KAMER SURESİ
Mekkidir. Tarık ve Sad sureleri arasına yerleştirilmiş.
Resmi sıralamada 54, nüzul sırasında 37, sıradadır.
Tarık Suresi ile bire bir bağlantısı vardır. TARIK 12-14
Nübüvvetin 4, VEYA 5, yılında inmiş olmalı.
Konusu: 1-8 ayetler yaklaşan kıyametten söz eder.
9-42, ayetler Hz. Nuh kavmi ile Ad, Semud, Lut ve Firavun kavimlerinin akıbetlerini dile getirir. Helak edilişlerini anlatır. Biraz daha geniş bilgi verir.
Son bölümü mucizevi bir ihbar ile başlar. Mekke direnişinin kırılacağını haber verir.
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
1. Mûcize; terim olarak, Yüce Allah’ın, peygamberini doğrulamak ve desteklemek için yarattığı, insanların benzerini getirmekten aciz kaldığı olağanüstü olay olarak tanımlanır. Kur’an’ı Kerim’de mucize terimi yerine, âyet, beyyine ve burhan kavramları kullanılır.
Ayın yarılması olayında alimler arasında değişik görüşler var.
a) Mekkeli aristokratlar vahyi Allah’tan aldığına dair bir mucize ister. Efendimiz bu talep karşısında bir gece dolunay halinde ki aya parmağını yönelterek ayı şöyle ortasından parmağıyla işaret ederek keser. Ay o anda bölge insanına bir parçası bir dağın bir tarafında, diğer parçası da dağın öbür tarafında olarak görülür. Kureyş müşrikleri bu mucizeyi görünce (peygamberimizi kastederek) "Bu da Ebu Kebşe'nin oğlunun bir sihridir." Dediler. İçlerinden Ebu Cehil ise "Gelecek yolcularınızı gözetin. Muhammed, sizi büyülemeğe güç yetirse bile bütün halkı, bütün yeryüzünü de büyüleyebilecek değil ya! Onlara bir sorun bakalım. Onlar da sizin gördüğünüz şeyi görmüşler mi?" dedi. Gelenlerden sordular. Müşrikler bu mucizeyi inanmak için değil, İslâm davasına engel olabilecek bir şey gözüyle baktıkları için, hâdiseyi gördükleri halde inanmadılar, "Süregelen bir büyüdür" dediler.
Delil olarak ardından gelen ayetleri gösteriyorlar.
b) Ayın kıyamete yakın yarılacağı. Kur’an da son saatle ilgili ayetler mazi kipiyle geçer, geçmiş zaman kipi kullanılır. Bunun birçok örneği var. Bunun nedeni gelecekte olması muhakkak ve mutlak olan son saatin kesin gerçekliğini ifadedir. Yani bu konuda kimse tereddüt etmesin, oldu bilsin. ANKEBUT 50-51 ve İSRA 90-95
c) Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır âyetin, ayın hem Resûlullah döneminde yarıldığına hem de kıyamet yaklaştığında büsbütün yarılıp kıyametin kopacağına delâlet ettiğini savunur.
d) Bir kısım alimin ayın gerçekten yarılmış olmayıp bakanların gözüne yarılmış gibi göründüğü kanaatinde olanların görüşü pek itibar görmemiştir.
2. Müşrikler vahiy mucizesine hep sihir olarak bakmışlardır. İnkârcı akıl acayip bir akıl, vahye sihir der, sihre gerçek muamelesi yapar. MÜDDESSİR 18-25
3. Vahye tabi olmayan heva, heves ve arzularına tabi olacaktır. Hevasına tabi olmak aslında egosuna, nefsine, benliğine, şeytanına tabi olmaktır.
Allah insanı kul olma vasfında yaratmıştır. Eğer kul olması gerekene kul olmazsa, en olmadık şeyleri tanrılaştırmaya başlar. Bir Allah’a kul olmayan, binler tanrılara kul olmaya başlar.
“Ve küllü emrin müstekırr” Her şey gerçek yüzüyle en sonunda zuhur eder, oturur, istikrar bulur. Yani tüm yanılsamalar, tüm yanılgılar, tüm yanlışlar, insanın hevasını izlemesi, insanın halüsinasyonlarını izlemesi, insanın bir takım sahte öncülerin arkasına gitmesi, bir gün gelir ortaya çıkar, gerçek kendini dayatır ve artık o hale gelir ki gerçekten başkasını kabul edecek durumda olmazsınız. Yani gerçek kendisini öyle dayatır ki, siz yalanı savunamaz olursunuz. Artık onu yalanlama bahaneniz kalmaz. Gerçek, ben gerçeğim diye bağırır.
Peki bu durumda imanın bir yararı olur mu? Hiçbir yararı olmaz.
4. Bir cennetten haber veriyor, bir dünyadan. Bir doğruya, bir yanlışa çeviriyor dikkatleri.
Yani her türlü, akılın her türlü haline hitap ediyor Kur’an. Basit akla, mürekkep akla, süper akla, dahi akla, hepsine hitap ediyor daha ne yapsın. Allah’ım ben anlamadım benim zeka seviyem düşüktü, benim seviyemi aştı. Veya benim seviyem çok yüksekti bana ulaşamadı diyemez insanoğlu. Vahiy her zekaya mutlaka bir biçimde ulaşır.
"Müzdecer; Yasaklayan ve men eden, sakındıran öğüt demektir.
5. Öyle bir hikmet ki insanı hedefine ulaştırır. Pusulasız ve haritasız bu hayat okyanusunda bu gemi nereye çarpar, nerde parçalanır. Vahiy pusulayı ve haritayı temsil eder.
Eğer yolcuysanız, yolculuğunun bilincindeyseniz, yola revan olmuşsanız, bir menziliniz varsa mutlaka bir yol haritasına da ihtiyacınız var demektir. İşte Hikmetun baliğatun bu. maksimum yararı olan bir harita.
Uyarının kerameti yetmiyor, uyarılanın istikameti de gerekli.
6. Eğer kapıyı vurdun, kapı açılmıyorsa vurulacak çok kapı var, devam et. Eğer yüreğinin gözü kör, yüreğinin kulağı sağır, yüreği yoksa, yüreği olanlara eriş. İşine bak, gündemini takip et, onlara kilitlenme ve onlar seni umutsuz kılmasın. Onlardan müteşekkil değil, onlar ölmüş olanlar.
Hakikat lügatında onların karşılığı ölüdür. Ölüleri diriltemezsin. Sen ölmemiş olanlara, veya hastalanmış olanları ara. Git bul, onlara vahyin şifasını dağıt.
7. Suçlu ruhlar mahkemeyi tutuklu beklerler. Çünkü suç delilleri sabittir. Büyük mahkemeyi beklerken onlar için kabir “hufratün min huferin niran” (Hadis) cehennem çukurlarından bir çukura dönüşmüştür. O ruhun mekanı bir ceza evine bir zindana dönüşmüştür. Eğer beraet delilleri sabit olsaydı “ravdatün min riyazıl cenneh” cennet bahçelerinden bir bahçe gibi olacaktı. Özgür bekleyecekti mahkeme gününü, zincirsiz bekleyecekti. Yani tutuksuz yargılanacaktı. Ama suç delilleri sabit olunca yargı gününe kadar tutuklu kaldı. Bu da onu bitirdi.
8. Yani insanın dumanının tepesinden çıktığı, insanın hücrelerine kadar eridiği bir gün. Yüreklerin, sahibini boğarcasına gırtlağa dayanacağı dehşet günü.
************************************************************************
9. Kur’an tarihten bir pencere açıyor. Dünyamıza gidiyor. Rabbe yabancılaşan, Allah’la irtibatını koparanların kıssalarına giriyoruz. Nuh kavminden başlıyor.
Zımnen bize kulluk edenin Mevla’sı biz oluruz. Yani o benim kulum, çünkü sadece beni rab edindi. Dercesine. Yani benim kulumu tufandan ben kurtarırım. Benim kulumun Mevla’sı ben olurum. Yer gök tufan olsa kulumun kılına dokundurtmam. İşte bu, Allah sevdiği kuluna nasıl yeri göğü hizmet ettirir onun kıssasıdır Nuh kıssası.
10. Hz. Nuh bittim dediği an. Kendi bittiğini Allah ona gösteriyor. Çünkü ardından gelen zaferi kendisinden bilir. Rabbim de yettim diyor ve onu o zalimlerden kurtarıyor.
Allah resulünün bittim noktasını biliyorsunuz değil mi? Taif dönüşü. Hani taife gitmişti, bir umut diye gitmişti, Mekke onu kovmuştu. Artık Mekke hayatına kastediyordu. Taife vardığında taşlarla karşılandı, tükürüklerle karşılandı, küfür ve hakaretlerle karşılandı alemlere rahmet Hz. Muhammed S.A.S. O insanlık ufku.
“Allahım, kuvvetimin yetersiz kaldığını, çaresiz olduğumu, halk nazarında hor hakîr hâle düştüğümü görüyorsun. Ya erhamer rahimiyn, zayıf görülüp ezilenlerin Rabbi sensin. Kötü huylu ve kötü tavırlı yabancı düşmanın eline beni terk etmeyecek, hattâ himayemi ellerine verdiğin akrabadan bir dosta bile beni bırakmayacak kadar Rahimsin.
Allah’ım, bana karşı gazablı değilsen; çektiğim eziyet ve belâlara hiç aldırış etmem. Ancak şu da var ki, koruma sahan bunları da çektirmeyecek kadar geniştir. Allah’ım, gazabına maruz kalmaktan, yahut rızasızlığından, senin bütün zulmeti parıl parıl aydınlatan, dünya ve âhiret hallerinin yegâne selâmete çıkartıcısı olan NUR’u Vechine sığınırım. Allah’ım rızan olasıya senden affını diliyorum. Havl ve kuvvet ancak seninledir.”
Hz. Nuh daha farklı bir misyon gerçekleştiriyordu. Hz. Peygamber daha farklı bir misyon. Aslında her peygamber farklı bir hayat durumuna cevaptı. Her peygamberin içinde olduğu ortam hayatta karşılaşacağımız farklı bir duruma çözüm getiriyordu. Nuh peygamber karada gemi yapmayı temsil ediyordu.
11. Gerçekten görevlerini yapıp, bittim Allah’ım derse, yer ve gök yardıma gelir. Sen gemiyi yap, denizi Allah ayağına getirir.
12. Ey Nuh, gemin vardı denizin yoktu. Al deniz de benden olsun dedi Rabbim
13. Hz. Nuh’u kurtaran gemi değildi. Derme çatma bir gemi ile o tufanın içinden çıkamazdı. Asıl Hz. Nuh’u kurtaran Allah’tı, tahta ve çivi değildi. Parmak ayı gösterirken parmağa bakmayın.
"Düşür" gemiyi bağlayan tahta ve demir, çivi gibi şeyler demektir.
14. Yani siz Allah için yola çıkın, Allah için hizmetinizi yapın, eğer size nankörlük yapılıyor, kıymetiniz bilinmiyorsa korkmayın, Allah kıymetinizi bilir, ödülünüzü de verir.
15. Dünyadaki kapalı açık tüm toplumların ortak efsanesi tufandır. Tabi ki bu efsane değil hakikat. Ama o toplumlara efsane olarak geçmiş.
16. İşte Peygamberleri inkâr eden kâfirce ve kibirlice vaziyet alan her kavmin akıbeti böyle pek feci olacaktır. Bir kısmı dünyada geçici olarak rahat yaşasalar da akıbet, ölerek hak ettikleri azablara kavuşacaklardır.
Kur'an-ı Kerim'de tekrar tekrar beyân olunan bu gibi tehditlerde yine bir ilâhi merhamet eseridir ki: Kabiliyetli olan kimseler bunları düşünerek hayatlarını tanzime, kalblerini imân nuru ile aydınlatmaya muvaffak olsunlar.
17. Vahiy düşünenlere inmiştir dostlar, düşünenler ders alırlar. İbret almak için kafayı kullanmak lazım. Onun için ibret akıl sahipleri için kullanılan bir kelimedir. Akılsızlar için ibret kullanılmaz.
Kur’an sadece ve sadece kendisi ile amel edilmek için indirildi. Yaşanmak için indi. “Fakat insanlar tuttu, onu okumayı amele dönüştürdü.” Kadı Iyaz
18. 19. “Sarsar” soğuk veya gürültülü bir fırtına demektir. Uğursuzluğu devamlı bir günde ki uğursuzluğu, onların helak olmaları ile son bulmadı da, kıyamete kadar kabirde azab gördüler.
20. Hadramevt. Ahkaf; Bugün Yemen sınırları içinde kalan okyanusa paralel bir bölge ölüm yeşili yani. Kum tepelerinin altında ölü bir medeniyet. Belki de ismini buradan alıyor.
Küstahlaşan her medeniyetin akıbeti budur. Onlarda 12 – 17 m kumun altına gömüldüler bu yüzyılda kalıntıları ancak bulunabildi, uzaydan tespit edilebildi.
21. 22. İnsanların ondan öğüt alarak dindarca bir hayat yaşamaları için kolaylaştırdık. Her iyi niyetli insan, o apaçık kitaptan istifade edebilir. Bu hakikati güzelce düşünerek o ilâhî kitabın gösterdiği yolu takibedenler ne kadar az!. Bu, üzülecek bir hâl değil midir?
23. 24. Melek peygamber istiyorlar. O zaman da biz meleklere mi inanacağız diyecekler.
Bu takdirde biz dediler sapıtmış ve çıldırmış oluruz. Yani bize ahmak derler, çılgın derler, deli derler, sapık derler.
25. Sapıklar başkalarını sapıklıkla suçluyorlar.
Allah’ın elçisi Salih (a.s) onlara ben bir ilahım, ben insanüstü bir varlığım dememişti. Ben istediğim her şeyi yaparım, benim her şeye gücüm yeter, beni Rabb ve İlah bilin, bana kulluk edin filan da dememişti. Hiçbir peygamber böyle bir şey dememiştir zaten. Tarih boyunca tüm peygamberlerin dediği sadece şudur: “Biz Allah’ın elçileriyiz. Biz de sizin gibi birer kul, birer insan, birer beşeriz. Bizim sizden farklı bir tek yönümüz var; o da Rabbimiz bizi elçi seçmiş, bize vahyini göndermiştir. Bizler de aynen sizler gibi Rabbimize kulluk etmekteyiz.”
26. "Esir" ziyade ve büyüklük taslayarak sevinen, böbürlenen, hayret, gaflet, dehşet içinde bulunan kimse demektir.
27. 28. “NâkatAllâh” (Şems/13) Kur’an da geçtiği şekliyle Allah’ın devesi diyor Kur’an. Bu ardullah gibi, Allah’ın arzı, Beytullah gibi Allah’ın evi gibi bir kullanım. Kamu malı bu deve, sahipsiz yani.
Müşriklerin benzer bir uygulamaları vardı. Onun için ilk muhatapları da uyaran bir ayet bu kıssa böyle. Müşrikler mesela üst üste 5 batım doğuran deveyi kutsal addederler salarlardı. Mesela üst üste iki kere ikiz doğuran deveyi kutsal atfederler salarlardı. Peki salınan deve ne olur? Ne ot verirler, ne su verirler, ne bakarlar, ne çekerler, yarasına bakmazlar. O Allah’ın devesi.
29. Koca bir kavim sahipsiz bir deveye hunharca saldırdığı için helak oldu.
30. Salih (aleyhisselâm) "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. İşte O söz, yalanlanamayan bir tehdit idi' diye tebliğ etti." (Hûd, 11/65)
Rivâyet edildiğine göre Sâlih (aleyhisselâm) onlara: "Yarın yüzleriniz sararacak, yarından sonra kızaracak, üçüncü gün kararacak sonra da sabahleyin başınıza azab gelecek" dedi. Derken bu alâmetleri görmeğe başladıklarında Sâlih (aleyhisselâm)'i de tutup öldürmek istediler. O da Allah'ın emri ile beraberindeki müminlerle Filistin'e gidip kurtuldular. Dördüncü gün ki bir pazar günü idi, o bölgeye azab geldiğinde, gözleri baka baka, titreye titreye bir anda helak oldular. Nitekim onların bu durumlarını "Bu yüzden kendilerini göre göre yıldırım çarpmıştı." (Zâriyât, 51/44) âyeti açık bir şekilde ifade etmiştir.
31. Sonunda çürüyüp un ufak olmuş ağaç kırıntısına, talaş parçasına döndüler. Nasıl bir belaysa talaş oldular diyor. Yani ağaç kırıntısı, süprüntüsü oldular.
32. Bu kıssadan alacağımız ders; görkemli bir uygarlığın sonunu bir deve bile bitirebilir. Nemrutun sonunu bir sinek getirdiği gibi. Onun için zalimler mutlaka bir biçimde cezalarını bulurlar hem de hiç ummadıkları küçük gördükleri bir şeyin elinden bulabilirler, dikkat edin ders budur burada.
*************************************************************************
33. 34. İman ailesi, karısı bu aileye ait değildi, helak edildi.
35. 36. Kaçamazsınız, Allah’ı atlatamazsınız.
"Batş": Azap ile şiddetli bir şekilde yakalamak demektir.
37. Aslında gözlerini ne kör etti? Şehvet. Şehvetleri başına vurunca gözleri görmez oldu, hakikati görmez oldu. Madem uyarımı göz ardı ettiniz o halde azabımı tadın dedik.
38. Lut gölünün derinliği 40 m. Suyun altındadır. Şu anda Lut gölünde böcek dahi yaşamaz. Bir su düşünün ki içinde bir tek bitki bitmiyor, bir tek böcek yaşamıyor. Öyle bir su. Bunlar hep ibret aslında.
39. 40. Buradaki ders, ahlaki çürüme, çöküşü kaçınılmaz kılar. Yozlaşmaya karşı mücadele edenlerde içlerinden çekilip alırlar.
Bunlar gibi uyarıları yalanlayan çağdaş kâfirler hakkında da buyuruluyor ki. "Şüphesiz Kur'ân'ı da kolaylaştırdık düşünmek için, fakat hani düşünen?"
41. 42. 43. Sizin kâfirleriniz, hitap, Mekke ehline, dolayısıyla Araplar'a ve son asır insanlarınadır. Yani ey bu zaman insanları! Sizin kâfirleriniz Onlardan hayırlı mıdır? Allah'ın azabından kurtulmaya daha mı layıktırlar? Yani ahirzamanda yaşayan insanlar, ne kadar küfr ve isyan ederlerse etsinler Allah'ın yanında ceza ve sorumlulukları yoktur diye aklanmanıza dair semâvî kitaplarda bir açıklama mı vardır?
Allah nezdinde hatırlı kâfir yoktur.
44. Örgütlü küfür eğer galip geleceğini düşünüyorsa Firavuna baksın. Yer yüzünün en örgütlü küfürü o idi, o bile galip gelemedi.
45. İşte bu bir mucize. Bu ayetin inişinde 11 yıl sonra gerçekleşti Bedir’de.
Allah’ım şu bir avuç insanı da eğer helak edersen, edilmesine izin verirsen sana kulluk eden kalmayacak, demişti ve arkasından Bedir zaferi gürleyip geldi ve işte arkasından da bu ayeti okudu.
46. Yani o bozgun, onların tam cezaları değil, bir başlangıçtır. Asıl vaad edildiği zaman kıyamet saatidir.
“Dâhiye” kurtulma çaresi olmayan bela ve musîbet demektir.
47. 48. SAKAR: Özel bir cehennem. Ne öldürür ne diriltir, öyle bir yer ki; ne ölebilirsin ne yaşayabilirsin.
49. Müşrikler kâfir oluşlarını kadere bağlıyorlardı. Kader, ölçü ile yaratılıştır. Amaçlılık ve anlamlılıktır.
Kaderde sonucu bedbahtlık, sorumluluk ve mahkûmiyyet ile cehenneme götürmek olan suç ve günahı, sevab ve mutluluk vesilesi yapılamaz. Onun için suçlular suçlu olduklarından dolayı sapıklık ve azab içindedirler.
50. Allah’ın dilemesi ile yapması arasında zaman farkı yoktur. Allah isterse bir toplumu bir anda yok eder.
“İzâ erade şey’en en yekule lehu kün feyekûn” (Yasin/82) bir şeyin olmasını istediği zaman ol der, o da hemen oluverir. Bu bağlamda Allah’ın bir toplumu isterse anında yok edeceğini, fakat bunu bir yasaya bağladığını ifade etmek için bu bağlamda gelmiştir bu ayetler. Helak sürecinin sonucunda.
51. 52. 53. İlahi mesajın ıskalanmayacağına bir atıf.
Demek ki insanın helak olduktan sonra da bir istikbâli vardır. Ve istikbâlin hakikatı, dünyada yaptığı işlerin bir özetidir. Hak teâlâ'nın yanında mizana (ölçüye) konacak olan ancak odur. Ona göre haşrolunacaktır. Helak olduktan sonra gerçeğin böyle olacağını düşünen bir kimse ise elbette defterini küfür ve suç ile kirletmez.
54. “Neher” kelimesine “bol ışık” mânası da verilmiştir. Buna göre âyetin meâli şöyle olur: “Takvâ sahipleri cennetlerde nur içinde olacaklardır.”
55. Muttakiler, geniş mülk sahibi, aziz olan, kendi mülküne erişilmez olan, ne varsa her şey kendi mülkünde bulunan, güçlü mülk sahibinin yanında, huzurunda cennetlerde ve ırmaklardadırlar. İşte bu mertebeden daha şerefli ve bütün mutlulukları bir arada bundan daha fazla toplayabilecek hangi mertebe vardır?
Sadakat tahtında, sonsuz iktidar sahibinin yüce huzurunda.
KAMER SURESİNİ HAYATA TAŞIMAK.
1. KIYAMET YAKLAŞTI KUR’AN-IN SESİNE KULAK VER.
2. TARİHİ ESERLERE KUR’AN-IN GÖZLÜĞÜ İLE BAK.
3. İNSANIN FITRATINA TERS DÜŞECEK EYLEMLERDEN GERİ DUR.
4. HAYATIN SONUNDA İNSANI YA CENNET YA CEHENNEM BEKLİYOR.
Osman Erdoğmuş
Kayıt Tarihi : 15.5.2018 20:59:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tefsir derslerinden aldığım notlar.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!