Yüreğimde bir kısrak dörtnala koşuyor gecelerde
Prangalı gönlümden şiirler gönderiyorum kuşlarla
Kundaklara sardığım kutsal bir sevda ozan göğsümde
Gelgitlerinin dalgalarıyla gelip, çarpıyor gecelerime…
Seni düşündükçe özgür atlar koşturur içerimde. Odun ve tezek yanan uzak evlere ulaşırım, sen aklıma geldikçe. Rüzgar tepelerindeki uğultular dolar içerime. İçlenirim, delilenirim, bir garip türkü olur seni mırıldanırım. Seni düşündükçe, bağımdaki asmalar filizlenir, testilere dolarım şarap diye. Sen aklıma geldikçe, isimsiz bir berduş olur, avaz avaz bağırırım sarhoş gecelerde. Kirlenmiş bir bohça gibi seni taşır, seni düşündükçe kırık bir beste olurum uzak orman köşelerinde.
Tasasız, fırtınasız, ağlayışsız ve ölesiye sevmeden geçecekse ömrüm, ‘al senin olsun’. Ben, o fırtınalı dağlarda mutluysam, ellerimdeki kır çiçeklerini soldurmamışsam yıllar yılı, gözlerimin feri seçiyorsa seni görmeye, mutluyum gülüm. İsmini verdiğim gül bahçelerinde yaşamasam da, sevda lügatlerindeki adın yeter sana ‘gülüm’ demeye. Bir candır senin için taşıdığım, istersen, onu da veririm.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman