KEREM YÜCE KARANLIK ŞİİRLERİ

KEREM YÜCE KARANLIK ŞİİRLERİ

Kerem Yüce

Bir cuma akşamı dönüyordum eve; bilemezdim bunun cuma akşamıyla son buluşmam olduğunu.Işıklar kapanmış ve sessizdi sokağın evleri...Kapıyı açmamla tanışmıştım karşımda bekleyen üç silahın merhabasıyla,teslim ol diye sesleniyordu bir ses düşüncelerime ve tek bir kurşun değdi sol ciğerimin üstüne.Kan oldu düşüncelerimin gözyaşı akmaya başladı ahşap zemine.Ağlayan Meryem'im daha fazla dayanamadı ve kapaklandı üzerime ve peşine bir kurşun daha...Belki bana değmemişti ama saplanmıştı yüreğime.Gözbebekleri kocaman oldu Meryemim'in,dağıldı son heceler buluşamadan dilinde.İşte orada buluşmuştu aslında son nefeslerimiz.Bir polis arabasının bagajında taşıdılar bizi hastaneye,boştu yollar; meğer darbe olmuş düşünceye.Bir kitap vardı hem okuyup hem de hayata dair kısa kısa notlar aldığım,ölen yazarından çıkaramadıkları acılarını bizden çıkarmaya gelmişler,talan etmişler odaları ve birkaç kitap yüzünden karanlık hücrelere kilitlemişler.Peki ya nasıldı Meryem'im,neredeydi şimdi? Hastanede olduğunu söylemişlerdi; oysa Meryem'im son nefesini karnında taşıdığı diğer canla birlikte ahşap zeminde vermişti.Benimse kanıyordu yüreğim,düşüncelerimin rengi damlıyordu sol ciğerimden.Tek kişilik karanlık bir hücre; sırayla gelip gidenler,demir kapıda yankılanan tehditler,falakalar,devamında göğüs kafesimin üstünde kırılan ıslak sopalar ve ayrılıyordu et tırnaktan...Can gitmişti oysa iki can birden,sadece düşünce özgürlüğü yüzünden; çok muydu sanki et tırnağa veda etmiş,kan tabanlarıma siper çekmiş? Kim durdurabilirdi ki bu acıyla daha da büyüyen,filizlenip tomurcuk açan düşüncelerimi? Bir damla su dediğimde yüzüme tükürenler kendi kanlarında boğulurken girecek toprak bulamadılar memleketin koynunda ve ne mezarları oldu ne de ziyaretçileri.Tarihin karanlık yüzüydü işkencede can verenler,bense ufak bir ışık o bedenlere...
Son nefesimiz birleşiyordu düşüncelerimizde,son nefes kadar sıcak bir o kadar hazin kazınıyordu beyinlere.Ve sen yeni nesil; soluduğun havanın kıymetini bil,çünkü bizim son nefeslerimizi çekiyorsun ciğerlerine...
..

Devamını Oku
Kerem Yüce

Sahil kenarında ufacık bir kulübede yaşıyordu,sahil kenarındaki tek kulübede,kimsenin uğramadığı o kıyı şeridinde.Erken kalkardı sabahları; güneş merhaba demeden şehre,sokulurdu usulca denizin koynuna.Saatlerce gezerdi kumsalı boydan boya,bazen yüzerdi dalgaların yıkmak için her gece dövdüğü fakat deviremediği kayalara.Kendini en güvende hissettiği yer denizin ortasından bir kule gibi ihtişamla yükselen o kayalardı belki de...Biraz dinlendikten sonra oltasını çıkarıp savuruyordu mavi çarşafın en derinlerine,bedenindeki tüm öfkesiyle ve her çekişinde bir balık çırpınıyordu,feryat ediyordu can havliyle.İçindeki tüm şefkatiyle oltasından kurtarıyordu ve birşeyler anlattıktan sonra yeni bir yol,yeni bir sayfa açıyordu ellerinde çırpınan balıklara; günlerce sürüyordu bu devinim.Telafisi olmayan bir savaşı kaybetmiş gibi üzgün bakıyordu gözleri,bir balığı suya bıraktığında ise ayaklarının altında can çekişiyordu sanki dünya.Ve aklıma köy kahvesinde o yaşlı amcanın anlattıkları geliyordu.Evet,evet anlattığı yalnız kaptan bu olmalıydı.Bir sabah deniz kıyısında bulmuşlar; dalgalarla sahile vurduğu gün kaybetmiş suiletini.O gün ilk ve son kez konuşmuş bir daha kimse tek kelime duyamamış ağzından ve ümitlerini yitirmiş herkes; o yüzden ne geleni ne de soranı olmamış.Üzerlerine yanardağlar ateşini püskürtürken,kapanmışlar sevdalarının üstüne ve bir sandalla açılmışlar bilmedikleri bir limandan özgürlüğe kanat çırpan martılar gibi...Hayalleri varmış; gökkubbenin altında şarkı söyleyen dalgaların sesiyle uyanmak,bir balığın suyun üstünde dans edişini izleyebilecekleri,yakamozlardan beşik yapabilecekleri,yosun kokulu sahilde küçük bir kulübe...En son hatırladığı sahneyse devrilen sandalla mavinin derinliklerine gömülürken bile sımsıkı sarılmalarıymış.Günlerce aramış köylülerle hiçbir iz bulamamışlar,kendi arayışı yıllarca sürmüş gece gündüz demeden ve bir gece sokulurken sabaha onun da köylüler gibi tükenmiş umudu,ay giderken sel kalmış gözlerinde.Denizin ortasında batırmış tekneyi hayalleriyle birlikte oysa hayallerini derinliklerine gömerken onu hep teninin üstünde tutmuş o karanlık sular.Şimdi ise o her an yanındaymış gibi yalandan kurduğu dünyada yaşamaya çalışıyordu.Erken kalkardı sabahları; güneş merhaba demeden şehre bir iz bulabilmek için hiç sıkılmadan hergün sokulurdu usulca denizin kıyısından bir iz bulamayınca belki kendisi gibi kıyıya vurmuştur umuduyla saatlerce gezerdi kumsalı boydan boya...Sonra yüzerdi; içindeki tüm öfkeyle denize kafa tutan o kayalara.Şimdi anlıyorum oysa ki ne kadar çok sevdiğini söyleyip selam gönderiyormuş; yeni bir yol,yeni bir sayfa açıp usulca denize bıraktığı balıklarla Aysel'in yaşadığı o karanlık sulara...
..

Devamını Oku
Kerem Yüce

Masamın kenarından destek alan dirseklerim,elimde kalem,önümde bekleyen defterler,sensiz geçen her günün sonunda içimde kazdığım sayısız mezar...O mezarların toprağını boşaltırdım,yağmur yağardı ve o yağmur defterime düşerken hem harfleri birbirine düşürüp kavga ettirir hem de içimdeki toprağı çamura çevirirdi.Bense o çamura bulanmışlığıma rağmen kelimeleri kurtarıp sensiz geçen her günün hesabını yapmaya çalışırdım.Sonuçsa hep aynı; sen önceki günlerde olduğu gibi alacaklı bense çamura bulanmışlığımla borçlu...Yüreğimde ateşi hala sönmemiş bir ümitle hesap hatası arardım,tam bulduğuma inandığım anda bir zil sesi dağıtırdı dikkatimi,kalkar kapıya yönelirdim.Ne sorardım 'kim o' diye ne de kapının dürbününden bakardım.Çünkü o zil her hata bulduğuma inandığım anda senin parmakların değmiş gibi iki kere kesik kesik çalardı.Kapıyı açardım kimse yok,kapatır geri dönerdim masama.Masam çamur içinde,kelimlerimdeki harfler kavgada benimse çamura bulanmışlığım.Vazgeçerdim hata aramaktan önce defterimi sonra ışığı kapatıp uzanırdım yatağıma.Her yer karanlık,aklımda bir zil sesi,unutmak istediğim hesaplar ve karanlığın ortasında beliren simden parıltılar.Bilirdim o parıltılardan biri sendin ama seni diğerlerinden ayırd edemezdim.Yeni bir arayış başlardı karanlığın ortasında; kulaklarımda bir uğultu,içimde sayısız mezar ve o simden parıltılar,içimdeki sayısız mezarlarda uyuyanlardı aslında.Karanlıkta karşılarlardı beni,usulca dağılırlardı gözbebeklerimde.Doya doya bakardım ama ayırd edemezdim seni,yüreğimse o karanlıkta yol gösterip yardım etmezdi seni bulmama.
Seninle hesabımı kapatamazdım,ben kapatamazdım her yanım çamur içinde,kelimelerimse firarlarla karışık bir kavgada ve seni taşıyan o simden parıltılar...Ne zaman alacaklı olacağıma inansam kapımda iki kere kesik kesik çalan o zil sesi peşine bir karanlık ve o karanlıktaki mezarlığın üstünde gezinen göz izleri...
..

Devamını Oku
Kerem Yüce

Tepeden bakıyordu şehre,beyazlar giyinmiş o yüksek tepeden...Yirmi dört saat o beyaz elbisenin üstünde otururken kenti izliyordu o siyah lekeyle.Kucak açmıştı kimsesiz bir dağ,sarmıştı kollarıyla,unutması için bir daha hatırlamaması için basmıştı sımsıkı bağrına.Kenti dinliyordu kızaran kulaklarına aldırmadan,o kulakları sağır eden insan kalabalığının sesini.Herkes birbirine benziyordu yukarıdan bakınca,aynıydı herkes farklı renklerdeki,farklı şekillerdeki kıyafetlerin içinde.Farklı olanlar ağaçların altına toplanmış beyaz mermerlerin altında toprak çekmişlerdi üstlerine.Anlatamadığı derdiyle kenti anlamaya çalışıyordu o beyaz tepenin göğsüne başını yaslamışken.Koşuşturuyordu insanlar durmaksızın bir yerlere; kimi elele,kimisi elinde poşetlerle.Bir çocuk oturmuş ağlıyordu sırtında çantası,üstünde önlüğüyle fakat görmüyordu kimse,belli ki bir mendilden daha çok ihtiyacı vardı birazcık sevgiye.
Ve yıldızlar geliyordu bir bir,izliyordu kentin tüm tepelerini.Gözgöze geliyordu bir an ve kaçırıp gözlerini susuyordu utancından en tepeden bakarken şehre.Saklanıyordu insanlar duvarlarla çevrili bir ışığın altına.Yüzleşiyordu geceyle ama aldanmıştı bir kere yıldızların ışığına ve geri almıyordu hediyesini o kara gece.
Şehri süzüyordu en tepeden,çekerken bulutlar gölgesini ıslanıyordu kan kırmızı kiremitler ve ayağa kalkıp ilerliyordu adım adım,artık süzülüyordu şehre en tepeden,lekesi daha karaydı çünkü o karanlık geceden.Aynıydı herkes,farklılar toplanmışken ağaçların altına,hercai menekşelerin açtığı toprakları çekerlerken üstlerine gidiyordu verdiği sözden dönmeden.Ne geceler geçti hediyesinden ne de döndü gidenler,herşey başladığı yerde bitermiş,o tepede başlamıştı herşey ve yokluğunda isyandı aslında kente inen ve şimdi gidiyor işte,tepeden inme tıpkı o karanlık gece gibi üstelik bir elveda demeden...
..

Devamını Oku