ı
Güneşin rahminden düşen bir kıvılcımdır kavgam
Afganlı çocukların dinlediği masallar kadar
hala kanlı bıçaklı gözbebekleri
şövalye yeminlerinden kan fışkıran gecelerde
kurşun dökülmüş avluda şafak ölümleriyle
kanatları yıldırım gibi gerilmiş
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Şiir şairin ellerinde şekillenir, okuyucunun dilinde hayat bulur ya da can çekişir...Bu şiir hayat bulmuş...
ı
Güneşin rahminden düşen bir kıvılcımdır kavgam
Afganlı çocukların dinlediği masallar kadar
hala kanlı bıçaklı gözbebekleri
şövalye yeminlerinden kan fışkıran gecelerde
kurşun dökülmüş avluda şafak ölümleriyle
kanatları yıldırım gibi gerilmiş
aynaların incelttiği zamanı bekliyor
her gün barut kokulu yeminler büyütür kirpikleri
alın çizgileriyle korkutup sabahları
tren ve insan çığlıklarını
ihanetli hislerin diş izlerini
yargısız bir cellat hışmıyla boyunlara vuran
kavgam
kamburumda taş anıtlar gibi yükseliyor
COK MERAK EDİYORDUM BU ŞİİRİNİ COK BEGENDİM
ELİNE SAGLIK :))
Sayfanızı tekrar ziyaret edeceğim. Tebrikler. Mualla Yasdıman
güneş çığlıklarını duman duman bastıran
gül yangınları beslenir ince dudaklarında
artık bu hüzünlü şehirde düşünemem seni
Güzel bir şiir okudum.Teşekkürler Fatih bey.
'İçine helezonlar düşmüş çıplak sokaklardan
yanmış tabutlar uğurlanır şimdi şakaklarına
güneş çığlıklarını duman duman bastıran
gül yangınları beslenir ince dudaklarında
artık bu hüzünlü şehirde düşünemem seni
kamburuma küfredenlerden sayıyorum kaderini
ve
şapkasını sel suyuna düşürmüş köylü kadar
üzülmüyorum kavgamın bıraktığı artıklara.'
duygu yüklü bir yürekte çağlamış dizeler, sitem ve dik duruşun şiiri olmuş... özgün imgelerle örülü ve kendini okutan... şairi ve şiirini kutlarım...
Şiiri okurken nefesim kesildi, aradan yarım saat geçti hala kendime gelemedim.. Ben seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi? Benimde bildiğim bi şey var ki; inandığın kavgan zaferle son bulacak...Şiirin son hali mükemel! Her dizesi... Hiçkimse böyle güzel yazamazdı... Ve şimdi orada olup, seni kocaman kucaklamak vardı... İyi ki varsın! İyi ki şairsin...
Bazı şairler, bir mısra-i berceste bulduklarında,şiiri bitirir...tüm şiiri sırtlanıp götürecek bu dize ile yetinirler. Elbet bu da bir yöntem ve böyle yapıldığı için eleştirilmeleri de gerekmez.Bu sadece bir tespit. Bazı şairler de her dizelerinin birer mısra-i berceste olması için, her dizede okuyucuyu derin düşüncelere sevk edecek bir çalışma içine girer...
Bu şiir de bu tür bir çalışmanın ürünü...
Lafın uğramadığı, sözün haklı ve gamlı saltanatını sürdüğü...
recep hocaya müthişliği konusunda kesinlikle katılıyorum fatih , ama şairde menzil yoktur demeden de geçemiyorum ....
..............bu şiiri yıllar sonra bir gün tesadüf bir yerde okumak istiyorum, umarım kalitesi farkedilir .
selamalrımla
artık bu hüzünlü şehirde düşünemem seni
kamburuma küfredenlerden sayıyorum kaderini
................
Tebrik ederim Fatih Bey,
Şairler ağlamasın diyorum. Şiirler kin kusuyor.
Şairin acısı çünkü, şiiri şiir yapan.
Ayşe Anlamış bende anladım yeter herhalde
Turhan Toy
Bu şiir ile ilgili 12 tane yorum bulunmakta