Aksaçlarının ardına sığdırdığın o geçmişimiz var ya, çok kısa, seksen dakika... bu yirmi yılın sebebi, geçecek esaretin dayanağı, senin gülüşünü unutulmaz kılan, elini son tutuşumu unutturmayan ah o seksen dakika... iki fincan kahve ve senin pembe piyanon ve benim ağlamaklarım... canına yandığım seksen dakika, eline dokunamadığım yüzüne bakamadığım, varken yok gibi yaptığım, gül yüzlüm... yok oluşum, can yakışın ve yakarışım... yanlışım, ahlaksızlığım, yoldan çıkmışlığım... hepsi seksen dakika... aksaçlarının ardında sakladığın geçmişim, içinde yanlışım, aşkım ve yıllanmışlığım...
hiç mi doğru yok, hep mi eğri... olur mu hiç! bu hikayenin kraliçesi, bu hikayenin dik duran asil yüreği... sensin, ey aksaçlarına hayatımı yazdığım, sensin... doğrusu da sensin, eğrimde sensin. yirmi yıl bekleyeceğim de sensin. hepsi hepsi, seksen dakika üstü iki fincan sade kahve... iki fincan, sade kahve...
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta