OSMAN DEMİRCAN KARANLIK ŞİİRLERİ

OSMAN DEMİRCAN KARANLIK ŞİİRLERİ

Osman Demircan

Sen bir penceresin. Seninle açarım perdelerimi güne. Ve panjurları yanlara çekerek, seninle bakarım hiç acı vermeyen bir duygu gibi gökyüzüne uzanan tepelere. Seninle bakarım çiçeklerin en yeşiline. Toprağın teninde hissederim hışırtısını rüzgarın otlar sallanırken. Seninle görürüm yüreğim bir fanus gibi iken okyanusların üzerine yağan yağmurun sesini. Sen bir penceresin. Camların güneş ışıklarıyla bir sarıya bir mora dönerken yüreğim perdelerin savrulması gibi duygu rüzgarlarıyla dans eder. Ellerim pervazlarına bir güvercin gibi konarken, dünya kocaman bir gülümsemeye benzer. Sonra havalanırım camlarının buğusundaki ormanın içlerine. Seninle gözlerimi açarım. Hayalimden hayaline bir uçurtma uçururum. Senin adın mavi benim adım ise masmavi olur. Bulutlar yüzdürürüz kalbimizden kalbimize. Sen bir penceresin. Sonra bir rüzgar eser camların kırılır. Dağılır cam kırıkların yüreğimin kadife yerlerine. Panjurların elinin tersi gibi çarpar durur duvarlara. Bense bakarım boynu bükük sokağın asfaltına. Soğuk, karanlık, katı ve sessiz bir asfalt çağırır beni aşağıya. Sen bir penceresin ve ben düştüm düşeceğim her an sokağın katı zeminine. Sonra yıldızlar nasıl çakılırsa gökyüzüne öyle düşeceğim ben soğuk, katı, karanlık yeryüzüne. Sen bir penceresin. Hem yıldız dolu bir gecede perdeleri ve camları ardına kadar açıksın. Hem gözyaşından elbiseler giydirdiğin gözlerime ardına kadar intihar korkusu yaşatan bakış açısısın. Seninle bakarım gözyaşlarım damlarken katı, soğuk, karanlık ıslak zemine. Sen benim hayata bakan yanım, ölüme açılan kapımsın. Sen benim penceremsin. Gün ışıkları dolarken camlarından içime, yüreğim pırlanta gibi parlar. Güneş sıcağını hafif hafif sen rüzgarlarla doldururken damarlarıma, kanım senin için kaynar. Yaşama sevincim, ışığım ve aydınlığımsın. Sen aynı zamanda katı ve sert asfalt zemine yüzünün peçelerini, havalanan perdelerle açan ilgisiz bir bakışsın. Ne zaman gözünden düşsem, beynim parçalanır yerde. Şiirler akar başımın kırıklarından. Son dizenin son kelimesi sızarken soğuk zemine, canım çıkar böylece. Sen bunları nereden bileceksin ki? Hayatında hiç şiir yazmadın ki? Sen benim penceremsin. Buğuların akarken pervazlara, kanım damlar sokağa. Adım silinir camlarından, güvercinlerim yükselir göklere.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Ölümüm intihar süsü verilmiş bir ölüm olacak. Fakat sen bunu asla bilemeyeceksin.İki üniversite de bitirsen bilemeyeceksin.Çünkü okuduğun kitapların sayfalarının arasında kurumuş bir karanfili asla göremeyeceksin. Bir bardağın son damlasının, göz pınarları kuruyan bir toprağın kıpkırmızı bir karanfilinden damlayan arta kalmış çiy olduğunu düşünemeyeceksin. Sen dudaklarını buruşturup şarıl şarıl akan derelere koşacaksın. Benimse acılara boğulduğumu göremeyeceksin.Ya da sararıp solduğumu ve öldüğümü öğrenemeyeceksin.
Ne yazık ben sonları yaşarken sen hep başlangıçları yaşayacaksın.Sen nasılsa yağmurlar var diyeceksin. Nasılsa bahtıma bir damla düşer diyerek senin için döktüğüm gözyaşlarımı hiç
hissedemeyeceksin. Ne yazık aşkla sırılsıklam olsan da sonrasında eriyip gideceksin.
Ölümüm intihar süsü verilmiş bir ölüm olacak. Çünkü ben hep acemice yaşayacağım. Bir kazanın ardından gazete kağıtlarına sarılmış cesedimin herkes önce yüzüne bakacak. Gözlerim intihar mavisi renginde olacak. Kaşlarım bir kemanın yayları gibi gerdin olacak. Ne yazık ki sana şarkılar söyleyemeyeceğim. Ve yüreğim donmuş bir buz kütlesi gibi yerinde duracak. Ellerim son çırpışlarımın ardından meleklere karanfiller dağıtmış olacak. Ve ben sokak lambalarını söndüre söndüre karanlık bir yola sapacağım.
Sen gülüp eğlensen de ben arkamda bıraktığım cennete hiç bakmayacağım.Gök kütlesinin altında bir insan olmanın ağırlığıyla ezilirken hızla yeryüzünde kaynayan bir kazanın içine kurumuş bir yaprak gibi düşeceğim. Düşerken Tanrı’nın gözlerini ateşin içinde göreceğim.
Kasvet, elem ve karanlık dolu bir acıya dönüşeceğim. Tanrı beni affeder mi affetmez mi bilmem ama ben seni asla bağışlamayacağım.
Tanrı balçıktan insanı yarattı da sonra yansın pişsin bir şekle girsin diye içine yürek yangınını koydu ya. Gönlüne ateş düşmemiş insanı çamur, balçık saydı ya. Bu yüzden Adem’i balçıktan yarattıktan sonra bir surete girsin yansın, pişsin, olgunlaşsın ve adam olsun diye Havva’yı yarattı ya. Bu yüzden yüreğine ateş düşmeyenin özü çamur kalır ve insan olma şerefine ulaşamaz ya. Sen de bembeyaz duygularımın içine bir leke gibi düştün. Ben işte bu yüzden sırf bu yüzden şimdi cehennemlerdeyim. Fakat sen bunu asla bilemeyeceksin. Beni arayanlar aslında hep başka adresler peşindeydiler. Benim karanlık bir odada karanfilleri suladığımı hiç bilmediler.Geldiler kapıma hep güllerden çelenkleri koyuverdiler.Oysa ben gülleri hiç sevmem ki. Neden hayatım boyunca kapımı böyleler çalar ki. Neden yanlıştan hiç dönmezler ve ellerinde güllerle merdivenimi arşınlarlar ki.
İşte sen benim yanıma hep deste deste güllerle ya da gül kokularıyla geldin. Benimse karanfilleri sevdiğimi bilmedin ve asla bilmeyeceksin.
Yıllarca aşk ateşiyle yandım yandım da sonra fon müziği eşliğinde karların üzerinde tek başıma dans ettim.Yüzüme düşen kar taneleri ve ben saatlerce boşlukta döndük döndük.
Kollarım boş dizlerim yorgun dans ettiğim o saatlerde sen nerelerdeydin.Şimdi kolların gül dallarına benzese de açma onları bana. Çünkü ayaklarıma gökyüzünden güller döksen de ben karlı karanlık bir gecede yapayalnız dans ettim. Bu yüzden ne gonca dudakların ne de gül yüzün mutlu edemez beni artık. Ben karanfilleri çok seviyorum ama sen bunu asla bilemeyeceksin.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

İçi boş beynine profilimi doldurma çalışması içinde olamam. Sendeki kafa dipsiz bir kuyuya benzer. Bana Yusuf yüzlü diyeceksin diye karanlık sularına düşemem. Sulanmış beyninin kılcal damarlarında çıplaklığımı yüzdüremem. Sen beni düşüncelerinle boğmaya çalışırsın. Bir girdaptır, bir karanlık sudur beyninin içi. Bana aydınlıktan ve yakamozdan dem vurma.
Karanlık beyninin zindanlarında her şey paslı. Kilitlerini ben açamam. Ben yüreği yanık, dudakları kurumuş halde seninle konuşurum. Sen ise boş bardağı bana dolu gösterirsin. Yüreğime serptiğin sular bir yalandan ibarettir. Senin yalanlarına kanamam.
Neyimi merak edersin hadi söyle? Kıyafetim sana yakışmaz. Sen bana göre bir yırtık donsun. Tarzım seninle uyuşmaz. Aynı zamanda bir yamasın, boşuna bana yamanmaya çalışma. Senin rengin benim kıyafetime uymaz.
Senin hayatın lükstür. Lüks arabanın aynasıyla bana çarparsın, sonrasında camı açıp ağzıyla laf yapmaya çalışan da yine sen olursun. Nefretin diline vurur. Husumetin de bir asaleti olmalı. Sen o markalar içinde köpek maması gibi durursun.
Bu ülkede şehirler, kasabalar, köyler uzak değil. Senin gibiler, benim gibilere uzak. Bana bir uncu, bir fırıncı gibi bakarsın. Oysa boş çuval olan sensin. Beni kendinle karıştırma. Sen insanlara sığır dersin, sonra yayık gibi sağa sola çalkanarak yaşarsın. Oysa senden ne ayran olur ne yağ. Her tarafından nefret akıtırsın.
Her yanın tuzak olsa da ben ne çakalım ne de kurt. Tuzağına düşmeyeceğim, sana son sözümdür. Sen git ayılarını durdur. Dağlardan, taşlardan, ormandan tiksinirim dersin; ama yanından ayıları hiç eksik etmezsin. Tam bir Etiler züppesi ve şehir fiyaskosusun. Tam bir etiket manyağı, medeniyet canavarısın.
Husumetin bile bir asaleti olmalı. Sen olsan olsan benim için bir zorba, tosba, haspa, kokana, en iyi gazetede boş sözlerle doldurulmuş bir makale olursun.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Güller de ağlar tıpkı senin gibi. Sen de bir kelebeğin ardından gözyaşı dökersin. Onun için hayaller kurarak, beynine giden damarlarından arzularını yürütürsün. Kalbinin bir başka attığını düşünürsün. Daha bir güzelleşirsin. Bütün aşıkların betimlediği en güzel güle dönüşürsün. Oysa kanlı karanlık günler seni bekler. Tıpkı güller gibi olursun kelebek seni terk eder. Bir daha onu göremeyeceksin diye ağlarsın. Bakıp durursun siyah ufka gözleri nemli. Bahar günleri bitmek üzereyken senin için, sen de kelebeğin ardından yas tutarsın. Bir daha onu göremeyeceksin diye ağlarsın.
Güller de ağlar tıpkı senin gibi. Ve bahar bitmek üzereyken sen, günlük güneşlik günlerin yasını tutarsın. Tıpkı güller gibi ağlarsın. Ve özlemle yansan da cayır cayır bir damla su bulamazsın. Ve o kısacık ömründe bir aşk yaşayamazsın. Kurursun, kudurursun ve solarsın. Artık ölüm kapını tıklatırken onun ayak sesini beklersin. Ölüm gelir de o gelmez. Aşk kokan bir ölü olursun. Bir bunalımın sonucunda geceye dolanırsın. Karanlık ruhuna iyice dolduğunda içini boşaltacağın sevgiliye rastlayamazsın.Tıpkı güller gibi olursun kendi dikenleriyle yaşamak zorunda kalırsın. Yüreğini acıtır o dikenler. Bedeninden kan akarken o duygularına dokunmaz. Gonca günler gibi susarsın.Yapışır üzerine yalnızlık. Annesiz ve babasız çocuklar gibi tek oyuncağın yalnızlık olur. Tıpkı karanlıkta kalan güller bir ışık bulamazsın. Tek renkli bir dünyada yaşarsın.
Çiçeklerin kokulu dünyasında kelebekler masmavi gökyüzünde dolaşırken başın döner de sen kelebekle aşk yaşayamazsın. Çünkü sen ona muhtaçken o gider başka çiçekleri koklar. Sen yapayalnız kalırsın. Sana böcekler, arılar ve karıncalar düşer. O kelebek gelip de kanatlarıyla seni serinletmez. Kanlı karanlık bir gecede yalnız kalırsın. Onun hasretiyle yanıp tutuşsan da asla dudağına gelip su vermez. Sonra gelip senden aşk şarkıları bekler. Ona yüreğini açıp da derinliğinde yanıp kül olmuş hazan bahçelerini gösterdiğinde seni bırakır gider. Onun kanatları vardır çünkü. Uçup gider de başka çiçeklerin dudaklarına konar. Sen susarsın öylece. Sözcükler ağzında düğümlenir kalır böylece.
Güller de ağlar da tıpkı senin gibi. Gelip sana gülüm demez. Sen bakıp durursun siyah ufka. Ama onu göremezsin ve ağlarsın. Çünkü ağlamak gözlerinin kaderi olmuştur. Gözyaşlarını içine akıtırsın. Ve sonra başını yalnızlığa yaslarsın. Bir daha onu göremezsin. O ağlayamazsa da sen kelebek gözyaşları dökersin. Böylece kendini ona benzetirsin.
Zaten hayat güzel değildir. Güzel olan hayallerimizdir. Sen aşkı hayallerinde yaşatırsın. Yüreğin kanasa da sen yine de o yürekle sevmeye devam edersin.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Bari bir şey söyle gözyaşlarıma yakışan. Bari bir şey söyle ağladığıma değen. Yalandan öte gerçeğin kavurduğu bir çöl gibi olsun. Hiç kumdan saraylar dikme önüme ben seni bırakıp gideceğim koşar adımlarla. Boşuna engeller çıkarma önüme. Altından ırmaklar akan köşkler dikme önüme. Ben gerçeğin alev alev olduğu cehenneme gideceğim. Bütün yollarım beni kendi cehennemime götürmekte. Yoldaş olmayı isteme benden. Ben ateşler içinde, cehennemin en mutlu yerinde sensiz olacağım. Seninle bir damla bile su içmeyeceğim. Senin için coşkun nehirlere döndürdüğüm damarlarımı, cehennemdeki alev hüzmelerine asacağım.
Ben bundan sonra yalancı baharlara, sahte yüzlere aldanmayacağım. Yalnızlığım cehennemim olsa da, senin ateşime su taşımana izin vermeyeceğim. Oysa hatırlar mısın, seni arayıp bulmuştum yalnızlığımın en karanlık yerinde. Sen o karanlık yerimin yollarına parke döşemiştin, tüm kaldırımlarımı aydınlatmıştın. Kendimi dünyanın en güzel yamacında kurulmuş bir semt sanmıştım. Sonra bana öyle sarsıntılar yaşatmıştın ki, taş taş üstüne bırakmamıştın. Bir darağacı bırakmıştın geride. Kendimi suçlu hissetmemi sağlayıp bana ölümü hak görmüştün sonra. Ben de bunca yıldır boynuma bağladığın iple önce beni bir köpek gibi dolaştırdıktan sonra şimdi de o iple kendimi asmamı mı istemektesen diye sormuştum. Sen ise yüzüme bir aptalmışım gibi gülmüştün. Bilmediğin bir şey vardı oysa. O ipe ben senin kirli çamaşırlarını asmıştım. Sen ise bunu hiç görememiştin. Şimdi gelip bana aşka devam edelim demektesin. Yine bana ip uzatıp bak bu ip aşkın sırat köprüsüdür, bu ipten geçmen için bu ipi boynuna takman lazım. yoksa düşersin cehenneme demiştin. Ben de aşkın ince çizgileri olan o ipten sırat köprüsünü suratına çarpmıştım. Sonra balıklama cehenneme atlamıştım. Şimdi cehennemin en mutlu yerindeyim. Çünkü senin olmadığın bir yerdeyim. Senin yalanlarının olduğu cennette olmaktansa, gerçeğin kavurduğu bir azabı tercih etmekteyim. Daha sonra inancımı yeniden sorgulamıştım. Demiştim ki nerede olursam olayım, gelir aşk beni bulur. Ateşler içinde yatsam da, acılara gark olsam da gelir beni aşk bulur demiştim. Eğer şansım varsa tabi deyip inancımı teyit etmiştim.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Her gözyaşımda okyanus damlalarının mutlulukları
Karanlık denizin ortasında varlığına akıyorum ben
İçimde biriktikçe, hesap veriyorum karanlık sulara
Avuçlarına bırakıyorum sevinç aşk adına ne varsa.

Ruhum eriyor; sonsuz, cömert, sınırsız duygu bu
Dinmeyen, düşkün yağmurlar bırakıyorum ellerine
Sana heyecan veren, hayatın için aşkı sunuyorum.
Umuduna, açmaya çalışan çiçeklerine yağıyorum.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Çıkış yok yüreğim sıkışık ay karanlık
Sadece gözlerim var dünyam bulanık
Tek Allah okşadı beni gerisi yalnızlık
Çiçekler kökleriyle sökük ruh dağınık
Yüksekten düştüm ay görmedi yazık
Mehtaplı gecede ölüm yaşam karışık
Çıkış yok yüreğim sıkışık ay karanlık
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Bir çam ağacının gövdesinde çam sakızı, denizin en karanlık yerinde ışık saçan bir balık, bir zeki kadının beyninde düşünce, bir şairin yüreğinde imge, bir çocuğun ağlayışında gözyaşı, bir ülke coğrafyasında metropol, bir adada palmiye, bir fakirin evinde sımsıcak çorba, bir zenginin evinde antika, senin ise sadece sevgilin olmak istedim.
Bıraktım tüm arzularımı bir kenara sadece sana geldim. Seni beklerken bir ağaç, sana ağlarken bir ırmak, sana bakarken bir sinema salonu, seni düşünürken bir kitap, seni severken bir şiir olmak istedim. Oysa sen beni bir polisin belinde kelepçe, bir başbakanın dilinde istatistik, bir generalin yumruğunda yumulan parmak, bir sosyologun araştırmasında sosyal vaka yaptın. Bir mezarın cesede en yakın toprağı gibi seninle yakınlık yaşadım. Üzerime ölü toprağı attın. Oysa seni sevmeden önce yuvarlana yuvarlana, düşe kalka, hırpalana hırpalana tüm sevgilerden senin gözlerine gün ışığı gibi düştüm. Şimdi gözlerin gecelerime bile doğmaz oldu. Seninle Şanzelize olmak isterken, beni mağarada yaşayan bir dağ adamı gibi yaptın. Bana ilkel duygular yaşattın. Sana çiçekler aldım, adı nergis olan, gül olan, sümbül olan. Dedin ki bari beni bir çiçekle tanımla. Sonra beni çiçeksiz bir kelebek gibi bıraktın. Hep kelebek gibi ince olmamı istemiştin oysa. Sana yetişemedim. Ben kelebek oldum, sen bir tavşan. Ben kartal oldum, sen bir aslan. Hiçbir doğal süreç yaşayamadık. Doğal olarak beni anla. Bir ateş olmak istedim yüreğini yakan. Sen ise hep başımda bir yağmur bulutu gibi dolaştın. Yağmurundan kaçarken, doluya tutuldum. Üşüdüm, üşüdüm. Senden ne battaniye istedim, ne de sımsıcak bir yatak. Üşüdüm, üşüdüm ve sımsıcak bir öpüş bekledim. Sen ise bana dudak büktün. Şimdi kelimelerimi tarlalara ektim. Çalıştım ve çırpındım ince, naif cümleler kurdum. Sana hoşça kal derken, gün gibi aydınlık bir sevgili buldum. Tıpkı ipek bir kumaş gibi teninde yürüdüm. Tıpkı çıplak kelimeler gibi dudaklarında örtündüm. İlk defa mutluluk yüzü gördüm. Senin resminin boyaları aktı yüreğimin duvarlarından. Seni bir valize koyup yüreğimin çöplüğüne attım. Demek ki güneş her gün yeniden doğarmış. Demek ki seni güneşe benzetmekle en büyük hatayı yaptım. Seninle hiçbir başlangıç yaşayamadım. Oysa hayat yeniden başlarmış, yataktan her kalktığında. Sana hayatım dediğim için kendimden utandım. Ağladım, ağladım gözlerimden silüetini sildim. Yüzümü yıkadım, saçlarımı taradım ve yeni bir hayata başladım. Aşk bir abartma sanatıymış meğer. Seni yere göğe sığdıramadım. Yok ay dedim gecelerimin en karanlık saatinde. Yok güneş dedim en çok üşüdüğüm yerde. Ne büyük zavallılıkmış sana kendimi kaptırmak. Şimdi ellerinden bembeyaz bir barış güvercini gibi havalandım. Uçtum, uçtum bir omza kondum. Kanadım kırık değil artık. Bana başka gökyüzüler yaşatan, bana mavinin her tonunu tattıran ve sadece kendisi olan bir sevgili buldum. Demek ki hayat bir yürüyüştür durağı olmayan. Sen benim biletimi kestin ama ben otobüsün bagajına sadece senin anılarınla dolu valizi koydum. Sonra yeni bir aşka koştum. Sanki sımsıcak kumlarda yürür gibi koştum. Güneşin battığı saatte denizde çırılçıplak yüzdüm.
..

Devamını Oku