KANAAT
Hepimizin, her kese tavsiye ettiği fakat hiçbir zaman kendisinde tatbik etmediği bir terimdir.
Bazen de tembellikle, uyuşuklukla, pısırıklıkla karıştırdığımız ölçülerimizdendir.
Kanaat; terim olarak verilene şükretmek, rıza göstermek; verilmeyene ise ısrarcı olmamak, üzülmemek şeklinde ifade edebiliriz.
Allah Resulü ise bu konuda şöyle diyor “Ölümü çok zikredin. Zenginlik anında ölümü hatırlarsanız, bu (zenginliğin vereceği azgınlık ve şımarıklığı) yıkar. Fakirlik anında hatırlarsanız, bu, (halinizden şikâyeti önler) elinizdekine kanaat etmenize sebep olur.” Hadis (İbn-i Ebi’d-Dünya)
Bazı güzel hasletler vardır ki, her insan onlara sahip olmak, onları kendi hayatında yaşamak ister: Sabır, kanaat, cömertlik, tevazu, fedakârlık, cesaret gibi...
Güzel hasletlerimizin içerisinde kabul ettiğimiz “kanaat” yaşantımıza tatbik ettiğimiz zaman işler farklı oluyor.
Çağımızın hastalığı olan kanaatsizlik beraberinde israfı da getiriyor. Kanaatsizlik ve israf.
Dünya ekonomisinin büyük bölümünü tüketen, milli servetleri su gibi israf eden, ekolojik dengeyi bozan, ülkeleri birbirine düşman eden hep kanaatsizlik değil midir?
Oysa Cennet gibi dünyamızda kanaatkârca yaşasak; egolarımızı, heva ve heveslerimizi ölçülü şekilde kullansak Dünya’da cenneti yaşamamıza ne sebep olabilir ki?
Diğer taraftan tembelliği de yasaklayan dinimiz, çalışmayı da emrediyor. Daha doğrusu bize tevekkülü öğretiyor. Yapılabileceklerimizin hepsini yapmamızı, sonucunu ise Allah’a bırakmamız, onun takdirine bırakmamız tevekkül değ ilmiydi?
Deyim olarak kullandığımız “Deveni sağlam kazığa bağla.” Bizim için ne güzel bir ölçü.
Aslında ölçülerimiz çok. Yapıla bileceklerin hepsi biliniyor. Çağımız “Bilgi” çağı olduğu için; artık bilmiyorum, bulamadım gibi mazeretlere kimse inanmıyor. Ama konu heveslerimize geldi mi bütün bildiklerimizi unutur, gaflete düşeriz. Nedense hiçbirimiz kanaatkâr olmayız, kanaati hep başkasından bekleriz.
Bunun sebebi ise bir türlü doymak bilmeyen nefsimizdir diye düşünüyorum.
Âlemlerin Rab’bı olan yüce Allah şöyle diyor ya ”İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa bir vadi daha ister. İnsanoğlunun gözünü ancak toprak doyurur.”
Vadiler dolusu altınımız olsa yine bir vadi daha isteriz. Bizim anladığımız bu.
Peki, toprak gözümüzü doyurmadan nasıl doyup kanaate ulaşacağız?
Yine nefisle mücadeleye dönüyoruz. Tek kurtuluş. İnsanın kendi kendisiyle mücadelesi, muharebesi. İnsanın kendisine dönüşü. Yunus diyor ya “Bir ben var bende, benden içeri.” Görünmeyen düşman, düşmanların en sinsisi, insanın en büyük düşmanı “Nefs-i Emare.” Kendisin de var olan fakat elle tutulmayan, gözle görülmeyen; akıl gibi, ruh gibi göremediğimiz fakat varlığını inkâr edemediğimiz soyut varlıklar. İnsanın kendi kendisiyle mücadelesi. Öyle bir mücadele ki günün her saatinde, hem fiili, hem kalbi bir muharebe. Muharebelerin en büyüğü olanı, Allah Resulü’nün “Cihad-ül Ekber” dediği, nefisle mücadele. İnsan kendisine döndüğü zaman, kendi kendisiyle savaştığı zaman, bir savaşçı olmaz mı? Her insan Dünya üzerinde bir savaşçı değil midir? Bizler biliyoruz ki savaşçını iki mukadderatı olabilir. Şehitlik ve gazilik. Nefsiyle mücadelede yenilirse şehit olur, şühedaya karışır. Diğer taraftan bu savaşın galibi olursa (Ey mutmain olan nefis! Sen Rabbinden razı, o senden razı olarak dön Rabbine! Sen de katıl has kullarımın içine, gir cennetime!) Fecr Suresi, Ayet 27–30
Sırrına mahzar olur. Görüldüğü gibi her iki şekilde de mükaaffatların en büyüğünü kazanır. Hayatın erdemini yakalar. Yaşamak onurunun bilincine varır, onurluca bir yaşam sürer. Allah’ın ve Resulünün emrini yerine getirir. Kul olmanın gereğini yapar. Allah ve Resul’ünün rızasını kazanır. Rıza makamına ulaşır. Makamların en ulvisine kavuşur.
Mevzuunun başın da kanaat dedik ya, güzel hasletlerimizin içerisinde kanaat olduğunu da söylemiştik ya. Demek ki güzel hasletleri kazanmak için nefsi mücadelenin elzem olduğunu görüyoruz. Önce kendimizde kanaati bulmamız lazım. Ehli dil ne güzel demiş “Ne ararsan ara kendinde kendin de.”
İnsanın kendisine dönüp, kendisiyle yüzleşmesi gerektiğini düşünüyorum.
Kendimizle yüzleştiğimiz zaman umuyorum ki güzel hasletlerimizle de yüz yüze kalırız.
Çünkü kendi benliğimizi ortadan kaldırdığımız zaman,ortada Yaradan’ın kaldığını biliyoruz! ! !
Kendimizi bulabilmemiz umuduyla. Hoşça kalın.
VASFİ
Vasfi OkurKayıt Tarihi : 29.1.2011 18:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
kendisi
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!