''Yanıma otur dedim, karşımda fazla güzelsin..''
Yirmi yaşından yeni gün almış bir kadına hayatın zorluklarından bahsedemezsin. Çünkü, elinde parayla ay sonunu nasıl getireceğini düşünen bir annenin halinden anlamaz. Spor arabalardan bahsedersin, rugan ayakkabılardan, fondotenin tonundan ve saç boyalarından...
O gün bardan içeri girdiğinde, üstünde pahalı kahverengi deri ceketi, boyundan büyük deri siyah çizmelerinin içine soktuğu siyah kot pantolonuyla, at kuyruğu yaptığı saçları ile yavru bir tayı andırıyordu. Ben üzerimde salı pazarı patentli eski bir tişört, belediyeden verilen krem rengi yeni spor ayakkabılarım ve fazla yıkanmaktan kapri haline gelmiş mavi keten pantolonumla karşıladım onu;
-''Hoş geldin..'' dedim sesimde üşüyen bir serçenin korkaklığıyla..
-''Merhaba..'' dedi sesinde işlek bir caddenin tizliğiyle..
Önce sessizlik böldü bizi, sonra aramızda ki ıhlamur ağacından yapılmış masa. Önce bir kaç dakika ikimizde defans ağırlıklı oynadık, sustuk. İkimizde birbirimizden bekledik ilk atağı, ilk kelimeyi, ilk soruyu, ilk sigara yakma nedenini. Karşımda oturuyordu ve işlemediği bir suçun cezasını çekiyor gibi bakıyordu gözleri ama masumdu, bunu hissediyordum, bunu morarmış göz altlarından, titreyen parmak uçlarından ve omzuna yıldırım gibi düşmüş saçlarından anlıyordum. Ve ilk soru patlayan bir ampul gibi çıktı ağzımdan;
-''Şimdi ki hayatından memnun musun? ''
-''Evet. Ayrıca da seninle beraberken başka bir hayat da değildim. İlla ki ayırt etmek istiyorsan senden öncesi ve sonrası diyelim ve şuan yani senden sonra olan kısımdan bahsetmek gerekirse, müthiş hatta rahat ve güzel, şikayetim yok doğrusu..''
Bazen bir sigara yakmak bir için bir neden ararsın, bu cevap bir paket sigarayı yakmak için eşsiz bir nedendi. Bir sigara yaktım, ilk dumanı verdiği cevabın üzerine giydirdim. Gözlerim, deprem anında etrafa saçılan insanlar gibiydi, nereye bakacağımı şaşırıyordum, pencerelere değdirdim önce, duvarların tozunu aldım, çerezini birasından önce bitiren adama baktım, tartışırken sevgilisinin elini bırakmayan kızın merhametine dokundum gözlerimle ve son noktayı yine onun gözlerinin içme koydum. Ve garsona seslendim;
-''Pardon, bakabilir misiniz acaba; bir kadeh rakı ve iki dilim beyaz peynir alabilir miyim? ''
Garson, yakın bir arkadaşını kaybetmiş gibi cevapladı;
-''Çok özür dilerim beyefendi ama peyniri sadece dilimle veremiyoruz, eğer isterseniz meze tabağı getirebilirim..''
-''Kalsın o zaman, teşekkür ederim..''
Rakı da yalnızlıktan payını almıştı. Bu payı ona, cebimde az bir miktar paramın olması vermişti. Meze olmadan da içebilirdim, nasıl her gece odam da yalnız ağlıyorsam, nasıl herkesin dinlediği şarkılar bana daha çok acı veriyorsa, nasıl bir kaç milyonluk şehrin sadece sıfır kısmı olabildiysem, rakıyı da mezesiz içebilirdim. Buna alışıktım, yalnızlığa ve terk edilmeye...
Pınar tüm zenginliği ile karşımda oturuyordu. Binlerce dolar değerinde ki inci gözleri, paha biçilemeyen pürüzsüz teni ile karşımdaydı ama beni düşünmüyordu. Gözleri bir telefonuna bir saatine kayıyordu, istedim ki gözleri bir kez gözlerime değsin değer kazanayım, karşısında olduğumu fark etsin ama oralı bile olmuyordu. Ya etrafta olan biteni izliyor yada başımın üzerinde duran 72 ekran lcd televizyona bakıyordu. Bildiğimiz en iyi şeyi yapmaya devam ettik bir süre daha, sustuk. Ben bir sigara daha yaktım, o da bardağında kalan son damla birasını yudumladı. Bu durumu fırsat bilerekten sordum;
-''Bir bira daha ister misin? ''
Aynı saniye içinde cevapladı;
-''Ben müsadeni isteyecektim. Neden biliyor musun; yaşadığımız güzel anların hatrına buraya geldim, saygı duyduğum için geldim, ama senin ağzını bıçak bile açmadı, 45-50 dakikadır yaptığın şey sadece sigara içmek, ve elinde ki çakmakla oynamak, inan bunları ben olmadan da yapabilirsin, hoşçakal...''
Patlama zamanı gelmiş bir bombanın yakınındaysan kurtulma şansın yoktur. Pınar'ın ağzından dökülen cümleler bir jilet gibi beni ince parçalara bölmüştü. O an kendimi yerin dibine sokmak istedim, o an kendimi yakmak istedim, o an bu dünyada neden hala yaşadığımı düşündüm. Bazı anlar vardır, yıllar sürer. Bir kaç saniye yeter insanın kendini yerle bir etmesine. Bir kaç cümle yeter kendini bir leşten farksız hissetmesine.
Düşünce denizinde boğulmamama Pınar'ın barın kapısını kopan bir fırtına gibi kapatması izin vermedi.
Kadeğim de kalan son damlayı içtikten sonra bir sigara daha yaktım. Bir hiç olduğumu Pınar'ın son cümlelerinde daha iyi anladım...
Harun Tolga Peker
Harun Tolga PekerKayıt Tarihi : 24.1.2013 00:52:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Harun Tolga Peker](https://www.antoloji.com/i/siir/2013/01/24/kan-fali-birinci-bolum.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!