Kanıma girdin Bengisuyum süzüle süzüle… Kanıma girdin de ığlım ığlım, kan çekişiğim oldun. Oysa ne yoluna durdum, ne önüne çıktım… Yeğlemem böyle düzeysizliği. Sevinin kişilikli, onurlu ve soylu olanını severim ben. Yürek beklentilerimde bu soylu davranışa ve anlayışa yer verdim yıllardır…
‘’Yiğit bin yaşar, fırsat bir düşer’’ deyişince, öyle bir düştün ki duygularıma.. Yavaş yavaş, ıpıl ıpıl… Albeninizin akışkanlığına karılıverdi duygularım… Susuzluktan çatlamış bir toprağın suyu emmesi gibi… Usul usul, sindire sindire kayboldum duygu denizimde….
Şarkıların, türkülerin, şiirlerin en güzeli gönüller de esinini sürdürendir, derler. Seven yüreklerde umutları diri tutan, tazeliğini koruyan da budur belki de.. Sevi balkımalarında bu duyguları yaşamamak ne mümkün. Aslında, ya bir arayışın, yada bir umutsuzluğun ekini değil midir, düşleri gönül ocağında çıngılayarak içsel yangını oluşturan giz…
Seven her yürek kendi özleyişini ve umudunu dillendirir; umudun ışığına çağıldayarak akar. Sevi buğuları çiseleyen yağmur damlacıkları gibi… Kendi okyanusuna kavuşma çabası içinde olan bir damlacık su misali ve sessizce.. Özleyişin, anıların dilaver yanı ve yine özlemin, umudun sığınç ocağı olduğunu biliyor musun?
sol tarafından kalkmış bir taze
sabah bulunsun yanında
Kent! gümüş kanatlı melek
yalancı düşler uyuyor olsun