Gelip geçenin oturduğu, çoğu kez,
Ahbaplık kurduğu, kanepeler...
Parklarda, bahçelerde, hastahanelerde
Hal hatır sorulduğu acı tatlı hatıralarla dolu,
İstasyonlarda,gün görmüş kanepeler...
Önce selam verilir ardından nerelisin diye
O, mutad soru gelir, nerelisiniz?
Herkes birbirine akıl verir derdine derman olur
Hele hastanelerde, sıra beklerken,
Doktorla görüşmeden teşhis konulur
İnsanlar yorulduğunda dinlensin diye,
Yollara, ara,ara kanepeler koymuşlar
Hem askeriye, hem belediye...
Bütün bir yaşam sorgulanır kanepelerde...
Hele de parklar, parklarda,
Cıvıl,cıvıl kuşlar gibidir çocuklar
Bazan bir baba oğlunu, bazı bir anne kızını
Hava alsın oynasın diye getirir ya bahçeye
Çocuklar oynaşırken iki yetişkin yan,yana kanepede
Selamlaşır gülümserler ortak bir yanları vardır
Eğer birbirinden hoşlandıysa iki kişi gün sayarlar
Ah ne zaman parka gideceğiz telaşı sarar
Gün orda, güneş orda, heyecan daha ne ister insan?
Yeterki muhabbet olsun,deva her derde,
Yeni aşklar filizlenir, parklarda, bahçelerde,
Kanepelerde...
24-Kasım-2008-Ankara
Bütün saygı değer öğretmenlerimizin,öğretmenler gününü saygıyla,sevgiyle iyi dileklerimle,kutluyor,yaşam boyu, tasasız yaşayacakları bir hayat standardı ve herşeyin gönüllerince olmasını içtenlikle diliyorum selamlar.
Yüksel Nimet ApelKayıt Tarihi : 24.11.2008 12:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
-Daha adımı bile bilmiyorsunuz değilmi,hadi tanışalım adım Nusret Boztepe, İki gün sonra yeni bir yıla gireceğiz yani,ikibin sekiz yılına.Benim için de bu yılbaşı alkolle savaşımın mıyadı olacak,Kurban bayramı,onlarca trafik kurbanı vererek bu yılda böyle geçti.Nedense biten şeyler beni derinden kederlendirir,bu yüzden özel günleri pek sevmem. -Bu seferki hikaye akıl almaz bir öykü idi bunu öğrenmek üç öğleden sonrama mal oldu,sabırsızlanıyordum bir an evvel hastanaye yatıp tedavi olmak,yeni doğmuş bir bebek gibi,geride kalan herşeyi,silip atmaktı isteğim. Beynimde bitirmiştim sıra bedenimde idi.kararlıydım. -Bu seferki mekan bir tren istasyonun,küçük bahçesindeki,zııraat bankası reklamı olan bir kanepeydi. Öğleden sonra bir yolcumu karşılamak için istasyona gitmiştim,trenin gelmesine daha çok vardı.Bahçeye girip en yakın kanepeye oturduğumda,genç,şehirli bir erkek,cep telefonuyla konuşuyor bir yandan da kapıya bakıyordu. Birden arka taraftan pejmürde kılıklı bir kadın geldi genç erkeği biraz iteleyerek oturdu.Yüzünü hiç çevirmiyor etrafıyla ilgilenmiyordu,böyle birinden nasıl bir öykü çıkardı ki.Yerimi değiştirmeyi düşünüyordum ki aniden döndü göz göze geldik.Ne kadar masum,parlak gözlerdi bunlar,ama asıl ilginç olan biri mavi diğeri yeşile meyyal,van kedisi gibi,sevimli bir şeydi. Sonra yine arkasını döndü. Yanımdaki genç,yerinden kalkıp,karşıdan gelen tombalak bir kıza doğru yürüdü.Genç kadının şimdi elinde bir resim vardı bakıp,bakıp hissettirmeden ağlıyor gibi sesler çıkarıyor arada bir burnunu çekiyordu. Aniden döndü tekrar gözgöze geldiğimizde belli belirsiz gülümser gibi,dikkatle bana baktı bana güvenmişti ve -sor ne soracaksan sor der gibi anlatmaya hazırım gibi yüzünde sıcak bir ifade belirmişti. -Resimdeki kim neden ağlıyorsunuz? -Ağlamıyorumki -Ağlıyorsunuz ağlıyorsunuz kim bu sizi ağlatan eşiniz mi? Resmi bana çevirip gösterdi hiçkırığa benzeyen bir sesle, -Kim diye ikinci kez sordum fotoğrafta,yirmisekiz otuz yaşlarında saçları dökülmüş kederli bir erkek resmi vardı -Gardaşımdı.. -Niye gardaşımdı diyorsun ne oldu ki -Gendi gendini intihar etti bizim köyde bi gaya vardır ordan gendini Fırata attı. Üzülmüş sorduğuma pişman olmuştum,artık ağlamaktan gözlerinin rengi belirsiz bir hal almıştı içim sızladı.Yaşı otuzuna yakın olmalıydı ama terü taze,pejmürde fakat temiz esvapları,yemenisi ayağındaki lastik ayakkaplarıyla korunmaya muhtaç hali içimi acıtmıştı. -Biz bi gız,bi oğlan iki gardaşmışah,babam anamı köyde bırahıp Almanyaya çalışmaya getmiş,dönecem diye söz vermiş ama bi daha ne aramış ne sormuş,onunan gidenler hep gelmişler ama babam bi daha dönmemiş.Sonra bi habar gelmişki alaman kadınla evlenmiş öle sölemişler anama.Anam kalmışmı iki çocuhla köyün ortasında garip çaresiz elde yoh avuçda yoh,şehirde halası varmış bizi oraya bırahıp almanyaya babamı getirmeye gitmek için düşmüş yola.Anamın fazla kimsesi yohmuş halası eyi bi kadınmış.Anam da hem cesur hemde çoh akılıymış.Anamın halası uzun zaman bize bakmış,yaşlı gadınmış günün birinde o da ölünce, bizi,hükümet bahar diye götürmüş yurda bırahmışlar.Gardaşımla uzun zaman anam gelir bizi arar diye çoh bekledik. -Ee sonra? -O, da bi daha dönmemiş ondan da hiç habar gelmemiş.Gardaşımı,başka bi yurda götürdüklerinde işte o zaman tam kimsesiz garip galmıştım her gün ağlardım.Sonra beni de bi ailenin yanına evlatlıh verdiler,çoh zengin değillerdi ama,yetimhanedekilerden daha iyiler şefkatlilerdi. Bakışlarımdan nasıl bir anlam çıkardıysa, -Öle deme emice yıllar geçti biz iki gardaş ayrı yerlerde böyüdük.Gardaşımın adresi gayboldu,ne gadar aradıhsa bulamadıh senin anlayacağın,ben yetiştim, böyüdüm,bir fabrikada işe goydular beni birini gördüm çoh sevdim o da beni sevdi,adı Necdet,uy anam uy emice,sonra biz evlendik -İyi ya,bir yuva kurmuşsun gözyaşı hiç dinmiyordu zavallı kadın ne kadar çaresizdi -Sen öyle san emice ben anamın gelini olmuştum,demekki gan çekmiş sevmiştim ama başka bi sevdayla aah olmaz olaydım gadersiz başım Çok sarsıci bir hikaye idi genç kadının anlattığı şok olmuş söyleyecek kelime bulamıyordum.anlatmaya devam etti, -Düğüne anası gelmişti,yani benim anam mış ne bilem o bizi bırahıp gettiğinde çoh küçüktük ne anamı ne gardaşımı tanımamıştım onlarda beni,zaten herşey bi çabuh olup bittiydi. Düğün gecesi daha bi araya gelemeden,Allahtan her şey anlaşıldı,gocam sandığım benden küçük gardaşım Mahmut,muş meğer. Durum anlaşılınca sır oldu Mahmut,evden gaçmıştı heç biyerde bulamadıh sonra acı haberi geldi vay gardaşım vay,bilmemki kime gızmalıyım anam bizi neye aramamış,takip etmemiş, sormamış ara sıra niye gelmemiş? ben şimdi bunların hesabını kimden soram? Sonunda babam,da döndü almanyadan o, alaman garısını boşamış şindi anamın yanında ama neye yararki,ben de sovuh davranim ona, anam dersen ne yapsın eksik etek o da yaralı yürekten bu gadar sıhıntıya kim dayanır? Kumral bir rüzgar,bitişikteki bahçenin kuruyan allı, yeşilli,sarılı kuru yapraklarını,savurup ayaklarımızın altında biriktiriyordu. Şark ekspresi gelmiş yolcular dağılmıştı benim yolcuda hemen,hemen gelmek üzereydi sordum -Burda kimi bekliyorsun ben buraya üç gündür geliyorum seni görmüş gibiyim. -Senin ne işin var burda emice ben eyleniyim... zaten gedecek yerim de yoh. O saf kadın gitmiş sanki fettan bir kadın gelmişti,Van kedisi gözlerini gözlerime dikerek adeta hesap sorar gibi beni azrlayan bir ses tınısıyla -Niye evine gitmiyorsun? dediğimde, -Gedemem getmem -Ama evladım seni evden beklemezler mi? -Arıyorlar -O halde git evine -Bağlasalar beni o evde durmam sıhıntı var içimde gapalı yerde duramim. Cebinden, ithal bir paket sigara çıkarıp titreyen elleriyle bir tane çekip lüks bir çakmakla yaktı,uzun,uzun içine çekerken bana da uzattı. Yalanmıydı bütün anlattıkları beni makaraya mı sarmıştı şaşkın, üzgün bir ruh haliyle elimi uzatıp geri çektim.Belkide ailesi kayıp ilanı vermişti,belki tüm anlattıkları kurmaca idi.her ne ise bu benim görevim değildi yazacağım romanda,ona bir bölüm ayırabilirdim ibret olsun diye ama,hikayenin gerçeğini hiç bir zaman öğrenemiyecektim. Önce kendim tedavi olmalı,sonra sağlıklı bir birey ve yazar olarak topluma fayda sağlayabilirdim tecrübelerimden yola çıkarak... Ben roman yazarıyım adım Nusret Boztepe,Van kedisi gözlü, bukalemun,tavırlı önce çok acıyıp üzülerek hikayesini dinlediğim genç kadının adını sormamıştım ama siz Kader diyebilirsiniz.Anlattıkları doğru mu idi önce inanıp acımıştım ama sonraki hali tavrı birden değişiverince tereddüde düşmüştüm. İyileşmeye yüz tutmuş, bir akıl hastasımı acaba? diye düşündüm.Ben de kafamda bir hikaye uydurdum neden olmasındı ki o da bir yazar, gazeteci, sivil polis olamazmıydı? Hergün,sokaklarda,kanepelerde,onlarca kişiyle yakın mesafelerde,örneğin toplu taşım araçlarında,gördüğümüz insanlar nasıllardı acaba dış görünüşleri her ne kadar iyi olsa da. Her gün her saat yanımızdan geçen kalabalıkların,içinde kimler yokturki,hırsızı uğursuzu, banka soyguncusu, seri katili,profu hacısı, hocası kimler gelip geçmedilerki yanımızdan,hayatımızdan biz kendini akıllı sananlar,kimbilir ne çok aldanıyoruz. 3-Ocak-2008-Bodrum Deniz karardı yine, içim de karardı.Bu günlerde ne çok Deniz isimli kişilerle karşılaşıyorum. Bu gün bir tv kanalında yaşlı bir kadın,Deniz adında genç bir sevgilisi olduğunu söylüyordu, belki doğru idi kimbilir belki de,amacı dikkat çekmekti.Çünkü işi gereği,hep göz önünde olmalıydI yoksa diğerleri gibi o da unutulur giderdi.Hele de gelir akarken,gider,geliri geçer de kötü günler için kenara birkaç kuruş konmamışsa, sonu o kadın gibi olacaktı Bir çoğunun yıllarca çalıştığı halde hiç bir sosyal güvencesi yoktu.Sanatın, bu denli hor görüldüğü,desteklenmediği bir ülkede,çöp toplayıp satan, geliriyle çocuk okutan,kadın gibi, hayatı inkisarlarla heba olan,yaşamının parıltılı günlerini anarak ve o günlerden kalan ihtişamlı tuvaletlere pırıltılı giysilere bakıp iç geçirenler, vaktiyle sanırım bu günleri hiç düşünmediler... Otuz pabucu varsa, belki beşe, üçe düşecekti.Gardrobunda satılmadan,bu güne kadar,özenle sakladığı,sahne elbiselerini hiçbir şeyle uyumlu aksesuarları olmadığı için artık kullanamayacaktı. Ama olsun giymesede,herbirinin üzerlerine sinen parfüm kokuları unutulmaz hatıraları vardı.Her biri ayrı bir olayın sessiz tanığı idi.Çekmecesini açtı,altınlarının kırık parçalarına kadar değerli ne varsa istemeyerek,kuyumcunun acıyan bakışları altında bozdurmuş her seferinde, eve döndüğünde,hıçkırıklara boğulup ağlamıştı.Borsayı, banka faizlerini denemiş kredi alıp, her seferinde daha büyük borçlara girmişti.Hiçbirinde başarılı olamıyordu.Değerli,anısı olan tek bir yüzüğü kalmıştı mekik,şeklindeki bu yüzük, elmas ve pırlantalarla bezeli bir şaheserdi.Sevgilisi Semih,söz yüzüğü olarak anneannesinden kalan manevi değeri de olan bu yüzükle Selviye aşkını isbat etmişti.Sonbahara doğru evleneceklerdi ama daha önce Semih Beyrutta ki inşaat işinin son rötuşları için gitmek zorundaydı.Selviye defalarca yemin ettirip söz almıştı.Her gün telefon edip,sık,sık mektup yazma sözü idi bu.Ayrılırken ikisi de duygulanıp sarılıp, sarılıp ağlamışlar bir türlü kopamamışlardı birbirlerinden.Semih gitti gider gitmez ilk mektubu geldi,ve daha sonra,Selvi ondan hiç bir haber alamadı,bütün çabaları boşa gidiyordu. Hiç bir arkadaşından, veya ilgili kurumlardan sağlıklı bir haber alamıyor kahroluyordu.Bir sabah kapısı çalındı,kapıdaki genç adam Selviye adını sordu, Semihin arkadaşı olduğunu söyleyerek elindeki zarfı genç kadına verdi.Fazla konuşmadılar beklediği haber mutlaka mektupta idi ve Semihin geçerli bir açıklaması olmalıydı.Gelen adamın nasıl biri olduğu ile bile ilgilenmemişti, fazla konuşmadılar adam gider gitmez genç kadın zarfı açtı,en kötü habere bile hazırlamıştı kendini.Paketten iki çocuk resmi ve bir mektup çıktı.Şöyleydi mektup.-Selvi bu benim vasiyetimdir başka hiçbir yakınıma göndermek istemedim.Ben evliydim öncelikle beni affet lütfen beni affet sana dönüşte söyleyecektim açıklayacaktım herşeyi. Ölmek üzereyim kaza geçirdim.Sen iyi bir insansın iki çocuğum var onları sana emanet ediyorum çünkü seni çok iyi tanıyorum, sana güveniyoırum ve hakkını helal et diyorum. Sahip çık çocuklarıma ne olur sen gerekeni en sağlıklı bir şekilde yaparsın beni affet sevgilim seni sevdiğim yalan değildi karımdan ayrılmak üzere idim böyle bir son biliyorum ki sende beklemiyordun.Kazadan sonra on gün komada kalıp ölen,Semihin çocukları melez,bir kız bir de oğlan çocuğu idi. Selvi,resimlere bakıp, bakıp günlerce ağladı.Çocukların kimlikleri ve nereden alınacağı bilgileri,mektuba eklenmişti.Mektupta annelerinden hiç bahsetmemiş çocukları bakım evine bıraktığını yazmıştı.Selvi çok ağladı ama isyan edemedi,kızmadı da. Ona barlar sokağında rastladığımda,genç bir erkeğin koluna girmiş gidiyordu beni görmedi gördüyse bile tanıyamadı. Bundan altı ay evveldi,son baharda,yürüyüşe çıkmak,parklarda dolaşmak,bahçe kanepelerinde otururken değişik insanlarla tanışıp onların,hikayelerini dinlemek için,sabırsızlanıyordum ki yine öyle bir fırsat çıktı. Bağımlı olduğum alkol yüzünden ne kadar tedavi olsam da yavaş, yavaş tanınmaz bir hal arzediyordu görüntüm. Beni alkolün kucağına atan yaşadığım,büyük bir aşk olmuştu.Bir affedilmez hata yüzünden eşimi,trafik kazasında kaybetmiştim. Elbet kendi hikayemi de bir gün anlatacağım. Tanrı sürekli,Selviyi karşıma çıkarıyor,o ise adeta beni tanımayıp yanımdan geçip gidiyordu.Tanışmamız, bir bankanın bekleme salonundaki kanepe üzerinde başlamış kırk yıllık dost gibi olmuştuk ama neden beni tanımazlıktan geliyordu? Karşılaşmamız bir mesajmı idi aklım ermiyordu hiç.Ona son kez rastladığımda, ilk tanıştığımız yerde, bankanın atm kuyruğunda tam önümde idi ve birkaç kişi kalmıştı. Burnuma gelen kokusu çok tanıdıktı bir an ona aşık mı? oldum diye geçti aklımdan yavaşça seslendim -Selvi hanım dönüp baktı evet o idi ve ayak üstü hal,hatır sorduk,onu birkaç kez gördüğümü ama kendisinin hiç tanımış gibi, tepki vermediğini benim de doğrusu bu, ya gücendiğimi anlattım gülümseyerek dinledi.Beni birine benzetmişsinizdir burda değil yurt dışındaydım diye ısrar etti ben de üstelemedim.Paramızı çekip metroya doğru yürümeye başladık,Selvi Taksimde işleri olduğunu söyleyip ayrılmak istediğinde yolda ki çiçekçiden çiçek aldım.samimi hislerle çok mutlu olduğunu söyledi.Biliyormusunuz dedi, -Geçen gece onu rüyamda gördüm kolunda genç bir bayan vardı hızlı,hızlı,koşarcasına yokuş aşağı gidiyorlardı. Bir yanlışlık yapmamak için onu yakından görmek istedim.bende koştum arkalarından.evet,evet Semihti emindim o idi işte,arkasına dönüp baktı. -Yalancı, yalancı bunu bana yapmayacaktın hem bağırıyor hem ağlıyordum. Yeniden dönüp baktı,bağırdı -Sen Tanrı tarafından seçildin sen seçildin sebep sin sen,sen çok önceleri seçilmiştin iyi kalpli biri olduğun için,çocuklarıma sahip çık. Yanımda yatan,küçük yeğenimi öyle sarsmışımki -Hala,hala uyan kabus görüyorsun herhalde dedi uyandım uyanmamla birlikte göz yaşlarım yine sicim gibi indi yanaklarıma.Rüzgar pencereyi açmış,yağan yağmur içeriye serpiştiriyordu.Birden titrediğimi hissedip kalkıp pencereyi kapadım, battaniyeyi üzerimize çekip uyumaya çalıştık. Gördüğüm rüyadan çok etkilenmiştim,uzun süredir ihmal edip gitmediğim bakım evine gidip emanet çocukları ziyaret edecektim yoksa bu rüyalar kabuslar daha çok devam ederdi. Selviden dinlediklerimi,arzu ettiğim gibi yazamamış tatmin olmamıştım belliki yeteneğimi yazma isteğimi de kaybediyordum yavaş, yavaş Kanepeler; 29-Aralık-2007-Bodrum Kanepeler, kanepeler, kanepeler boyutları ne olursa olsun modelleri aynı,renkleri ayrı ama misafirleri hep değişken mekanları da ayrı.Hastane salonlarında,bahçelerinde, istasyonların bekleme salonlarında, bahçelerde kimisi havasız, kimisi güzel bir doğa içinde ve deniz sahillerinde,şöyle denize karşı oturup,hayallerin kurulduğu, şehrin kargaşasından kurtulup biraz temiz hava alındığı, bir bardak sıcak çay eşliğinde çıtır simitlerin yenip yanındakilerle,birkaç dakikada ahbablıkların kurulduğu, kanepeler.Aynı zamanda seyir yeridir,baloncular çocukluğumuzu hatırlatırken,ardından kağıt helvacı, haşlanmış mısır hele hava da güneşli ve güzelse deyme keyfine.Çocuklu aileler, balon ve pamuk şeker tuzağına düşerken,geçen bir fotoğrafçının kısmetine de, askerden izinli gelmiş bir er veya nişanlı bir çift düşer.Kısacık molaların yaşandığı,sohbetlerin koyulaştığı,sevgilileriyle gelen çiftlerin uğrak yeri,ve mekanın, vefalı,sessiz hiç lafa karışmayan,dedikodu yapmayan, sırlar saklı kanepeleri... Ha birde bizim kültürümüzde olmayıp ta yavaş,yavaş mutfağımıza giren, kısa davetlerin, kokteyl,lerin,tepsilere dizilmiş,minik,aperetif, lokmalar içeriği bilinmeyen, ayıp olur diye de reddedilmeyen,gıda zehirlenmesi bile yapabilecek,o küçük aliminut yiyecekler kanepeler... Üçüncü hikaye de bildik bir hikaye ama birgün daha yeni haberlerle,birikimlerle, belki başka bir konuda yazacağım.Bu denemelerimi yazma isteğime karşı koyamadım.Başka birkaç öyküm daha var ikisini bir,şiir ve öykü kitabı için düşünüyorum.Konuları oldukça değişik içlerinde gerilim teması olan da var, sürprizli sonlarıyla birkaç ta,aşk öyküsü...

Diline saglık
Çok ilginç ve güzeldi ..
Biraz daha şiir olarak ve şiirin bekledikleri ile dizeleşmiş olsa çok daha güzel olacaktı eminim....
Kutluyorum çalışmanızı ve şiirlerime gösteriğiniz beğeni için size buradan teşekkür ediyorum . Paylaşan yüreğinize sağlık ....
TÜM YORUMLAR (2)