KALE
Atlar bağlanıyordu yularından
Bahçesinde harabenin
Bir asker geçiyordu
Bahçesinden harabenin
Yuları tutanlar da bağlanmıştı yularından
Bir harabenin sevdasıyla.
Taşlar yuvarlanıyor, yosunlar sesleniyordu.
Yalnızca birkaç asker sürülmüş.
Lekesinden korkuyordu bizimki,
Harabenin taşının.
Cesaret makyajını sürünmüş.
Gördüğü görülmüş, bildiği bilinmiş.
Ne çok üstü gelip geçmiş yıllar boyu.
Bahçesinden bile ürküyordu harabenin,
Hizmet etsin bir amaca, ait olsun istiyordu.
Korumanın ne manası olurdu,
Oldum olası yıkık harabeyi?
Taşındı, tuttu atını yularından.
Vazgeçmesi gerekiyordu yıllarından.
Görüyordu bağlandığını tutanın atının yularından.
Vazgeçmişti en üstü bile yıllarından.
Beslemek aidiyeti bomboş şeylere,
Ve kaybolmak rüzgarında kuzeyin…
“Nedir dolu olan sanki?” diye sordu kendine.
Koridorlarında volta atabilirdi harabenin.
Bahçeden geçen askeri herkes gördü.
Ürkek adımları zelzeleler varisi,
Titrek dudakları gizin esiriydi.
Ona öğretileni yapıyordu.
Selamlaştı üstüyle, atı yularlanmış.
Seneler boyu omurları sayılmış.
Ah zavallı at!
Bizimki zirvesine baktı harabenin.
Bulutları delmiş, ilah dumanlanmış.
Yanakları kömürden esirler yuvarlanmış,
Çıkmak için zirvesine harabenin.
Sandı mana kazandı tekrar yaşamak burada;
Çitilemek kirli duvarları körelmiş mızrağıyla,
Dizmek tekrar dökülmüş tuğlaları,
Dolaşmak topuklarını vuran devasa postalıyla.
Gülüyordu bölük, kolay kanmıştı adam.
Pörçük umutları kandırmıyormuş gibi bölüğü…
Oysa bizimki biliyordu başından, geleceği başına.
Ona öğretileni yapıyordu küfrederken taşına;
Ulu kudretli harabenin.
Ara ara uğradı üstünün yanına.
Uğra uğra ne aradı bilmeden.
Uyuyamamaya başladı harabenin
Koridorundaki nöbet tıkırtısını dinlemeden.
Buyur ediyordu gittiğinde bizimkini,
Kibar görünümlü iri üstü.
Rütbesinin önemi yoktu gözünde.
Bakıyordu zirveye gözleri puslu.
-Bekle evlat göreceksin hakikati.
(Bizimkinin omuzları düştü.)
-Vermeyeceksin canını, görmeden savaşı.
(Bizimkinin kederi küstü.)
-Bilemeye başla şimdiden körelmiş mızrağını!
(Bizimkinin de dikildi gözü zirveye.)
-Yine de seçim sende, dön dilersen şehre.
(Bizimki takıldı bayrağa, dikilen zirveye.)
Lazım mıydı bunca çaba korunması için harabenin,
Ve sıradan biri için verilen bu ikna eforunun?
Manipüle olması için cümlelere gerek yoktu.
Zaten birçoğu inanmış doğuyordu.
Birkaç kez vurdular çana.
Bu da bağlamanın farklı bir yöntemiydi onu.
Anlıyordu ne zaman vursalar çana;
Mızraklar değil, öfkesi bileniyordu.
Ordular değil, kandırışlar savaşıyordu.
Kovaladı günler birbirini.
Ardından yıllar, on yıllar…
Ah o yıllar…
Ah o yularlanmış atlar…
Çürümüş kauçukları, neyi zorluyorsunuz?
En az o kadar çürümüş sevdalar bıraktı bizimki ardında.
Kokuşmuş ahırlar, yosun tutmuş duvarlar…
En az o kadar beter dostluklar bıraktı bizimki ardında.
Dört bir yana dağılmış tuğlalar….
En az o kadar dağılmış analar, babalar, kardeşler bıraktı bizimki ardında.
Ah o yularlanmış atlar…
Eyerlenmiş hiç binilmese bile.
Ve binmeye bekleyen eğerlenmiş insanlar.
Yazık size.
Kayıt Tarihi : 14.2.2024 10:23:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Dino Buzatti'ye ithaf ve hayatın kısa bir metaforu
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!