Kara Duman Çöktü Ortadoğuya. (dosya)

Mehmed Sarı
620

ŞİİR


8

TAKİPÇİ

Kara Duman Çöktü Ortadoğuya. (dosya)


Aslında dinleri
sömürücü egemenler
kendi çıkarları gereği ürettiler !
Ebedi kılabilmek için
yeryüzündeki
soygun ve saltanatlarını,
Gündeme getirmemek için
köleleştirdikleri
yığınların başkaldırılarını,
“her şeyi yaratan
ve insanları düzene koyan
düzene uymayanları cezalandıran”
hayali bir tanrı varettiler
ve kendi çıkarlarını
tanrının emridir diye
topluma ezberlettiler…

3

ORTADOĞU
BİR KOCAMAN
KANLI BATAKLIK

Ben kendimi
bildim bileli,
Kış uykusundan bahar sabahına
yeni çıkmış toy bir ayı yavrusu gibi
kırpıştırarak güne karşı gözlerimi
açıp da baktığım zaman etrafıma
vıcık vıcık bir savaş vardı
Ortadoğuda...

Ben kendimi
bildim bileli
Kutsal değerler adına savaş açan
karanlıkların utkusu için
kara bayraklarla cihada kalkan
ve ortalığa kanlı çirkef saçan
karanlık sıçanları dolaşırdı
Orta doğuda !

4

Çiftçi çiftçiyle savaşıyordu
hak adalet diyerek,
İşçi işçiyle
sadakalı sosyalizm için allahın izniyle,
Esnaf düşmandı esnafa
zanaatçı zanaatçıya ahlak aşkıyla
ve mahalle mahalleye karşı
ev ev, sokak sokak
dükkan dükkan, çarşı çarşı....

Ve donatıp duruyordu ortalığı
yerli ve yabancı tüccarların
ipekli, baharatlı, esrarlı ve çarşaflı
göz kamaştıran panayırları....

Ben kendimi
bildim bileli
Tanrısal değerler uğruna
savaşıp duruyor onlar!
Köylü köylüyle savaşıyor
kabile kabileyle, aşiret aşiretle
ve millet milletle değil
çünkü daha millet bile olamadılar...

5

Ben kendimi
bildim bileli
Karınları doyunca
şükredip ilahlarına
penislerini düşünüyorlar,
Ölüyor ve öldürüyorlar
tanrıları ve yalvaçlarının emriyle
sevişmek için kabristan böcekleri
hayali cennette seksi hurilerle,
Ve bu dünyada peygamberlerinin
sünnetini yerine getirip,
altı yaşındaki bebeklerle
ilahlarınının emriyle evlenip
sakal sıvazlamak için
yetmiş yaşına ermiş
ve nerdeyse gebermişken...

Ben kendimi
bildim bileli
Aptallık ötesinde fersah fersah
bir savaş sürüyor Orta doğuda !
Soy soyla üç bin yıldır
din dinle durup dinlenmeden
mezhep mezheple, mescit mescitle...

6

Ve cihat ilan edip birbirlerine
Kadın pazarları kurmak mahallelerde
Harem düşü görmek
kanlı kirli gecelerde
ve öldükten sonra
mutluluğa ermek içindir
hayalleri, düşleri,
Kendi kardeşlerini bile düşman bilip
birbirlerini canice öldürüşleri...

Ben kendimi
bildim bileli
ve benden çok önceleri
anamdan, nenemden
büyük dedemden
ve hatta yedi ceddimden beri
savaşıyorlar onlar !
Ve benden sonra da
ve çocuklarımdan sonra da
ve torunlarımdan sonra da
savaşacaklar…

7

Ben kendimi
bildim bileli
ahlaksal çöküntüde
başı çekiyorlar
tüm toplumlarının arasında..!
Başı çekiyorlar tarihler boyunca..!

Akılsızlıkta başı çekiyorlar
Başı çekiyorlar
cahillikte, vahşilikte
rezillikte, yüzsüzlükte, ilkellikte !
Başı çekiyorlar
yalanda, dolanda, hilede !
Başı çekiyorlar
utanmazlıkta,
hırsızlıkta,
edepsizlikte…

Küçümsedikleri
ve cehennemlik dedikleri insanlar
sarılarak bilim ve tekniğe
bütün kolaylıkları sunarak
insanlığın hizmetine
yıldızlarda dolaşıyorlar
ve kendileri sürünüyor çöplükte…

8

Küçümsedikleri
ve küçümsediklerinin
tarih kitabından kopya ettikleri
kendi kutsal kitaplarında
“allahın seçkin kavmi”
olarak yazılan bir avuç ibrani
kedinin sıçanla oynadığı gibi oynuyor
70 yıldır 40 tane islam devletiyle !
Ve onlar cennete varma çabasındalar
birbirlerini fareler gibi dişleyerek
ulvi-porno düşleriyle…

Ve mezarlıkta bolluğa kavuşmak
70 sübyan kızla sevişmek için,
Kutsal dinleri uğruna
sık sık cihada kalkışarak
sömürü devlerinin çıkarına,
Ve tüm dünyayı
çevirebilmek için
kocaman bir mezarlığa,
Her zaman, her koşulda
kölelik ve neferlik ediyorlar
lafızlarındaki
ezeli ve ebedi
düşmanlarına..!

9

Onlar savaştıkça
ortalık durmadan kepazelik
ortalık diz boyu ilkellik
ortalık tıklım tıklım pezevenklik
ortalıkta eşşek oğlu eşşeklik !
Ortalıkta bin beş yüz yıllık
bir hortlaklık
uğruna akıtılan kan !
Kurt bulanıklığı sever demişler
çapulcular anlaşmazlığı
savaşı, karanlığı ve kanı….
Ortalık toz duman......

Ve ortalıkta apaçık
provakasyon okulları
ajan büroları
terör eğitim kampları,
Ortalıkta silah panayırları
Ve denizaşırı tüccar devletlerin
dolar depoları...

10

Ben kendimi
bildim bileli
savaşıyor orta doğu !
Ben dedemin
dedesinin spermlerinde,
Ben nenemin nenesinin genlerinde
oluşmadan önce bile savaşıyordu !

Sürdürüyorlar savaşı
aç kalmış sırtlan sürüleri gibi
birbirlerine karşı
bir hiç uğruna,
İman edip yalvaçlarının
ezeli düşmanı İsrail oğullarının
kitabından aşırdığı tanrının
kara kaplı buyruklarına…

Ve nesiller boyunca
savaşacaklardır daha
bu kanlı ve kinli dinler
ortalıkta durdukça !
Demek ki
Zerre-i miskal kadar
bir düşünce bile yok
Kör inanç sürüsünün
ele başılarında..!

11


PERDENİN ARKASI
VE ÜÇ BİN YILDIR SÜREN
İSHAK - İSMAİL KAVGASI

Ortadoğu denilince
durup durup, duramayıp
birbirinin gırtlağını bıçaklayan,
Binip sırtına kendileri gibilerinin
ardından hançer saplayan,
ve “aden cennetine” girmek
ve orada günde onbeş defa
yalvacı gibi şeyinin keyfini görmek
hayal ve düşüyle birbirini boğazlayan,
Abraham oğlu İsmail’in torunlarıyla,
Büyük denizden büyük ırmağa
tanrı tarafından vadedilen toprağa
bir an önce ulaşmaya çalışan
Abraham oğlu İshak torunlarının
üç bin küsür yıl önce başlayan
ve hiç bitmeyen boğazlaşmaları
gelir tarihin aklına…

12

Bu iki kardeş soyu
bugün de görüldüğü üzere
ta o zamandan bu yana
kanlı- kinli düşmandır birbirine !

Ve çoklarının bilmediği
ve öğrenmek bile istemediği,
İsrail oğulları
Mısırdan geri dönünce
üç bin küsür yıl önce
isteği ve emriyle efendi tanrının
yani
kendini
tanrı yerine koyan
ve tanrı adına konuşan
hayali kahraman Musa’nın
başlatmıştı kavgayı Filistinlilerle…

“………….Ve kızıldenizden
Filistilerin denizine kadar
çölden büyük ırmağa kadar
sana hudut koyacağım.
Çünkü memleketin ahalisini
sizin elinize vereceğim
ve onları kendi önünüzden kovacaksınız” (1)

13

“………kalkın göç edin ve savaşın
bütün göklerin altında olan
kavmler üzerine sizin
dehşet ve korkunuzu salacağım
onları titretip kıvrandıracaksınız..!” (2)

İşte böyle buyurdu
Abraham torunu İsrail oğullarına,
kendi yerine konuşturarak
uydurduğu efendi allahı
aslında, aslı olmayan, çoban Musa…

Abram, Abraham, İbrahim
adlarıyla anılan hayali kişi
seksen altı yaşında
bir ihtiyar ağa zade derviş iken,
Güzel karıcığını kırallara sunarak
elde ettiği malı mülkü yerde kalmış
ve ölümün ipini boynuna dolamış iken,
Yani, beklerken toprağa sığınacağı günü,
Güzeller güzeli genç karısı
yani babasının öz kızı
kendisinin öz bacısı Sara hanım
o güne kadar ağabey kocasına
çocuk doğuramadı bir türlü…

14

Acıdı Sara kendi haline
ve acıdı yaşlı ağabeyine !
Dedi ki:
“… ben sana - bugüne kadar-
bir oğulcuk doğuramadım
al, cariyem Hacar karın olsun,
Sen onu bil ki / o bana belki
bir oğlan çocuk doğursun” (3)

Ve İbrahim Hacarla yattı
Ve Hacar gebe kaldı İsmail’e,
Ve Sara her nasılsa
küçüldü İbrahim’in gözünde !

Bu hazin insanlık vaziyeti
kıskandırdı Sara’yı oldukça
ve soylu Sara, bundan dolayı
eziyete başladı, kölesi Hacara,
Efendisinin işkencesine
olmayıp dayanamayan köle
bir gece vakti
kırıp kirişi
tabana kuvvet, düştü çöllere…


15

Ama onun kaçışı nafile bir çabaydı
her zaman efendiden yana olan tanrı
Hacar’ı yakalattı meleklerine
ve tekdir ile uyardı:
“Efendine geri dön
ve onun önünde boyun eğ !” (4) diye !
Ve böylece gebe kadın Hacar
buyruğa karşı duramyıp döndü geriye…

Masal çok uzun ve hazin
Sonunda cariye kadın bin bir çileyle
doğurup büyütür,İsmail’ini İbrahim’in,
Öte yandan
kendini kısır sanan
soylu Sara gebe kalmak
ve bir oğlan da kendi doğurmak için
gece gündüz zikreder adını
yerin ve göklerin efendisinin…

Ve Rab Allah üç tane erkek *
genç ve yakışıklı melek
göndererek
yapar numarasını !
Böylece su yatağını bulur
Baba kızı Sara
İbrahim yüz yaşındayken doğurur
oğulların hasını ..!

16

Boşuna çağırmamışlar
İshak soyunu
allahın oğlu İsrail diye,
Bilmem anlayabildik mi
İşte bu kadardır ol hikaye..!

Ve Sara istemez
köle kadın Hacar oğlu İsmail’in
kendi oğluyla eşit tutulmasını,
Ağabeyi ve kocası İbrahim’in
mirasından ortak pay almasını…

Ve lakin bu durum
ihtiyarın hoşuna hiç gitmez yine,
Öz karısı gözüne tekrar kötü görünür
Cariye ve oğluna kötülük düşündü diye !

Fakat aniden
ve otomatikmen
araya o anda yine allah girer
ve İbrahime şöyle söyleyip emreder:

“Çocuktan ve cariyeden dolayı
gözüne kötülük dolmasın
mutlaka onu dinle
Sara’nın dediği her şeyde !

17

Senin zürriyetin İshak’ta çağrılacaktır !
Cariyenin oğlu da bir millet olacaktır !
Ve o insanlar arasında
yabani adam, diye anılacaktır !
Onun eli herkese
herkesin eli ona karşı duracaktır..!”(5)

Aradan geçen
onca uzun asırlardan sonra
ticaret erbabı tilkiliğin üstadı
ve şahane devşirici İsrail oğulları
yazdıkları kitaplarında yarattıkları
efendi allahlarına söylettiler
Mezopotamya ve Mısırdan
topladıkları masalları…

Bu dinsel masalda da görüleceği gibi
Köle kadının oğlundan
Allahın isteği ve emriyle
Araplar türediler,
Soylu kadının oğlundansa Beni İsrailler…

Çünkü bu hikayenin kaynağı
müslümanların ve hristiyanların
kutsal tanrı buyrukları
diye ezberleyip kutsadıkları
İsrail oğullarının uydurmaları…

18

Sözde Rab Allah
“Siz allahın oğullarısınız
sizi kendime has, öz kavmim seçtim
ve sizi öteki milletlerden üstün ettim” (6)
diye emrederek
bir çelebi zade Beni İsrailin hayalinde,
Yazdırdı tüm bunları
kutsal eski sözleşmeye,
Yani kitab-ı mukaddese
Yani kuranda ana kitap diye anılan
Yahudi söylencelerinden oluşan
kutsal tarih kitapları Tevrat -ı şerife….

Ve İsrail oğullarından bin yıllar sonra
amca çocukları, İsmail oğulları
kopyalarken kutsal masalından yahudinin,
kendi kutsal masallarını
olmayıp çakamadılar bu numarayı…

Onların kitabında da
“İsrail oğulları dünyalara
üstün ve allahın öz kavmi” olarak tanıtıldı. (7)
Ve “Quranın Tevratı onaylamak için
tanrı katından gönderildiği” anlatıldı. (8)

19

Ben kendimi bildim bileli
Ben tarihi öğrendim öğreneli
Ve ben henüz aklım ermezken
beynime şırınga edilen
efsunlu- afyonlu kara kusmuktan
tiksimdim tiksineli..!
…………………….
Bilmem
ben size anlatabildim mi
bu karanlık, kangren yaşamın
allahlı, fellahlı ve kutsal kitaplı
numaralı, dolaplı ve kanlı hikayesini…

20


YARATILIŞ MASALI VE
EVRENİN OLUŞUMU

Kapkaranlık bir boşluktu ortam
ne “enginin yüzü” vardı
ne gökte yıldızlar,
Ne de “ol kutsal ruhun üzerinde
hareket edip durduğu” sular…
Ve hiç bir zaman var olmadı
“yerin ve göklerin kıralı”
geçip gitmesine karşın
aradan milyarlarca yıllar…

Üstelik dünya
evrenin merkezi de değildi
Tevrat ve Kuranda
yalvaçlar tarafından
iddia edildiği gibi ! (9)

21

Her şey
hidrojen atomunun evrimiyle
başladı evrende
Evrile çevrile
ve birike birike
nesnenin özünde enerji
kendi bünyesinde
döğüşe boğuşa elektronlar
protonlar, pozitronlar, atomlar
büyüdü kendi çekirdeğinin
iç dinamizmiyle hareket
ve koptu sonsuz karanlıklar içinde
bir kızıl kıyamet..!

Bundan dolayıdır ki
saçıldı boşluğun çok geniş alanlarına
maddenin al kor ateş kütleleriyle
onun etrafında dolanan döküntüleri,
Yani büyük eneji merkezi olan
ana kürenin etrafında dönen
gaz, metal ve taş parçaları
gümbür gümbür gümbürdeyerek...

22


Ve bilimin verilerine göre
yüksek ısıdaki enerji
soğuyup sıkışanda maddeye dönüştü
ve madde kendi iç dinamizmiyle patlayarak
dağıldı boşluğa ateş yığınları olarak !

Böyle oluştular
Galaksiler ve yıldızlar
ve gezegenlerle uyduları,
Böyle oluştular
ilkellerin korkuyla sığındıkları
dinlerin kurucusu olan yalvaçların
yarattıkları tanrıların
“ol” deyip oldurduğu ! evren
ve çadırın kubbesine astıkları
bütün ışık kaynakları…..

Ve bu kıyametler süregide dursun
evrenin pek çok köşesinde
semaha durdu bizimkiler
sevdalı pervanelerce
ulaşılmaz uzaklıklarına karşın
sarıp kuşatarak biribirlerini
oluşturarak içiçe yörüngelerini
başladılar dönmeye semazenlerce...

23

Ateş ve taş
madde ve enerji
ve gaz kütleleri
Döne döne boşlukta
döne döne sevdayla
Yandılar çıra gibi,
Yağdılar tufanlarca,
Söndüler hoyrat yelleriyle
soğuk boşluğunda kör derinliğin…
Kimileri vuslata erdi
kimileri dönüşüp gitti
soğuk halkalarında karanlığın
buzdan bir iskelete,
Kimi daha yanıyor kolları arasında
ateş kürelerinin…

Özdeki devinim
Çelişme, hareket ve değişim
budur nedeni tüm oluşumların,
Budur tüm doğumların nedeni,
Ve bu doğa yasasındandır ki
hiçbir şey yok olmaz evrende
ve var edilemez yoktan bir nesne
yalnızca nesneler
değiştirip dönüştürürler
kendi kendilerini…

24

Böylece didine didine
böylece gele gide
yavaş yavaş kabuk bağladı
kor ateş madde yığınları,
Milyarlarca turaladıktan sonra
ısı ve ışık kürelerinin etrafında
kendi duygularının gözyaşlarıyla,
Yanar daha derinliklerde yüreğinin ateşi
söner fırtınanalarında buz kasırgalarının
döner onbeşlik körpe kızlara....

İşte böyle oluştu
üzerinde silah ve sopayla
hovardalık yaptığımız dünya
ve evrende bizim
gezegenimiz gibi
milyonlarcası daha….

Uçsuz bucaksız boşluğun
bir uzak noktasında,
Sonsuz karanlıklardan oluşan
susuz buz deryaların ortasında
küçücük bir varlıktı dünya,
Ulaşmak için bir yerlere
kavuşmak için bir şeylere
duraksız koşturan bir yalnızlıktı dünya….

25

Disk gibi kayan kendi ekseninde
ateşler, gazlar, madenler ve lavlar
çarkının bir ucunda
kocaman bir taştı dünya,
ve kenarda köşede kalmış
bir küçük yıldızın üçüncü halkasında
al kor halinde yanan bir ataştı dünya…

Ve yana döne hiç durmadan
koşa gele gece gündüz
bir fırıldak gibi ekseni üzerinde
koşar adım güneşin çevresinde
ve bu kor ateş taşın
fanus gibi saran etrafın
hidrojen ve oksijen gazlarının
reaksiyonlarıyla
milyarlarca yıl sonra
gezegenimizde sular oluştu…

Hiç durmadan devinen
bu şahane olay sonucunda
yağdı buharlaştı
yağdı buharlaştı…!

26

Milyonlarca yıl sonra
sürekli yağan yağmurlarla
yavaş yavaş dünyanın ateşi söndü,
Kayalar kabuk bağladı
sular kapladı yeryüzünü…

İçteki yanan maddenin basıncı
dıştaki atmosferin baskısıyla
yer kabuğunun üzerinde
kırılıp çatlamalar meydana geldi,
Bazı yerler kabarıp göğe yükseldi
bazı yerler derinleşti durmadan,
Ve devam eden
bu iç ve dış basınç sonucu
ateş kütlesinden çıkan gazlar
gökte birikip atmosferi oluşturdular,
Yüzeyde girinti ve çıkıntılar meydana geldi
Dağ denildi yüceltilere
göl, deniz ve okyanus çukur yerlere…

Ve çukur yerler suyla doldu
topraklar kurtuldu
suların baskısından….

27

Bilimin verilerine göre
ve dünyamızda bulunan
elementlerin evrimine göre
aşağı yukarı
dört buçuk milyar yıl oldu
bu oluşum başlayalı…
Volkanlar patlıyor
ve bugün bile yanmaktadır
ateş harmanıdır dünyamızın ortası!

Ve iddia edildiği gibi
çobanların piri,
İbrahim sülalesi
ve tanrının özel kendi kavmi
İsrail’in ulu yalvacının ağzından,
Kutsal sözleşmenin
yaratılış masalında
ve bu sözleşmenin kopyası
Arapça kitapta,
Kainat bir günde yapılmadı
gaibin
her şeye muktedir
kralı tarafından…

28

Sadece dünya beş günde,
ve dünyadan
sonsuz büyüklükte olan
bütün evren,
Galaksiler
yıldızlar
gezegenler
cometler
uydular
göktaşları
birkaç saat içinde yaratılmadı !
Ya-ra-tı-la-maz-dı da, as-la….

Yalnızca bizim yıldızımız
ve yıldızımızın gezegenleri
ve gezegenlerimizin aylarının
oluşması için milyarlarca yıl geçti,
Biz bugün henüz
eksiksiz bilemiyoruz
ve net olarak gözlemleyemiyoruz
evrenin derinliklerindeki
çelişki, değişim ve gelişmeleri...

29

Gerçek odur ki
yaşam artık “ol dedi ve oldu”
masalıyla oyalanmıyor,
Kara yüzlü tanrı- şeytan ve yandaşlarının
bin yıllardır vaaz ettiği yalanlara kanmıyor…

Hedef gözetilip
iyice gerilmiştir bilimin yayı,
şurası açık ve mutlaktır ki
ve inancımız muhakkaktır ki
bir gün gelecek
bilim çözümleyecek
bu dipsiz başsız deryayı !

Ve ne yazık ki bilim henüz
evrenin derinliklerine ulaşamadı…

Belki de bugün
çoktan çözülmüş olacaktı
bu sonsuz ve dipsiz muamma,
Eğer insanlık teslim olmasaydı
3000 yıldır gök krallı dinlerin
derin uykularına…

30

O ilkel insanlar
kapılarak
kendi korkularının dehşetine
ve bir nebze de olsa
çare bulabilmek için çaresizliklerine
kendi bildikleri
ve etrafta duydukları efsanelere göre kendileri için yaratıcılar buldular..!

Devşirerek
en ilkel çağların
korku masallarını
kitaplarına koydular,
Ve disiplin içinde tutmak için
tarih boyu uyutmak için
bu korkuyla kendi toplumlarını
yeni yeni masallar uydurdular…

31


YARATILIŞ MASALI VE
YAŞAMIN OLUŞUMU

Kim düşünür
kim bilir ?
Ve ne kadar insan vardır
dönüp bakan ardına,
Kimin düşer aklına
nereden gelip
nasıl olup da
yaşamın ulaştığı bugünkü noktaya ?
Ve neydi yaşamın ilk kaynağı
neydi ilk dayanağı ateş topunun bağrında ?

Neydi doğurtan o alev yeleli atı
Neydi karartan
taş ve kül yığınlarını,
Neydi soğutan
kızıl kor halinde yanan
ateş harmanlarını…

32

Çekinmeden söyleyelim ki
Bu arada
geride unuttuklarımızı da
yenileyelim ki ,
En can alıcı unsuru
evrenin oluşumunun,
Yaşamın oluşumunda da ilk akla gelen
evrimidir hidrojen atomunun!
Ve devrimi yaşam suyunun oluşumu için
Oksijen ve Hidrojen gazlarının
kendi aralarındaki reaksiyonun….

Su yaşamın ana rahmi
Su yaşamın kendisi
ne varsa şu dünyada
ilk kez kendini buldu suda !
Su sayesinde kül toprağa dönüştü
toprak suyu emip şişti
Başladı hareket
yavaş yavaş toprakta,
Milyonlarca yıl süren devinimlerle
Su ve toprağın sevişmesiyle
yaşam oluştu sularda ve toprakta.

33

Aslında
oldukça karmaşık
bir durumdur ki bu süreç
sığmaz olunca
canlar okyanuslara,
Biz buraya bir not düşüp
ilk yaşamı anlatacağız daha sonra…

Ve bu minval üzre
yani toprağın suyla
sevda icre birleşmesiyle
önce sularda
sonra sulak alanlarda
minicik canlılar türediler,
Tek hücreli hareket edenler
bakteriler, amipler…

Ve bu doğal birleşenlerdir ki
oluşturarak yaşamın temelini
yaşama dünyayı verdiler,
Sularda ve karada
evrimleşe evrimleşe sonunda
meydana çıktı sürüngenler….

34

Yazılacak kitaplar dolusu söz
söylenecek destanlar vardır
hiç kuşkunuz olmasın ki bu konuda,
Ama biz yalnızca
bir dokunup geçeceğiz
varlığın oluşum öyküsünün
can damarına..!

Yani evrendeki
ve dünyadaki her şey
kutsal sandığınız
ve körü körüne
ve hiç düşünmeden
ve üstelik marifet sanıp
böbürlene böbürlene inandığınız
masal kitaplarında olduğu gibi
yerin ve göklerin efendisi
“ol” deyince olmadı !

Bir dakika içinde
Göller, denizler, okyanuslar
su canavarları ve balıklarla dolmadı..!
Sürüngenler, sığırlar ve kuşlar
göksel kıralın kudreti ve emriyle
yerden kalkıp doğrulmadı…

35

Otlar ve ağaçlar da öyle !
Sinekler, böcekler, örümcekler
yılanlar, akrepler, çıyanlar
arılar, karıncalar, kelebekler
ne varsa yaşayan yer yüzünde.!

Evrimdir gelişimin temeli
yaşam evrimle başladı
evrimdir her şeyin başı,
Evrimle oluştu sonsuz evren
evrimle oluştular
gezegenimizdeki bütün canlılar
evrim var etti havayı suyu
evrim var ettti elementi madeni
evrim var etti toprağı, taşı…
Ev-rim-dir her şe-yin ba-şı !

Hareket ve madde
ve reaksiyon durmadan
maddelerin iç ve dış baskısından
ve devine devine
ve evrimleşe evrimleşe
geldik bugüne…

36

Isı ve ışık
hava ve su
ve toprak,
işte bunlar oldular yaratanlar
bunlardır yaşamın öz anaları,
Başka hiçbir şey
hitabetmez bize
hitabetmez akıl ve bilime…

Güneş ve ateş
ışık ve ısı
hidrojen ve oksijen
işte reaksiyon
…………….ve işte su !

Kucaklaştı su ve toprak
su sarıldı toprağa
toprak gebe kaldı
otlara, çiçeklere, ağaçlara,
Toprak sarıldı suya
sular gebe kaldılar
balıklara, böceklere
ve hareket eden varlıklara….

37

Yani sözün kısası
hem sularda hem karada
çelişe çiftleşe çeşitlene, gelişe
aldı başını yürüdü oluşum,
Ve bugün
dünyada yaşayan her canlı varlık
gözle görülemeyen
mini minnacık
mikropcuklardan türedi…

Yosundan ota
ottan çalıya
çalıdan ağaca
ve çoğala çoğala türleri….
Ve büyüye büyüye bedenleri !

İşte bu yaman ve muhteşem
doğal dinamizmden ötürü
bitkilerle kaplandı yeryüzü,
Ve sularda oluşan canlılar
bütün su ve kara canlılarının
yani insanlar da içinde olmak üzere
tüm hayvanatın ilk türüydü…

38

…ve yürüdüler
çıkarak sulardan karaya
kabuklu kabuksuz, pullu pulsuz
irili ufaklı bütün sürüngenler…

Girdiler birbirlerine
kırdılar birbirlerini
yediler yenildiler,
Sevdiler birbirlerini
birleştiler birbirleriyle,
Yeni yeni birleşimler yaptılar
ürediler çoğaldılar
yepyeni türler yarattılar…
Öyle bir an geldi ki
tıpkı sudaki gibi
karada da dolup dolup taştılar…

Korkunç ve görkemli bir evrimdi bu
yaşamın tekerleğini sürekli döndüren
eşi-menendi bulunmaz bir devrimdi bu !
Döğüşe döğüşe değiştiler
çoğala çoğala geliştiler,
Ve bu karmaşık kavganın
yepyeni ve muazzam türlere vardı sonu…

39

Yok olurken
yavaş yavaş eski türler,
Yeni ve güçlü
ve daha gelişmiş
karmaşık organizmalı
başka canlılar türediler.

Dört ayaklı kaçanlar
ağaca tırmananlar, gökte uçanlar
ve dev gövdeli yırtıcılar
kapladılar ortalığı,
Böylece hayvan dünyası
egemenliği altına aldı
suları, ormanları ve toprağı…

Bir takım etoburlar
otoburları yiyerek doldursa da midesini
asla bozamıyorlardı doğanın dengesini,
İnsanlar daha yoktular ki ortada
gebertsinler hepsini..!

Ve daha sonra dev gövdeleriyle
dinazorlar çıktılar meydana,
önlerine geleni yiyip bitiren
yeşili ve suyu kurutan
öldüren tüm yaşamı canavarca…

40

Su, hava, kara ve yeraltı böcekleri
Uçanlar, kaçanlar
yüzenler ve sürünenler,
Denizlerin asil sahipleri
bitkimsi, kabuklu, irili -ufaklı
ilkel canlılar alemi,
Sonra sayısız balık türleri ve balık sürüleri
ve memeli ve sürünen deniz canavarları…
Suda ve karada yaşayanlar
hem yüzen, hem sürünenler
tek hücreliler, çok hücreliler
memeliler, omurgalılar
elini ve beynini kullananlar
karada gezen
havada uçan
suda yüzenler
bir uçtan öte uca doldurdular doğayı…

Yaşam böyle başladı dünyamızda
ve düşe - kalka, ine – çıka
böyle gelişip, geldi bugüne,
Nice canlar gelip geçti
fosilleri kaldı geriye,
Nice türler saltanat sürdüler
kalmadı izleri hiçbir yerde…

41

Şimdi biz
ulaşabilmekteyiz
yalnızca fosil bilmiyle onlara !

Ve bir nokta koyup buraya
dönelim gerisin geri
şu bizim atalarımızı da yaratacak olan
ağaçlarda yaşayan
dört ayaklı ve omurgalı
gelişkin beyinli ve memeli
yaratıkların maceralarına..!

Bilim primatlar diyor bu guruba,
fareden, sincaptan, sansardan
yani kemirgen grubundan ayrılan
ve bil cümle kuyruklu
ve kuyruksuz maymuna
varıncaya kadar olanların tamamına !

Bunlar çok iyi kullanıyorlardı
ayakları ve ellerini,
ve nispeten daha gelişkindi
öteki canlılardan beyinleri…

42

Doğanın başına
kanlı bir bela geliyordu,
Canlıların yaşamına
zehir dökülüyordu…

Evrimleşe evrimleşe
değişe- tokuşa- biçimlene
Primatların son halkası olan
elini çok iyi kullanan
ve beyni oldukça gelişkin
bazı türler türediler…
Bunlara Antropoidler denildi,
Orangutanlar
goriller
şempanzeler
ve insanın atası olan ilkeller…

43

YARATILIŞ MASALI VE
İNSANIN OLUŞUMU

İnsanın doğada var olması
doğaya vurulan darbenin
tarihsel ilk halkasıdır,
Ve insanı öteki canlılardan
ayıran
en temel öge
kendini doğaya uyarlamak yerine
doğayı kendi yaşamına
uydurma kavgasıdır..!

Biz istesek de istemesek de,
Oturup kendi soyumuza
günde bin kere küfretsek de,
Değişim ve dönüşüm sonucu
birgün mutlaka gelecektik yer yüzüne…
Doğanın şaşmayan yasasıdır bu,
Bencil egemenlik güdüleriyle
kanatacaktık tüm nesneleri
kanatacaktık kendi kendimizi bile…

44

“…ve allah
kendi suretinde yarattı insanı
ve erkek ve dişi olarak yarattı onları…” (10)
diye söze girse de
eski çağların korku masalları
daha sonra, durumda
neden değişikliğe gerek duyulduysa,
“ve rab allah topraktan Ademi yaptı
onun burnuna hayat nefesini üfledi
ve Adem yaşayan can oldu.” (11) denilerek
bitiriliyor hikaye kutsal kitapta…
Ve allah, yalnız kalmasın diye Adem,
Uyutarak Ademi
çıkartıp alıyor kaburgalarından birini
ve bu kaburgadan bir kadın yapıp
eşleştiriyor çamurdan yaptığı halifesini….

Hikaye oldukça tılsımlı
beyni dinle uyuşuk canlılar için,
Peki ama, ya sorarlarsa deliler
Kocaman gökyüzünü
ve dünyadaki tüm canlı türünü
ol deyip olduran tanrı
insanı ol deyip de olduramıyor niçin…

45

iki kişiyi yapabilmek
ve onları yaşatabilmek uğruna
adına cennet dediği
içindeki meyveleri sulamak için
Pişon, Gihon, Dicle ve Fırat
nehirlerini var ettiği
bahçeyi yaratıyor
Mezopotamyayanın yeşil deltasında
ve günlerce uğraşıyor
çamurla, üfürükle, uykuyla,kaburgayla…

“ve Adem karısı Havva’yı bildi
Ve Havva Adem’e
Kain ve Habil’i doğurdu”
“ve Kain karısını bildi
oğullar kızlar sahibi oldu”
“ve Adem 130 yaşında Şit’in babası oldu
Şit onun Habilden sonra doğan
üçüncü çocuğuydu.” (12)

Peki ama
Havva ana
üçüncü çocuğu doğurmadan daha
ilk oğlu Kain
kardeşi Habili
öldürdükten sonra

46

nasıl olup da evlenip baba olyor
kızlara ve oğullara..?
Mademki tüm insanlar
Havva anadan doğdular,
Daha kadın yokken dünyada
Havva anamızdan başka,
Ve hiç kız doğurmamışken anamız
nereden çıkıp geldiler
Kain ve başkalarına
çocuk doğuran kadınlarımız..?

“Allah oğulları
insan kızlarına vardıkları zaman
ve bu kızlar onlara
çocuk doğurdukları zaman
o günlerde, hem de ondan sonra
yeryüzünde Nefilim vardı,
Bunlar eski zamanlardan kalma
zorbalar ve şöhretli adamlardı .” (13)

Hımmmm….
Anladık mı, neymiş?
Demekki insanlar
Adem ve Havva masalıyla
yeryüzüne gelmemiş
ve bacı kardeş evlenerek türememiş…

47

Ben diyorum ki size
insanların ilk anası
yani doğuranı
ne Lilith’tir ne de Havva,
Var eden doğadır sizi
doğadır doğuran ana…
………………………………………
Günümüzden
takriben 46 milyon yıl önce
gezegenimiz üzerinde
bir garip canlı türü yaşadı,
Bu canlı bugünkü maymunlar
ve insanların atalarına
çok benzeyen bir canlıydı..!

Kırk milyon yıl süren
birleşme, değişme, gelişme
yani evrimleşme oluşumunda
pek çok yeni türün ortaya çıkması
ve pek çoğunun dünyaya
elveda demesiyle,
İnsanların ataları
şempanze türünden ayrıldılar
günümüzden altı milyon yıl önce…

48

Evrim bir bilimdir
ve evrim yasaları evrenseldir
yani her zaman
ve her nesne için
her yerde geçerlidir !

Yirminci yüzyılın ikinci yarısı
ve yirmibirinci yüzyılın ilk yıllarında
Almanya, İskoçya, İspanya, Fransa’da
ve Gürcistan ve Yunanistan ve İtalya’da
ve Çin ve Hindistan ve Endonezya’da
ve özellikle de kuzey doğu Afrika’da
bulunan fosiller
göstermektedirler ki,
bugünkü insanların ataları
tek bir tür değildi.

İnsan soyu birbirine çok benzeyen
şempanze ve insan arasında
yakın özellikler gösteren
onlarca türün birleşmesi
kaynaşması, melezleşmesi
ve doğal seleksiyonlar sonunda
süzüle süzüle bu güne geldi…

49

Bugünkü egemen insanı yaratan
alt türler de insandı,
ve bu türler Afrika’da, Avrupa’da,
Amerika’da, Asya’da, Okyanusya’da
ve yaşama uygun her alanda yaşarlardı…

İnsanlardan çok çok önceki
insanımsı topluluklara kadar varır
yaşamı kolaylaştırmak için
doğanın zorlanması,
Ateşin kontrol altına alınıp
kullanılmaya başlanılması…
O insanımsılar pişirdiler
ilk olarak yiyecekleri,
O insanımsılar öğrendiler
doğal malzemeyi işlemeyi
ve toprağı sürmeyi…

Tüm bu güzel şeyleri
yaşamın emrine sunan ilk onlardı,
Taş ve ağaç işçiliği başlatıldı
taştan ve ağaçtan aletler yapıldı,
Gelişti avcılık ve toplayıcılık iyiden iyiye
ve bu insanımsı atalarımız buldular
taş ve bitkilerden barınak
deri, saz ve otlardan giysi yapmayı…

50

Ve işte bugünkü modern insan
Latince adıyla homo sapiens
Pek çok homo türünün
evrimleşip gelişmesiyle
birleşip güzelleşmesiyle meydana geldi…
Genel durum öyle gösteriyor ki
Bazı idealist araştırmacıların
iddia ettiği gibi insanlar
yalnızca Afrikada evrimleşip
Atlantik ötelerine göç etmedi…
İnsanlar dünyanın pek çok yerinde
ve özellikle de ekvator çevresinde
ve daha sonra
yaşama elverişli bütün bölgelerde
yüzbinler ve hatta milyon yıl süren
değişim ve dönüşümle evrimleşti…

Homo türleri
ve insanımsıların fosilleri
Çin ve Hintte ve Çin hindinde
Kafkasya ve Kanada’da
Avrupa, Afrika ve başka alanlarda bulundu,
Avrupada bulunan homo fosilleri
orta boylu kalınca gövdeliydi,
Çindeki kısa ve zayıf
ve Afrikadakiler ince uzundu…

51

Bugünkü insanların
yapıları da aynı değil mi ?
İnsanlar demekki
dünyanın pek çok yerinde
o yerin iklim ve biyolojik
kimyasal ve diğer özelliklerine göre
doğal uyum içinde
oluşarak evrimleşip, geliştiler !
Ondandır işte bugünkü
İnsanlardaki
pek çok bedensel değişiklik,
Ondandır işte bugünkü
dört temel ırk ve renk
ve ondandır bir yığın melezlik
ara ırklar, şekiller ve renkler…!

Gerçekler apaçık ortada
bugünkü modern insan
yalnızca Afrikada oluşmadı,
ve göç edip Afrika’dan Hidistan’a
oradan da Amerika’ya, kızıllaşmadı,
Göç edip Asya’ya sararmadı
Göç edip Avrupa’ya beyazlaşmadı..

52

Hele de şu Bering boğazı masalı:
İnsanlar çıkıyorlar Hindistan’dan
aşıp Himalaya dağlarını
geçip uçsuz bucaksız Asya bozkırlarını
ve nasılsa hiç görünmeden
yol güzergahında yaşayanlara,
Gürünmeden Tibet, Çin, Mançur, Moğol
İvenki ve diğer yerlerin topluluklarına,
Buzlarla kaplı Beringi geçiyorlar,
Ve hiç te elverişli olmayan yaşama
kuzey Amerikaya yerleşiyorlar..

Ve kuzeyde buzlu kıtada
On binlerce yıl geçirip
ne zamanki buzlar eriyince
güneye göç ediyorlar..

Ve her ne hikmetse
kuzey yaşamında hiç bir iz bırakmazken
ekvator bölgesi ve güneyde
uygarlık abideleri dikiyorlar…
Bir de işin garibi
girip amazon havzasına
gerisin geri ilkelleşiyorlar ….

53

Oysa gerçek tam bunun tersi.
Amazon havzası
ve etrafındaki yaşama uygun
bölge ve ülkelerde türedi
amerikan yerlisi,
Kuzeye ve göneye doğru yayılıp
yaşam alanlarını genişletmeye
sevketti onları buzların erimesi…

İnsanın kökeninin
en sonunda yalnızca
bir bölgeye sıkıştırılması
ve bağlanması bir ataya,
Sonuç olarak yani
Afrikadan dünyaya yayılması tezi
sığınılarak teolojik safsatanın
ince kanallarına,
Dayandırmak
veya paralel bir düzleme kaydırmak
istemektedir insanın oluşumunu
Adem ve Havva masalına…**

54

Şimdi biz girerek araya
yepyeni insan maceralarını
yepyeni evrimsel oluşumları
not edelim buraya !

Evrimleşme devam ediyor
evrende, doğada, tüm canlılarda
ve insan ırkları ve türleri arasında…
Son zamanlarda
Afrika ve Amazon havzasında
Hint okyanusu
ve Çin Hindi cangıllarında bulunan
ve en gelişmişi tahta alet kullanan
bazılarıysa daha konuşamayan
ilkel kabilelerin tespiti,
Gök tanrılı dinlerin insanları
türeterek Adem ve Havvadan
yaymasını dünyaya
mağrip ve maşrıktan,
Ve idealist evrimcilerin
tüm kıtalarda evrimleşerek türeyen insanı
kaldırıp kuzey doğu Afrikadan
tıpkı dindeki yer ve biçimde
göç ettirmesini bütün dünyaya
yerle bir etti…

55

İnsanlar şu an bile
Yaşamın rahmi pek çok yerde
evrimleşip oluşuyorlar demekki…

Tüm bunlar insanların
bir türden
bir atadan
ve bir alandan
gelmediğini gösteriyor bizlere,
Gün gelecek
ırklar, renkler silinecek
insanlar arasından,
İnsanların yapıları değişecek
Yeni yeni canlılar türeyecek
Evrim devam ediyor her yerde…

Bugün bilimsel olarak kanıtlanamayan
ve tüm görüş sahiplerince onanmayan
bir takım nedenlerden dolayı
insanın ataları
doğanın en hareketsiz
ve en tembel yaratığıydı,
Bu yüzden doğaya ayak uydurup
maymunlar gibi daldan dala atlayamadı,
Ağaçlara rahatça tırmanıp
yiyecek toplayamadı !


56

Ve gün geldi
bu aciz ve geç büyüyen yaratık
arka ayakları üzerinde dikeldi.
Başladı
ön ayaklarını
tutma, atma, vurma
işlerinde kullanmaya,
Yürüdü toprakta
başladı sallamaya dalları
dökmeye meyveleri yere
ve avlamaya öteki canlıları….

Ve dik durdukça
değişip gelişti bedeni ve beyni,
Beyin geliştikçe işlevleşti elleri
Girişti düşünmeye ve alet yapmaya
avlamaya, evcilleştirmeye,
ve en sonunda
insan yaşamında
büyük bir temel devrim olan üretmeye..!
Alet yapımı
ve evcilleştirme
ve bitkilerin üretimi….
İnsan böyle insan oldu
İnsan toplum haline böyle geldi…


57

Mağaraydı
insanların barınakları
ve iğreti bir şekilde
kendi yaptıkları sığınaklar,
Yüzbinlerce yıl sürdü bu durum
toplum haline gelmeden insanlar…

İnsanı toplum yapan
onu toprağa bağlayan
onu belli bir alana toplayan
tahıl, sebze ve meyve üretimiydi
ve evcilleştirilmesi hayvanların,
Ama, aynı zamanda çoğalma
ve topluca kendin savunma
karşısında doğal afetlerle
insan ve hayvan saldırıların…

Korkardı insan
ateşten ve sudan,
Korkardı yelden, selden
korkardı şimşekten,
Korkardı yırtıcı hayvanlardan
korkardı başka insanlardan
korkardı yabancı toplumlardan
…………………………………
………………………


58

Bu korkudur ki
Sevketti insan beynini
korkuya karşı avutan
düşünceler bulmaya !
Ve güç yetiremediği
ve baş edemediği
ve üstesinden gelemediği
kendinden güçlü bildiklerine
kendinden büyük gördüklerine
yalvarmaya…!

Tapınma böyle geldi gündeme
dilekte bulunma kutsanan bir şeylere
sakınmak için kötülüklerden,
Totemler icat olundu sonra
korumak için toplumu
korumak için toplumun malını
bilinmeyen kötü amellerden…

Oluşuveren ani felaketler
nedenini bilmedikleri toplu ölümler
ve daha pek çok şeyler
korku anaforuna sokuyordu toplumu,
Ve içinden çıkılamayan bu büyük korku
insanların kafasında dini doğurdu !

59

Böylece çıktı ortaya
insanın korkusunun yarattığı
ve bir daha yakasını olmayıp
ondan kurtaramadığı
afyonlu, üfürüklü, küflü
karanlık ve kanlı bela..!

Toplum haline gelmesi insanların,
Gelişmesi tarım ve hayvancılığın
değiştirdi pek çok ilişkiyi
insanlar arasında,
Ve bu sürecin devamında
ilk ekonomik ve sosyal birim
ilk örgütlenme, aile çıktı ortaya…

………ve giderek
egemenlik ve önderlik
doğuran ve yaratan
ve var eden diye inanılan
toplumu çekip çeviren
kutsal ana kadınlardan,
Kavgada kahraman
hayvanlara sahip olan
ve her şeye güç kullanan
erkek cinsine geçti!

60

Özel mülk sahipliğiydi
bunun anlamı,
Kadın köle erkek efendi…

Sonu gelecekti bundan böyle
özgürlük, eşitlik ve üleşmenin,
Paslı bir hancer gibi saplanacaktı
İnsanlığın kanayan bağrına
insanın insana zulmü çağlar boyunca !
Sürerken bu süreç
toplumsal yaşamda
zenginler ve yoksullar çıktı ortaya…

Ve doğmaya başladı günü
zulmün, talanın, savaşın,
doğmaya başladı
dehşeti ve görkemi
ezenlerle ezilenler kavgasının…

Eli sopalı özel güçler türediler
zenginlik sahiplerinin etrafında,
Sırıttı kanlı dişleri
ikinci kara bela olan devletin
insanlığın başına..!


61

KORKU

Korkaktı insan
korkardı havadan sudan
korkardı gecelerden,
Korkardı aydan
Güneşten, yıldızlardan
korkardı kendi kendisinden…

Korkardı insan toplulukları
ve oldukça zayıf ve acizdiler
diye söyledi doğa ananın kitabı,
Ve bundan dolayı
Korku, ardarda dinleri yarattı..!
Dinler
insanları korkuya karşı
uyutup avutan bir efsunlu yardı..!

62

Sığınılan bir limandı din
kurtulmak için
azgın dalgaların azabından,
Kalabilmek için ayakta
ilkel insanların var saydıkları
ve korkuyla kıvrandıkları
gaipteki canavarlardan..!

Nasıl bilebilirlerdi
ol karanlık çağın ilkelleri
bu korku sığınağının
kendilerini yaşamdan alı koyacağını,
Sökülmez kök gibi işleyip karanlığa
tüm zamanların insanlarını
gün gelip boyunduruğa vuracağını...

Ve işte
ne yazık ki bugün bile
İnsan nüfusunun çoğunluğu
İçselleştirerek bu kof korkuyu
daha o ilk adımda duruyor,
Korku kırallarının selameti için
kendi kardeşini soğan gibi doğruyor…

63

Bu ilkel korku felsefesi
Bu efsane ve dedikodu derlemesi
Adına kutsal kitaplar yazılan
tanrı buyruğu olarak topluma dayatılan
hurafeler yığını dinler,
İnsanları ayağa kaldırıp yürütmeden
süründüre süründüre bugüne getirdiler !

İnsanlar arasındaki
ilk cinsel ve sınıfsal ayrım
ev hapsine alınması
ve erkeğe köle yapılması kadınların,
Ayrışmaya başlaması
zenginlerle yoksulların,
Aile ve dinler
ve eli sopalı görevliler
çok kısa
zaman aralıklarıyla
ve birbiri ardısıra
çıktılar ortaya…
Ondandırki
tüm devletler ve bütün dinler
her zaman her yerde
bekçi oldular muktedirlerin
çıkarları ve saltanatlarına…

64

İlk dinler ve totemler
basit ve ilkel
ilk yaşamlar gibi iğreti idiler,
Güçlü ve güvenilen bazı yaratıklar
kurtlar, aslanlar,
kartallar, şahinler
insanı soğuktan koruyan
birer giysi gibiydiler…

Daha sonra
muktedir insan kılığında
ve her konuda at oynatan
toplum yaşamında
tanrılar çıktılar ortaya…
Gün geldi
bunların da modası geçti
bitti ömürleri
toplum yaşamında..!

Gide gide
güneşe ve aya
ve yıldızlara uzandı
tanrı adıyla korkunun kaynağı,
Ve gök cisimleri oldu
insan yüreğinin sığınağı…

65

Ya işte böyle
durum ve halin büyük insanlık
İşte böyle vaziyeti coğrafyası
korku anaforunda dönen yüreğinin,
Aklın ermedi olmayıp
egemenlerin yalan ve hilelerine
ve korkusuz bakıp gök yüzüne
sevdayla sevredip güneşi ayı ve yıldızları
sevdayla sonsuzlukları
açılmadı yaşama bir türlü gözlerin…

Ama hayvan resimlerinden
gök cisimlerine doğru
evrimleşti tanrı ve din,
İnsanlar kırbaç altında
göklere yükselen
taş tapınaklar yaptılar
gök cisimleri için…

Bir güneş mabedi olarak yapılmıştı
müslümanların kutsal tapınağı kabe,
Güneşin
ateşinin
dehşetinden
korumak umuduyla
insancıkları hicaz çölünde…

66

Piramitler, kuleler
ve altın kaplama mabetler
o devirden bugüne geldiler,
O günkü yıldız tapınakları
daha bugünkü tek tanrılı dinlerin
kutsal ibadet evleridirler…

İnsanlar sürüne sürüne
insanlar düşe kalka
döğüşe sevişe insanlar
yavaş yavaş değiştiler yeryüzünde.

Onlar değiştikçe
değişti yaşam eğrileri
değişti düşünceleri,
ve nihayetinde
değişti görgüleri
değişti bilgileri
ilgileri değişti
değişti dinleri….

İyilik ve kötülüğü kendine temel alan
Ölümden sonra yeniden dirileceğini
ve herkesin amellerine göre
ceza ve ödül göreceğini savunan
felsefeli düşler aldı yıldızların yerini…


67

Ve bunun ardından
topladıkları söylencelerle
Hintten, Persten, Ellenden
Mısırdan, Mezopotamyadan,
Yahudi kıralları işgal ettiler
efendi allah adıyla gökleri…

Ve böylece korku göklere ağdı,
Tüm yeryüzü ve gök yüzünün
insanlara yukarıdan bakan
ve kendi yaptığından
kendini sorumlu tutturmayan
zalim, ceberrüt, kan içici kıralından
akıl almaz
insanlığa sığmaz
cezalar yağdı…!

Dinin zulmü
en çok yahudi dinleriyle
geldi gündeme,
Din ve allah adına soykırımlar
Çocuk ve hayvanları boğazlamalar
Taşlayarak öldürme
ve toplundan sürdürme
Yakma diri diri ateşe atarak
boğma boğazına katran akıtarak….

68

Hele de bu dinin son türevi
dünyayı çöle
yaşamı cehenneme çevirdi,
Çiviledi insanlığın ilerleyişini
1500 yıl öncesinin kara günlerine,
Yuvarlanmaktadır o günden beri
kanlı kervan yollarında
ve kutsanmış develerin ardında
beyinsiz bokböcekleri…

Susuz, gölgesiz
Meyvesiz, ekmeksiz
bir cehennemdi ortadoğu,
Yaşamı yaşayamayanlar dünyada
başka bir dünya vadettiler
insanlara ölümden sonra!
Ve bir hayali bahçe diktirdiler
efendi allah Yehovaya doğuya doğru
ağacı, meyvesi ve gölgesi bol olan
içinden Dicle ve Fırat nehirleri akan
Aden körfezinden
Mezopotamyaya…

69

Ve giderek
bu efendi allahlı
ve gök kırallı dinler,
İnsanların yaşamı üzerinde
korkuyu yasa haline getirdiler..!

Kimki başkaldırdı
din ağasının saltanatına
kimki sürünmedi
ölüm suratlı bezirganların ayak altında,
Allah adına ateşi gösterdiler
öldükten sonra
cehennemin kaynaryan
katran kuyularında
ve koyun gibi boğazlanmayı bu dünyada..!

Ve ceza yağdırdılar durmadan
dünyada ve mezarda insanlara,
Dilleri ateş,elleri kandı
Kana boyadılar yaşamı
saltanatları ve tanrıları adına..!

70


KORKU DİNLERİ

Güneşi, ayı ve yıldızları,
ateşi, suyu, havayı ve toprağı
esenleyerek başlayalım söze
ve açıp bakalım korku sözlüğüne
neler buyurmuş ol efendi bizlere !
Neler yazmış geçmişimiz
yaşamımız ve geleceğimiz üzerine!

Efsaneye göre
Aç ve geçimsiz kalarak
süt ve bal akan memlekette,
Ekmek bulmak için Mısıra göç eden
ve Mısırda giderek köleleşen
İshak oğlu Yakup çocukları
yani “allahın oğulları”İsrail kavmi
kurtulabilmek için esaretten
kurnazlık dolu bir yol keşfetti…

71

İsrail oğlu kurnazlar
Yapı kölelerine çavuşluk eden
ve bir devlet görevlisini
bir yumrukta devirip öldüren
Mısırlı Masesa’nın öyküsünden
kendileri için büyük ilham aldılar,
Mitleştirerek bu öyküyü
kendilerine kurtarıcı yaptılar.

Ve böylece Mısırdan kaçıp
Sina yarımadasında bulunan
Kuş şehrinde bir zengine çoban olan
bu zenginin kızıyla evlenip
çoluk-çocuğa kavuştuktan
tam 10 yıl sonra
dövüşmek amacıyla firavunla
eşi ve çocuklarını bırakıp Sinada
geri Mısıra dönen
Masesa’nın öyküsünden
Musa yaratıdı…
Musadan da kendine
İsrail kavmini öz evlat seçen
ve öteki toplumların üzerine kin saçan
ayrımcı, ırkçı, kan içici bir tanrı…

72

Bugün fazla bir önem içermese de
Meryem oğlu İsa mesih diye bilinen
aynı zamanda “allahın oğlu” denilen
kişi zadenin yaratılış öyküsü de
Musa öyküsünün bir benzeridir,
İsa da bir Sümer tanrısının öyküsüne
hayali bir kişinin
ve bu kişi adına yeni bir dinin
meydana getirilme hikayesidir !
Gözü açık yahudinin
yaratma ve hayal gücünün eseridir…

Gerçekte ne Musa var oldu
ve ne de İsa,
Çöl yoksunluğu ve esaret yaşamı
yarattırdı bunları
tüccar ruhlu İsrail oğullarına…

Ve bu İsrailiyet efsaneleri
karanlıkları koyulaştıra koyulaştıra
veba mikrobu gibi musallat oldu
tevratı, incili, kuranıyla
dünya halklarının yaşamına…

73

“Bak seni Firavuna allah gibi yaptım”
diye buyurdu Musaya efendi Yehova
“ve kardeşin Harun senin peygamberin,
senin yerine Firavuna Harun söyleyecek
benim yerime de kardeşine sen söyleyeceksin…”(14)

Dikkat edin derim
uyur-gezer cennet düşü görenler
dikkat edin, çok önemlidir burası,
Görün ve anlayın işte
eğer zerrece
ışık sızabiliyorsa gözlerinize,
Anlayın ve bilin işte
eğer zerrece
düşünce yeşerebiliyorsa
beyinlerinizde…

Görün, düşünün ve bilin
nasıl yaratılıyormuş
din, peygamber ve tanrı?
Adına peygamber denilen
din kurucusu uyanık kişi
nasıl bir kurnazlıkla yürütüyor işi
ve nasıl kandırıyor korkulu kalabalıkları…

74


Tanrıyla konuştuğunu
ve onun emirlerinin
teblicisi olduğunu
söyleyerek ahaliye,
Nasıl uyutabiliyormuş akıl çağında bile
kendini yaratıcı yerine koyarak
düşünemeyen milyonları…
Düşünün ve anlayın azıcık,
Din kurucusu uyanık kişi
bazan sihirbazlık
bazan da kılıç ve ateşi göstererek
nasıl bina ediyor cehaletimiz üzerine
ve nasıl tanrılaştırıyor
toplumu zaptu rapt altına alma
ve dünyaya sultan olma düşlerini…

Ve dedi ki Rab Allah:
“…vaki olacak ki
mısırdan eli boş gitmeyeceksiniz
Mısırlı komşularınızdan-ödünç olarak-
Altın, gümüş, esvap isteyeceksiniz
ve verecekler ama siz onları
geri vermeyip çapul edeceksiniz” (15)

75

Ve yazıldığı üzere
kutsal kitabın Çıkış bölümünde
tüm işler aynen böyle oldu,
İsrail oğulları
Rab Allahın emrettiği şekilde
Mısırlı komşularını soyup kaçtılar
atlatarak Firavunun ordusunu…

Sihirbaz çoban dedi ki ahaliye:
Rab bana: “Kavmi topla
ve ben sözlerimi işittireceğim onlara
bütün günlerce benden
korkmayı öğrensinler
ve öğretsinler kendi oğullarına ! (16)

Ve Musa
bütün İsraili çağırdı
ve onlara şöyle söyledi:
“ve kırkyıl çölde yürüttüm sizi
üzerinizde esvabınız
ayağınızda çarığınız hiç eskimedi,
Allahınız rab ben olduğumu bilesiniz diye
ekmek yemediniz
şarap içmediniz, içmediniz içki..”(17)

76

Ve tur u Sinada yangın çıktı
kapladı etrafı o anda
kıpkızıl yalımlarla
kapkara bir duman,
Vay aman.. vay aman.. vay aman..!
Sardı yüreğini
korku kuyusunda kıvranan
günahkar topluluğun ateşten iman..!
Ve allahın ahalisi
dehşetle ürküp kızgın yalımlardan
dipsiz korkuyla korkup dumandan
çekinerek anında bin bir telaşla
korkarak cehennem intikamından
kızgın ve öfkeli efendinin
kaçıştılar kedi görmüş sıçanlar gibi
tabana kuvvet dağın etrafından…

Ve dediler çobana:
“Efendimizin sesini duyup da
hiç sağ kalan var mıdır bu diyarda ?”(18)
Korkudan ıslatıyorlardı çöl yazıyı,
Ve andırıyordu manzaraları
çölde ceylan kovalamış dili dışarda
aç ve ölümcül bir tazıyı…

77

Ve söyleyip yinelediler:
Sen konuş efendimiz olanla
ve ilet bizlere emirlerini
Ant olsun ki kutsal tur-u siyona
kıskanç Yehova’nın emirlerine
harfiyen uyacağız mutlaka,
Harfiyen uyacağız bundan sonra,
Harfiyen uyacağız yaşam var oldukça..”(19)

Ve vaki oldu ki
eli asalı çoban
bir dakika bile durmadan
dalıp dumanların arasına
hemencecik kayboldu oradan..!

Kalmadı ortalıkta ses seda
ateş düşmüş bağrına
yanıyordu tur-u Sina!
Ve çok uzaklarda
korku ve dehşet içindeki ahali
sihirbaz çobanı bekliyordu
gece gündüz
ulvi korkunun disiplini altında
gözünü gökten ayırmadan..!

78

Ateş düşmüş yanıyordu
bütün yaşamsal zeminleri yörenin,
Koyulaşıyordu dağın başında duman ,
Ve beyninde avamın
hiçbir zaman
hiç hayra alamet
olmayacak biçimde
korku birikiyordu yaman mı yaman…

Ve vaki olacaktı ki
bin yıllar sonra günün birinde
bu dumanla kesilmiştir
gelecek yaşamların nefesi
bu dumandan kararmıştır
dünyanın gök örtülü
yeşil giysili çehresi !

Bu dumandan pek çok ülkesi
Ve kapkaranlık bir zindandır insanlara
bu mistik duman altında gönül bahçesi…

Ve daha sonra
dumanlar içinden
ateşin ötesinden
anlaşılmaz sesler duyuldu…

79

Ahali sandı ki bu sesler
ol kudretli ve kıskanç
intikamcı ve zorba
efendi Yehovadan geliyordu…

Ve 40 gün sonra her ne hikmetse
inip Sina dağından
elinde iki tane taştan tabletle
bildirdi, sihirbaz kişi, on emri ahaliye !

Baktı ve gördü
gördü ve bildi ki,
Kendisi dağa çıkıp dönmeyeli
ahali ilah yapmıştı altından heykeli,
Ahali unutmuştu kulluğu kendine,
Unutmuştu
yerin ve göklerin hayali efendisine..!

Ve gazaba gelip seslendi:
“-Kimdir efendi tanrı yerine
tapmak için kendilerine
altın heykel yapanlar..!
Kimdir Rab Allah yerine
bu dökme heykele tapanlar..!” (20)

80

Ve hiddetlenip buyurdu:
“Benden ve yehovadan yana olanlar
alsınlar ellerine kılıçlarını,
Ve akıtsınlar kumların üzerine
efendi allah yerine heykel yapan
ve altından buzağıya tapan
kardeşlerinin kanlarını..!”(21)

Ve o gün
yerine getirmek için
asılsız astarsız musanın
yani rab allahın kutsal emrini,
Çekip kılıçlarını efendi allah adına
kopardı İsrail oğulları
3000 tane
İsrailli kardeşinin kellesini…

Az kalsın unutuyorduk
bu kutsal ve buduncu
tanrı işi maceranın mihenk taşı
bir küçücük ayrıntıyı !
Yani keserin kendine yontmasını,
Veya Nasreddin hoca gibi
kara kaplıya bakmayı…

81

Ahalinin isteğiyle
ahalinin altınlarını toplatarak
buzağı heykeli yapan usta
çobanın öz be öz kardeşiydi,
Ve Musa bu durumu bildiği
ve Harun’u suçlu gördüğü halde
öldürtmedi kendi kardeşini…

İşte böyledir
efendiyle avamın
Allah ile abdın
çobanla davarın hikayesi…

Böyledir
muktedirlerin
yüzündeki yaldızlı
din, iman allah maskesi..!

Eğer sürü gibi
güdülmeye uygunsa ahali
çıkmıyorsa hiçbir şeye sesi,
Katıp önüne
serüvenden serüvene
sürü gibi sürükler işte böyle
bir uyanık madrabaz herkesi…

82

Ben derim ki sizlere,
Siz bu masalın maksadını
anlamadan geldiniz bu günlere !
Çünkü korkuyordunuz
Neyin nesi
kimin fesi
olduğunuzu bilmiyordunuz !
Serkeşliğinizi frenlemek içindi
gözlerinize çekilen
kalın, kocaman, kara perde..!

Siz bu masalın maksadını
anlamadan ol karanlık günlerde,
Siz bu masalın maksadını
düşünmeden élden éle sürüldünüz
kul - köle edilerek
ve hizmetçi verilerek
köle beylerine..!

Ve en kötüsü de
ateş ve işkenceli
cehenmem korkusuyla
kanınızı döktünüz susuz çöllere
su ve gölgeli cennet umuduyla..!

83

Siz bu masalın maksadını
anlamadan
hiçbir zaman
sürünüp durdunuz yerde,
Sürünüp durdunuz
çektiğiniz işkenceye dayanabilmek
ve mezarda avunabilmek düşüyle
bir biçare çare olan
cennet ve huri
hayallerinin peşinde…

Siz sandınız ki
bu masalı ulu efendi
yehova yolladı sizlere
darda bırakmamak için ellerinizi,
ve öteki halklardan
üstün gördüğü için sizi…

Oysa öyle değildi kazın ayağı
Kara duman kaplamıştı dağı
çöl yangınıydı saran ortalığı,
Tepede volkan
etraafta kapkara duman
ve kızıl yalımlı lav,
durmadan akan…

84


Siz sandınız ki
bu korkunç ateşi
korku ve azap zebanisi
yerin ve göklerin kralı
efendi tanrı saldı üstünüze,
Sizleri korkudan titreterek
kendisine kullukta
kusur etmemeniz için ömrünüzce..!

Ve ne yazık ki
bu bahiste
çok feci şekilde
bir açık göz tarafından
aldatıldınız..!

Duyup da anlamadığınız
ve kutsaldan gelen ses sandığınız
o acayip seslerin sahibi
ne şeytandı ey İbrahim milleti
ve onların mavallarının esiri
isaistler, muhammedistler
ne de başka bir manevi,
Duydukların
ne rabbın kerametiydi
ne de alemi ibreti…

85

Karanlık dumanın içinden
ve yalımların arkasından
sizlere söz söyleyen kişi
değildi yerin ve göklerin efendisi
Allah emretti diyerek
Mısırlı komşularınızın
altın ve gümüşlerini size hırsızlatan
eli asalı, ayağı çarıklı
bir sihirbaz çobandı…

Ben derim ki size, yeter artık aldatıldığınız
Canınızı ateşe, yüreğinizi korkuya adadığınız,
Çekip alın kutsal karanlıktan gözlerinizi
Yönünüzü doğaya döndürün, beyninizi bilime
Aydınlıklara ve güzelliklere adayın kendinizi…

Din= katliam, korku, kan
Buyrun dinleyin allahın ağzından;
“… oturmakta olduğun şehirlerin birinde
Bazı kişiler çıkıp da taparlarsa başka ilahlara
O şehrin ahalisini toptan kılıçtan geçireceksin
Hayvanlarını ve her şeyini yok edeceksin
Onların mallarını sokağa yığacak
ve şehirle birlikte allah için yakacaksın…
Gözün asla acımayacak
dinden dönenleri
ateşle ölümle korkutacaksın…” (22)


86

Bu kanlı buyruk
dinden dönenlere soykırım
artık uygulanmıyor İsrail oğullarında,
Ama
Tevrattan Kurana
kopyalamamış olsa da
İsrail’in amca oğulları islamcılar
temel alıp kendilerine bu masalı
kan kusturmaktadırlar daha
din ve mezhep değiştiren insanlara…

İşte allahın zalimliği
Rab allah kendi milletine dedi ki;
“Kalkın göç edin…
mülk olarak size vermekte olduğum
ülkeleri almak için cenge girişin…
Bütün göklerin
altında olan milletler üzerine
sizin dehşetinizi salacağım
ve onlar
sizin haberinizi alıp kıvranacaklar,
sizin döktüğünüz kanda boğulacaklar” (23)

Ve efendi allahın kavmi
Rab yehovayanın emrini
yerine getirerek hareket edip
ve önüne çıkanı katledip dedi ki:

87

“ve allahımız rab
ülkelerini alacağımız tüm kavmları
elimize verdi
ve İsrail onların hepsini,
erkeklerini kadınlarını
ve çocuklarını ve hayvanlarını
tamamen kılıçtan geçirdi…” (24)

Bu kanlı manzaradan
ve ırkçı, ayrımcı, zalim tanrıdan
anlaşılmatadır ki
yer yüzündeki
tüm milletleri
kitaplı ve yalvaçlı
birbirinden kopya üç göksel dinin
tek tanrısı var etmedi…

Eğer gerçek bir tanrı var olsaydı
hiç bir vakit böyle olamazdı
halkları öz ve üvey diye ayıramazdı
din, ırk ve cins ayrımı yapıp
insanları birbirine kırdıramazdı..!

Demekki dinler, yalvaçlar ve tanrılar
ilk ortaya çıktıkları toplumlar
tarafından uyarlandılar…


88

Böyle allah olur mu
acımasız, ayrımcı, gaddar
fikri, zikri kin dolu !
“…gözün acımayacak
can yerine can
göz yerine göz
el yerine el
ayak yerine ayak…” (25)

“Ve eğer bir öküz
Bir erkek yahut kadını süserse
ve o süsülen kişi ölürse
öküz taşlanarak öldürülecek
ve o öküzün eti yenmeyecek…” (26)

“Bir adamın inatçı ve asi
baba - ana sözünü tutmayan
bir oğulları varsa
ve bu oğlan ayyaş ve obursa
ihtiyar kurulu kararıyla
taşlanarak öldürülecek
ve böylece kötülük
ortadan kaldırılacak,
Tüm israil olayı duyup karkacaktır…” (27)

89


“….eğer evlenen bir kadında
kızlık nişanları yoksa,
taşlanarak öldürülecektir
getirilip babasının kapısına…” (28)

“ eğer bir erkek
başkasının karısıyla
bir yatakta yakalanmışsa
ikisi de öldürülecek taşlana taşlana..” (29)

Yeter
Kitabı Mukaddes’ten
bu kadar kanlı name,
İşin ilginç tarafı
Muhammed bunları
kendi kitabına aktarmadığı halde
bugün hepsi de uygulanıyor
israilde değil, islam ülkelerinde !

İslamcılar yalnızca
küçük bir değişiklik yapmışlar
erkekler lehine
nikah dışı sevişme durumunda !

90

Kadınları taşlayarak
ana kitaptaki gibi
öldürüyorlar yine
Erkekleri sadece dövüyorlar
Aynı suçu işledikleri halde….

Ben diyorum ki sizlere
üç bin yıl öncesinin ilkelleri
getirdiler bu vahşeti
tanrısal yasa diye !

Onların ateşten ve taştan
korkudan ve tanrıdan
yoktu başka silahları !

Siz neredesiniz şimdi
Aynı düşünce ve inançlarda
nasıl konaklayabiliyorsunuz
yirmi birinci yüzyılın
elektronik ve internet çağında !

Ben diyorum ki size
yaşam için her şey verilmiştir
bilimin ışığıyla ellerinize..!

91

Ben diyorum ki size
Bırakıp karanlığı güneşe çıkın
aydınlık dolsun yüreklerinize…

Tek yaşam var her şey için
bırakın hayal ve düşlerle
mutlu, güzel yaşama umutlarınızı
karanlık dehlizlerde !

Buradadır yaşam yalnızca
yaşam yalnızca dünyamızda…
Masalları unutup ışığa sarılın
aramayın mutltluğu karanlıklarda…

Sevgiliyi kucaklar gibi kucaklayın
dünyanın taşını, toprağını,
Bağrınızı açın gün ışınlarına,
Sulara gömün teninizi
kulak verin kuşların
okşayan şarkılarına…

Çekin ciğerlerinize havayı
kızmayın dikenine güllerin
kanatlanın kuşlar gibi yel ile
gözlerinizi yıldızlara dikin…


92

Nasıl geldiyseniz çırılçıplak
Öylece gideceksiniz
toprağa karışarak
ve bırakarak sevdiklerinizi
malınızı, mülkünüzü, servetinizi
ve her şeyinizi bırakarak geride…
Böyledir yaşamın felsefesi
doğanın yasası böyle…

Ve dediki
koyun çobanı değil
deve çobanı ve kervan başı
yani ikinci el tanrı elçisi

“Savaş farz kılındı size
hoşunuza gitmediği halde,
İhtimal ki
kötülüğünüzedir sevdiğiniz şey
hoşlanmadığınız şey
iyiliğinizedir sizlerin,
Sizinle savaşanlarla savaşın
onları bulduğunuz yerde öldürün
size tecavüz edene tecavüz edin…” (30)

93

Kuşku yok ki
kervan ve çete başı muhammed
bu ve benzeri
kısas yasalarının hepsini
tanrı bana Cebrail diliyle
bildirdi diyerek,
aşırıp yahudilerin kitabından
kendi toplumuna getirmiştir,
Ve çekip kılıcını silahsızlara
“bunlar tanrı buyruğu” diye dayatıp
Araplara zorla ezberletmiştir…

Oysa o sürekli
yahudi tüccarlardan duyarak
arapçalaştırıyordu İbrani mesellerini,
Ve yepyeni hikmetlermiş gibi sunarak
allahın ayetleridir bunlar diye
dayatıyordu topluma
uydurduğu şeyleri…

ve ekledi:
“Azıkların en hayırlısı
allah korkusudur
Ey akıl sahipleri benden korkun..!” (31)

94

Din korkudan doğdu, din=korku;
“Ey Muhammed, şehirlerin anası
Mekke ve çevresindekileri uyarman,
Ve kuşku götürmeyen
toplanma günü ile korkutman için
sana arapça okunan bir kitap vahyettik.”(32)

Ben derim ki size:
Bin yıllar gelip geçti de
siz daha bu kara duman karanlığında
sırtı kırbaçlı köleler gibi
neden debelenip duruyorsunuz ?
Ve bu kör inanç korkusuyla
Ve bu kara korkunun ağusuyla
beyni ve gözleri kapalı oturuyorsunuz..!

Ben derim ki size:
Açın zihninizi gün ışığına
çalıştırın beyninizi karanlıklara karşı,
İnanmayı değil, düşünmeyi öğrenin
sabah tazeliğinde ışısın ufkunuz !
Eğer süpürüp atamazsanız
kör inancın
zihninizi kaplayan kara gölgesini,
Korkunun deryasında boğulursunuz..!

95

İşte bundandır ki
yaşamı taze bahar dalları gibi
gürleştirmek için
ve dünyayı cennete dönüştürmek için
her tür korkuyu bırakın…

Kurtarın yakanızı karanlığın
ömrünüzü kanser gibi kemiren
kanlı dişlerinden,
Yönünüzü ışığa çevirin
verin beyninizi bilimin emrine
haz alsın ömrünüz yaşam güneşinden…

Yaşamın ana rahmini
yaşamın bağı ve bahçesini
güzelleştirmeye bakın !
Zindan etmeyin geleceğinizi
efsunlu masalların zehriyle !
Yaşam aşkının alevleriyle
karanlıkları yakın !
Bırakın savaşı, kanı, kavgayı
birbirinizi vahşetle boğazlamayı
bırakın
bırakın
bırakın…!


96


Sizler
değil şu sonsuz evrenin
milyarlarca deryasında
ve bu deryaların
miyarlarca galaksilerinde,
Değil yalnızca
bizim gök deryamızın
milyarlarca galaksilerinde,
Yalnızca samanyolunun
milyarlarca yıldızından biri olan
kendi güneş sistemimizde bile
kum zerresi kadar büyüklükte değilsiniz
ve hükmünüz yok bir sinekten öte…

Ben derim ki size
korkuyla uydurulan
karanlık çağların
kutsal mavallarını kutsamayın !

Size cennet diye vadedilen
koyu gölgeli bahçe
ve ırmaklar akan içinden
Mezopotamyanın verimli toprakları
Dicle-Fırat havzasndaki yeşil alanlardır
Ve bu çöl yaşamının uydurduğu bir masaldır
Cenneti-cehennemi mezarda aramayın !

97

Tek yaşam alanımızdır dünya
Firdevs’i dünyada yaşayın…!
Yaşam bittikten sonraki hayal için
gerçek bir cennet olan doğayı
ateşle, ölümle doldurmayın !

Bırakın miskinliği
vahşiliği bırakın
Alın beyninizi kan uykulardan
Alın yüreğinizi kinden, kandan,
Uzaklaştırın yeryüzünden ölümü,
Alın elinize bilimi, tekniği
kalmasın ayak altınızda kum deryaları
her yeri gülistana çevirin
cennete döndürün her günü…

Uçağa binin
deveye binmeyin !
Bilmsel tıbbın izinde gidin
devenin ardından yemlenmeyin !
Yeşertin beyinlerinizi bilimin bahçesinde
kendi kendinizi öldürmeyin
zehirlemeyin beyninizi dinle..!

98

KARA DUMAN
ÇÖKTÜ
ORTADOĞUYA

Hep bir arada bulundu
Ortadoğu topraklarında
ateş ve tanrı!
Oralarda
toplumsal gelenek olan dinlerde
her şey tanrınındı…
Alınan nefes, içilen su, yenilen ekmek
Ve yaşama dayatılan tek şey
tanrı korkusuyla inlemekti,
ve insanların yaşamı
tanrı buyruğuyla
zaptu rapt altında inletilmekti…

Ekabirler
her zaman her yerde
ateş ve tanrıyla tehdit ettiler
çobanın güttüğü sürü saydıkları
yoksul, perişan ve düşünemeyen halkı..!

99

Ve içlerinden her zaman
bir hilebaz - hokkabaz
sihirbaz - madrabaz
halden anlamaz
kandan utanmaz
çapul elebaşısı çıkartarak
egemen kıldılar bin yıllar boyu
yoksul - yetim ve köleler üzerinde
kendileri, sınıfları ve çevrelerini,
Ve bu uyanık kişiyi
kutsal, ulvi ve ebedi
ruh yerine konuşturarak
yarattılar erk ve egemenliklerini..!

Ortadoğu çöldü
susuz, ağaçsız, gölgesiz
ot bitmeyen yağmur yağmayan
ve içinde ateşler yanan
ve içinde yaşamlar sönen
ve tanrısal ağularla beslenmiş
işkence dünyası kan ve irin dolu
kocaman bir göldü..!


100

Ticaret düzenini kurmak
ve zenginlikle yoksulluğu
hakkla haksızlığı bir arada bulundurmak için,
Bunlar allahın istediği şeylerdir diye yazdırdı derleme kitabına Muhammed efendi…
Ve allahın yasa ve düzenini sevmemek
Düzende değişim istemek
allaha ve resulüne karşı gelmek
ölümlerden ölüm beğenmekti…!

Yaratılan kutsal erk gereği
şer yaptırımları dayatıldı
ekabirlerce ezilen ahaliye,
Ateşi ve kanı gösterdiler
kendi egemenliklerine
boyun eğmeyenlere…

Cennet ve cehennem:
Bunlardan birisi
arabistanın susuz gölgesiz
yanan çölünde
egemenlerin emrine
kölece boyun eğenlerin
ve dünyalıkları uğruna savaşıp ölenlerin
öldükten sonra sözde yaşayacakları yerdi !

101

Yahudilerin yaratılış masalındaki
Adenden
Dicle nehrine kadar olan bahçeydi !
Muhammedin “içinden ırmaklar akan
bol olan ağacı ve gölgesi” diye
yahudi din tüccarlarından kopya ettiği
meyve ve yemiş dolu arazi,
ve erkekler için bol bol vadedilen
mor incir memeli, sayısız huri….

Ve aldı sözü
Cibril adlı cinin ulu şairi
allah adına şöyle söyledi;

“İnanıp hayırlı iş yapanları
içinde temelli kalacakları
içinden ırmaklar akan
cennetlere koyacağız…
Onlara orada tertemiz eşler vardır
Onları en koyu gölgeliklerde oturtacağız…” (33)

Ötekisi
arab çölünün yanan yalımında
egemenlerin çıkar ve buyruğuna
uymayanlara dayatılan odunu bol ateşti !

102

İçinden erimiş madenler akan
yalım yalım parıldayan,
ve durmadan volkanlar patlayan
ve katranlar kaynayan cehennemdi,
Bir derin ve dipsiz
ceza ve eziyet yeri
işkencenin dünyada hiç bilinmeyeni
zalimliğin başka yerde görülmeyeni…

Dedi ki:
“….onlara çılgın alevli
ateş olarak cehennem yeter.
Doğrusu ayetlerimizi
inkar edenleri ateşe süreceğiz
azabı tatsınlar diye
derilerini değiştireceğiz habire
başka derilerle…” (34)

Ateş harmanıydı
kum deryasıydı oralarda dünya,
Ve hecin develerden
ve deve dikenlerinden
ibaret sanılırdı doğa !

103

Bir de
develerde
bilen, yaşamın iksirini,
Deveyle aşabilen kum çöllerini
ve deveyi kutsayan
ve devenin idrarıyla el yüz yıkayan
ve devenin idrarında derman arayan
yarada sinek atmış kurt gibi
kaynaşan karanlıklarda,
Uçkuruyla açılan beyni
yüreği kirli
fikri kirli
karanlıkta arayan güzellikleri
birileri vardı
ezelden ebede o topraklarda !

Birileri vardı
Gönülleri huri düşlerinde
gözleri çöplükte
ve çölün buz kesen gecelerinde
karanlık böcekleriyle
haşir- neşir yaşarlardı,
Kara plastikten
çöp çuvallarına çevirerek kadınları…

104

Ateş ve ölüm kuyuları açmayı
yaşamın güzelliğine karşı,
ve kara çalmayı
bilimin buluşlarına
miras olarak bırakırlardı
gelecek kuşaklara..!

Ve yapıp yaşadıkları
bütün utanmazlıklara
her zaman
hiç şaşırmadan
kutsal hüküm bulurlardı
kara kaplı kitaplarda….

Toprak cehennemin kül deryası
dağlar iskeletten korkuluklardı,
Her taşın dibinden
her dikenin kökünden
su değil, korku pınarları çıkardı!
Ve insanların alnından
ter değil hile ve desise akardı..!
Bir garip ve çirkin
manzaraydı ki vaziyet
yıldızların altında hareket eden
insan değil hortlaklardı...!


105

Hami- Sami soyu geleneğinin
mirasçıları ve yehovah kopyası
kutsal kraldan dolayı,
Dünyanın bütün topluluklarından
apayrı ve çok kaba bir manzara,
Kendilerini doğuran ana
yani dişi insan
insandan sayılmazdı!
Ve onların kutsal krallarının
yüksek düşüncelerine göre
kendilerini yaratan olduğu halde
kadın erkeğin malı, mülkü, tarlası
ve bir memeli hayvandı..!

Bu cehennemde kudret
erkeğin elinde bulunduğundan,
ve erkeklerin hayali rüyası
apış arası
salyası
olduğundan,
kadınlar şeytan sayılıp
kapatılmıştı yatakta karanlığa!
Kümeste tanrıydı bir yaşlı kel horoz
dört tane genç ve taze tavuğa..!

106

Biz,
Yaptığından
her zaman sual olunur
ve gerçeklik her zaman budur
diyerek başlayalım işimize !
Ve her durumda araştırılabilmeli,
Ve her yerde ve zamanda
soruşturulabilmeli hüneri
doğa ananın
güneş babanın
yaşam aşkının ulu sıvavında
bilimin ve tekniğin ışığını alarak elimize…

Dünyanın kırları bayırları
dağları ve ovaları
meltemli ve yeşilken,
Toprak emip suyu
doğurmak üzere
güneşin altında
bir uslanmaz ve doyumsuz
Arap kısrağı gibi gerinirken,
Hey bre yarasa hülyasına
karanlıkları taşıyan halife
bu coğrafya niçin
salt bir hecin devedir böyle ?


107


Yalvaçlar bu koca diyarın
böyle susuz çöllerden oluşmasını
ve bitkilerden yoksun kalmasını
insanlarının günahkarlığına
ve kötü huyluluğuna yorumladılar,
Ve bu yorum ve durumun
üzerine kullanarak cehaleti
ve ganimete çevirmek için felaketi
ticaret, devlet ve erk aşkıyla
efsaneler uydurula uydurula
korku taşlarıyla örülerek
ve tanrı diliyle söylenerek
yazıldı kara kaplı kitaplar…

Fakat bu zan
doğrulanamadı hiçbir zaman,
İntikamcı ve zorba krallar
bangır bangır bağıra dursunlar
geçmiş mileniumların ilkellerine,
Biz inanarak ve güvenerek bilime
diyoruz ki bu iş bir doğa işidir,
Bu diyarı yakıp kavuran
toprağını kum edip savuran
yaşamın güneşidir !

108

Ve her şeyi
nasıl meydana getireceğini
en iyi o bilir,
O getirir toprağın altını üstüne
O gömer bitkileri yerin dibine
Sonradan kömür ve petrol diye
karartsalar da gökleri
kesseler de nefesini
kara beyinli
sermaye sahipleri
saltanatlarınca,
Doğadır o
ve her şey
ondan gelir ona gider
ve her şey onun eliyledir…
Anan bilirsen doğayı
yok etmeyip yeşili kesmezsen ağaçları
ve seversen ananı,
O sana her şeyin en güzelini verir !
Yeşertir boz çölleri
sular çıkartır adım başı buz gibi
ve cehennemi cennete çevirir…


109


Yoktur başka bizim
dayanacağımız güç
tutunacağımız dal
inanacağımız doğru
gideceğimiz yol,
Ve biz yalvaç filan değiliz
biz doğa ve bilim işçisiyiz
ve bir de aşka köleyiz…

Altı kara zifttir
üstü kara sinek, kara pislik
ve kapkara akreptir Ortadoğunun,
Güneş vurmuştur alnının çatına
Dayanamayıp ışık istilasına
karnı karanlık olduğundan
yana yana kum olmuştur toprağı
yana yana kel olmuştur dağları taşları
farkına bile varmadan
ahmaklıktan
yeşilin yok oluşunun
altında kaynayan katranın
tepesinde tüten dumanın
ve bağrındaki kara kuyunun…

110

Baktıklarında
egemenlerin memurları
ve hin oğlu hin yalvaçlar
bölgenin vaziyeti coğrafyasına,
Güneş gökte volkandı
yerde kordan kum deryaları
lanetli bir iklim dediler
lanetli bir coğrafya…

Lanetli toplumlar kaplamıştı
yalvaçların nazarı itibarında
ol diyarı mağribden maşrıka kadar,
Düşleri yeşildi efendilerin
cepleri şişkin
Ellerinin altında
aç bilaç
ve ekmeğe, suya muhtaç
tanrı buyruğuyla sürünenler
ve haremlerinde huriler,
Yaşamları cennetti dünyada
dünyaları bağ, bahçe, serin sular…

111

Ömürlerini yaşayamayanlara
kendileri gibi zevk- i sefa içinde,
Zavallı, aç, çıplak ve ahmaklara
efendilerinin çıkarları uğruna,
Ve din ve allah ve devlet adına
savaşır ve ölürlerse,
Toprağın altında
hurili ve gılmanlı
cennetler vadettiler öldükten sonra !

Allah adıyla çıkıp yola
ve allahın ve dinin -imanın
ve yalvacın namına
istedikleri gibi asıp kestiler
yasıp yargılayıp astılar
buyruklarına uymayanları
titreterek cehennem korkusuyla..!

Kitaplara aktardılar mavallarını
tanık göstererek yerin
ve göklerin krallarını,
Yok edildi yeryüzünden güzellik,
Böylece huzura erdi
ebediyen kölelik
ebediyen tembellik
aydınlığa sövgü, karanlığa ebelik…

112

Kulluk edilmesi için çıkarlarına
tanrı yarattılar korkularıyla,
Kendileri yarattıklarına,
toplumsa kendilerine kuldu,
Yoksul varsıla
kadın erkeğe
çocuk babaya kul oldu…

Karanlığa mahkum edip kadınları
Kutsallaştırıp çapulu, yağmayı
Soygun çeteleriyle başlayıp işe
kanla yoğurarak kumları
kana boyadılar yüz yılları,
kana boyadılar bin yılları…

….ve günün birinde
kindar ve ırkçı
zorba ve intikamcı
İshak oğullarının uydurma kitabını
kendine tanrıdan gelen kutsal kitap diye
kopyalayıp sundu bir deve çobanı
İsmail oğlu ahaliye…

113

Ve daha sonra
bu kervan başı tüccar kişi zade
kurup bir çete
çekip kılıncını kabul ettirdi
istense de istenmese de
kan döke döke…

Işımadı
onların ulaşabildiği
ve karanlık indirdiği
bütün ülkelerin sabahı bir daha,
Kara duman çöktü Ortadoğuya..!

Öz başka söz başka
amaç dünya malıdır baştan başa;

“….kimsenin günahını çekmez bir başka kimse
ve hiç kimseye azap etmeyiz biz
peygamber göndermediçe.”(35)

Görülüyorki bu ayet hükmünce
Yahudi ve Arap olmayan toplumları
Yahudi ve Arapların allahı
Tevrat ve Kuranın hükümlerinden
sorumlu tutup cezalandıramaz !
Onları işkenceyle ateşlerde yakamaz !

114

“Biz onu anlayasınız diye
arapça bir kuran olarak indirdik”(36)

“Kendilerine
apaçık anlatabilsin diye
her peygamberi
kendi milletinin diliyle gönderdik”(37)

Madem tanrı böyle dedi
arap dini islamın
Anadoludan Orta asyaya
Mezapotamyadan Hindistana
Arabistandan İspanyaya dek uzanan
o kadar yabancı ülkede işi neydi ?

Elbet bahaneydi
başka ülkelerin din uğruna
ve allah adına fethedilmesi,
İslam anayasası kuranda
durumun gerekleri üzerine
bol bol değişikliklere gidilmesi,
Elbet bahaneydi
İman ve kuran aşkına halkların
aç-susuz bırakılarak
on bin on bin katledilmesi…

115

Devlet kurulup
vergi salınıp
insanlar köle yapıldıktan sonra
kutsal ve ulvi sözler
birer kuyruklu yalandı,
Asıl sorunun ardında
çapul, talan ve ganimet vardı…

Ve araplar için, arap bir elçiyle
arapça indirildiği söylenen
bir kitabın dini
kapsayacak şekilde başka milletleri
değişiverdi birden bire,
Dünya mallarını sahiplenmek
ve servet biriktirmek düşüyle !

Ol sebepledir ki
kaldırıp havaya kanlı ellerini
ve çekip kılıncını düştü yollara,
Yüzü kara
yüreği kara
dişi dudağı kanda
cennet- cehennem deccalları
kuruta kuruta geçtikleri toprakları
girdikleri toplumları kanata kanata…

116

Çıktılar çapul çeteleri
yeri-göğü karartan naralarla,
Arabistandan, Mezopotamyaya
Kürdistandan, Acemistana
İndüsten, Afganistana…

Kalktılar şeytan sürüleri
dillerinde yalan, gözleri kara,
Arabistandan, Anadoluya
Kafkasyadan, Türmenistana
Hazardan, Harzemden, Ferganaya…

Aktılar sırtlan salyaları
taze leş iştahlarıyla
Adenden berberi diyarlarına
büyük sahradan savanaya
çöl tilkileriyle ittifaklaşıp
bufallolarla boğazlaşa boğazlaşa…

Yüzyıllarca kan döktüler
kızıl sele verdiler
esir aldıkları halkların ülkelerini,
Çekirgeydiler, fareydiler
kemire kemire bitirdiler
éllerin emeklerinin ürünlerini…

117

Servet ettiler satıp pazarlarda
erkeklerini boğzaladıkları
kadın ve çocukları köle diye,
ve her zaman her yerde
şerbet gibi yeyip içtiler haramı
kan ve kusmuk ile…

Ben derim ki size;
Allah, fellah, kuran
Namaz, niyaz, oruç, hacc
hepsi palavra, hepsi yalan,
Bunların tümü birden
İslamın temel felsefesinden
olduğu üzere takiyyedir
amaca varmak için gerek duyulan !

Aslolan gerçek
Devlet, fetih, ganimet
Ve kılıç üşürerek
emek dünyasının sinesine
yeyip, içip, hükmetmek !

Saltanat sürmek sırtında
ekmeğe muhtaç varlıkların
katı tanrı buyruklarıyla !

118

Saltanat sürmek
cehennem azabıyla korkutularak
beyin ve yürekten arındırılan
ve insanlıktan yoksun bırakılan
insancıkların eti, kemiği
kanı, iliği ve gözyaşı pahasına...!

Ve yüz yıllar sonrasında
görüldü ve bilindi ki
bu kanlı kum deryalarının altı
kirli yakıt deposuydu…
Ve bu depoyu bulanlar
makineleri yapan, fabrikaları kuran
gökte çelik kanatlı kuşlar uçuran
ve deryalarda dağlar gibi
kocaman vapurlar yüzdüren
ve dağlarda ve ovalarda
trenler ve otomobiller kaydıran
Avrupanın “kırmızı kafirleri” oldu…

Akın eylediler
kum deryalarına aniden
sanayi dünyasının
dişi kanlı aç kurtları !

119


Emirlerinde devlet adamları
ellerinde cehennem zebanisi
sırtlanlara atılmak için yağlı kemik
ve önlerinde kanlı orduları…..

Deşildi yerin dibi
yakıldı makinelerde kirli yakıt
başladı bir kanlı kıyamet günü,
Pazar çekişmeleri
çapul manevraları
hile – hurda, alavere - dalavere
Koptu kanlı savaşlar
paylaşmak için çölü…

Bu yakıtla kirletildi sular
dünya çöle döndü kuraklıktan !
Bu yakıtla karartıldı gökyüzü
Bu yakıt yoluyla şişirdi
bankalar kanlı kasalarını,
Nefesimizi bu yakıt tıkadı içimize
Çöktü ciğerlerimize
kapladı gözlerimizi
bir zehirli duman..!

120


Ve böylece
Ekabirlerle efendilerinin
saltanatları rahatça sürsün diye
dinamitlendi toplumların gövdesi
bölündü bin bir pareye !

Yerin ve göklerin efendisi
tanık gösterilerek
ve yemin billah edilerek
binlerce kere kara kaplıya !

Gören gözü kör eder bu kara
bulandırır insanın midesini
onuru utandırır,
Ölüm kondurur yaşamın alnına !

Depremler oluşur beyinde
sinede öfke tutuşur
bakabilirsen eğer ilahi, sınai ve ticari
utanmazlıkların kirli suratına..!
Görebilirsen
sefalet kuyuları üstünde yükselen
şatafatın insana ve yaşama zulmünü,
Anlayabilirsen esaretten ve sefaletten
kanata kanata yaratılan lüksü…

121

Bir yanda çıkar cennetleri
banka ve petrol sırtlanlarının,
ve yağlı kemikler önünde hırlaşır durur
din bezirganı yerli uşakları yağmacıların….

Dayatılır öte yanda
cehennem azabı bir hayat
kullarının kullarına tanrıların adeta,
Kalmadı hiçbir ortam orada
emeğinin efendisi olup da
yanan bağrını rüzgara açarak
insanca yaşamak için
gelecek düşü kuranlara…

Ortadoğu bombardıman,
Ortadoğu toz duman,
Ortadoğu kara katran
Afyondur, dolardır, esrardır,
Ve kara para
ve kara surat
ve kara din ve kara kin
ve kara bir dünya düşüyle
kara örümceklerce akıtılan kan !

122


Oturur rahlesinin başına
Dalar ip cambazı yazılara
Uyumak için derin uykularda
ve uyutmak için toptan,
Çeker afyonu durmadan
çeker afyonu durmadan
çeker afyonu kara yazılardan !

Yaşam var oldukça dünyada
Yürek kara zifttir akıl isli duman..!

Her yer kan göleği
her gün kan, kin, döğüş
her şey zehir zemberek yaşama
ve inançlar
ve hayaller
ve düşler kapkara !
Hava bitti, tıkandı nefes
kara duman çöktü orta doğuya…

Mart 2018
Melbourne

123

NOTLAR

1- Tevrat/Çıkış, bab:23, ayet:35
2- Tevrat/Tesniye, bab:2, ayet:24
3- Tevrat/Tekvin, bab:16, ayet:2-3
4- Tevrat/Tekvin, bab:16, ayet:9
5- Tevrat/Tekvin , bab:21,ayet:12-13 ve bab:16, ayet:12
6- Tevrat/Tesniye, bab:14, ayet: 1
7- Kuran/Bakara suresi, ayet:47
8- Kuran/Bakara suresi, ayet: 91
9- Tevrat/Tekvin,Bab:1, ayet:14-19ve Kuran/İbrahim:33
10- Tevrat/Tekvin,bab:1, ayet: 27
11- Tevrat/Tekvin, bab:2, ayet: 7
12- Tevrat/Tekvin, bab: 4, ayet: 1-2 ve 17-24 ve 25
13- Tevrat/Tekvin, bab:6, ayet:4
14- Tevrat/ Çıkış, bab:7, ayet: 1-2
15- Tevrat/Çıkış, bab: 3, ayet: 21-22
16- Tevrat/ Tesniye, bab:4, ayet: 10
17- Tevrat/Tesniye,bab:29,ayet:5-6
18- Tevrat/Tesniye, bab: 5, ayet: 26
19- Tevrat/Tesniye, bab:5, ayet:27
20- Tevrat/Çıkış, bab:32, ayet: 26-28
21- Tevrat/Çıkış, bab: 32,ayet: 26-28
22- Tevrat/Tesniye, bab:13, ayet:12-16
23- Tevrat/Tesniye, bab: 2, ayet:24-25
24- Tevrat/Tesniye, bab:2, ayet:33-36
25- Tevrat/Tesniye, bab:19, ayet: 21
26- Tevrat/Çıkış, bab:21, ayet: 28
27- Tevrat/Tesniye, bab:21, ayet:18-21
28- Tevrat/Tesniye, bab:22, ayet:20-21
29- Tevrat/Tesniye, bab:22, ayet: 22
30- Kuran/ Bakara suresi, ayet: 216
31- Kuran/Bakara suresi, ayet: 197
32- Kuran/ Şura: 7,Enam:92
33- Kuran/ Nisa suresi, ayet: 57
34- Kuran/Nisa suresi, ayet: 56
35- Kuran/İsra suresi, ayet: 15
36- Kuran/ Yusuf suresi, ayet: 2
37- Kuran/ İbrahim suresi, ayet: 4

124

*Aslında melekler hep erkektir
Fakat toplum melek ve hurileri(?)
Her zaman dişi olarak algıladı…
Ve bu kafa karışıklığından dolayı
şair bu açıklamayı yapmak zorunda kaldı

** Artık Katolik papazları bile
inanmıyorlar bu hikayeye…



125

BÖLÜM BAŞLIKLARI

Ortadoğu,
bir kocaman kanlı bataklık/ 3

Perdenin arkası,
üç bin yıldır süren
İshak- İsmail kavgası/ 11

Yaratılış masalı ve evrenin oluşumu/ 20

Yaratılış masala ve yaşamın oluşumu/ 31

Yaratılış masala ve insanın oluşumu/ 43

Korku/ 61

Korku dinleri/ 70

Karaduman çöktü Ortadoğuya/ 98

Mehmed Sarı
Kayıt Tarihi : 19.9.2018 03:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmed Sarı