Gözümü açtığım coğrafyada
'Yazı tura' atmak gelenekti
Yazı gelirse ferman çıkarılır
Tura gelirse darbe yapılırdı
Eylül`lere çığ düşer
Yaprak dökülür, dal kırılır.
Darağaçlarında
Son mektupları adreslerine teslim edilmemiş
Dal gibi yiğitler kırılır
Sabahlarıyla puşt
Geceleriyle namussuz
Bu viran zamanlarda
Bir ülke darbe fiyatına satılır
Halkların geleceği, bozuk para gibi harcanır
Böyle zamanlarda
Kızlar nine`lerinden
Erkekler dede`lerinden önce ölürler
Ülkemin tenine kınalı kuşlar
Coğrafyamın diline lal aşklar düşer
İnsanlar sokaksız
Sokaklar insansız kalır.
Ninnilere ağıt damlar
Nice sevinçler yarım kalır
İnsanlar, kitaplar, yürekler...
Ne kadar yanarsa yansın
Kül daima üç harf kalır!
Sonu getirilmemiş sözler
Hesabı görülmemiş günler gibi
Eksiltir insanı
Yarim kalmış her ilişki
II
Bir ülke, ya sanatçıları
Ya doğal güzellikleri
Ya da deha`larıyla ünlüdür
Oysa benim ülkemin zindanları
'Artist'lerden daha ünlüdür
İşte bu yüzden
Biz 'artist' isminden
Ve sinema filminden daha çok
Zindan ismi ezberledik
Esir caddelerde postal sesi
Boş meydanlarda apolet gölgesi
Sokaklarda ekmek, tüp, gazyağı... kuyruğu
Artık, ne uzun dizeler doldurabilir bu boşluğu
Ne imgeler, ne kafiyeler kurtarabilir bu yokluğu
Bir devrimden başka
Hiçbir şey saramaz bu yarayı
Zindanlarıyla ünlü
Vicdanlarıyla küflü
Bu savruk zamanlarda
Çiçekler ne saksılara sığar
Ne de şımartılmış bahçeleri severler
Filizlendikleri her yerde
Güzel birer rehinedirler: özlem kokarlar….
Yurtsuz kalmış çocuklar kuşlarla akrabadırlar
Nereye konarlarsa konsunlar
Uzun zaman kalamazlar
Farzet ki kaldılar. Kaldıkları yerde sevdalandılar
Aşk tadında çocuklanıp - çoğaldılar
Sanmayın ki dizginsiz sevinçler taşırlar!
Yarasına yurt sürmemiş çocuklar
Ne zaman sevinseler
Bir sürgün yarasıdır; köklerinden kanarlar
İşte bu yüzden
Biz çok iyi öğrendik ki
Hayatla kurulmuş bütün köksüz ilişkiler
Her yerde, her zaman üvey kalırlar.
III
Her insanın kalbi
Doğduğu yerde çarpmaya başlar
Ve her insan, dünyayı
Kalbinin çarptığı yerden sevmeye başlar.
Ama pergel`lerle
Gönye`lerle parçalanmışsa doğduğun yer
Gülünce dörde bölünür sevinçlerin
Acıların dört ile çarpılır
Hasretlerin büyür dörde katlanır
Bu tarumar
Bu kimliksiz iklimlerde
Pusulasını şaşırıp mülteciliği yurt tutanlar
Düşlerine ağıt yakmışlardır.
Ama kuytuluklara gökyüzünü taşıyanlarda var
eylül`lere sığmamışlardır.
Yani her yenilgide
Rüzgarın, fırtınanın, karanlığın ardına sığınmayacaksın
Savrulmak: rüzgarın şiddetinden değil,
iradelerin Zayıflığındandır
Solan yapraklar rüzgarda savrulurken
Yeşil yapraklı dallarda yuvalar kurulur.
Yere her düştüğünde yerçekimi`ne sığınma
Yer çekimi yerin dibine de batırabilir insanı
Unutma; gökyüzünün de çekim yasası vardır!
Kalkamıyorsan ayağa, boşuna bahane arama
Sırtını gökyüzüne çevirdiğin içindir.
Ki dünya bile
Sırtını dönse, karanlıkta kalır
Ve biz öğrendik ki
İnsan, özgürlüğünü
Uğrunda ölecek kadar sevdiği
Bir değeri kalmadığında yitirir.
Yani, firari sevdalar kuşandıysan
Her mevsim bahardır
Gül dikene-diken güle sevdalıysa
Umut daima vardır.
IV
Çocuklar ki
Bir halkın çarpan yüreği ve gözbebekleridir.
Yeni baştan yazılırken
Aşkın ve aydınlığın diyalektiği
Yürekler çıkarılıp dağlara verildi
Gözbebekleri çıkarılıp
Geceye yıldız armağan edildi
Mezopotamya`nın kızları ve oğulları
Dost`luğu dört
Sevgi`si beş
Yoldaş`lığı altı harften oluşan
Sanal hayatları kabul etmediler
Özgür olmayanların, aşklarına da inanmadılar
Aşklarını özgür topraklarda
Gerçekleştirmek için anlaşıp-sözleştiler.
Rüzgar sustu
Yağmur toprakla buluştu
Ve güneş tohumla konuştu:
'Biz kadın ve erkekler olarak
Yaşamın en ateşli imtihanlarından geçerken
Birbirimize eşitlik ve özgürlük sözü verdik.
Bu sözün, ancak özgür bir ülke
Ve demokratik bir toplumda gerçekleşeceğine and içtik'!
Kirli tarih
Paslı yazgı
Ve tozlu raflarla hesaplaşıldı.
Kadın ile erkek
Çocuk ile yaşlı
Tanrı ile kul arasındaki
Bütün sözleşmeler iptal edildi.
Yer ile gök
Deniz ile kara sınırları geçersiz sayıldı.
Dağ ile şehir
Kış ile yaz arasında ki anlaşmalar
Çoban ateşlerinde yakıldı.
Bütün anavatanların sınırları
Ve anayasaları gibi
Kutsal ve lüzumsuz şeyler iptal edildi
Alnı şafak, yüzü bahar o kızlar, o oğullar
Her harfi işgal edilmiş
Bir alfabe`nin savaşçılarıydılar.
Güllerden günler derlemek için
Dağların adaletini kuşandılar
Harabe harf`ler onardılar
Ağır yaralı hece`ler sardılar
Ve şiir tufanları, o yıldızlar
Aşkı getirmek için gökyüzüne çıktılar
Ayrı düşmüş kelimeler, yasaklanmış renkler birleştirdiler
Böyle buluştu kürd ile istan
V
Tarih 1988-Temmuzùn yedisi
Ateş böcekleri göz kırparken yıldızlara
Lanetli çağlardan kalma
Bir devşirmenin paslı hançeri
Saplanır gecenin sırtına
Sırtını güneşe dönenler
Karanlıkta kalır, geceye secde ederler
Ateşe ve güneşe inananları taşa tutarlar
Yıldızlar parlaktır
Karanlıkta hedef olurlar
Henüz gün doğmadan, kuşlar uykudayken daha
Yıldızları, en parlak yerinden vururlar
VI
Alnı açık kelimelerle
Kurdukları başı dik cümleler için vurulmuşlar.
Vurulmuşlar!
Dudakları Bitlis tütünü
Damakları kaçak çay tadı.
Vurulmuşlar!
Dilleri Qoçkiri türküsü
Ayakları Diyarbakır halayı
Vurulmuşlar!
Ceplerinde dağ erikleri
Kekik kokuyormuş elleri
İli Mardin ilçe Ömerli
Kovanlı köyü`nde, yan yana
Kanamış yeryüzünün en güzel yüzleri
Düşmüş gecenin gözleri
Gün vururken yeni bir günün kapısını
Vedalaşmış karanlığa ışık sağanlar
Ve ayrılırken aramızdan
Pusularda aşkın nabzını tutanlar
Bana bir izmarit`i hatırlatıyor
Bugünkü 'özgür aşk'lar
Onlar, serüvencilerin yol işaretleriydi
Güneşe göz kırpsalar
Dağlara bahar
Şehirlere bayram gelirdi.
VII
İstanbul`da
Temmuz nasıl da güzel, nasıl da yaşanılası
Güller güneşle kol kola
Gülümseyişler rüzgarla sarmaş dolaş
Gecekondu`ların süt dişleri çıkmakta
Ve sokaklar seksek oynayıp ip atlamaktadır.
Tam da bu vakitlerde
Sevdiğinin ölümünden habersiz bir genç kiz
Sevda ve özlem türküleri yakmaktadır.
Yolda ne zaman o kızla karşılaşsam hep yalnızdı.
Bazen bir durakta rastlardım
Elleri koynunda
Tek kanatlı bir kuş gibi yapayalnızdı
Beni görür görmez gelir
Sımsıkı boynuma sarılırdı
Diline özlem yapışırdı
Sözleri ağır yaralıydı
Ölen kardeşimdi (kardeşlerimdi)
Yaşasaydı
Ve bir kızı olsaydı
Tanığıyım: adını 'medya' koyacaktı
Bilirim her ölüm acıdır
Ama bazıları
Daha çok dokunuyor insana
'Medya', şimdi elini bırakmaktan korktuğum
Küçük bir çocuğun adı`dır
Eli elimden kayacak olsa
Kalbim terk eder yurdunu
Kelebekler döker kanadını
Bahar gider benden
Sözün boynu bükülür
İçime lal türküler dökülür
Benim için, özgürlük; Tüm yarım kalmışlıklar ve yaşanmamışlıklar adına
Bu küçük kızın rüyalarıma süzülerek elimi tutmasıdır
Ne zaman medya`yı düşünsem
Üç renkli bir hayal ile gerçek arasındayım.
Ateşe, toprağa, havaya, suya inanabilirsin
Ama kim söylerse söylesin
Hayatın dört elementten oluştuğuna, sakın inanma
Bu ya eksiktir
Ya da düpedüz yalan.
Havadan sudan değil!
Sevgiden oluşur hayat dediğin
VIII
Kar taneleri, yerçekimine yenik düşebilir
Vurulabilir kuşlar da
Hatta, yıldızlar da ölü ele geçirilebilir.
Ama yeni baştan yazılırken
Aşkın ve aydınlığın tarihi
Bir halkın, toprakta ölüleri yoksa
Gökyüzü çıplak kalır
Yeryüzü onursuz.
Onlar şiir`di
Yüreklerde yuva kurdular
Dillere konarak şarkı oldular
Şimdi yeni çağın çocukları
O şarkılarla büyüyorlar….
Kayıt Tarihi : 30.9.2008 20:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!