KAR (II)
Meraklanmayınız!
Ben okumasını biliyorum.
Seve, seve okurum.” deyince sevinci gözlerinden akıyordu.
Taze bir abdest alıp hemen okumaya başladım.
On dakika da bitirdim ve tüm müslümanların ve saygı değer,
Amcanın elli altı yıllık eşinin ruhuna bağışladım.
Sevincinden tebessüm etmeye başladı.
“Seninle tanışmam beni ne kadar mutlu etti bir bilsen.
Allah ne dileğin varsa versin sevgili evladım.” diye dua etti.
Ben zaten fıtratım icabı yaşlıların sohbetini çok severim,
Çünkü hayat tecrübelerini dinledikçe hayattan dersler çıkarıyorum.
Bizde bir atasözü vardır: “El eli yıkar, el de döner yüzü yıkar”
Yani ileride ben de yaşlandığımda o zamanın gençleri bize,
Kadir kıymet versin ve muhabbetle, saygıyla muamele etsinler diye.
Yaşlanmanın ve ölmenin çaresi yok, çünkü yüce Allah bunu vermemiş.
Yaşlı amca gitmemi hiç mi hiç istemiyordu ama benim gitmem gerekiyordu.
Sıkıntılarım gitmişti ve kuş gibi hafiflemiştim.
Müsaade istedim ama gönülsüz bir şekilde “Sen bilirsin sevgili evladım.” dedi.
Derisi buruşmuş ama pamuk gibi ellerinden öperek ayrılırken,
“Beni ihmal etme, en kısa zamanda tekrar bekliyorum.” dedi.
Ben de inşaallah deyip ayrıldım.
Çok etkilenmiştim ve anlattıklarını epeyce bir zaman unutamadım.
Görmüş geçirmiş ve çok mürekkep yalamış, sohbetine doyum olmayan,
Mükemmel bir insandı.
Yaşlandığımda onun gibi olmayı isterdim doğrusu.
Evimin yoluna koyuldum, hızlı adımlarla yürüyordum,
Zira karın hızlı yağışı sürüyordu.
Evime ulaştığımda annem “Yavrum çok geciktin, beni meraklandırdın! ”
Deyince yaşadıklarımı bir bir anlattım. Annem de can kulağıyla dinledi.
Sanki o da çok üzülmüştü. Gözlerine takılınca gözlerim ağladığını gördüm.
“Allah hepimizin sonunu hayırlara vesile etsin.” diye başladı dua etmeye.
Çünkü babam askere gittiğinde yalnızlığı azda olsa annem yaşamıştı.
“Yalnızlık sadece ve sadece Allah’a mahsustur.” diye sözlerini noktaladı.
Yorgunluk hissediyordum, uzandığım kanapede uyuyakalmışım.
Uyandığımda annem üzerime kuş tüyü misali yeni aldığımız battaniyeyi örtmüştü.
Rüyamda konuşuyormuşum, ama ben ne konuştuğumu bir türlü hatırlayamadım.
Allah, helalinden ne vermişse muhterem anneciğim hazırlamıştı sofrayı.
Bismillah deyip başladık yemeye.
Babam da gecikmişti, oysa birlikte akşam yemeğini yiyecektik.
Babamın sofradaki yokluğunun üzüntüsünü konuşurken kapının zili çaldı.
Annem koştu kapıyı açmaya, çünkü babama kapıyı daima annem açardı.
Kapıyı annemin açmasını babam istiyordu.
Babam masaya otur oturmaz çok sevdiği, süzülmüş mercimek çorbasını görünce,
Çocuklar gibi sevinmiş ve dayanamayıp üflemeden kaşığını ağzına götürür götürmez,
Ağzı yandı ama belli ettirmediği hâlde biz ağzının yandığını anladık.
Çorbadan sonra babamın çok sevdiği bir başka yemek de kuru fasulye idi.
Annem tabağına kuru fasulyeyi doldurunca dayanamayıp yanımda annemi yanaklarından öptü.
Hem annem hem ben utanmıştık. Yetmezmiş gibi bir de ince ve gür sesiyle;
“Hanım sen göz bebeğimsin, seni dünyalar kadar seviyorum.” dedi.
Ayrıca annemin maharetli ellerinden yapılan ve lezzetine doyum olmayan turşu da vardı masada.
Babamın keyfine diyecek yoktu ve kar da şiddetini artırmıştı,
Çünkü tam manasıyla kış hüküm sürüyordu.
Her zamanki gibi annem çay da demlemişti.
Sofradan kalkar kalkmaz çayın içilmesi babama ayrı bir zevk verirdi.
Annem babamın huyunu çok iyi bilir neyi sevip neyi sevmediğini iyi öğrenmişti.
Babam açlığa hiç dayanamazdı hatta aç iken huysuzlaşırdı.
Çaylarımızı yudumlarken göz göze geldiğimizde,
Bana nasıl olduğumu, günümü nasıl geçirdiğimi sorunca;
Ben de yaşadıklarımı içim sızlayarak bir bir anlattım.
O da etkilendi, hatta üzüldü, belki de kendi sonunu hayal etti,
Kendini o amcanın yerine koydu.
Bir an sessizlik yaşandı...
05.02.2007
İbrahim Halil DemirKayıt Tarihi : 2.2.2007 16:34:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!