Önceden
Aydınlandığım karanlık sokaklar vardı
Bütün eller kirliydi suya değmeden evvel
Sofralar eskiydi belki
Ama mis gibi dereotu kokardı
Şimdiki eller su ile temizlenmez ki
Sonra
Lambalar takıldı köşe başlarına
Aydınlandıkça karardı sokaklar
Lambaların altında yazıldı
En acı ayrılıklar
Kurşun girdi cinnet saatlerinde
Sağdan
Soldan
Ortadan
Cerihalar bağladı sevdalar
Kan gülleri yeşerdi
Kırağıya çaldı üzerinde kestane kavrulan sobalar
Yürekler kin pompaladı
Nasibini en çok karanlık sokaklar aldı
Oysa lambalar yokken
Takvim yaprakları kendiliğinden kopardı
Şimdi
Aydınlık sokakların lambaları şaştı
Şimdi yurdumun aydını çok karanlıklaştı
O halde kaldırın
Kaldırın lambaları sokaklarımdan
Kaldırın aydınlığınızı karanlığımdan
Gündüz güneş girsin
Gece ay yetişsin kapımdan
Kayıt Tarihi : 10.4.2010 00:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yine muhteşemdi... Kutladım yürekten...
Kaldırın aydınlığınızı kaldırımlarımdan
Gündüz güneş girsin
Gece ay yetişsin kapımdan’
…
Aydınlanılan karanlık sokaklar…
Ve sofralar…
Bir tutam dereotu kokan ve sevgiyle kurulan mütevazı sofralar…
Sağlıklı beslenmek deyince, kimseye söyleyecek söz bırakmasalar da avam zevkleri, tuhaf ve sağlıksız beslenme alışkanlıkları vardır kimi insanların, bu nedenle de beslemek durumundadırlar beslendiklerini…
Artık aydınlanılamayan karanlık sokaklar…
Kim sorumludur acaba artık aydınlanmayan sokakların karanlığından diye düşünüyorum, mahallenin muhtarımı? Ya da kolluk görevlileri falan mı? Öyleyse, bu güçler nereye kadar sağlayabilirler ki sokağın huzurunu…
O halde sakinlerin kimliğine bakmak gerekmez mi?
Kim bunlar? Diye sormak düşüncesi gelişiyor insanın içinde…
Kimin bu su ile temizlenmeyen el/ler?
Nasıl temizlenir ki bu el/ler…
Belki de bu sokaktan taşınmak icabeder, ne dersiniz?
Çünkü
Özünü bilmeyen nefer, elinde bin fenerle gezse de kendi karanlığına yenik düşer!
Oysa güneş adildir, cevhere de cürufa da eşit muamele eder…
Yorumlamak değil bu sevgili Yıldırım Uzun ama şiire yansıttığınız duygularınızın bana düşündürdükleri bunlardı, bende düşündüklerimi ifade etmeye çalıştım.
Sevgiyle,
Şair geçmiş /şimdi kıskacında giriyor şiire.
Bu güçlü çelişkide temel gerçek içinde bulunulan zamanın ve ona değgin tüm koşulların bir ''tortu'' olarak algılanması olarak görülüyor.
Yaşam denemelerimiz belleğe ilk görüntüsüyle kaydedliyor.Bu kayıt üzerinde oynama yapmak,renkerlini açmak elimizde değil.
Geçmiş işte bu yüzden bir granit sağlamlığında ve korunaklı.
Evrenimizi ve zamanımızı kuşatan her değişim/dönüşüm bu izlekte yerni alırken geçmiş'e benzememek için genlerini değiştirmeye niyetli sanki.
Ve sanki bu nedenle yabancılaşıyor.
Şiirde Sayın UZUN iç sesini denetim altına alarak bir karşılaştırma yapmayı yeğliyor.
Bir bakıma kendi gölgelerimizin bile değişmekte olduğunu ansıtarak yapıyor bu işi.
Sözcüklerin,sözdizimlerine,ayrıntılara,bunların yerleştirilişine dönük olarak kullanıldığını rahatlıkla anlıyorsunuz şiirin derinliklerine inereken.
Hem yapısal hem de içerik olarak o derinliklerde belli sürelerle kalıyorum bir okur olarak.Hem anlatımın elitliğine hayranlık duyuyorum hem de geçmiş/gelecek sarmalında Şair'le aynı ruhsal sendromları yaşıyorum.
İç yapının zorlayıcılığına karşın başarılı bir sunum.
Özellikle finalde, okuru kışkırtmaya yetecek ,ona yeni yaşama sevinçleri getirecek istemleri çok saygın buluyorum.
Dil işçiliği,duyuş özgünlüğü ve her şiirinde yeni sürüm ironileriyle çok ayrık bir konumda yer alan Sayın UZUN, Türk yazınının önemli şairilerinden biri olduğunu tartışmasız kanıtlıyor.
Yaşasın Edebiyat.Yaşasın Şiir.
Kutluyorum Efendim.
Erdemle.
TÜM YORUMLAR (42)