kalaşlar gömsün benleri
söğüt ağacından bir tabutta
kuru çatlak besinsiz
döşek yorgan sere serpe
öyle perdesiz ulu orta
toplansın bütün haşerat
toprak üstünde ruhlar
on iki tanrı çemberin içinde
el pençe
kırmızı ya da mavi
mezarda bağdaş kursun
yastıklarda göz yaşı
toprak üstünde bedenler
kurda kuşa ziyafet var
öyle çatalsız bıçaksız
sivri dişlerle arsızca
salyalar akıta akıta
dere boyunca örülen saçlarda
yeni güne selam dursun örgüler
kovulandan bulaşır mı günahlar
yoksa zaten âdemler
çamurda mı var olmuştu
yoksa kaburga kemikleri
dile mi gelmişti
en bilinen günahkârı
en masumuydu aslında
o halde neden ilk o alındı sorguya
neden hâlâ paketleniyor
döngü kurbanı taşlar üç dolara
genç kızların göz sürmesinde
birer birer sır olan kavimlerle başladı
kademlilik ya da kadimlilik
klovis de en sivri taşa ilk kurban
alaska da bir kurbağa
hissiz bütün kalplerin buzlarında
birer kristal kuru yaprak kıvamında
mağaranın en kuytu köşesine sinmiş
ruhların gözlerinde bir şerit gibi
taştan tunçtan ateş var
cucutenili ilk keçi çobanına teslim oldu
zılgıtların efendisi
çömlekte sarmal motif
sekseninci yılın küllerinden
yenilendi abdestler
secdeye duruldu ibriklerin kulplarında
anka kuşu bundan habersiz
indus vadisi'nin sakinleriyle
sessiz sedasız yol alıyor zamanda
mayalı bir gezginin
sofra bezinde gergefe yatırıldı
ve motiflendi kader
bohçasında kuru ekmek ve soğan
fosiliyle selamlıyordu bütün kuşakları sıra sıra
gergef aynı gergef
fakat yeni nesil işlemeli toz bezleri
gür ormanların nefesinde kalbin ritmi stabil
çalılıkların diplerine gizlendi ürkek ceylanlar
amazonlar ana vatan
şeker kamışından örülü gök kubbe
bizon derileri sarmalıyordu
doğurganlık uzuvlarını parça parça
mikende bir ambar bekçisi kükremesinde
yükseldi ezanlar
nöbet sırası üçe beşe gelince
bir of çekiyordu yine resmi üniformalı
halkın çocukları mevzide pusuda
tanrı yine çok yaramaz
bütün gece lambalarını patlatıyordu
tek gözlü arges’in omuzlarında
olmekli bir deri dükkanında başlıyordu
insanlık için siesta
o gün bugündür
görmemek duymamak bilmemek
üzerine kurulu
üçlü koalisyon
yatıyor da yatıyor
beyazı
siyahı
kızılı
kahve renklisi
dönüyor da dönüyor
öküzün boynuzlarında dünya
terazide dengenin saçları dağınık
rimel çekmiş gözlerine
işlemeli bir leçekle bağlı kanıyor
nebatli bir abdal
yüzyıllık bir rahmet ritüelinde
miken e dönmüş yüzünü ağlıyor
kum fırtınalarını püskürtüp duruyor
yüzyıllardır sfenksler
kraliçe şeba kavrukluğa tek çare
niagara sulasa insanlığı
yine de susuz kalacak kara kıta
khmerde son bulacak büyük göç
yeniden ısınalım diye
üç yüz altmış beş buçukta bir
şaşkın bir bakış asılı kalıyor
kükürtlü taşların deliklerinde
ismailler yuvarlanıyor basamaklardan
eli kanlı cellatta son buluyor
yine güneş tutulması
mayalandı bir kez daha kainat
mayalandı cengizhan’ın tohumları
serpildi bütün kıta parçalarına
bir anda alev aldı bin yıllık tarih
bağdat da çığlıkların arasında
bitmiyor yıkımlar
yavaşlamıyor
nefes nefese hoyrat atlar
her zaman iblisle hasbihal
hasan sabah’ın ruhu
bu yüzdendir dinmiyor gözyaşları
kınına girmiyor kılıçlar
bütün köşe başlarında haşhaşiler
bütün ağaç gövdelerinde
yakuzalar yuvalanmış hırlıyor
kalaşlar yıkasın benleri
öyle kefensiz pamuksuz
yastık döşek sere serpe
öyle savunmasız ulu orta
Kayıt Tarihi : 21.11.2022 13:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
eski,yeni,kadim,kayıp bütün kavimlerin tarihsel yıkımlarında tek gerçek ortaya çıkıyor; aç gözlülük kibir ve yok etme kültür anlayışı...bu şiir sizi bu çerçevede sorgulayan sorgulatan bir yolculuğa çıkarıyor....
güçlünün ezdiği gerçeği hala değişmedi
evet kesinlikle öyle zaten zalimler ve zülümleri değişmediği durumu benim derdim ve haykırışım onlara....aynı zamanda sessiz kalanlara
TÜM YORUMLAR (2)