Tek tek suladı herbirini; çocukları gibiydiler sanki...Nedendir bilinmez,içlerinde en sevdiği kaktüsleriydi...Top top kaktüsleri arasından o minicik sarı çiçekler öylesine güzel açıyorlardı ki...Dikenler batmaz mıydı herbir yerlerine? Canları acımaz mıydı sarı çiçeklerin? İnadına açıyorlardı ki dikenler bile engel değildi güneşe gülümsemelerine.
Gülümsedi.Çayını aldı eline,bardağın kenarına rujunun lekesini konduruverdi.Kendini bir an için dikenler arasında açan şu minicik sarı çiçeğe benzetti.Onun da dikenler sarmıştı çevresini.Can yakan,acıtan,içini ezen dikenler...O,herbir dikenle bire bir mücadele etmişti.'Artık yapamaz kendi başına.Tek başına duramaz'dememişler miydi kendisi için de?
Durmuştu oysa.Her şeye karşın dimdik ayaktaydı.Bir ara kendinden bile uzaklaşmıştı.Düşlerinde hep 'o' vardı.Onsuz bir yaşam düşünememişti.Oysa yaşam devam ediyordu işte.Su gibi akıp geçiyordu zaman.
Zaman zaman suyun bulandığı da oluyordu elbet.Hep duru akacak değildi ya. İnsan, acıyı yaşamadan güzel günlerin değerini nasıl bilebilirdi ki?
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.