Uzun ve dar bir koridorda, olabildiğince loş önümü zar zor görürken kardeşimin elinden sımsıkı tutmuş
yavaşça ilerliyorum. Kardeşim Cevat : Abi burası nasıl bir yer? Çok karanlık korkuyorum diyor. O’na sen. yorgunsun daha yeni geldin. Burası daha açılmadı dolaysıyla elektrikler kesik olabilir, hem şuan kimse yok
birazdan odaya çekilir uyuruz. Yarın sana buraları gezdiririm. Buralar çok güzel. Bir balkonu var tüm şehir
gözüküyor. Hele bir yarın olsun sana okulumu gezdiririm diye yatıştırıyorum. Etraf nefis kokuyor görünen o ki tatilde iyi temizlemişler. El yordamı ile duvarlardan tutup ilerlerken gelmiştik bile koridorun sonuna. Tam dönecekken bir hışırtı hissediyorum. Cevat ürkerek: hani kimse yoktu birisi çıkıp gitti buradan diyor. Karanlıkta gözümü hızlıca çeviriyor ve siyah giysili birisini görür gibi olsam da kedidir o diye yanıtlıyorum. Odayı yavaşça açıyorum. Işığın düğmesini sarsak sarsak ararken Cevat çığlık atarak bir bağırıyor. Ne oldu demeye kalmadan benim de ödüm kopuveriyor. Bir de ne göreyim.!
Elini yüzüne tutmuş bir şeyler yiyormuş gibi yapıp bize bakıyor. Hayret senin ne işin var diyorum Behram’a. Behram ise şaşırmış sanki bir şeyler gizler gibi yapıyor.
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer…
belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine derince bakmasalardı eğer…