Gündüzler ve gecelerin arasında, tam ortasında bir yer var, yalnız insanların sığındığı,
karanlık, sessiz, kimsesiz…
Yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgi orası. Bedeniniz değil ruhunuz ölüyor. ..
Hala bir şeyler aramaktayız orada. Belki de kendimizi arıyoruz.
Bu gece çok karanlık bu şehir, elimi tutan kimse olmadığı gibi yolumu da kaybettim.
Issızlığın içinde kayboldum. Aradığım şey sensin, yani kendim.
Oysa karanlık sıkı sıkı sarmaya başladı beni. Git gide yok oluyorumdur belki.
Hayır!
Korkmuyorum karanlıktan. Alışıyorum hatta.
Ölüme bir adım daha yaklaşıyorum her seferinde.
Unutamıyorum hepsi bu. Hatırladıkça da fazla geliyorum kendime.
Yok, olunuşumun içinde buluyorum bir anda.
Bu kez güneş değmiyor tenime ve aydınlık ilk defa sarmıyor beni.
Gölgeler içindeyim. Şehrin kirli ve karanlık yollarında kendimi arıyorum.
Biliyorum, aydınlıkta kayboldum ben, aydınlıkta paramparça oldum.
Korkuyorum belki de.
Kocaman kalbimi paramparça eden aydınlık mı? Yoksa küllerimi sarıp sarmalayan yalnız bir
karanlık mı?
Kendimi arıyorum, kaybettiğim kendimi...
Bu gece kalbim çok üşüyor, küçücük bir ümit var ellerimde dolanıyorum.
Kaçıyorum yalnızlıktan, elimde bir ümit serpiliyor ve aydınlığa koşuyorum.
Karanlık arkamdan geliyor usulca. Kaçamayacağımı biliyor gibi...
Sonra serin bir esinti geziniyor bomboş sokaklarda.
Üşüyorum.
Ayın karanlık yüzünde bir şeyler var beni çeken.
Yetişemiyorum...
Çok karanlık. Yolumu bulamıyorum.
Fırtınada çırpınan küçük kanatlar gibi savruluyorum gölgelere.
Saklanıyorum belki de ama kimden?
Hiç kimse yok ki.
Sonsuzluktan mı saklanıyorum yoksa?
Hayır! Sonsuzluğu seviyorum.
Bu günümü seviyorum. Hatta karanlığı, huzur buluyorum bu yalnızlıkta.
Yalnız da değilim oysa kocaman bir karanlığım var “sadece beni saran.”
Ne arıyorum burada ben? Neden buradayım?
Sana sarılmadan önce kocaman bir aydınlığa sahipken, nasıl düştüm buraya?
Neden attın bu dipsiz çukura beni?
İnanmıştım ben…
Sonsuz mutluluğum seninle sonsuza dek var olacak sandım.
Sonsuz mutluluğum karanlığın içine tek başına düştü şimdi.
Şimdi bu adam kalbi pas tutmuş, gölgelerin içinde karanlıkta kalmış, ruhu ise her daim
aydınlık ve mutlu...
Bir yanı gündüz, diğer yanı gece.
Karanlıktan korkmuyorum, ışığımı arıyorum sadece.
Gök kuşağımı kaybettim ve onun için buradayım.
Yaprak gibi rüzgâr da savruluyorum.
Hissedebildiğim, dokunabildiğim tek şey karanlık.
Şehrin karanlığı üzerime geliyor, terk edilmiş gibi şehir, kuşlar gidiyor, ayak sesleri
duyuyorum uzaklarda, yetişmek istiyorum ama yaklaşamıyorum.
Yalnızlıkta sürükleniyorum yine...
Buradan gitmem gerek. Her şeyi unutmak ve siyah kanımı akıtmam gerek.
Senin o kalbimin en derinine çizdiğin bu yazıları silmem gerek.
İçimde senden arta kalan ne varsa kusmam gerek.
O acı hatıraları tükürmem gerek biliyorum.
O küçük ellerinle dokunduğun vücudumu yakmam gerek hatta.
Beni bu karanlığa neden attın bilmem gerek.
Seni bulmam, kendimi bulmam gerek.
Kalbimi senden geri almam gerek.
Bu kadar karanlık çok fazla göremiyorum.
“Tüm mavilerim kirlendi ve beyazlarım utanç içinde.”
Mehmetcan Aysevinç
Kayıt Tarihi : 29.4.2020 03:38:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mehmetcan Aysevinç](https://www.antoloji.com/i/siir/2020/04/29/karanlik-476.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!