Bugün Kanlıca’dan, Anadoluhisarı’na yürüyeceğimiz yolda,yürüyüş yolumuz ana caddenin kaldırımları.
İsmail Ağa çay bahçesinde içtiğiniz taze çayın damağınızda bıraktığı,tatla yolculuğumuza çıkalım.
Sezen Aksu’yu sevmeyen var mı içinizde, pek ihtimal vermiyorum, Ege’nin munzır kızını sevmeyeceğinizi.
Kanlıca sahili,bir çok ünlüye ev sahipliği yapan bir semt.Bunların en başında Sezen Aksu geliyor.Bahçesi en büyük yalının ona ait olduğunu düşünüyorum.Sanırım onun gönül köşkü büyük ya ondan bu düşüncem.Evini bir albümüne de kapak yapmıştır hatta.
Bizim yolculuğumuz yalıların olduğu tarafta, yalıların gölgesi eşliğinde olacak.
Karşı taraftaki dik kayalık yamacın başı Mihrabat Korusu’dur.Denize karşı bir manzarayı seviyorsanız güzel bir yer.
Dik kayalığın bitiminde, Koru’nun eski toprak yol girişi var. Biraz ileride içeriye giren yol ise, bir fidanlığa ait.
Kanlıca sınırlarından çıkmak üzeriyiz. Az ilerimizde, teknelerin bağlandığı küçük bir kıyı var.Biraz oturabiliriz burada dilerseniz, küçük bir yer ama, denizin maviliğini görebilecek kadar da güzel.
Tekne dediğim küçük değil,bakmayın benim tekne dediğime,deniz terimi,öyle derler,büyüğüne de bazen küçüğüne de.
Bakın bu yalıların kim bilir hangisi eski siyah beyaz Türk filmlerinde bize Küçük Hanım Belgin Doruk’la ve onun yakışıklı şoförü Ayhan Işık’la kapılarını açıp misafir etmiştir.
Buradaki yol ayrımının, geçmişi yeni aslında,önceden çevresi daha sık ağaçlık olan artık kaybolmaya yüz tutmuş,karşıdaki eski yol araç trafiğine açıktı.Bu çift şeritli yol 90’ların sonlarına doğru yapıldı.
İleride beyaz, bir yalı var. Gümüş dizisini izlediyseniz eğer yalıyı da hatırlarsınız.İşte Songül Ökten’in elinde valiziyle merdivenlerinden indiği,ya da kaçmak için merdivenlerinden çıktığı beyaz yalı burası.
Her daim önünde son model bir araba olur.
Filmi anımsarsanız, yalının bahçesini ve içini de anımsarsınız.
Yolumuzun karşısındaki yine dik kayaların üstünde ise yine bir doğa harikası duruyor. Otağtepe dediğimiz,Koç’un Tema vakfının düzenlediği bir doğa harikası.
İleride yine geçmişi yeni bir bar var. Lacivert Bar.Bizim geçiş yolumuz üstünde,yolun karşısındaki her boşluk,Lacivert Barın misafirlerinin son model arabalarının park yeri.
Birazdan Fatih Sultan Mehmet Köprüsünün tam altında olacağız. Burada deniz,köprünün gölgesi altında som yeşil renk alır.Köprünün gölgesiyle ikiye bölünen denizin güneş ışıklarının yansıdığı dalgalarındaki yakamoz ise iki güneş hissi verir bana.
Şimdi yolumuzun karşısı ağaçlık,ileride Dolaybağı denen bir yokuşa geleceğiz.Tabii bu yokuş ana caddeyi ikiye böler konumda çünkü karşıya geçince denize uzanan bir boşluk var,çok temiz olmayabilir.Gündüz balıkçıların,gecede belki akşamcıların uğrak yeri olduğunu söyleyebilirim.
Anadolu Hisarı’na geldiğimizi Camii ve çiçekçiden anlayabilirsiniz. Yalnız çiçekçi el değiştirmiş. Jasmine Çiçekçilik,çok eski dönemlerden beri burada iken,yerine Elite Flora adlı bir çiçekçi insanlara çiçek satıyor.
Bu küçük meydan Anadoluhisarı’nın merkezi. Mahallenin muhtarını da ziyaret edelim derdim ama yerinde değildir.
Muhtarı ünlüdür buranın, yıllarca bir kadın muhtarlık yapmış. Her sabah caddeyi süpürür,kağıt atıkları çöplerden ayırırmış. Şimdi kızı muhtar, ama annesinin yaptıklarını devam ettiriyor mudur bilmiyorum.
Muhtarlığı geçince, yeni yapılan bu iki yapı ile ilgili, buranın bir esnafından bilgi aldım.45 yıldır buradaymış Beyefendi.Karşıdaki,çelik konstrüksiyonun 1930 yıllarda yerinde, yol kenarında bir oda olduğunu,önünde ise denize uzanan bir bahçe olduğunu bilgisini aldım..Kendisi uzun yıllar o bahçeyi açık hava restaurantı olarak işletmiş.Birde kahvehane varmış. Denize sokulu olduğu içinde, bazı kayıkçılar kayıklarını oraya bağlarlarmış.
Çelik konstrüksiyonun yanı başındaki yeni yapı ise, yine 1930 yıllarda yanan yalının yerine yapılıyor. O zaman yanan o yalı nedeniyle,diğer bir yalıda yanma tehlikesi atlatmış.
İskelenin yanındaki taksi durağının yerinde ise, az önce geride bıraktığımız Camii’nin olduğunu, ama yapılan yol çalışmaları nedeniyle Camii’nin şimdiki yerine taşınmış.
45 yıldır Anadoluhisarı’nı bırakmayan beyefendi,1930’a ait bir resimle geçmişini kanıtladı.
Sizlere resmi sunamadığım için üzgünüm.
Şimdi yanan yalının tam karşısında boya malzemeleri satan dükkanında, belki ilk defa, belki kim bilir kaç kez kendisine sorulan bu soruları cevaplayıp, eski günlerini yad etti.
İskele tarafına geçip, az önce gördüğüm fotoğrafı oturttum şimdiki görüntü yerine, Camii’ yi yine eski yerine aldım.
Açık hava bahçesinde sıcak bir çay içip, Beyefendi’ye el salladım.
Taksi durağının yanında, yol kenarında eski ahşap binaları anımsatan küçük bir yapı var. Arka planda geçmişe ait olduğu her halinden belli bir yalı.
Burayı biraz geçince, surun dibinden aşağıya kıvrılan Toplar Önü Sokağı,adı ile tarihi çağırıyor.Sokağın sonunda,solunda,surların altında eski Hisar Postahanesi ise başka bir yere taşımışlar.
Sokağın sonunda,sağda beyaz bir yalı var,Ünlü Vardar’lardan Ülkü Vardar’ ın yalısıymış burası.Bu bilgiler ise,Vardar’ların karşı komşusu Erdal İnönü’nün güvenlik görevlilerine ait.Erdal Bey’in yalısı ise kiremit rengi.Yalılar karşı karşıya çünkü arada yaklaşık 5-6 metre kadar mesafe var ve bu mesafenin ucu denize dokunuyor.
Aynı güvenlik görevlilerinden, yolun devamındaki çevrelenmiş yeşil bahçenin, geçmişten bugüne mescid olduğunu da öğreniyorum.2 yıl evveline kadar da Cuma namazları bu mescidde kılınırmış.
Burayı liseden arkadaşlarımla gezdiğimden anımsıyorum, ama o gün sadece dolaşıp çıkmıştık. Boyum o zaman daha mı kısaydı bilmiyorum[ , duvarın üstünden uzanıp, bahçenin yeşiline hayran hayran bakmıştım. Çok güzeldi içerisi, yemyeşil bir bahçe.
Mescidin hutbesi de var elbette, geçmişten bugüne mi kalmıştır, restore edildiği için mi hala dimdik ayaktadır bilmiyorum.
Yeşil bahçeye hayranlıktan sıyrılınca, arkanızda,sura ait kamer şeklinde bir kapı var.Bu kapı açık olan tek kapı,o da yola çıktığı için.
Yolun devamında kamer geçitlerden 2 tane daha var.4. bir kapı daha var ama,o dikdörtgen biçiminde,yine demir kapı.
Biz o kapıya gelmeden,Riyaziyeci Çıkmazına gireceğiz.Mescidin bitimindeki yol.Sağlı sollu yalılar uzanıyor yine.Sağdaki yalının bahçesi görünmezken,soldaki yalının bahçesi,demir parmaklılarla çevrili olduğu için görünüyor.
Riyaziyeci Çıkmazı’nın ucu da yine Toplar Önü sokağı gibi denize dokunuyor.Ama demir parmaklıkla kapatılmış burası.Her iki uçtan da baktığınızda Rumelihisarı heybetle karşınızda.
Buradan,az önce açık olduğunu söylediğim kapıya dönelim,birkaç basamakla küçük bir parka çıkıyoruz.Karşımızda Anadoluhisarı’nın diğer parçası tek sütun bir sur var,solu Setüstü sokağına tırmanırken,sağı caddeye doğru akıyor,ara yol sebebiylede bitiyor.
Anadolu’nun surları Rumeli surları gibi değil. Ne büyüklük açısından,ne konum ne de bakım açısından.
Anadolu surları biraz kaderine terk edilmiş durumda. Ve burada surlar karşılıklı yol kenarında dururlar.Rumeli surları ise birbirinden kesintiye uğramaz,bir bütündür.Ve büyüklük olarakta,Sezen Aksu ve hayranlarını düşünürseniz misli misli büyük.
Parka dönersek, önceden zemin topraktı,taş döşediler.Bir bank vardı,kaldırımın hemen üstünde,yaşlı bir adam otururdu her zaman orada,ablam emekli bir öğretmen olduğunu öğrencileri ve çocukları çok sevdiğini söylerdi.Bu yüzden otobüsteki öğrencilere el sallardı.Sizi tanımaması önemli değildi,yüzünde gülümseme,karşılıksız gülen biri kim mutlu olmazdı ki.…Hüzünlendim nedense.Şimdi banklar daha içerde...Emekli öğretmen,belki de artık evinde kabul ediyordur öğrencileri.
Parktan çıkıp köprüye doğru yürüyelim.Köprünün altından denize karışan dere,Göksu deresi.
Köprü bitiminden sağa dönelim ki,az önce kamer kapısından çıktığımız suru bütünüyle görelim.Ben sürekli sur diyorum ya,Aslında kısmen de olsa bütünü koruyan bir Osmanlı Kalesi.Bayrak hala gökyüzünde dalgalanıyor işte.
Kalenin altında küçük çakır keyiflik cafeleri de buradan görebilirsiniz…
Göksu Deresi bir iki yıl içinde ıslah edildi.İçindeki balçık çamur temizlendi ve su daha temiz bir görünüme kavuştu.
Yolun devamında iki büyük tesis var.İlki Kıyı Emniyet Müdürlüğü’ne ait.İkinci tesis,yıllardır öğretmenleri ağırlayan Sabancı Öğretmen evine ait.Sıcak havaya rağmen,denize karşı kırk yıllık bir hatırı kim geri çevirir burada,Türk kahvesi keyfi yapmaya ne dersiniz…
Karşı sahili de seyreyleyerek, bazen bir karabatakla Boğazın sularında rüzgara kanat açmak,bir sandaldan atılan misinaya takılan balığı izlemek hayali içinde…
Yolun devamında geçmişi 2-3 yıllık olan, Küçüksu iskelesi var.Çevre düzenlemesi oldukça güzel.İskeleden sonra dalgaların sesi,ayaklarınıza çarparak oturabileceğiniz bir çay bahçesi mevcut.
Çay bahçesine giremeden,heybetiyle Küçüksu Köşkü sizi kendisine çekiyor zaten.Köşkün yandaki büyük kapısından önce,çeşme var.Çeşmenin karşısında büyük beyaz bir kapı.
Köşkün denize bakan mermer bahçesinde ise bir yere kadar yürümek mümkün. Zafer Bayramı nedeniyle bayrağımız asılı şu an.
Yeşil tepe ise Kandilli sırtlarına ait.
Tekrar yola çıktığımızda, Köşkün bahçesindeki ortanca çiçeklerinin rengi sizi şaşırtmasın, çünkü mavi renkliler.
Köşkün ana kapısı yine beyaz, beyaz kapıdan içeri girdiğinizde Köşk mermer sütunlarla yükselen,kıvrımlı merdivenlerden sizi içeri davet ediyor.
Ziyaret saatini kaçırmış bulunuyoruz maalesef…
Yine yolun karşısındaki alan,bir zamanlar bir köftecinin ev sahipliği yaptığı bir yer,elbette ona ait değildi ama,şimdi olsaydı da yeseydik nasıl olurdu.
Birde yol kenarında, birkaç kazan da mısır haşlanırdı, sıcağı sıcağına alıp yememek, şimdi olsa mısıra haksızlık olmaz mıydı..
Ama maalesef şimdi, tüm bu anlattıklarımın yerine arabalar park ediliyor.
Köşk olmasaydı, ana cadde de göreceğimiz sadece fidanlıklar olacaktı. İşte karşımızdaki fidanlıkta yenilerden,ardımızdaki yeşil alan ise,yeniden yapılmaya çalışılan Küçüksu Plajı.
Belki de Küçüksu Plajı da 1930 yılına aittir. Ne dersiniz…
Kayıt Tarihi : 11.6.2010 15:42:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bilen bilir yazı dilimi,keyifli yolculuklar olsun,gezmek isteyene.
![Nurcan Tepecik](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/06/11/kanlica-dan-anadoluhisari-na-selam-gezi-yazisi.jpg)
Okurken o muhteşem hafta sonunu hatırladım ve tazeledim heyecanımı.Teşekkür ederim...
Kutluyorum seni.
Ant+ 10 puan
teşekkürelr sayın TEPECİK
TÜM YORUMLAR (4)