Her gün kavga eder kalbimle aklım
İkisine de söz dinletemedim.
Kimseden kalmadı gizlim ve saklım
Ama ben onlara anlatamadım.
* * *
Birisi vazgeçmez, biri olmaz der
Bahane üretir, türlü söz eder
Onlar arasında oldum derbeder
Çocuk değiller ki avutamadım.
* * *
Sordum aklıma yok mu bunun yolu
Mümkün değil dedi engeller dolu
Aşarım, yıkarım hem sağı solu
Yine de fikrini çürütemedim.
* * *
Sen vazgeçmez misin dedim kalbime
Hayır dedi, ister götür ölüme
Daha neler dedim geldi dilime
Gözümün yaşını kurutamadım.
* * *
Kalbim sever ama aklımdan çıkmaz
Aklım bile kendi aklına bakmaz
O’nu düşünmekten kendi de bıkmaz
Aşkımı kalbimden çıkartamadım.
Ankara, 06.05.2016, 03:10
Yılmaz ÖrmeciKayıt Tarihi : 6.5.2016 03:19:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
KALP İLE DÜŞÜNMEK ÜZERİNE: Prof. Dr. Ali AKPINAR’a göre “Kalp ile düşünmek ve kalp ile anlamak bir Kur’ân söylemidir. Gönül gözünün kör olmaması için kalp ile düşünmeli. Zira kalp ile düşünmek, metafizikten kopmadan, fiziği kavramaya, eşyanın hakikatine ermeye çalışmaktır.” Hac Suresi 46: Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? Muhammed Suresi 24: Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var? İsviçreli psikiyatr Carl Gustav JUNG: Kızılderili kabile reisine bütün beyazlara neden deli gözüyle baktığını sordum. “Kafalarıyla düşündüklerini söylüyorlar” diye yanıtladı. “Tabi ki öyle yapacaklar” dedim şaşırarak. “Siz neyle düşünürsünüz? ” Kalbini göstererek “Burasıyla” dedi. Kalp ile düşünmek, gönül gözünün açık olması binlerce yıldır bilinen bir dinsel ögedir aynı zamanda. Uzakdoğuda Çin’de, Japonya’da, Hindistan’da, Tibet’te rahipler ve din adamları, Ortadoğu ve Avrupa’da aziz ve azizeler, veli ve evliyalar kalp gözü açık olan ve bu gerçekliği arayanlardır. Susanna Tamaro’nun kitabında 80 yaşındaki bir kadının uzaklara giden torununa yazdığı gibi biz de: “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” diyelim. Saygılarımla…
Şaman kültürümüze çok yakın olan Kızılderili geleneklerinin etkisiyle söylenen bu söz, Anadolu'da neredeyse adım başı rastlayacağımız derviş ruhlu yöre insanının yaklaşımında da var....
Benim de 'Yarım Yaşananlar' şiirimde işlediğim bu konu, insanlık yaşadığı sürece çelişkisi hep sürecek, tarafları her zaman olacak ve korkarım 'ortak bir bakış açısına' sahip olunamayacak çok göreceli bir konu...
Bu içsel söyleşide ki farlı taraflar bana 13.yy'da yaşayan Yunus Emre'nin 'Bir ben vardır bende, benden içeri.' sözünü hatırlatıyor bana.... Sonra 19.yy'da Modern psikanalitiğin kurallarının koyucusu bunu kurallara bağlamış...
Kültürümüzün tarihçesinde ve yayılmasında çok önemli bir işlevi olan tasavvuf edebiyatı, adını koymadan bu ikiliyi yüzyıllarca içimizde nasıl bir arada tutmamız ve nasıl kontrol edeceğimiz konusunda f,kirler geliştirmiş ve çilehanelerde bunlar uygulanmıştır....
Görünen o dur ki!.... İnsan her yarde, her zaman insandır.... BU öğretilerden ve yönlendirmelerden uzak kaldığı ve 'özgür' düşündüğü anda çelişkisi başlayacaktır... Belki de insanı insan yapan, bu çelişkiler arasında aldığı kararlarla yönlendirdiği kişiliğidir.
Şiiriniz de çok hoş bir dille ve kusursuz bir teknikle işlediğiniz konu, bizi düşündüren ama fikir jimnastiği de yaptıran güzel bir şiire dönüşmüş...
Kutlarım Yılmaz Bey..... Saygılarımla.....
Bu da her zaman mümkün olmuyor tabi ve genelde peşinden sürüklenilen kalbin gösterdiği yol oluyor...
Kaleminize sağlık sayın Yılmaz Örmeci...
TÜM YORUMLAR (17)