Kan Tutması Şiiri - Dinmez Er

Dinmez Er
1210

ŞİİR


10

TAKİPÇİ

Kan Tutması

Kan tutuyor beni.
Havada kan kokusu var.
Doğanın kokulu pastel renkleri
Kayıpta...
Dağda,taşta,ağaçta,suda
Ve yollarda kan izleri.
Kan gölünde boğuluyor doğa.
Vurulmuş kanlar içinde Mehmet'im!
Son nefesinde...
Yatıyor, kurşun yemiş bir kayanın ardında,
Bu yüzdendir beni kan tutması...
.....
Gözlerim kan çanağı,
Kan ağlıyor yüreğim.
Al görmüş boğa gibiyim.
Kan kırmızı çığırtkanlıklara
Çıldırıyorum!
.....
Uzanmışlar vatan toprağının bağrına,
Şehitlik mertebesine ermiş Mehmet' lerim.
Analar, babalar daha ne kadar,
Kan ağlayacaklar, kan kusacaklar?
Al bayraklarla örtülü tabutlara sarılacaklar.
.....
Ben kırmızıya aşıktım oysa...
Kırmızı güller,al karanfilleri koklamayacağım.
Kan kırmızısı anlı-şanlı Bayrağım,
Dalgalanırken göklerde,
Ağlayacağım,ağlayacağım...

Dinmez Er
Kayıt Tarihi : 7.10.2007 20:13:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Her gün şehit cenazeleri,yeminler,ağıtlar.Ocağına ateş düşen aileler.Yetim yavrular, gaziler.Dul gelinler.Acılara garkolmuş analar babalar.Yetmiyor mu? Daha ne kadar çekilecek bu dayanılmaz acılar.?

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Meltem Ege
    Meltem Ege

    abi o ne güzel finaldi

    Cevap Yaz
  • Canan Eren
    Canan Eren

    Ben kırmızıya aşıktım oysa...
    Kırmızı güller,al karanfilleri koklamayacağım.
    Kan kırmızısı anlı-şanlı Bayrağım,
    Dalgalanırken göklerde,
    Ağlayacağım,ağlayacağım...
    ________ Rabbim tüm Mehmet'lerimizi korusun Allaha emanetler önce ..İnşallah bir gün kardeşlik türküleri hep bir ağızdan söylenir .. akan kan durur ,yüreğinize sağlık hocam. Kaleminiz susmasın Nicelerine +10
    Saygımla

    Cevap Yaz
  • Cevat Çeştepe
    Cevat Çeştepe

    Bu şiirinizin ekleniş tarihi 2007... O günden bugüne geldiğimiz noktaya bakınca insan buna sebep olanların., önleyemeyenlerin çoktan ülke gündeminden çekip gitmiş olmaları gerektiğini düşünüyor., değil mi ?
    Ama ., nerde ?... Hala utanmadan ortalarda dolaşıyorlar ve daha da utanmadan 'bize oy verin de bu durumu düzeltelim' deme cesaretini değil yüzsüzlüğünü sergiliyorlar...
    Ve ne yazık ki prim toplayıp., alkış alıyorlar... Yazık
    'ağla sevgilim ülkem'...
    Kaleminize sağlık sayın Dinmez Er...

    Cevap Yaz
  • Hatice Ak
    Hatice Ak

    Niyetim ne şiirin özüne dokunmak ne de bir ironiye imza atmak...

    Kendi halinde bir insan ve bütün insanlara güvenen biraz da saf (allem-kullem oyun oynamak açısından ultra cahil su katılmamış bir saf) iken, (antolojideki üyeler elbette ne şu anki sosyal durumu kriterize etmek için ne bir ölçü, ne de bir sınıfı-sınıfları ya da halkı temsil etmemekte elbette) ... biraz kızıyorum açıkçası, kim olduğu gibi görünüyor, kim göründüğü gibidir başlıklarını hatırladığım zaman..

    Öte yandan;

    Mehmet Akif Çanakkale Destanını hatırlıyorum birden hissederek;

    Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
    En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
    -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
    Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
    Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
    Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
    Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
    Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
    Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
    Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
    Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
    Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
    Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
    Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
    Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
    Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
    Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
    Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
    Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
    Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
    Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

    Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
    Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
    Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
    Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
    Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
    O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
    Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
    Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
    Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
    Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
    Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
    Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
    Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
    Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
    Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
    Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
    Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

    Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
    Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
    Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
    'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
    Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
    İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
    Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
    O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
    Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
    Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
    Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
    Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
    Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
    'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
    Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
    Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
    'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
    Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
    Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
    Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
    Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
    Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
    Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
    Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
    Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
    Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
    Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
    Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
    Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
    Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
    Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
    O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
    Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
    Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
    Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
    Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.


    Mehmet Akif Ersoy

    demiş ve bu gün de bu destan hala okunmakta iken, bizler hala üç beş kıytırık yorum için kişiliğimizden ödün vermekte miyiz diye düşünmekten kendimi alamıyorum...

    hal böyle olunca, ne bileyim işte...Susuyorum, kendi içimde volkanlar var patlayan...Kendi içime akıyor kanım...Kısacası ben de şiirdekinden farksızım...

    Cevap Yaz
  • İsmail Sağır
    İsmail Sağır

    yüreğinize sağlık... bu güzel şiir için kutluyorum sizi, tebrikler

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (7)

Dinmez Er