Ah benim sevdasında bencil ; yüreğinde sağlam sevdiğim.. aklıma gelişini seveyim ne de güzel darma duman ediyorsun beni...
Nazım.. Vatan hainliğine devam ediyorken hala , ne güzel aşık olmuşsun Piraye’ye.. Bense tek atışlık gecelerde iki kelimeyi bir araya getirmeye çalışıyorum , o aklıma düştükçe..
Hoş hiç çıktığını görmedim daha, bilmiyor ama herşey iki kişilik artık bende..
Dışarıdan bakıldığında karantinamın 13. günü, bana sorsalar hayattan izoleyim o gün - bu gündür.. Histerik acılar, yerli yersiz dalmalar, bir duygusal haller, iç yanması hiçbiri mecazi değil işte..
Herkes bir seylere sığınırken; ben de onun gözlerine sığındım..Sığınmak ne kelime, kendime orada bir hayat kurdum.. Gözünü kırpsa düşeceğim..
Düşünüyorum da, biz onunla hiç bir zaman yoldan geçen uzun bacaklı kadınları ve geniş omuzlu adamları kesen insanlardan olmadık.. Bu yüzdendi O giderken bakışlarımı yola doğru çevirememem. Yol mutlak uzaktı, sapa, kestirme değildi.. Arkasından koşsaydım onu durdurabilirdim. Yol durabilirdi misal.. Tam o an ; gök yerle yeksan olup ; felaketlerle karışık mucizeler yağabilirdi.
Ama Tanrı beni aklında çoktan öldürmüştü.
Dudakları..
Önce öper, her seferinde yeniden doğururdu beni ..
O öpüştüğümüzü zannerdi. Ben ise onun nefeslerini çalar, soluk borumda biriktirirdim..
O öpüştüğümüzü zannerdi. Ben kendi hayatımdan çalıp ,onunkine eklerdim..
Biz hiçbir bağı olmayan iki insanın; birbirini ancak bu kadar sevebileceğini öğrettik birbirimize..
Öğrendik , o gitti..
Gidişine hazırlıksız yakalanmıştım..
Oysa ki bir yerde kalabilmek, ana ait olmaktı. Bir anı olmayı tercih ediyordu.
Bense dudak kenarlarımı kopardım dişimle. Görse korkardı , öyle güzel kanıyordu ki, istese o dakika adını yazabilirdim..
Gitti, gitmiş yani..
Ah çaresizliğim.. Ne yazık ki o giderken herhangi bir organından bir parça almayı unutmuştum. Gidişi aceleye de gelmemişti üstelik.
Önce sesini uzaklaştırmıştı, sonra ayak izlerini, en son arabada gördüğümde avuçlarının içini başka bir eli tutmak için zımparalıyordu.. Farkında değildi..
Yedi düvel, yedi günde ,yedi dağı aşıp gelse boynumdaki gümüş kolyesini çıkaramazdı.Yedi düvel ,yedi günde ,yedi ceddini.....
Gitmeden hemen önce , ayakkabılarına baktım.. Anlam veremediği bakışları hala gözümün önünde..
Lanet ayakkabılarının bağcıkları yoktu, giderken bir kaç dakika bile oyalanmayacaktı..
Ne var o gün bir mucize olsaydı tüm benzinler bitseydi,tusunami çıksaydı, olağanüstü hal ilan edilseydi, vapurlar batsaydı, uçaklar düşseydi. O gün bir mucize olsaydı bile kafasına gitmeyi koyan adamın, kanatları çıkıverirdi değil mi ..
Sessizlik..
Sessizliğin içinde ,herkesi ve en çokta beni kendine hayran bırakan o tok sesi.. Annemi bile etkilemişti..
Ağzı başka konuşur, dili başka söylerdi, gözleri ayrı telden çalardı. Senfoni orkestrasını dinlemek gibiydi onu dinlemek , ona inanmak...
Bir tatlı huzur bulmaya gelmişsin de ;babanın öldüğü o kapı eşiğine çökmüşsün gibi..
.
.
.
.
.
Bazı zamanlar, denk gelemezdik onunla, bir işi çıkar, birileriyle görüşür, yemekleri hep araya sıkıştırırdı, uğraşacak sorumluluğu mutlaka olurdu..
Ben ise ,Onun olmadığı vakitlerde, yokluğunu iç cebime atardım. Yokluğu yalnızlığımla bütünleşip dünyanın en siktiri boktan başarısını sağlardı.
Gitti..
Onu durdurabilseydim ,bir otobüse binerdik. Başını omzuna dayardım. Ellerimi ,avuçlarının içine sıkıştırıp; nereye gideceğimizi bilmeden, ayaklarımız ve sırtımız ağrıncaya dek otobüsler değiştirirdik, trene biner ve hatta yayan devam ederdik.
Yol bitmezdi ve vücutlarımız hala 18’li yaşlardaydı. Bizim için, dünyanın öbür ucu beş dakikaydı.
Uçamadık. Bizim kanatlarımız yoktu..
Onun ayakları vardı.. İkna edemezdim 42 numara giymemesine..
Büyüktü adımları.. Bir adım atardı, mesafemiz açılırdı..
Kollarım uzun değildi. Heybetli olduğundan belini de saramazdım. Zaten çok sarmak öldürmektir, kıyamazdım..
Bazen, ondan uzaktayken ; yaşadığı evinden (evini..) kuşların uçup uçmadığını hayal ediyorum.. Eğer uçuyorsa başını kaldırıp göğe baktığını, dudaklarının usulca yukarıya kıvrıldığını düşünüyorum..
Onun baktığı kuşlar sonra bana uğrasa, içli bir şarkı ile yanıma çöker, sigarasını yakar, efkarlanırlar.
Olmayacak şeyler değildi; ama olmuyor..
Bazen böyledir. Bazen ,ne yaparsan yap olmaz..
Azar azar, çaktırmadan ve hafif ağrılarla ölüyorum şimdilerde..
Arada içime bir ürperti geliyor, pencereden aşağı bakıyorum , sokağın bomboş olduğunu görmek, canımı yakıyor.. O ağacın altı, yolun kenarı, kaldırım taşı..
Bu saatten sonra ne toprağıma su vermek, ne gübrelemek, ne de her saatte bir okşanmak bir işe yaramayacak. Ağır, aksak ve düzenli adımlarla öleceğim.
Çünkü her çağırdığında gelecekmiş gibi duran dağınık saçlarım, beni illa ısıt diyen yeşil pijamalarım, her sorununu çözebilecekmiş gibi bakan makinavari bakışlarım, uzun cümlelerim, en komik hallerim, günaaaydın - iyi günleeer’lerim, en zararsız deliliğim, en büyük sırlarım, en çok ağlamalarım, Saba Tümer kahkahalarım, ilk konuşmada bana vurulduğunu belli eden o narin bakışları, hep kahve içişi, tam yemeğin ortasında tuvalete gidişim, yorgunluğum, ağırlığım, kimsesizliğim, çok sevilişim, sevişmelerim..
Hiç biri gidişini önleyemedi.
Giderken en azından durup , başını azıcık sola çevirip, en ufağından bir bakış atsaydı ; yakalayabilirdim onu..
Gitti..
Gidişini kimse durduramadı..
Tanrı beni aklında çoktan öldürmüştü, sırf bu yüzdendi bu kadar yalnız anlaşılmalarım..
Kayıt Tarihi : 4.5.2021 01:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!