aralar çok yalnızlık hissediyorum, vaktim bomboş geçiyor. Hayırdır talibim mi var Fatma Abla? Fatma:
-Evet. Yalnız İstanbul’a gider misin? Dilruba şaka yapıldığını düşünüyor cevaplıyor:
-Valla isabet olur, hem bizimkilerin dertlerinden bıktım vallahi. Kaçacak yer arıyorum, kim bu adam, kaç yaşında? Fatma:
-Adı Vedat. Eşi vefat etmiş. İki oğlu var biri 11 diğeri 8 yaşında. Kendide senden birkaç yaş büyük. Evi yeri var kendi de iyi bir çocuk. Diye Fatma tarif ederken, Dilruba:
-Malını boş ver Fatma abla. Ben kapandım biliyorsun kapalımı istiyor? Fatma:
-Evet oda kapalı istiyor zaten. Dilruba:
-Peki namazını kılıyor mu? Fatma:
-Bilmem ama kılıyordur herhalde. Dilruba ne diyorsun? Dilruba:
-Uygundur Fatma abla bir görüşelim. Dedi ve telefonu kapattılar haber vermek için tekrar arayacağını söyleyen Fatma hanım bir süre sonra geri telefona aradı:
-Dilruba hazırlan. İki gün sonra seni istemeye geliyorlar. Haber vereyim dedim. Dilruba:
-Ciddi misin Fatma Abla? Fatma:
-Evet Dilruba ciddiyim sen şakamı yapıyorum sandın? Dilruba
-Ya ne bileyim Fatma şaka yapıyorsun, ağzımı arıyorsun sandım. Ummuyordum. Gelsinler bakalım bir görelim boyunu postunu. Diye gülerek Fatma hanıma takıldı.
Dilruba ilk önce annesini aradı ve her şeyi anlattı görücüleri annesinin evinde kabul edecekti..Hazırlık yapıldı. Misafirler söz verildiği günde gelmişlerdi. Dilruba adamı beğenmişti ağır başlı oturaklı bir insana benziyordu. O gün Dilruba ve Vedat baş başa konuşmak için dışarı çıktılar sohbet oldukça güzel geçmişti ve ertesi gün yeniden görüşmek üzere sözleştiler. Daha sonrasında karar vermesi için Dilruba’nın cevabını beklemeye başladı Vedat, ve Dilruba’yı İstanbul’a davet etmişlerdi hem evi, hem çocukları, hem de aileyi tanıması için. Bir hafta sonra Dilruba ailesiyle birlikte İstanbul’a gitmişti 2 gün İstanbul da kaldılar ve bu arada iki günü birlikte geçirdiler. Şaka gibiydi ve gerçek olamayacak kadar çok, güzel gelişiyordu her şey.
Dilruba İstanbul’a gitmeden önce cevabını bildirmişti Vedat’a hatta evlenme teklifini kendisi yapmıştı. Bundan sonra birlikte yaşayacağı aileyi tanımaya gitmişti. Çok kısa sürede verilen bu karardan herkes memnundu bir kişi hariç. Oda Vedat’ın ağabeyinin eşiydi. Dilruba’yı pek sevmemişti. Ocak ayı gelmişti ve Dilruba Nikâh işlemlerine başlamıştı. Nikâh gününü aldı ve 1 hafta sonra yani 29 Ocak günü nikâhı olacaktı. Nikâh gününden önce Dilruba eşyalarını toplamış ve İstanbul’a yerleştirmeye gitmişti. Gittiğinde Dini Nikâhını yaptılar ve nikâha birkaç gün kala Dilruba evine döndü misafirlerini karşılamaya başladı. Birden bire Dilruba pişman olmuştu ve evlenmek istediğinden pek emin değildi. Bu düşünceler içinde sıkıntıya düşen Dilruba, rahatsızlandı ve acile kaldırıldı nikâha bir gün kala tüm vücudu kabarmıştı. Ertesi gün nikâha kadar iyileşmişti. Nikâhtan hemen sonra İstanbul’a döndüler.
Eve geldiklerinde, ilginç bir manzara ile karşılaştılar. Akşam olmuştu neredeyse.
Dilruba:
-Vedat! yengenler nerede. Neden yemek yapmamışlar. Nikah’tan sonra misafirlerin geleceğini bilmiyorlar mı; neden böyle davranıyor yengem, ben ona ne yaptım ki? Evde pişirecek bir şeyde yok! Siz ablamla pazara çıkın, bende yemek yapayım. Çabuk olun ama geç oldu çocuklar acıkmıştır. Vedat:
-Ne bileyim. Bursa’ya nikah’a gelmediler sırf evde kalıp hazırlık yapmak için, boş ver neyse bir şeyler alalım ne bulursak onu yeriz. Dedi.
Daha ilk ağızdan Dilruba gelinliğini bilemeden mutfağa girmişti. Yemeğini pişirip herkesi doyurduktan sonra asıl iş gerideydi. Bayrama sadece birkaç gün kalmıştı. Bayram hazırlığı yapması gerekiyordu.
Üstelik karşısında güçlü bir ekip vardı ona karşı savaş açan, bu çok aleni belli oluyordu. Yani Dilruba bu evde eltisi tarafında istenmeyen kişi ilan edilmişti. Vedat’ın eşi vefat ettiğinde çocuklara 2 yıl boyunca o bakmıştı ve hala çocukları kendi kontrolünde tutmaya çalışıyordu.
Dilruba çok yakın zamanda çocuklarla kaynaşmış ve diyalog’a geçebilmişti bunlar güzel gelişmelerdi. Eşiyle arsında şimdilik sorun yoktu. Ve her şeye rağmen çocuklarla iyi bir iletişim kuran Dilruba’nın her hareketi kontrol altında tutuluyordu.
Dilruba bir gün evinin anahtarının bir eşinin de eltisi Fatma hanımda olduğunu öğrendi..ve bundan çok rahatsızlık duydu çünkü evi sadece ona ait değildi vakitli vakitsiz eltisi kapıyı anahtarıyla açıp pat diye yanlarına giriveriyordu ve bu durum gerçekten çok rahatsızlık verici bir durumdu. Anahtarı geri alması için eşiyle konuşmaya karar verdi.
Dilruba:
-Vedat! bu böyle olmaz bu anahtarı yengemden iste lütfen! Biz bir aileyiz ve özelimizin herkesçe bilinmesi hiç hoş değil. İsterse ağabeyin olsun. Sen artık bekar değilsin evli bir adamsın. Yengen canı istedikçe bu eve giremez. Üstelikte zili çalmıyor anahtarıyla açıp ta giriyor ve bu durum beni fazlasıyla rahatsız ediyor. Ben evimde özgür olmak istiyorum! Haksız mıyım? Diye eşine söyledi. Vedat:
-Haklısın da ben ne yapayım? Şimdi anahtarı istesem huzursuzluk çıkaracaklar kavga istemiyorum. Ben kapının kilidini değiştiririm. Diye Dilruba’ya cevap verdi. Dilruba:
-Nasıl yani? Şimdi sen anahtarını alamaz mısın yengenden? Sen isteyemezsen bırak ben isteyeyim o zaman. Olur mu böyle saçma sapan bir iş Peki o zaman oda bana evinin anahtarını versin olmaz mı? Diye cevap verdi. Vedat:
-Olmaz. Tamam abartma ben kilidi değiştireceğim. Dedikten sonra Dilruba eşinin bu konudaki tavrı karşısında hayal kırıklığı yaşamıştı. Basit bir anahtar konusunda bile sesini çıkartamayan eşi yeri geldiğinde kendini nasıl koruyacaktı. Neyse kapının kilidi değiştirildi ve bu olaydan sonra araya bir mesafe girdi. Bu sefer de, Dilruba’ya karşı cephe almaya başladılar. Vedat ailesini tanımıyor ve ne yapmaya çalıştıkları konusunda bir fikir sahibi olamıyordu. Bu olaylar birbirini takip ederek devam etti ve beraberinde evde huzursuzluklar çıkmaya başladı en başta çocuklarla ilgili Fatma hanım saplantılar geliştirmeye başlamıştı. Onlara gizli, gizli para veriyor ev içindeki özel durumları çocuklardan öğrenmeye çalışıyordu ve çocuklara yalan söyletmekte ustaydı.
Fatma hanım, çeşitli senaryolar yazıyor bunları çocuklara ezberletiyordu. Böylesi bir olaya Dilruba’nın sessiz kalması ise mümkün değildi. Madem ki o evde yaşıyordu ve çocuklar onun sorumluluğunda idi..bu olaya bir çözüm bulunmak zorundaydı çünkü çocuklar arada kalmaya başlamıştı.ve onları mümkün olduğu kadar memnun edip elinde tutmaya çalışan Fatma hanım bu ailedeki birliği ve sevgiyi çekemiyordu. Çocukları annelerine karşı aşılıyordu. Dilruba bunu fark ettiğinde çocuklara bazı yasaklar koymaya başlamıştı ama bu yasaklar çocukları daha çok evden uzaklaştırıyordu. ilk Fitne tohumlarını ocaklarına diken Fatma hanım bir türlü rahat huzur vermiyordu ve çok kısa bir sürede ailedeki birliği ve beraberliği iyice bozmaya başlamıştı bile. Derken bir gün Fatma hanım ağlamaya başladı. Fatma Hanım:
-Çocukları benden kopardınız! Kapının önünden geçiyorlar da hatırımı sormuyorlar
Ne yaptınız bunlara ki aşağı gelmiyorlar? Dilruba:
-Yenge lütfen böyle yapma! Dua etki çocuklar bana ısındı ve sevdi, ya anlaşamasaydık daha kötü değil miydi; neden böyle diyorsun? Çocuklar her gün yanındalar senden niye koparalım çocukları ve lütfen bir daha çocuklara para verme, biz onlara harçlık veriyoruz ve sınırlı para kullanmayı öğrensinler artık. Para harcama alışkanlıkları çok kötü. Bu böyle olmaz ileride hiç başa çıkamayız. Lütfen bırak ta çocukları bildiğim gibi terbiye edeyim
Müdahale etme. Dedikten sonra Fatma hanım iyice değişmişti..bu sefer de Dilruba’nın kayın pederine kancayı takıp Vedat’a karşı fitneliyordu ve yine baba oğul onun yüzünden karşı karşıya gelmişti..
Dilruba evlenmeden önce babasından yetim maaşı alıyordu evlendiğinde kendisine devlet tarafından yüklüce bir çeyiz parası verildi. Dil ruba bu paranın bir miktarını küçük oğlunun sünnet düğününde kullandı birazını kız kardeşi Neslihan’a gönderdi bir miktarı ile altın yaptı. Bu kez daha çok dikkat çekmeye başladılar, bütün gözler üzerlerindeydi bu paraları nereden buldukları merak konusu oluyordu ve herkes paraların Dilruba’nın kayın pederine ait olduğunu sanıyordu.
Bu arada çekme katın inşaat’ını yapmaya niyetlenen kayınpeder, nakit sıkıntısı yaşayınca, üzülmemesi için Dilruba bankadaki parasını çekip eve yatırım yaptı. Eve bir model çizdi. İlk önce çatıyı söktürüp yeniden yaptırdı. Daha sonra tavanları lambri yapmaya karar verdiler. Balkonu komple bahçe desenli parke taşla döşediler. Bu arada Dilruba eşi ile birlikte çalışıyor tavan lambrilerini beraber çakıyorlardı. Ev tamamen bitmişti ve çok güzel olmuştu. Doğrusu verilen emeğe ve çekilen çileye değmişti.
Ortaya çok güzel bir teras çıktı insanlar çekme katı görmeye geliyor ve çok şaşırıyorlardı bu planı kimin yaptığını sorguluyorlardı ve Vedat kendisiyle gurur duyuyordu. Ama bu ev bittikten sonra Kayın pederi ele geçiren elti ev halkını birbirine katmıştı ve Dilruba eşinden ayrılmaya karar verdi artık tahammül edemeyecek hale gelmişti ve sinirleri çok yıpranmıştı baş edemeyeceğini anlayan Dilruba son çare olarak eşinden ayrılmaya karar vermişti. Dilruba:
-Vedat! Ben artık tahammül edemiyorum. Burada bu şekilde sağlıklı kalabilmem mümkün değil. Ya yakında başım belaya girer, yada beni bakır köye kaldırırsınız durumum hiç iyi değil. İyileşemeyeceğim. Ben Bursa’ya gitmeye kara verdim ayrılmak istiyorum. Bu evde mutlu değilim ve olabileceğimi de sanmıyorum. Ağzımızın tadı iyice kaçtı baksana. Başından beri benimle uğraşıyorlar, beni kabullenemediler, istemediler, istemeyeceklerde. Yeter uzatmanın anlamı yok Bari sen babanla kötü olma, evin yerin var çabuk düzeltirsin durumunu. Dedi. Vedat:
-Hayır! Ben senden ayrılamam, sen nereye gidersen bende oraya gidiyorum. Batarsak ta, çıkarsak ta beraber. Ama boşanmak kitabımda yok Mücadele edeceğiz. Dedikten sonra oturup bir karar aldılar ve aileye haber verildi. Tekirdağ’a yerleşmeye karar verdiler.
Yağmurlu bir günde evden taşındılar. Tekirdağ’da 5 ay kaldıktan sonra maddi sıkıntı içine giren Dilruba ve ailesi bu sefer Bursa’ya Taşınma kararı aldı. Bu taşınmalar sırasında Dilruba hep altınlarını bozdurdu çünkü eşinin parası yoktu ve kazancı geçinmeye yetecek kadar iyi değildi.
Bursa’ya yerleştikten sonra maddi sıkıntıları kalmayan Vedat ve Dilruba aslında evliliklerinin ne kadar yıpratıldığının farkında bile değildi ve sürekli tartışma halindeydiler..
Dilruba artık fark etti ki bu evlilik bitmişti ve bu şekilde devam etmeleri mümkün değildi ama Vedat bir türlü boşanmayı kabul edemiyordu.Bir mahkeme açan Dilruba eşinin isteği üzerine mahkemeyi geri alıp evliliğine bir şans daha vermeye karar verdi..Lakin anlaşmazlıklar başlamıştı bir kere ve hiçbir şey eskisi gibi değildi. Dilruba depresyona girmişti hiç olmadığı kadar mutsuzdu istemediği bir evliliğe devam etmek zorunda olmak onu iyice yıpratıyordu ve çok çaresiz hissediyordu kendini. Ailesinin desteğini de kaybeden Dilruba sonunda kendi kendine şöyle dedi.
-Artık ne kendime ne de başkasına yararlı olamıyorum. Bu evliliği istemiyorum. Eşime olan sevgimi ve güvenimi yitirdim çok mutsuzum. Şimdi bir karar vermem gerekiyor. Ya burada kalıp ölümü bekleyeceğim
Yada ayrılıp kendime yeni bir hayat kuracağım. Diye düşünüyordu.
Kendisine üç karar hazırlamış ve uygulamaya geçirmişti:
Karar-1: Dilruba ilk önce bir Psikiyatriste gitmeye ve destek almaya karar verdi.
Karar-2: Eşinden boşanmaya kesin karar verdi ve eşine bunu açıkladıktan sonra dava açtı.
Karar-3: Hemen ev aramaya başladı kısa bir süre içinde evden ayrıldı.
Şimdi yalnız yaşıyor ve iş arıyor. Ayrıca mahkemeden gelecek haberi sabırsızlıkla bekliyor.
Kayıt Tarihi : 1.10.2008 09:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Küçücük bir yaşamın karanlıklarla örülmüş sayfalarının gerçek yansımaları..
TÜM YORUMLAR (1)