(Başta, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan
olmak üzere, bütün on beş temmuz şehid ve gazilerine….)
Baktıkça kuşatırken âfâkın ardı beni,
Bir ihanet çetesi ansızın sardı beni.
Hiç tereddüt etmeden arkadan vurdu beni;
Halkı hesap etmedi onca fikir cücesi,
Kan ile destan yazdık on beş temmuz gecesi.
Başkumandan şahlandı, dilinde Hak Teâlâ.
Salâlar yankılandı, titredi Arş-ı alâ.
Genç, ihtiyar, kız, kızan tekbirle çıktık yola.
Silahımız îmandı, şehit oldu nicesi,
Kan ile destan yazdık on beş temmuz gecesi.
Kurşun benim kurşunum, atanlar “Mehmet” değil!
Halkını şehit eden insan mı? Elbet değil!
Kime hizmet ediyor, dertleri millet değil,
Kursaklarında kaldı düşmanların hevesi,
Kan ile destan yazdık on beş temmuz gecesi.
Hakk’a teslim olanın derdi haktır, bilirim.
Göğsünde iman varsa alnı aktır, bilirim.
Ölümü öldürende korku yoktur, bilirim.
Gönlümüzde nakışlı “sevda”nın ilk hecesi,
Kan ile destan yazdık on beş temmuz gecesi.
Ayrı gayrı yok idi, bir olduk, iri olduk.
Türk’ü, Kürt’ü, Çerkes’i, Laz’ıyla diri olduk.
Alevîsi, sünnîsi vatanın eri olduk,
Satır satır çözüldü ihanet bilmecesi,
Kan ile destan yazdık on beş temmuz gecesi.
Mehmetçiğe, polise lâf söyletmem kimseye!
Şehid oldu, şan verdi; ile, ilçeye, köye.
Fikret’im son sözüm şu; haykırın her köşeye,
Onlar ile dağıttık yurduma çöken sisi,
Kan ile destan yazdık on beş temmuz gecesi.
(19 Temmuz 2016 Saat 04.00)
Fikret GörgünKayıt Tarihi : 23.8.2016 00:39:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
15 Temmuz 2016! “Kâbus” kelimesi çok hafif kalıyor. O gün bahçeden gelmişim ki, hem yorgunum, hem de rahatsız. Yatsı namazını müteakip karnımı doyuruyorum. Arkasından kendime gelebilmek için çayımı içerken, televizyonlarda olağanüstü bir şeylerin döndüğüne dair emareler beliriyor. Çok geçmeden Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın çağrısı. Ve telefonuma gelen sokağa çıkın mesajları. Hemen bisikletime atlayıp toplanma bölgesi olan Yunus Emre Caddesine ulaşıyorum. Cadde kısa zamanda dolmuş taşmış. Yediden yetmişe, çoluk, çocuk, genç, ihtiyar meydanda. Öfkeyle beraber kararlılık hakim. Ayakta duramıyor, kaldırım kenarına oturuyorum. İlk anda müftümüz Orhan Tosun, ile sevdiğim vaiz Aşır Toprak’ı görüyorum. Benim gibi onlar da Ankara’dan, İstanbul’dan iyi haberler almak derdinde. Sabah namazını, gündüzleri karşıdan karşıya geçmenin bile çok zor olduğu Yunus Emre caddesinin ortasında cemaatle kılıyoruz. Gözyaşlarımız aminlere karışıyor. O gece gerçekten İstanbul’da, Ankara’da destan yazıldı. Ancak eğer görev düşseydi Eskişehirlilerin de aynı kahramanlığı göstereceklerinin canlı şahidiyim. Üflesen belki düşecek olan bir ihtiyar vatandaşımız: “Cumhurbaşkanımız ayrılın demedikçe ayrılmak yok! ” diyordu. O gece duygular dolup dolup taşıyordu. Ancak dördüncü gece hislerim durulmaya başlayınca gece 03.00 – 04.00 arası, bu kahraman milletin duygularına tercüman olmak ve tarihe not düşmek adına bu şiiri gözyaşları içinde kaleme aldım. Aynı duyguları yaşayan, İstanbul’daki kızım Filiz Bulut ve diğer kızım Nezahat Görgün ve diğer bazı dostlarla paylaştım. Beğendiklerini ifade ettiler. Eskişehir’deki demokrasi nöbetinde okudum. Değişik yerlerde yayınlandı. İnternetteki aksaklık ve üyeliğimdeki bazı aksaklıklar nedeniyle gecikmeli olarak, kültürümüz adına yıllardır büyük bir boşluğu doldurduğuna inandığı “Antoloji.com” da yayınlıyorum.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!