Acıyan türküleri söyler,
Çocukluğum hâlâ;
Çivit mavisi, karanfil kokulu,
Kiremit çatılı, o ahşap evin damında...
Akşam ezânı okunur,
Gri ve beyaz bulutlar kızıla döner,
Ortalama bir gün kararmaya dururdu...
İnci kız tutulmaz, tazı gibi kaçar,
Ardından koşar, yakalayamazdım...
Mâhzundu kalbim,
Kimselere anlatamazdım....
Sonra annemin sesi giderek
Yaklaşırdı,
Ensendem tutardı.
Eve geçerdim.
Akşam yemeği, akşamı anlatırdı.
Sonra günü,
Açlığı,
Açlık içinde olanları...
Aksam yemeği açlığa sitem
Akşam yemeği şükürdü;
Açlıkların bitmesi için duâ...
Tok olmanın şükründe,
Açlık çekenlerin acısı içerisinde
dinlerdim akşamı...
Bir ekmek parası atardım kumbarama
Aç çocuklar için...
Dünyada,
Yoksullar, sefalet çekenler,
Zulm edilenler çoktu çünkü...
Sanırım,
Sharp Lorenz markaydı.
Siyah beyaz, karıncalı,
Üstten vurmalı, cızırtılı
Kaşık ve çatal aksesuvarlı
Çevirmeli, ayarlı...
Alamancı'dan aldığımız, ikinci el tv...
Ehli keyif işi, tv'mizin müdaviydi,
Tekir..
(Kedisi, demeyin sakın ha; alınır ve tırmalardı sonra...)
Kışın ayazında,
Kovalı bir kömür sobasının en büyük ihaneti,
Kuru odunlarla sevişmesidir;
Kara elmasla olan izdivacına...
Kovalı, kömür sobasının zaafıdır; dayanamaz, kuru, çıtır oduna...
Kış bitimi, yaz akşamlarında
"Uykudan önce" diye başlardı;
O sımsıcak gülüşü olan teyze,
masalına...
Kim bilir,
O gülüşe kaç bardak sütü sek içtim...
Ah! Adiloş teyze...
Mâhzun çocukluğum kaldı,
Çivit mavisi, karanfil kokulu
Kiremit çatılı, o ahşap evin damında...
Ellerimizi, ayaklarımızı yıkamalı
Dişlerimizi firçalamalıydık.
Yatmadan önce, pamuktan döşeğe...
Yıldızları hiç sırayla,
Tam tamına sayamazdım.
Selvi ağaçlarına tüneyen sığırcık kuşlarını
Dinlemekten usanmadığım gibi...
Gece karanlığından
Hiç korkmadığım gibi...
O çivit mavisi, karanfil kokulu,
kiremit çatılı, o ahşap evin damında;
Konuşmak eylemi;
Gülüp eğlenmekten ibaretti...
Gece kuşları uçardı, üstümüzde.
Ateş böcekleri,
Cırcır böcekleri,
Her böcek kendi halinde...
Organik böcekler yani...
Unutulan çocukluğum kaldı,
O çivit mavisi, karanfil kokulu,
kiremit çatılı, o ahşap evin damında..
Sabaha karşı,
Yorgan ve battaniyenin altında,
Sabah serinliği, soğumaya durduğunda
Uyku, terk ederdi, beni...
Ve sanki servi ağaçlarını silkeleyen,
Bir çift görünmez el,
Tüm sığırcık kuşlarını, gökyüzüne salardı.
Sığırcık kuşlarına;
Serçeler,
Kırlangıçlar,
Kargalar,
Ve de guguk guk kuşları
şölene ortak,
Taze sabaha kanat çırparlardı...
Nereden gelirdi kuşlar,
Aşkı kim öğretti kuşlara?
Kuşların dilinde;
Aşk sabahındı.
Gece, güne uyanırdı böylece...
Güneş, devralmaya görsün;
Geceden günü ısıtmaya,
Işımaya olan sözünü hiç unutmazdı....
İşte, devr-î daimin en güzeli buydu...
Ve
O çivit mavisi, karanfil kokulu,
kiremit çatılı, o ahşap evin damında...
Ahh, annem!
Sen, gittiğindendir;
Karanfil kokusu ve tüm güzel kokular silindi zihnimden...
Bir tek senin kokun kaldı...
İmdi, her hâyâlini öptüğümde;
Burnumun direği sızım sızım sızlar...
Neden mi?
Varlığında seni hep koklayarak öptüğümden...
Seni sakladığım yerde, rahat uyu;
Kavuşacağımız, o karanfil kokulu güne kadar...
Kayıt Tarihi : 3.8.2025 09:17:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!