Hey İstanbul uyan artık mahmur uykularından,
İçimde besteleri kurşunlanmış türkülerle sana geliyorum,
Esrarından arşa değen yerlere mi çıkıp ikamet edeyim
Yoksa sefere çıkmış her gemiye bu miraçtır deyip mi bineyim.
Kalkıp göç eylemezken başımızdan
Dişleri sökülmüş eylül sabahı,
Urganda boynu kırılanlara selam olsun Hubeyb’den
İşkencede ölenler selam size, Yasir’den, Sümeyye’den
Şarapnel parçasıyla havaya uçan er selam sana Şamil’den
Ruz-i mahşere mi kalsın feryadı Bilal-i Habeş’in
Ufuklarda gördüğüm şimşekler ruhumu kırbaçlarken,
Öksüz bir hasret kayserlerden kurtarıp haşyetini
Mekke Medine kokularıyla içime iliştirirken,
Gel ey sultan-ül enbiya çölde ayak bastığın yerleri öpeyim.
Ağ örmeyi unuttu artık mağara önlerinde örümcekler
Kalk gidelim deyince yerinden kalkmıyor dağlar,
Ayaklarım diz boyu kan, hala masum sırtlanlar,
Dil buhranda, kulakta pas, gözler ölüme sağır,
Yetiş ceddim, Çanakkale’deyim, Niğbolu, Gelibolu’dayım
Son tabya düşmek üzre,
Arzın merkezine seyahat başlamadan önce,
Sükûta makber, başkaldırı atları payansız, yürek eczasız
Alnımın ortasında açılan bir gökyüzü düşün,
Havalansın ebabiller
Her taraf ebrehe dolu, her taraf fil ordusu.
Kayıt Tarihi : 17.11.2007 00:38:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)