Ve sessiz geceyi inleten bir nağmeye dönüşür, kulaklarımdan kalbe doğru adımlanan ilahi sada. İnsanların uykularında farkına varamadıklarının aksine intibahına düşkünlüğümü arttıran şevki tadıyor, aklımın idrakini, hücrelerimin vecdine kendimle bırakıyordum.Nerde olduğunu saptayamadığım ruhani hislerin dokunuşlarını yaşıyor, uğrak mekanların varılamayan manzaraları seyrediyordum. Bu gece...Bu mana... Uzaktakilerin garipsenmesinde sıradanlaşıyor, haykırışların ağlamaklı çığlıklara dönüştüğünü anımsamaya başlıyordum.
Zaman esrarengizlikte manayı sorarken "Yaşıyor" olmaklığın ne olduğun kurcalıyordu. Bir kadife perde miydi? Teessüs etmiş varlıkların bir suya dokunuşu mu yoksa? Dertlerim, gönlümün temellerinde doğurduğu nura dayanıyor, dayanağında ki gecenin bu ilahi lahutisini, ömrün sonlanmayan derin yolculuklarında dinliyordum.
Ne sevdaya ne hasrete doysun bu ruhani kalbim..Gecelerin ki gibi karanlık yolculuklarda seheri bekleyen ramazanlarda çoşsun bu halim..Geceler, karanlık... ve nihayetinde ki idraki, son nefesinde hakikati haykıran an olsun, tüm kendinden geçmişliğiyle...
Bekle...Uzaklıkların karin olduğu an! Bekle...tarifine sığdıramadığım dokunuşların yaşanışlığında ki kendinden geçmişliği.Ve yeniden gün doğuyor, bensizliğin cisimlere bürünüşünde....
..
Ağır ağır geçiyordu parke taşıyla döşenmiş sokaktan. Bir an gölgesine takıldı gözü. Sanki kendisinden önce bu karanlık sokaktan çıkmak için acele ediyordu.
Derin bir nefes aldı. Yasemenin zihni açan kokusu geceyi kaplamıştı. Sokak lambalarına takıldı gözü. Karanlık sokağı aydınlatmaya çalışan, tüm ihtişamlarına rağmen cılız sarı bir ışık saçan lambalar. Bir kaç ateş böceğinin ışığında yaptığı aşk dansına kendini kaptıran lambalar..Yine de loş bir ışıkla aydınlatıyorlardı sokağı.
Gökyüzüne baktı.. Ve yıldızlara.. Onlar bile gökyüzünü aydınlatmak için birbirleriyle yarışıyordu. Ay hepsine meydan okur gibi tüm çekiciliğiyle göz kırptı kendisine..
Düşündü sonra, içindeki karanlığı. Sahi neden bu kadar karanlıktı. Kalbi bu karanlık dünyasında nasıl bulacaktı yolunu. Hangi ara söndürmüştü ruhunu aydınlatan hayallerini. Hangi ara vazgeçmişti yoluna ışık olan umutlarından..
Ağır ağır ilerliyordu. Her nefes alışında yasemenlerin kokusu daha bir yoğun doluyordu içine. Gülleri hatırladı birden. Uzun süre el sürmediği kırmızı, beyaz gülleri. Kokusunu düşündü, sahi gül nasıl kokardı, unutmuştu. Sonra karanfiller, orkideler, zakkumlar bir bir geçti gözünün önünden... Ne zaman sevmekten vazgeçmişti onları, hatırlayamadı..
Usulca elini cebine attı. Cebindeki beyaz mendili dikkatlice çıkarıp özenle açtı. Kurumuş beyaz bir papatya gülümsedi yüzüne. Dokundu papatyaya incitmekten korkar gibi. Okşadı, sevdi. Buruk bir gülümseme bırakıp papatyanın yüzüne tekrar aynı özenle saklayıp cebine koyarken mendili elini bir süre kalbinin üstünde tuttu. Papatyayı seviyordu hâlâ. Ondan vazgeçmemişti.
Sokağın sonundaki evine vardığında anahtarlarını çıkardı cebinden.
..
Seher olunca gece, aydınlanır her nice
Dinlenmiş kuşlar öter, her biri bir bülbülce
Karanlıklar son bulur,seherler görününce
Herkes kalkar işe gider, vakti saati gelince
Gün doğar ay kaybolur,karanlık gecelerde
Nice sevdalar gizlidir, görünmez hecelerde
..
Karanlık, korkunun yuvasıdır.
Eğer karanlık bir içe sahipsen, KORKAKSIN!
Korku zayıflığımızdır.
Zayıflıksa sevmemektir YAŞAMI, KENDİMİZİ!
Gerçek dünya bu kadar kötüyken
Nasıl güzel şeyler düşünebilirim.
..
Uzundur geceler soğuk karanlık
Biraz ürperirsin yalnız bir anlık
Sonra alışırsın siyaha sise
Aklından anılar geçer üstüste
Bir anda o karanlık aydınlanır
Yalnızlığı bilmeyen bunu bir rüya sanır
Oysa anılarındır geceyi aydınlatan
..
Eğer karanlık o kadar korkunç olsaydı,
Gölgeler isyan ederdi.
Evet karanlık korku verici değil,
Sakinleştiricidir.
Bir insan kendini karalara yaslara boğuyorsa
Bilki bu yalnız kalmak istediğindendir.
..
Her gözyaşımda okyanus damlalarının mutlulukları
Karanlık denizin ortasında varlığına akıyorum ben
İçimde biriktikçe, hesap veriyorum karanlık sulara
Avuçlarına bırakıyorum sevinç aşk adına ne varsa.
Ruhum eriyor; sonsuz, cömert, sınırsız duygu bu
Dinmeyen, düşkün yağmurlar bırakıyorum ellerine
..
karayı boğuyor
bu karanlık kentte
gecenin rengi
bu karanlık kentte
gecenin rengi
katran karası
ölümse
..
kedi gibi bir karanlık bol bakışlı bol tüylü
suya metale taşa baktı kendini gördü
tersinden nefis bir aşk şaşkınlığımız
o bulanık suya düşürdüğümüz güldü
bunu unutamayız mister karanlık
bakışlarınız saldırgan taş ve gürültü
..
ay kadarnlık gecede
sancıyordu yürekler
sıkılmış morarmıştı bilekler
ve ay karanlık gecede
ağıt yüklü
yanık türküler okunuyordu
sevda türküleri
..
Karanlık dünyamda ışık yanıyor ufukta
Koşuyorum sürekli yanan ışığa doğru
Koşuyorum koşuyorum bir türlü ulaşamıyorum
Karanlık dünyamı aydınlatamıyorum neden
Güneş doğsada ben karanlıktayım
..
Çıktım yollarına baktım
Yollar ıssız ben sensizim
Vurma dedim zalim felek
Yollar ıssız ben sensizim
Karanlık yollara baktım
Yüreğim kadar karanlık
..
gök gürültülü hava,
kıyamet kopuyor göklerde.
tüm nefreti üzerinde,
göz gözü görmeyen zifiri karanlık.
tüm zamanlar durmuş, vakit donmuş,
beyinlerde düşünceler kötümü kötü.
dillerde kalmamış takat,
..
Karanlık Bir Sevda
Geçerken zaman, içinde nice yıllar.
Yıldı, aydı, gündü ömür koşar gibi geçer.
İnsan doğar, bir müddet için yaşar.
Biterken ömür günler günleri kovalar.
..
Ben seni siyah gecelerde sevdim
Yalnızlığın en derin acısıyla
Umutsuzluğun en dipteki siyahıyla
Seni yalnız ve siyah gecelerde sevdim.......... Filis Arifoska
Ela gözlerine baktığım zaman senin o an
İçimde fırtına esiyor okyanuslar gibi
..
Karanlık gecenin ortasındayım;
Yıldızlar ve yalnızlığım.
Yağmur yağıyor,
Gölerim bıkmış artık ağlamaktan.
Seni düşünüyorum;
Gündüz yok hayatımda,
..
Sevmiyorum geceyi
Ürkütüyor karanlık
Neden ki hep bana
Düşer yalnızlık
Gece koynumda
Karanlık arkamda
..
O kocaman şehrin karanlık sokaklarına nisan yağmuru yağıyordu. Hava soğuk ve ayazdı. Bense bir başıma naçar ve çaresizce o kocaman şehrin karanlık sokaklarında dolaşıyordum. Sadece yürüyordum ne ıslandığım ne de açlığım hissediyordum. Sadece kaybettiğimi aşkımı arıyordum umutsuzca. Biliyordum kaderimin onu er yâda geç bir gün karşıma çıkaracağını artık iliklerime kadar ıslanmıştım. Yırtık ceketim kirli göleğim, kırk yamalı pantolonum ve parçalanmış ayakkabılarım sırıl sıklam olmuştu. Artık açlıktan bacaklarım beni taşıyamaz hale gelmişti. Etrafıma şaşkın şakın bakınırken gözüm az ilerdeki çöpten tenekesine ilişti. Yavaşça ve utanarak çöp tenekesine yaklaştım bir lokma ekmek bulmak ümidiyle karıştırıyordum. Ben bir lokma ekmek ararken gözlerim fal taşı gibi olmuştu. Bir düzine ekmek vardı çöpte hem sevindim hem de insanlığımdan utanmıştım. Karnım doyuracak kadar ekmeği aldım ve sokağı aydınlatan sokak lambasını dibine oturdum. Susuzluktan boğazım kurumuş içim yanıyordu gerçi için yanması susuzluktan değil kaybettiğimi aşkımı bulamamaktandı. Gözüm az ilerdeki sokağı süsleyen akasya ağacını dibindeki suya ilişmişti. Tam elimdeki ekmeği ısıracakken benim gibi aç biçare kaybettiğini arayan bir sokak köpeği yanıma gelerek bende bir yardım istercesine kafasını bacaklarımı arasına sokmuştu. Köpeği görünce onun o haline dayanamadım üzerimden ceketimi çıkartarak ona sardım ve göğsüme sıkıştırdım. Belki o beni o böyle sıkı sıkıya sarmamıştı ama ben onu bu kötü gününde onun kadar vicdansız olamazdım. Sonra o sokak köpeğini gözlerine bakınca birden hayale daldım o eski ama güzel günlere daldım gittim. Gözümden süzülen yaşları o sokak köpeği bile fark etmiş halimi anlamıştı ki yüzümü diliyle yalayınca birden irkilerek kendime geldim. Artık o bir lokma ekmeği bile canım istemiyordu bile. Ekmeği elimle ufak ufak parçalara ayırarak o zavallı köpeğe yedirdim. Isınınca da onu kaybettiğini biran önce bulsun diye serbest bıraktım. Arkasına bile bakmadan uzaklaşıp gitti. Ne kadar yürüdüm bilmiyorum ama sokak lambalarının aydınlattığı bir yerde az önce karnı doyurup ısıttığım sokak köpeği aradığını bulmuştu. O köpek haliyle bulmuştu ama ben sen bir köpek kadar olamamış hala o aşkımı bulamamıştım. Artık ağlamalarım sessizce değil hıçkırıklara dönüşmüştü. İçim boşalmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Tam onlara yaklaşırken sokağın ortasına geldiğimde tıpkı onun gözlerim gibi ışıl ışıl parlayan bir araba geliyordu. Sanki karşımdan o kaybettiğim aşkım geliyordu. Ben onu görmüştüm ama o beni fark etmemişti bile yolun ortasında öylece dona kalmıştım arabanın çapmasını bile hissetmemiştim. Gözlerim onun hayliyle doluydu. Kaybettiğim aşkımın acısından vücudumdaki ağrıları hissetmiyordum bile. O aşkım beni niye terk etmişti onu da bilmiyordum ya. Gözlerim açtığımda aman Allah'ım rüyamı görüyordum yoksa hayal mi acaba Azraillim onun kılığın damı gelmişti karşıma. Çektiğim ızdıraplara karşı bu bir yüce yarada nın mükâfatımıydı acaba. Gözümden süzülen yaşları elleriyle silerken rüya olmadığını onu gerçek olduğunu kaderimin geçte olsa onu karşıma çıkaracağını biliyordum. Son bir gayretle “benim aşkım” diye bilmiştim. Oda benim sesim tanıyarak “bu sen misin” diyebildi ağlamaklı ve titreyen sesiyle. Nasıl tanısın ki beni bu halimle o bir zamanlar dağları titreten bir aslan kadar güçlü korkusuz sevdi mi tam seven aşkı için canını veren o pırıl pırıl adamın yerinde pis leş gibi kokan saçı sakalı bir birine karışmış adamı. Bense evet dercesine sadece gözlerimi kapayabilmiştim. O hem ağlıyor hem de yardım edin diye etrafına bağırıyordu. Son bir nefes daha toplayıp “aşkındı beni bu hale getiren Ferhat dağları deldi Mecnun çöllerde aradı sevgisini bense seni bu kocaman şehrin sokaklarında aradım. Ama kaderimin seni son nefesimde karşıma çıkardı. Buda yeter bana.ölmeden son bir kez de olsun seni gördüm ya oda yeter bana gözlerim açık kalırsa bırak kapatma, hayalin dolsun içine çenemi bağlama daha söyleyeceklerim var sana ama kader,işte hem terk etmenle hem de gelmenle yaktı beni”…….
..
Her gecenin sabahı, vardır iman ederiz.
Karanlık gölgelerde, kalleş pusu sezeriz.
Bu yol kurtuluş yolu, korku bilmez gideriz.
Gece sabaha gebe, karanlık son bulacak.
Uyanacak bu ümmet, zilletten kurtulacak.
..
ay karanlık
deniz sakin ve derin
gece ayaz
yakamı bırakmaz kederin
ay karanlık
uçurumda can çekişir canım
..