Ceviz sandıkta bir kuş çeperden çepere kanatlarını gerdi, dantellerinden silkti tozlarını. Sızgın ışıkla buluşmadan ne çok beklemişti ayıp düşlerde, kaç yıldır ezilmişti şu kitabın altında ıssız nefesi. Kırmızı kırmızı gerinecekti ki, bir fiyonk oturdu boğazına... Tüyleri ürperdi.
Nasıl da süslüydü, buraya konduğunda. Geçmişsiz ve geleceksizdi. Vitrinden koparılmış toy bir salkım gibiydi bedeni. Rengini, sevdiğinin elinden içerken köpürecekti. Düş sulara gebe teni donacak, donanacaktı azgın sularda. Oysa tan arası sandığında sinmiş, gencecik bir filizin büyümesini ve gelip kendisini bulmasını bekliyordu yıllardır. Zincirini kırmak için biliyordu tırnaklarını.
Olsun… Gülümsedi. Yastığını yokladı. Evet, biraz kaymıştı son depremde, ama halâ oradaydı. Anılarını giyinmiş siyah beyaz vesikalıklar, altında şöyle bir kımıldadı.
Hah işte! … Nihayet... Ayak sesine tutunmuş gün ışığı…
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Tasvire şiirsel bir şekil vererek hikayeleştirmeye çalışmışsınız... Açıkcası usta isimlerin getirdiği olumlu eleştirilerden de etkilenerek sanırım, yazınızı sevmeye çalıştım... Lakin başaramadım...
O halde yazınız ile ilgili fikrimi şöyle ifade edeyim... ( ha çok da gerekli değil fikrim o ayrı ) Bu tarz yazılarda , ilk buluşmada yazar beni yakalayabilirse, benim için güzel odur... Yazının akıcı olması, betimlemelerin tüm dalgalanmalara rağmen bütünlüğü bozmaması önemlidir benim için..
ve birden fazla okuyup birden fazla olmamış dediğimdir şiiriniz yada hikayeniz..
bazen böyle boş boş konuşurum siz bakmayın bana )
Sandukalar
sandukalarda can yatıyor
canlar içinde bir can var
canlar içindeki
câaan
sandukalarda yazılar var
kendi kendini okuyor
kendi kendini okuyan
yazılar
sandukalar öd ağacından
misk ile amber kokuyor
cânımda tüten bir koku var
câaan
Asaf Halet Çelebi
Boş Ev'lerde yine de ceviz ağacı sandıkların kokusu kalır.
Ellerim
Perdelerini açıyor varlığının
Bir başka çıplaklıkla giydiriyor seni
Gövdelerini soyuyor gövdenin
Ellerim
Bir başka gövde yaratıyor gövdene
oktavio paz
öykü insandan,eşyaya sinen insanlıklarımızın birikiminin seslendirilmesi gibi..
****
necip fazılın eski elbiselerin hafızası öyküsünde elbiseleri giyenlere elbiselerin yaptığı tanıklıklar anlatılır..göz olup gözlemlediği insan yaşamlarını , insan kokusunu , insan anlamını anlatan bir dil haline dönüştüğünü farzediyor elbiselerin necip fazıl
Bir alıntı:
Düşün, düşün biz insanlardan evvel eskidiğimiz halde kaç insan eskitiyoruz? Bizim ıstırabımızı düşün! Biz vücutsuz kalan bir elbise miyiz, yoksa elbisesiz kalmış bir ıstırabın vücudu mu
“ Düşün, bir elbiseyle bir vücut arasındaki esrarlı rabıtayı düşün! O elbise ki, terzinin
elinden vücudun basit geometrisine göre yapılmış manasız bir kalıp halinde çıkar ve sonra bir
vücuda yapışıp onun bütün hareketleriyle yaşamaya başlayınca ne hale gelir, düşün!
Başlangıçta dümdüz bir alın gibi hiçbir şey ifade etmeyen elbiseler atılacağı güne kadar
vücudun her hareketini saniyesi saniyesine kaydeden korkunç bir hafızadır. Birçok oturuş
şekillerinin kabarttığı diz kapaklarımızı düşün! Her duygunun hususi biçim verdiği omuzlarımızı düşün..
****
Bir şiirsel öykünmeyi andıran bu öykü, parnasien, kozmik dinlemeler yapmış sanki sandık odasında
Anadoluda sandık gerçekten bir karakutu dur , kadınlarımız için...
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta