Karanlık bir asırda geldi dünyaya,
Hak, adalet unutulmuş dalınmıştı sefaya,
Meşakkatler çekerek katlandı her cefaya,
Yüceltti insanlığı HZ.MUHAMMED.
İzdivaya çekilirdi Hira dağında,
Karanlık günlerde cahilliye çağında,
..
Yavaşça karanlık çökerken evrene,
Sensizliğin özlemi büyür,
Koyu bir gölge gibi içimde,
Akşamüzerindeyim tüm yüreğimle,
Yamaçlardan aşağıya kayan heyelanlar gibi,
Çığ gibi gözlerin sevişir gözlerimde,
Sevinir ellerim dokunduğun ellerime,
..
Karanlık gecelerde sensizlikle çırpınırken gerçeği yalanı anladım..
Şu soğuk akşamlarda sensizliği yokluğu keşkeleri anladım...
Artık ellerim tutmaz oldu ya karanlık gecelerde...
Kalbim bir bardak gibi kırılıp atıldı ya senin ihanetinle...
Ayaklarım bedenim beni taşımaz oldu ya sensizlik yağmurunda...
İşte ben o zaman karanlık gecelere alıştım...
Sensizlikten korktum kimi zaman yorgun düştüm...
..
Karanlık bir kuyu misali düşüncelerim,
Sonu yok belki de,
Gittikçe soğuk ve karanlık hayallerim,
Sonum ölüm sessizce.
Yanan her kibrit çöpü,
Kendini bile aydınlatamadan sönüyor.
..
Bu güne kadar onlarca hatta yüzlerce şiir yazmışımdır bazılarında hasreti ve özlemi bazılarında ise aşkı ve sevgiyi anlatıyordum ama sadece birinde evet sadece birinde bir gözlerinin rengini birde gecenin o saf rengini anlatarak yazmak istedim ve yazdım.
Bak yine gece yarısı oldu,
Sokaklara zifir karanlık çöktü,
Aklıma birden o karanlık gözlerin geldi,
Gözlerin'in karanlığı geceye çalıyordu!
..
Karanlık geceler bir gün bitecek
Çok yakındır elbet sökecek şafak
Gül açacak nazlı bülbül ötecek
Zulmü aydınlığa dökecek şafak
Karanlık geceler bir gün bitecek…
Bir damla su derya olup taşacak
..
Gece karanlik..
gozlerimi kapatiyorum;
karanlik..korkuyorum..
Ben esasinda karanliktan korkmuyorum,
Ben geceden korkuyorum..sessiz ve uzun geceden..
Ne zaman bitecegi belli olmayan geceden..
..
sen, terkedip giderken,şu gönül cennetini,
yürekten bir kuş uçtu,göklerin denizine.
hayalin adım,adım, kaybolurken ufukta,
beni aglatın bari, şu yüregi aglatma.
güneş küsmüş dünyaya,bak dünya karanlık,
yedi katı kapkara, koca dünya kimsesiz.
..
Bir süredir zorunlu sürgündeyim. Evimden, kitaplarımdan, yatağımdan, bildiğim eşyalardan uzakta bir yerde öyle duruyorum. Bu yabancılaşmanın insanın kendisiyle arasına soğuk bir mesafe koymasına yardım eden tuhaf bir cazibesi de var aslında. Sığındığım ev bugünlerde kimsesiz. Çatı katındaki küçük pencerenin demir parmaklıkları arasından kurşuni gökyüzüne bakakalıyorum. Ya da kunt kütüphanenin önünde dikilip hiç tanımadığım bir yazarla tanışmayı bekliyorum. Gözüm daha ziyade okunmaktan yıpranmış olanların sırtlarında. Bazen üst üste yığılmış odunlardan büyük bir parça seçip içinden tutuşan narlar gibi harlanan korların üzerine atıveriyorum. Kuru bir ağaç belinden kırılıp toprağa devrildiğinde insan dünyanın da orta yerinden çatlayacağını zanneder ya, onun gibi tok bir ses işitiliyor. Sonrası hiç bitmeyecek olan hayali bir mutluluk anı gibi hissedilen uysal, çıtırtılı sessizlik... Ateşin sıcağıyla gevşemiş ahşabın üzerine mücadeleden uzun zaman önce vazgeçmiş yorgun bir kaplan gibi uzanıyorum. Huzursuz düşünceler de usulca ateşe karışıyor. Vivaldi’nin mandolin için yazdığı konçertolar çocukluktan kalan eski bir şarkı gibi. Bazen bir duduk ustasının kederli melodileri çınlıyor duvarlarda. En çok Chopin’i yalın duyguları belli belirsiz kışkırtan basitliğini seviyorum galiba. Hep aynı baladları dinliyorum, serçeler sekip duruyor omuzlarımda.
Tanrı kızdığında gökyüzü huysuz bir ihtiyar gibi bağırıyor. O zaman aniden irkilip “şair mektuplarını” okumaya devam ediyorum... Uzun ahşap sehpanın üzerine şiir kitapları saçılmış. Arada şımarıklık yapıp ‘mısralardan fal tutma’ oyunu da oynuyorum. İlk açtığım sayfada Edip Bey, sözcükleri seven âşıklara mırıldanıyor: “İçinden doğru sevdim seni/ bakışlarından doğru sevdim de/ ağzındaki ıslaklığın buğusundan/ sesini yapan sözcüklerinden sevdim bir de/ beni sevdiğin gibi sevdim seni/ kar bırakılmış karanlığından...”
Birbirlerini harflerle jiletliyorlardı...
..
Kimi kürk giymiş, kimi kazak
Araba çalışmaz kuralım kızak
Her yana döşenmiş, mayınlı tuzak
Yollar çok karanlık yollar çok uzak
X x x x
Bağlamamın telleri gönmüş caza
Fireni tutmaz gider tam gaza
..
Bu gece yıldızlar nasıl dans ediyor
Karanlık gözyüzünü öyle aydınlatıyorum ki
Hasret ve özlemler yanıp aydınlatıyor gökyüzünü
Yüreğim terkedilmenin acısından yoruldu
Dertlere kederlere hayta susuyorum
Yaralı kalbimde fırtınalar kopuyor
Bu gece acılarıma hesap soruyorum
..
Ne kaldırım taşları eskittik
Bomboş karanlık dar sokaklarda
Cebimizde meteliğe kurşun salladık
Yinede yüksünmedik yılmadık
Atılan her adımda bir boşluk
Her boşlukta bir burukluk daha yaşadık
Her dönemeci liste tuttuk
..
Benim o karanlık...
Gidişlerinden sonra bütün aşkşamlarda...
ve tekrar gelişlerin...
hangi renk doğruyu söyler ki
siyaha çalan koyu bir lacivertten başka...
O karanlık benim...
..
Gökyüzü de şaşırdı, bugün daglar herzamankinden daha heybetli ve karanlık
..
Karanlık,huzur veriyor bana,hiç bir yerde değilmişsin gibi sanki.Bilinçlilik duygusu bu.
..
Su misali akıyor zaman ağır ağır
Deli gibi sevdiğimi söyleyemeden
İçten içe yansa da yürek cayır cayır
Bendeki sen, sen misin? Korkuyorum senden
Bu yürek çarpıntılarım boşa gider mi
Ya pişmanlık olursa bu aşkın sonu da
..
bak yine geldi yeşil bahar
ellerim bahçelerde ellerini arar
sensiz herşey karanlık ay neye yarar
gözlerim söyler gözlerine şarkılar
ağlattın yine beni bi çareyim
aşkına sarhoşum viraneyim
..
Kim demiş karanlık kötü diye
Gözümü kapatmadan hayal kuramam mesela,
Hiç bir yer hayallerim kadar büyük değil,
Ve yakın değil sevdiklerime...
Kim demiş... karanlık... kötü diye,
Bir de zifiri olunca
Kimi özlüyorsam, onun omuzuna koyuyorum başımı
..
Bundan sonra,
Yalnızlığın adını karanlık koydum.
Karanlık yalnızlığın
Güneş doğmadan önceki adıdır.
Siyaha boyalıdır yalnızlık.
Her bir yağmur damlasının,
..