Ceviz sandıkta bir kuş çeperden çepere kanatlarını gerdi, dantellerinden silkti tozlarını. Sızgın ışıkla buluşmadan ne çok beklemişti ayıp düşlerde, kaç yıldır ezilmişti şu kitabın altında ıssız nefesi. Kırmızı kırmızı gerinecekti ki, bir fiyonk oturdu boğazına... Tüyleri ürperdi.
Nasıl da süslüydü, buraya konduğunda. Geçmişsiz ve geleceksizdi. Vitrinden koparılmış toy bir salkım gibiydi bedeni. Rengini, sevdiğinin elinden içerken köpürecekti. Düş sulara gebe teni donacak, donanacaktı azgın sularda. Oysa tan arası sandığında sinmiş, gencecik bir filizin büyümesini ve gelip kendisini bulmasını bekliyordu yıllardır. Zincirini kırmak için biliyordu tırnaklarını.
Olsun… Gülümsedi. Yastığını yokladı. Evet, biraz kaymıştı son depremde, ama halâ oradaydı. Anılarını giyinmiş siyah beyaz vesikalıklar, altında şöyle bir kımıldadı.
Hah işte! … Nihayet... Ayak sesine tutunmuş gün ışığı…
Kuş gözleri kamaştı. Kör sızıda öyle uzun kalmıştı ki, ceviz kokusu dolmuştu genzine... Severdi aslında cevizi. Ceviz kabuğu gibi, içinde yıllardır saklandığı bu sandığı severdi. Uçabilseydi bir yaprağın sırtında, mutlaka onu da severdi. Severdi aşkı, hangi bedende olursa olsun. İşte burnunda tüteceği körpe beden bulmuştu sonunda onu. Bir gün onun bedeninde merhaba diyecekti ırmaklara. Demek ki ışıl ışıl çarpacaktı kalbi yeniden. İçinde demlediği yaşlarını yaprak yaprak dökecekti bu yeni bedende. Sevecekti onu da. Bu tokayı sevdiği gibi, üstünde çapraz, bu yapma bebek gibi yanında uzanan, şu yeni gelen mendil gibi çerçevesi boyalı. Hiç görmediği yaprağını sevdiği gibi sevecekti hem de aşklara giden sonsuz yolları.
Anladı; beklemekten köhnemiş korkusunu bile sevecekti sonunda...
Aynur UluçKayıt Tarihi : 23.12.2009 00:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Aynur Uluç](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/12/23/kanatlari-ceviz-kokusu.jpg)
O halde yazınız ile ilgili fikrimi şöyle ifade edeyim... ( ha çok da gerekli değil fikrim o ayrı ) Bu tarz yazılarda , ilk buluşmada yazar beni yakalayabilirse, benim için güzel odur... Yazının akıcı olması, betimlemelerin tüm dalgalanmalara rağmen bütünlüğü bozmaması önemlidir benim için..
ve birden fazla okuyup birden fazla olmamış dediğimdir şiiriniz yada hikayeniz..
bazen böyle boş boş konuşurum siz bakmayın bana )
sandukalarda can yatıyor
canlar içinde bir can var
canlar içindeki
câaan
sandukalarda yazılar var
kendi kendini okuyor
kendi kendini okuyan
yazılar
sandukalar öd ağacından
misk ile amber kokuyor
cânımda tüten bir koku var
câaan
Asaf Halet Çelebi
Boş Ev'lerde yine de ceviz ağacı sandıkların kokusu kalır.
Perdelerini açıyor varlığının
Bir başka çıplaklıkla giydiriyor seni
Gövdelerini soyuyor gövdenin
Ellerim
Bir başka gövde yaratıyor gövdene
oktavio paz
****
necip fazılın eski elbiselerin hafızası öyküsünde elbiseleri giyenlere elbiselerin yaptığı tanıklıklar anlatılır..göz olup gözlemlediği insan yaşamlarını , insan kokusunu , insan anlamını anlatan bir dil haline dönüştüğünü farzediyor elbiselerin necip fazıl
Bir alıntı:
Düşün, düşün biz insanlardan evvel eskidiğimiz halde kaç insan eskitiyoruz? Bizim ıstırabımızı düşün! Biz vücutsuz kalan bir elbise miyiz, yoksa elbisesiz kalmış bir ıstırabın vücudu mu
“ Düşün, bir elbiseyle bir vücut arasındaki esrarlı rabıtayı düşün! O elbise ki, terzinin
elinden vücudun basit geometrisine göre yapılmış manasız bir kalıp halinde çıkar ve sonra bir
vücuda yapışıp onun bütün hareketleriyle yaşamaya başlayınca ne hale gelir, düşün!
Başlangıçta dümdüz bir alın gibi hiçbir şey ifade etmeyen elbiseler atılacağı güne kadar
vücudun her hareketini saniyesi saniyesine kaydeden korkunç bir hafızadır. Birçok oturuş
şekillerinin kabarttığı diz kapaklarımızı düşün! Her duygunun hususi biçim verdiği omuzlarımızı düşün..
****
Bir şiirsel öykünmeyi andıran bu öykü, parnasien, kozmik dinlemeler yapmış sanki sandık odasında
Anadoluda sandık gerçekten bir karakutu dur , kadınlarımız için...
TÜM YORUMLAR (4)