ey oğul bu sessizlerin sedasıdır...........
SİYA ŞAPEREN: KANATLARIN GÖLGESİ
westiyan, li hev nerin,
westiyan: yorgundular...
baktılar birbirlerine
yorgundular...
kanatlarını açtılar,
kara çadır misali kanatlarını
uzaklardan geldiler,
yabancı aşiretlerin diyarından....
ey oğul, duyduğun sessizlerin sedasıdır,
duy onu, duy!
birbirlerine baktılar....baktılar... baktılar
bu tan atılımında
patlak gözlerle, keskin gözlerle, yeşil gözlerle
mavi gözlerle, uzak gözlerle, kör gözlerle
avcı gözleriyle sevdalı avcıların....
ben kuşum, tavus kuşu, sukun arıyorum Şengal Dağları’nda’
‘ey avcı! şahinim ben, yardım istiyorum.
Yalçın kayalardır yuvam, gökyüzünü öperim
hisarları tanımam’.
! ey peşimdeki avcı! hissardır yuvam
çağrımdır sana, kork gölgemden! ’
‘inançlı bir kartalım yeryüzünde, köklerimi arıyorum
uçarım asi dağlarda tek başıma, o savaşta yokum ben! ’
o seher vakti, kızıl bulutlar yağarken..
gökyüzünde kanatlar büyüdü tekrar, virane gökyüzü....
eyvah!
ahir zaman savaşına durdular, onlar ki savaşçıdır
kılıç kuşanandır onlar... ihanet yok kitaplarında
ya oğul, budur bizim hikayemiz, budur tarihimiz
duyduğun sessizlerin sedasıdır.
gece gündüz demeden, sürdü savaşı kuşların
yoruldular.... lakin salmadılar kendilerini, bırakmadılar...
ve her biri, kendi kanadıyla uçup gitti savaş meydanından.
(Kardeş Türküler, Aralık 2002, hemawaz)
Ahh kaybettim mendilimi anacığım kaybettim...
Şurası çember çizdiğim yer
değil midir, etrafında fırdolayı dönüp durduğum,
ya burası aniden durduğum yer değil midir,
sonsuz hızda dönerken çakıldığım yer..
Kapalı gözlerim ve kapkara kanatlarımla uçarım,
ey yeraltı ve yeryüzü halkları;
toplaşıp gelin şimdi, nasıl da kayboldum gökte nasıl..
Saatimi bir dala yerleştirdim...
ah bilemezsin nasıl da acıdır zaman...
dökülen sular, ırmaklardan çekilen değil,
ince parmaklardan sızandır.
...mürekkep yazılır çeşmim yaşıyla
elin siteminden alul taşından
gönlümün şişesi sedparelenmiş.. sedparenmiş...
..........................sedparelenmiş.......
...............................................sedparelenmiş..........
Hangi betona değse ellerim,
yerde kanlar içinde uzanırım
hıncımdan..
Hıncımdan gömdüm ben en yakınımdakini,
ahh bilemezsin nasıl da suskundu gözlerim..
Sen şimdi bir taşa dök yaşını ki yüzün bilsin katı
cismin adını,
çünkü nereye atsan bedenini uçar gider kanatlara...
sızlanan gözbebeklerin,
terketme onları terketme, haydi uyansana,
tutsana ipliklerini,
liflerin takılıp sökülmesin ölü ağaç dallarında.
Ben buraya nerden geldim,
kim yazdı saati söylesene, nedir bunca kelime,
söz... yazdıkça kabarır sellenir çöllerim,
ıssız kerwanlarım dökülür yollara..
Bildim işte burası sonsuzca döndüğüm yer,
tutamadım kendimi,
uçmasam
ölürdüm ben daha doğmadan,
ağzımdan ince bir sıvı taşardı toprağa,
depremler yol olurdu, daracık yollarıma.
...............gelir geçer dünya gammı...
..............................gelir geçer dünya gammı...,
.................gelir geçer dünya gammı........
Ah nasıl da koptum zamandan bilemezsin,
kimler söyledi dolaştığımı
sokaklarda kimler...
yalan yalan! ! ! ben o ateşin etrafında dönüyordum hızla,
büyük büyük bir hızla......
Duydum ben korktuğum sararmış bir yapraktı,
oysa nasıl da ürkekti cansızdı yaprak,
neden bırakmadım ömrümü güz başlangıcı kuru-yaprak ortalarına.
Duyduğum korkumun gövdesidir biliyorum,
nasıl da koştum durmadan,
yumruklarım birer balyozdu yanlarımda,
nasıl da kaçtım ardıma bakmadan
bilemezsin nasıl...
kan ter içinde yığıldım yeryüzündeki en yüksek noktaya,
ıssızdım ve ıssızdı uçurum ah bilemezsin nasıl,
neden bırakmadım kendimi
neden, neden birleştirmedim ıssızlıkları neden...
Uyudum en dipsiz, en yüksek noktada, boylu boyunca uzandığım yer işte
yeryüzünün en korkunç ormanı,
canlı yorganını çoktan öteye gömmüş dünya ormanı..
Uyudum, yüzyıllar geçti, duymadığım ses: rengarenk cıvıldaşan mutlu insan sesleri,
duyduğum ses: suçlanmış, köşedeki sıska çocuk gövdesi...
Uyudum, üzerimden sıyrılıp geçen akbaba ciğerleri, bırakıldım, paramparça etimle kanlar içinde,
çöl ortasına yağmalanıp yenmiş milyonlarca yüreğimle,
Ahh nasıl da mutluydu akbabalar bilemezsin,
bu küçücük gövdeden çıkan milyarlarca yürek...,
oyuldukça, durmadan çoğalan atardamarlar...
Ve uyandım, gözlerimi açtığım oda: hatırlayamadığım upuzunn bir rüya....
Ahh bilemezsin nasıl da gerçekti rüyam nasıl da gerçek...
Uyandım, kapaklandığım mekan, bir bulutun mavi sırtı, ağırlığım nasıl da hafifmiş bilemezsin,
minicik bir off desen savrulup uçarım senin en
uzağına..
Uyandım sadece gördüğüm düş yürütüyor beni şimdi yolda, nefes alabildiğim hava işte ta oralardan geliyor,
ah bilemezsin nasıl uzakkk,
nasıl sonsuz bir
göktür orası,
nasıl kahredici, nasıl ağlanası, nasıl....
kollarımı iki yana açıp
bırakacağım kendimi işte tam oraya,
bilemezsin kanatlarımı iki yana açıp
nasıl da bırakacağım kendimi
o en yüksek noktadan aşağıya,
aşağıya...
oraya,
en
uzağa.................
Kayıt Tarihi : 15.5.2004 02:15:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)