bir kez doğruladı kendini uçurumda yüzerek/
iki kez üç kez dört kez yanılgı sayarak varoluşu/ sûfi
ezgilerinden uzayan saçlarda arındı/ ırmak akıntısı,
yelkenlisine takıldı yamaç düellosunun/ kavi
sonrasızlık, aşılacak gibiydi bitap düşmüş iliklerde/
ve adam semazen sanıp döndü yeri
elinde seraptı her şey kadın, para, çocuk, angarya.
meleklere anlatılacak çok şey var insanoğlundan,
yadsınmış, kırılmış un ufak olmuş cehennemler
anımsayarak/ dille ifratla çağrışımla olumlanmayan
varlık/ bilinç, huşu, sabah hayratı, cami avlusu, keder
dolambaçlarında ısırgan/ yaz mevsiminde inilti,
sonbaharda konuşacak şeyler bırakan/ intihar,
cinneti vakitsizliğin, süslü kasılmalarda boşalan/
emekleyen dört nal bileşkeden: sabah öğle
ikindi akşam/sinir uçları, gözümün uçları, ağrılarım
isim taşımayan/ şiirle bütünleştikçe cinnet geçiren
mozart: ağlama duvarı/ jim morrison, kenevirin
kucakladığı ilah ve şehvetin gayyası.../ beni kimse
kurtarmasın sancıdan, ben böyle belirsiz, ardıl
kelimelerle susayan/ güvercin yağmuru, şehrin ücra
makamı martılar/ selamsız kalmış çığlıklarda kaos ve
allah
sonrasız anlık yaşayarak/ hayatımdan,
dağ delmelerimden, sabrımdan, huşumdan nem kaparak / boşalarak yerkürenin kafatasına/
yüzmeyi mikail’den öğrenerek, öğreterek cebrail’e / şiir
denemeleri yaparak bir valste, kemiklerimi kırmızıyla
evlendirerek/ evetlenmiş bir imanla ilerledim.
denizin cezbesinde/ içimin ovaları, o bensiz ovalar,
susuzluğumda bileğimdeki kana susayan/ intihardan,
sözcüklerden ninniler doğuran/ cinnet bir hayat anatomisi demiş babam/ uzanırken gökyüzüne, daha çok batmış anam
elimin kılcallarına köz değdiren esrar/ kan içmiş
leylakların sükûtu/ ah uğultusu sonrasızlığın/ ah karmaşa/ aidiyetsizliğin deltasında uzun cümleler kurmayayeltenen kim/ kimdir hissimi sakallarından geçiren müslüman/ bilek damarlarımı şahlandıran jilet,
çığlık, çığıltı, buğu ve allah...
şiirin varoluşu, elin varoluşu, yüzün varoluşu
tekrardan/ gözlemlenen intiharın varoluşu/
kertenkeleleri evrenin/ tanrıyla restleşen, tanrıyla
kavgaya tutuşan insanın/ yanılgı yanılgı!/ büyüyen
histerisiyle bir mabede sığınan/ korkunun anavatanında, vahaya, kimsesiz bir melekenin son asfaltında, aşksız ve yalnız ilerleyen estetiksiz bir şiirin/ sizin şiirinizin, derinlemesine yaralayan gözlerinde anlatamadığım, sığmayan bir parıltı/ lanetlenecek çok şey var biliyorum/ şu bitmez sancının göğsü tırmaladıkça deriyi yeşertişi/ başsız ortasız sonsuz bir
mısra arayarak/ kerametini göstermiş evliyalardan denizlerden okyanuslardan ah/ şimdi burada oluşumunu tamamlamamış bir nefretin, bir acziyetin/ tanık olan sizin / şiirinizin/ erbab-ı cumhuriyetinizin benden uzaklaşmış yankısında/ dilin yalana meyillenişini hak sayan ayna/ hüsranlara gebe bir tarih bırakmış son akşama/ ölümle burun buruna gelmiş şiirde kaos ve allah
soluğumun söylencesinde ağır, yorucu, medeniyetsiz/
sözcükler doğuruşunu eylülün/ fahişelere göz
kırpan benliğimin/ bataklığı istercesine, ani
hareketlerle boğulmaya koşan şairliğimin/ kelebek
ömrü benimsemiş ustalar ustası hayatla
barışmasına/ bir kadının şefkati eklenmiş zamanlar
üretmiş yargıcıların/ dil dökmeler ustası sükutun/
olası değerler, olası hüzünler, olası sevinçler
yörüngesinde/ aramaya koyuluşunu anlatacak kaç tanık
varsa/ anlatsın, bugün yaşıyoruz yarın ölü...
üremesel sorunlar yaşayarak dille ırkla dünya oğluyla
kılınan çarpık selametsiz, huşusuz namazlar/
boy abdestleri/ paralel bir varoluşla kayarak aynı
tuvalde/ yepyeni bir resim şu insanoğlu/ içinde kararmış
ağlamalar kaoslar ve allah...
sağanak sağanak boşalan bir resim/erkin serüveninde gri
gök, bozuk deniz, yorumsuz ve içsel bakışlarından
boşalan yağmur/ beş yıl evveldi yine böyle bir karede
toplanmıştı dünya/ hamdı her şey, başsız, ortasız
sonsuz...
şimdi ey sonrasızlık, ey kanırtan iman, ey aşk mahşeri/
boğacak kudretin var mı sözcükleri...
Kayıt Tarihi : 31.7.2017 04:07:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!