Gitgide kararan saçlarını akşamın
İnceden inceye tarayan yağmur
Ve camlarda telaşlı gölgeler
Çekilmiş düşünürler gizli gizli
İhtiyarcıklar biraz daha üşürler
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Devamını Oku
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Ah sevgili Sinyali.
O kasabalarda işlek caddede kasaba kuyumcusunun da bulunduğu, dibinden su arkı geçen yaşlı bir çınarın anıt gibi durduğu, kendine özgü kokusu olan kanaat bakkaliyesinin, basma ve pazen rulolarının tahta raflarda pazar gününü beklediği manifatura ve öteki dükkanların yer aldığı i tüm dükkanları önü sulanır sıcak bir yaz gününün karartı önce akşamında.
Tüm dükkanların önünde elinde asa bir kaç ihtiyarcık geleni geçeni seyreder dudaklarında eski bir sefalı çizgi ile.
Ve akşam ezanı okunur az sonra.
Geçip giden akşamlar, taranan saçlar ve ihtiyar-cık-lar.
Yıllar geçtikçe tarandıkça azalan saçlar.
Telaşlı gölgeleri yutan camlar ve canlar.
Zaman.
Hayat nokta.
Havanın kararması ve sicim gibi yağmur tanelerinin akşamı taraması ne hoş kucaklaştırılmış.
İhtiyarlar değil.
İhtiyancıklar.
Basit bir acıma duygusunun -cık'la yalnızlaştırılması değil bu.
Bir bakıma kendimiz varız o -cık'ın içinde gizliden.
İlk bölüm sarsıntı yaratıyor sezgimin bu yaştaki halinde.
Ve;
Dudaklarında eski kahkahalardan
Artakalmış birkaç safalı çizgi
Tutuşan tömbekilerde eski bir sevda
dizeleri hepimize ne kadar çok yakın ve yaren.
Eski kahkalardan artakalmış bir kaç sefalı çizgi.
Kaç kişi bakar görür, algılar, düşünür.
Sadece şairler mi.
Bırakalım, Bazıları şiirin duygu ve düşünce sesinden bile anlamazlar, yadırgarlar, benim şiirim niye günün şiiri seçilmiyor diye.
Bu şiiri anlamazlıktan gelmelerinden örneğin.
Ne bilirler yeni tutuşan tömbekilerdeki eski bir sevdanın daha sefa süren çizgisinin şiirdeki yerini.
Akşamlar gibi ömürler. Yağmurlar sicim gibi tararlar artan karanlığı, taranlık tarandıkça saçlar azalır ve ağarır, yağmurlar azalır.
Karşı dağa kar yağar, aklaşan saçlar gibi.
Kar erir bahar gelince.
İhtiyarcıklar özlem çekilen topraklarına çeker giderler yeni yağmurlar başlayana dek.
Bir ihtiyarcık oldum şiiri okurken.
Ne güzel bulup çıkarmışınız bu şiiri.
Sağolunuz.
Şiiri okurken aklımdaydı fakat yazarken unutmuşum..!950 lerin arifesinde bir kasaba sayılabilecek Kastamonuda, bir sokağı anlatan şair ismet özelin bir şiiri çağrışım yapmıştı..
Onu da burada paylaşmak istemiştim her iki şiirin ruh akrabalıkları görünebilsin diye...
İki Kanat
Bizim ahşap evimizin kapısı Kastamonu’da
iki kanatlıydı. Biri
hep kapalı dururdu kanatların
ardında demir dayak.
Gece olur
Karanlığın haşyetinden kapanırdı tek kanat.
Boyasızdı tahta kapı
bu yanıyla güvenirdim ona.
Yıl elli üç. Üçteyim. Dövüşmek üzereyken bir yaşıtımla
Malenkof! diye bağırmışım, öfkeden patlayarak.
zavallı arkadaşım
Hiçbir şey anlaşılmayan bu telaffuz karşısında
Şaşırıp kaçtı bağıra ağlaya.
Sonra kızlar geldi
bir kanadı açılmayan
boyasız kapının önündeki betonda
rond yaptılar ve raspa oynadılar:
Raspa raspa ras
Kore’ye mektup yas.
İsmet Özel
Şiirden kulaklarıma kasaba zamanlarının insana esenlik veren sesleri yankılandı..
Kasaba ve zaman, kasabalarda yaşam..
Berberin, kasabın, terzinin,bakkalın hasılı minyatür çarşının içinden akıp giden zamanın sesini duydum şiirden..
Kasabada zamanın gösterişsiz ama bir o kadar derin akışının resmedilmesinde elbette girift olmayan yalın sade ve anlaşılır bir üslup gerekirdi
Abartısız ve nümayişe kaçmayan atmosferinden dolayı şiiri belki de bu yüzden çok sevdim
Bu vesileyle antoloji üyesi tüm arkadaşlarımın bayramlarını tebrik ediyorum
tebrikler usta
Telaşlı gölgeler yaşamın gerçek melodileri.Tebrikler
Kurulu kutlarım
Evet, ben de kalmam. Şiirin zahiriyle batını arasındaki üç basamaktan en güzeli elbette ikinci basamaktır. Ama Ataol Behramoğlu şiirine sert çıkışımdan sonra çark ederken hatırladığım büyük şairlerden üç basamakta duran da vardı. Ne mutlu bir eli zahir, diğeri batında zülcenaheyn şairlere. En güzel örneklerinden biri olmamakla birlikte bu şiir de, tekrar tekrar baktım, şiirin ne karnında duruyor, ne derisinde.
Hayırlısı olsun.
şiir iyi bir giriş mısralarıyla başlamış ama sonrası vasatı pek geçemiyor.
ihtiyarlar neden kahvede.
neden üşürler.dahası neden gülüşürler pek anlayamadım.biraz tutarsız ve derinliksiz mısralar doldurma mısralar gibi göründüler.
yer yer şiirin ortalarında dudaklar...çizgiler mısralarında yine vasatı geçen güzel mısralar var. ama son dizeler oturmamış yerine. yeni bir söylem yok. özellikle son dizeyi sevemedim.
Sayın E. Kurul, Antoloji sayfamda da bulunan (nasıl reklam ama?) Şiir Söylemek adlı yazıda şiirden ne beklediğimi Röportaj'da da nasıl bir şiir sorusuna cevaplar verdiğimi hatırlattıktan sonra (o yazılardaki görüşlerim doğrultusunda) okuduğunuz bu metnin sizin yaşınızda (Cahit Sıktı'nın otuz beşinde bile ömrün bir ortasının bulunmadığını sezememiş olduğunu da hatırlatarak) şiir gibi görülmemesini anlayışla karşılıyorum. Haklısınız bu 360 derecelik bir şiir değil. Ama bizlerin bulunduğu yerden çok güzel göründüğünü rahatça söyleyebilirim. Bu açıdan bakınca sadece ilk iki mısra bile ürkütücü güzellikte:
Gitgide kararan saçlarını akşamın
İnceden inceye tarayan yağmur
Bayram arefesinde görevlerimizi anlatan bu şiiri ben anlatım bakımından güçlü , anlam bakımından zengin çağraşımlarla dolu buldum yazanı da seçenleri de kutluyorum.
Tüm şiir severlerin huzur dolu güzel bir bayram geçirmesini diliyorum.
Bu şiir ile ilgili 34 tane yorum bulunmakta