Gün günü arattı geçen ömründe,
Gördüğü şeylerde dil, dişte kaldı.
Ne buna uydular, ne bu onlara,
Ortak nokta yeri hep dışta kaldı.
Fikir iflas etti, bir devir bitti,
Hırsız, arsız, dürüst yerini tuttu,
Gökte zamansızlık hangi noktada?
Elindeyse yıldız yıldız hecele!
Hüküm yazılıyken kara tahtada
İnsan yine çare arar ecele!
Gençlik... Gelip geçti... bir günlük süstü;
Devamını Oku
Elindeyse yıldız yıldız hecele!
Hüküm yazılıyken kara tahtada
İnsan yine çare arar ecele!
Gençlik... Gelip geçti... bir günlük süstü;
Bu batası düzen sönsün istedi,
Makus talihimiz dönsün istedi,
Kul, kula sevgiler sunsun istedi,
KORKUT’un hayali hep düşte kaldı.
Bu anlamlı dizeleri yazan mahir kalemi tam puanımla özden kutluyorum...Esen kalınız...
Teşekkür
ederim
Salim bey,
selam,
sevgi ve
muhabbetle.
Bir önceki yoruma ek tir. Selamlar...
Ahh Korkut Bey benim yaramı deştin
Sende mi haksızlık içinde piştin
Kimseye bakmayıp iş le özleştin
Terfi edemedi ayn'işte kaldı...
Hem yorumunuza
hem de dörtlüğünüze
teşekkür ediyor ve
sizi muhabbetlerimle
selamlıyorum
Mustafa bey, sağ olun.
Üstadım şiirlerinizi okuyorum. Güzel kelimesi tam karşılamıyor. Okurken adeta sindiriyorum. ÖZÜM şiirinizdeki anlatım güzelliği, kafiye zenginliği ve hece disiplinine hayran oldum doğrusu. Bir şeyler yazmak istiyorum aciz kalıyorum. Allah gönlünüzdeki şiir bereketini daim eylesin inşallah. Selam saygı ve muhabbetlerimle...
Bizdeki gördüğünüz
tüm güzellikler size aittir
Mustafa bey kardeşim,
çok teşekkür ediyor,
sizi saygılarımla
selamlıyorum.
Türklerin düşmanlarını öğrenip tanıma,düşmanlıklarının derecesini tespit etme ve bu düşmanlıklara karşı, ayakta kalmış son kalemiz olan Türkiye’yi korumanın yollarını kararlılıkla gözetmek biz Türk gençliğinin her şeyden önce Atalarımıza onur borcudur ki!
Bu konuda en büyük yük, biz gençlerin gençlerin omuzlarındadır. Türk gençleri, kendilerini yetiştirmekle görevli bulunanların sürüp giden bağışlanması imkansız ihmallerine ve çevrelerini saran türlü yıkıcı propagandalara rağmen, soylarındaki o eşsiz sağduyunun da yardımı ile, gözlerini açmak, tarihin ve kaderin kendilerine yüklediği vazifeye sarılmak zorundadırlar. Biz gençler, bu vazifelerimizi gereği gibi yapmadığımız takdirde, ufuklarımızı sarmış bulunan kara bulutların, son vatan parçasının üstüne çökme tehlikesi önlenemez.
Bu vazifenin yapılmasının ilk adımı, manevi pusatlanmakdır. Türk genci tepeden tırnağa kadar, Türklük ruhu ve şuuru ile dolmaya mecburdur. Ancak bu ruh ve şuurdur ki, Türk gencine, bu günün çetin dünyasında yapmak zorunda olduğu büyük mücadele, yenilmez bir güç sağlayabilir.Türkün canınının alınabileceğini lakin asla ve asla hiç bir suretle esir edilemeyeceğini düşmana bir dah gösteremk şuuruyla hareket etmek gereklidir.Bu gün Avrupa ve yine dün sahnede olan Avrupa ve emperyalizmin satılmış çakalları bugün Pkk itlerinin arakasında ki şerefsiz destrekçileridir.Artık DHKPC DAEŞ PKK ve diğer her türlü terör eylemlerinin arkasında ki bu alçaklara karşı önlem almanın zamanı geldide çoktan geçiyor bile.Bu gün Hollanda gibi bir ülkede yıllardır konaklayan terör elebaşlarının asılması ve idamı için gerekli çalışmaların önce devletçe yapılması kanantindeyim.Ve bunlara bugüne kadar göz yuman devletin arkasındaki devletin artık sözünün kesilmesi ve iplerin tamamiyle ele geçirilmesi ve devlet içerisindeki hainlerin temizlenmesi şarttır.Türk gencinin bunun bilinciyle haretket etmesi ve eğer bu gün devletin milletin ulusun güvenliğini cabı pahasına gençler gözetiyorsa devletin her kademesinde gençlerin daha aktif rol alması kanantindeyim.Unutmayınız ki Fatih 18 yaşında İstanbul'u kuşatım cihan hükümdarı olmuştur.Gençlerin vatanperberliğinden hiç şüphe duyamayan şahsiyetimim kararlılığı gereği ülkeninin yaşadığı kaaksun son bulması için gençlerin siyasetee aktif rol almamlarının gerekliliğinin altını çizyorum.Ve dünya unutmasın ki Türk denilen bu milleti yok etmeye kimsenin gücü yetmeyecektir .Türkün yaradılış gerçeğinin altında üstün vatan perverlik duyguları e ölümsüz savaşçılık ruhu yatmaktadır.Türkü bir öldürürüsün Hakka tapan Trk Allh yolunda bin dirilir bayrağa uzanan o pis elini kırara senin kanını sancağın dibine son damlasına kadar akıtır.Siz satılmış it sürüleri KÜrt Pkk'lılar , ha belirtmek isterimki masum Kür halkı bizim özümüz kardeşlerimizdir.Ben satılmış soysuzlara sesleniyorum.Arkanızdaki İsrail geçeğinin de iplerini çekeceğimizden hiç şüpheniz olamasın.Yemin olasun bugün halen dimdik ayakta Mescidi Aksaya hala göklerde inleyen arşa yükselen ezanlara şehatet şerbetini yudum yudum içenlere , ve diğer işbirlikçileriiz Ermenilerle sizin topunuzun leşiyle dağlarda kurtlara şölen çekeceğiz.Bu dünyanın varoluş geçeği Türkü Türk yapan Hakka bin yemin olsun ki bu gerçek sizi tarihte de buldu şidide bulacak...NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Yüreğine sağlık anlam ve anlatımı güzel sizi canı gönülden kutlarım.Saygı ve sevgilerimle
Tebrik ederim beğeniyle okudum emeğinize yüreğinize sağlık.
Neylesin ki başka, kanıyor yara,
El-alem ne bilsin, düşmezse dara.
Sessizce kıvrıldı kaldırımlara,
Ne elde, avuçta, ne başta kaldı.
yüreğinize sağlık. kaliteli bir şiirdi.
beğeni ile okudum..usta kaleminize sağlık..sevgi ve saygı ile.
Bu batası düzen sönsün istedi,
Makus talihimiz dönsün istedi,
Kul, kula sevgiler sunsun istedi,
KORKUT’un hayali hep düşte kaldı.
Bu mükemmel dizeleri yazan usta kalemi gönülden kutluyorum...Tebrikler...
Padişahın işi ne
Sultan Murat Han o gün bir hoştur. Telaşlı görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Vezir-i a’zam Siyavuş paşa sorar:
- Hayrola sultanım canınızı sıkan bir şey mi var?
- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah.
- Hayır mı şer mi öğreneceğiz. Hazırlan dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki padişah hâlâ gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Hızlı ve kararlı adımlarla Beyazıt’a çıkar, döner Vefa’ya, Zeyrekten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar. Ahali ile aralarında şöyle konuşma geçer:
- Kimdir bu?
- Aman hocam hiç bulaşma, ayyaşın biri işte!
- Nereden biliyorsunuz?
- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.
Bir başkası tafsilata girer. Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar çarşısında çalışır. Nalının hasını yapar. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine hem de nerede namlı, mimli kadın varsa takar peşine.
Hele yaşlının biri çok öfkelidir; isterseniz komşulara sorun, der, sorun bakalım onu cemaatte bir gören olmuş mu?
Hasılı mahalleli döner ardını gider. Bizim tebdil-i kıyafet mollalar kalırlar ortada. Tam vezir de toparlanıyordur ki padişah sorar:
- Nereye?
- Bilmem bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem. Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebaamızdır. Defini tamamlasak gerek.
- İyi ya, saraydan bir kaç hoca yollar kurtuluruz vebalden.
- Olmaz rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
- Mollalığa devam. Naşı kaldırmalıyız en azından.
- Yapmayın sultanım, bunun yıkanması var. Tekfini, telkini...
- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.
- Şurada bir mahalle mescidi var ama...
- Olmaz vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
- Ne bileyim, Ayasofya‘dan Süleymaniye’den, en azından Fatih camiinden.
- Ayasofya ile Süleymaniye’de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camiini iyi dedin. Hadi yüklenelim.
Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa. Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü şakilere benzemez.
Meçhul nalıncıyı kefenler, tabutlar musalla taşına koyarlar. Ama namaz vaktine hayli vardır daha. Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.
- Sultanım der, yanlış yapıyoruz galiba! Heyecana kapıldık sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı, yetimleri vardır.
- Doğru öyle ya, neyse, sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim.
Padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Sorar soruşturur, nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın aralar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir. Hakkını helal et evladım der. Belli ki çok yorulmuşsun. Sonra eşiğe çöküp ellerini şakaklarına dayar. Biliyor musun oğlum diye dertli dertli söylenir! Bizim efendi bir âlemdi vesselam. Akşamlara kadar nalın yapar. Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya.
Sonra malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı diye sorar, onlar da aldın derlerdi. Öyleyse şimdi dinleseniz gerek dedikten sonra çeker gider, ben menkıbeler anlatırdım onlara. Mızraklı ilmihal, Huccetül İslam okurdum ..
- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki.
- Milletin ne sandığı umurunda değildi. Hoş, o hep uzak mescitlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki derdi, tekbir alırken Kâbe’yi görmeli.
- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?
- İşte bu yüzden Nişancı’ya, Sofular’a uzanırdı ya. Hatta bir gün, bak efendi dedim, sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada.
- Doğru öyle ya!
- Kimseye zahmetim olmasın, diye mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim iş mezarla bitiyor mu dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?
- Peki o ne dedi?
- Önce uzun uzun güldü, sonra Allah büyüktür hatun dedi. Hem padişahın işi ne?
Allahü teâlânın öyle kulları vardır ki, halk onları bilmez. Hoş bazen kendileri de makamlarının farkında değillerdir. Hulus-u kalb ile boyun büker ümmet-i Muhammede, halifeyi müslimine dua ederler. Samimi niyazları ile zırh olurlar sultana. Bir seher vakti göz yaşı ile yapılan dua, binlerce topun yapamadığını yapar. Kralları yıkar, kaleleri paralar.
İşte nalıncı baba o adsız şânsız Allah dostlarından biridir. Asıl adı Muhammed Mimi Efendidir. Bergamalıdır. 1592 yılında vefat etti. Cenaze hizmetlerini bizzat padişah gördü. Ve mübareği evinin bahçesine defnetti. Kabri üzerine bir kubbe, içine bir çeşme koydurdu. Dahası bir tekke ile yaşattı adını. Türbesi Unkapanında, Cibali tütün fabrikasının arkasında, Harabzade Camii karşısındadır.
Şiirinizi okuyunca bu kıssa geldi aklıma.
Saygıyla.
Bu şiir ile ilgili 86 tane yorum bulunmakta