Kahramanlık Şiiri - Yorumlar

Hüseyin Nihal Atsız
53

ŞİİR


794

TAKİPÇİ

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.

Tamamını Oku
  • Nadir Sayin
    Nadir Sayin 28.01.2011 - 22:50

    Her zaman olduğu gibi, şimdi, görebildiğim klavye düzetmeleriyle tekarar!! Ve EVET NACİ dostum TARİHE NOT düşelim ..MISIR DEVRİMİ belki AMA önümüzde ki günlerde ne olduğunu ancak bileceğiz!!

    Şiirin konusu “KAHRAMANLIK’tı ki daha önceki yorumumda içeriğe değinerek, bu nasıl bir kahramanlıksa görüşümü irdeledim…

    Şimdi baktım, dolmuş mevzusu aynı tv deki diziler benzer şekilde ele alınmış..Buna değinen Sinyali dostumuzu anladım ama, Naci abimizinkini biraz köfteli ekmek içine ya da Kızılay’da ki kokerçe yeme boyutlarına benzettim..Şimdi aramızdan biri çıkıp kokoreç edebiyatımızı irdelerse hiç şaşmayacağım..
    Ama baktım şiir..,derken konu şiir in ne olduğuna dönüşmüş..Tabii ki her şairin şiir anlayışı kendi gerçeği ve şiire baktığı gözlük…Ben hayır sen gözlüğünü çıkart benimkini tak demiyorum, ama madem öyle şiir nedir kendi bakış açımla şöyle diyorum…

    Şiire/şaire bakış açısı

    Önce yazıyı uzun bulacaklar için özetini sunmak istiyorum.
    Görüşlerime göre:

    1. Bilinçli ya da bilinçsiz her şiir yazanın özünden çıkışlı onu şiir yazmaya iten kavramlar, ilhamlar, nedenler ve amaçlar vardır.
    2. Şiir nihayeti itibariyle insanlar arası (kişinin kendi kendisine varasıya olsa da) iletişimler içindir
    3. Şiir bir amaç, başlanğıç ve sonuç değil bir süreçtir.
    4. Genel bağlamda hiç bir insan kendine özüne ve yakın çevresinden olan güvene sahip olmaksızın ben ‘şairim’ demez.
    5. Şairliğin ve şiirin onayını, şiir yazdığını sanan, gerçek şair/ozan olanlar tarafından değil, nihayeti itibariyle okuyucuları ve halk verir.
    6. Şiir yazdığını sanan ya da şair, ozan kendi bünyelerinde yapacağı en hayırlı ve edebiyata olacak katkısı, kendi içlerinde birbirlerine kökeni pozitif olan paylaşım, eleştiri ve özeleştiridir.
    Bunun haricinde yargılayıcı/önyargılayıcı bir tutum o kişinin ahkam kesmesi anlamındadır. Bir diğer anlatımla şair başkalarını değil kendini anlatmalıdır
    7. Şiirlik ve şairlikte mutlak bir üstat ya da ozanlardan ilham alınır, ama şiir ve şairin nihayetinde varacağı bilinçli gidişat kendi tarızını oluşturması ve kopyalamak değil ürtmesidir.
    8. Şiir, şair ve ozanlık hayat boyu süren bir yaşam üniversitesidir.
    9. Yurdumuzda: “Bu ne kadar da çok şair var bu yüzden kalite çok düşük.” şeklindeki yaklaşımlar basit düşüncelerdir. Kökten/toplumdan gelmeyen ve verileri herhangi bir sağlam/araştırmaya, bilimsel bazlara dayanmayan sadece içi boş denecek ölçümde söylemlerdir.
    10. Şiir yazan/şair ya da ozanın temelinden biride toplumsal boyut ve sorumluluk olduğudur. Şiir yazmak aynı zamanda bir boşalımdır/yansıtmadır.
    Yurdumuz genelinde milyonlarca insan sosyal ve ekonomik yoksunlukta devamlı gerginlik içinde olmasından (kimi gençlerin patlamaya hazır bomba potansiyeli olurcasına) bedenlerin gerğinliğini giderecek ve kanalize edecek içten gelen uğraşısı, olanağı ve teşvik edilmesi gerekmektedir. Ve eger bu şiirle olacaksa büyük bir erdemliktir; o genci bilinçlenme sürecine sokar, tek başına patlamaz, düzeni bilinçli olarak değiştirmek için kollektifleşir ve ortak paydalarda buluşur halkıyla…Yani nerdeyse isterse genç nesil Türkiyemizde şiirle başlayan süreçte bir devrim yapabilir, kimbilir…

    Evet şimdi konuya dönüp detaya inelim..
    Şiire bakış akışını netleştirmek için önce bir alt yapı oluşturmak gerekiyor.
    Kişinin dünya görüşü onun şiire bakışını etkileyen en belirgin bir etken olduğunu düşünüyorum. Sanat, inanç, bireysel ve toplumsal yaşam, kültür, gelenek ve görenekler, ırk ve saire etkenlerin ve kavramlarında şiire bakışı etkilediğini yadsıyamayız tabi.

    Hümanistliği = insanları sevme ülküsü, bir dünya görüşü olarak ele alırsak ve bunun kavramını ozanlık ve şiirsel evrensel boyuta çektiğimizde aklımıza ilk gelen Yunus Emre olur. Yunus Emre’nin şiirlerinin özünden onun gerçek bir hümanist dünya görüşülü olduğunu söylersek yanılır mıyız?

    Yunus Emreden dinleyelim:

    'İnsan sıfatı, Kendi Hak
    İnsandurur Hak, doğru Hak
    Bu insanın suretine
    Cümle alem hayran imiş

    * * * * ** *
    İnsan olan buldu Hakk’ı
    Meclis onun odur saki
    Hemen bu biçare Yunus
    Aşk ile bil ayan imiş

    * * * * * * * *
    Adımız miskindir bizim
    Düşmanımız kindir bizim
    Biz kimseye kin tutmayız
    Kamu alem birdir bizim'

    Yanılmıyorsak, yazdığı şiirleriden mi Yunus Emre hümanist olmuştur? Yoksa hümanist dünya görüşüne erişmesi/yetkinleşmesi ardından mı, insanı evrensel boyutlarda işleyen şiirler üretmiştir?
    Tabi ki ikincisi. İnsan belki okuduğu hümanist şiir ya da yapıtlardan, ilgilenme/etkilenmelerde, eğitim ve yetişme tarzlarından ve saire hümanist olabilir, ama hümanist olmadan, özü evrensel insan olan şiir üretilmesi mümkün değildir kanımca.

    Burada hümanistliği biraz açmak gerekiyor. Ersmus dünyaca ünlü bir Hollandalı filozfdur. Türkiye dahil diger bir çok ülkede Ersmus üniversiteleri vardır ve öğrenci değişim programlarında isim babalığı yapmıştır. Rönesansla ortaya çıkan hümanizim akımının yaratıcılarından biri olarak görülür. Ancak gelin görünki bu ünlü hümanist 1453 te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi aşamasında “Haçlı seferlerinin” olması gerektiğini savunanları desteklemiştir. Buradan çıkışla Erasmus’un evrensel hümanist olduğu söylenebilir mi? Hümanistlik, savaşta dâhi insan olan düşmanına saygı ve hoşgörü gerektirir.

    Ama bir Ömer Hayyam aynı Yunus Emre gibi zihni hür ve insanı öze kor yanıyla hem de tam köklemesine hümanistir, hoşgörülüdür tüm dünya insanlarına.


    Çok örneklemelere girerek konu dağılsın istemiyorum. Ancak yukarıdaki örneklerle vurgulamak istediğim öz, şiirin bir ‘amaç’ olarak ortaya konulamayacağını, şiirin bir başlanğıç ve sonuç olamayacağını, ama nihayeti itibariyle bir insan iletişimlerinde (kişinin kendi kendisiyle de olsa) bir ‘araç’ ve ‘neden’ olduğunu irdelemeye çalışıyorum.

    Tabi bir sözcük seçiminden tutunuz dil kullanımı, birikimler ve özellikle hayat okulunda tam pişmişliğe yüz tutmaya gidişat olmadan kişi: “Merhaba ben şair olarak geldim” der mi?
    Kişi hem bunu demez hemde örnek bir Orhan Veli gibi üstat ne anasından şair olarak doğmuştur, nede gök zimbille şair olarak yere inmiştir.

    Bana kalırsa ‘ozanlık’ mertepesine uluşmış şair dahi başkalarına şairin nasıl olunması gerektiğini, ya da neden şair olunamayacağını değil, kendisinin nasıl şair ve ozan olduğuna dair duygusunu/ilhamını ve görüşünü anlatmalıdır.
    Kanımca şairlikte ve ozanlıkta tek ölçüt budur. Bunu degerlendirip o fonksiyonu verecek tek ölçütte onun okuyucuları ve yaşadığı toplum veya evrendir.
    Bu ancak şairliğe meyilli olanları gerçek ‘şair’ olmaya ve kendi tarzını oluşturmaya teşvik eder ve etkili olur kanısındayım.

    Şiire benzer karalamalarıyla sadece kendi bünyesinde kalandan tutup ta şiiri duyumsama ve yansıtmada kendi bünyesini aşıp okurlara da onda kendilerini bulduran yetkinlik ölçütündeki şairlerden birşeyler öğrenmeye çalışanlar, şiire yönelik açıklamalarda kendi görüşünü belirtmesi, o kişinin gerçek bazda şairliğe soyunduğunun ve samimiyetinin belirtisidir.

    Bir diger anlatımla şiir yazdığı bilincinde olduğunu sanan kişi, şiire yönelik açıklamaları sadece kopyalıyarak, bunu başkalarına sunması onun, kendi tarzını oluşturamadığına bir işarettir.
    Yanılmıyorsam üstat şairlerinizden ve ozanlarımızdan hemen hemen hiç biri bir başka şairin nasıl şiir yazması gerektiğini söylememiştir.
    Kişi başkalarının gözünde ne derece çoşkulu şiir yazıyor olursa olsun, bir şairlik eğitimcisiymiş gibi, nasıl şiir yazılıp, şair olunacağından vurgulamalar yapması bir ahkam kesmeden öteye gitmez.

    Vurguladığım gibi şiir yazmak bir başlanğıç/sonuç değil, bir süreçtir.
    Aynı bir üniversite ögencisinin tez hazırlama yılında kendine verilen verilerle araştırmaya koyulup tezinin konusunu, işleyişini ve varacağı sunuçu üretmesidir. Bu süreci izleyen her kişi ‘tez’ i başarılı bulunursa ortaya has bir ürün çıkar.
    Bizlerin bu alandaki üniversitemiz ise hayat üniversitesidir ve tezimizi nihayetinde onaylayacaklarda okuyuculardır.

    Bizler her biriniz kendi farklı farklı seçtiği konularla, yetenek ve araştırmalarımızla sınıf arkadaşlarıyız. Kimimiz birinci sınıfta..kimimiz..üniversiteye girme hazırlığında ve kimimiz tez yılındadır, kimimiz ise diplomalıdır.
    Öğrencilerin sınıfını geçmesi/imtihanı başarıyla bitirmesi ve nihayetinde diploması öğrenci arkadaşları tarafından onaylanmaz. Öğrenciler yapsa yapsa ancak bir birini teşvik eder..yardım eder..paylaşır ürünlerini ve eleştiriler getirir. Bu alanda diploma halktan ve okuyucudan alınan onaydır.
    Ama siz bu gerçeği vurgulamaz ve teşviki yapmazda aynen falanca öğrencinin gibi ‘tez’ olması gerekliliğini devamlı kafalara işlerseniz, alın size 50 öğrenciden 40 tane kopyalanmış tezler..

    ‘Dağlar seni delik deşik ederim..Dağlar seni delik deşik ederim.” Ya da biraz o ilhamla: 'Seni delik deşik ederim dağlar” veya “Delik deşik ederim seni dağlar” dön dur, kopyala vur bir üretilmişin etrafında.
    Yüz tane sesi güzel, cinsi güzel şarkıcı/türkücüden seksen tanesi aynı parçayı söyle babam söyle.

    Ve seyircileri ile dinleyicileri:
    “Ya şu adamın sesine bak yaaaa ne güzel hayret yaniii.'
    Öbüründen geri dönüm:
    “Sen ne diyorsun canım ya sen hiç o parçayı falanca hanımdan dinedin mi? Vallahi bitersin/ölürsün ya”

    Yüzden geri kalan on tanesi de bestesini başkasına yaptırsın. Nihayetinde kalan beşe gelelim o da tabi kısmet olabiliyorsa:
    “Ovalar seni keşfederim/bayırlar seni aşarım/tepeler sana koşarım.” gibi tap taze yeni ürtimlerle çıkıyor ortaya.
    Buna da şükretmek lazım. Yüzde yüz kopyacı olsaydık ‘üretimin’ ne kelime, ne de bir kavram olduğunu dahi bilemezdik ki!

    Her şiirin yazımında etkilenme olsa da nihayetinde bir kişiye has tarz üretimindeki önemi, kendimce vaz geçilmez bir kıstas olarak görüyorum.

    Mutlaka kitap çıkartmış olmak, A listesinin tepesinde bulunmak..yada bir grubun yöneticisi/kurucusu, günün şiirie seçilmis olamakla şiire/şaire dair görüşler ortaya sürülüyorda ve daha yeni yeni heycanla şiir yazmaya çalışan bir kalem dost, kendi şiir anlayışını anlatmıyorsa/anlatamıyorsa ya da bu ona anlattırılmıyorsa, o zaman, ortada bir kavram karğaşası vardır inancındayım.

    Burada tekarar bir diger konuya geçiş yapmak istiyorum. Türkiye’de sık sık duyduğum örnek Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında pek çok insanın şiir yazdığı ve ben şairim diyenlerin gittikçe arttığı söylenmektedir. Bunun şiir kalitesine olumsuz etkileri olduğu irdelemeleri her yerde karşınıza çıkmaktadır.
    Bunda gerçek payı yattığını yatsımamak gerekir belki. Ancak bundan önemlisi ‘neden’ sorusunu kendimize sormamızdır.
    Kendime bu soruyu sordum ve hâlâ cevabını bütün yönleriyle bulduğumu söyleyemem.
    Bulduğum ise şu, Avrupa ülklerinin genel toplumsal yaşamda daha çocuğun küçük yaşlarında ona oyuncak alınır, uyuma zamanında masal hikaye okunur, çocuk ve o daha üç-dört yaşlarından itibaren bir uğraşı (hobi) ye yönlendirilir. Çocuk ‘çocukluk’ devresini yaşar gidişatıyla artık en az bir tane kendine ait bir hobisi, ergenlik çağına geldiğinde belki iki tane uğraşısı vardır. Soporun hangi dalı olursa olsun onun külübüne sporunu yapar, müzikse mutlak birisinden müzik dersi alır ya da resim yapıyorsa onun da kursuna gider.

    Bizim toplulumuza dönersem birincil gereksinimlerin ekmeği taştan çıkartırsıya halk yığınları istese istemese de siyaset ve ekonomik boyularda bir dünya görüşüne yönelmesi kaçınılmazdır. İkincisi ise işin-aşın peşinde koşturan milyonlarca çocuğun bir ‘hobi’ edinmesi neredeyse olanaksızdır.
    Aynen bundan otuz sene öncesi bizim çağımızda bir lastik topla tarlalarda maç yapabiliyorsan ne mutlu sana. O zamandan bu zamana var olan toplumsal düzende pek köklü bir değişiklik olduğu söylenebilir mi? Sanmıyorum.

    Biyolojik, fiziksel ve psikolojik gereksinimler bedenin bünyesinde olduğu, günümüz insanında yüz yıldan beri yapılan bilimsel, tıbbi deneylerle ortadadır. İşle-aşla ve geçimle, sorunlarla mücadele eden beden hep gerginlikler içindedir. Gergin beden esneklik ister, gereksinimleri gidermek ister. Beden bünyesinde boşalmaya, enerjisini kanalize etmeye ve olumlu, hoşnut kaldığı boyutlara bunları haracamak ister..
    Bu gereksinim yoksunluğu yaşayan ve bunalımlar girdabında bomba gibi patlamaya hazır bir gencin katil olmasındansa.. binlerce şiir yazan genç hoş gelsin aramıza diyorum. Bunları ürkütmek değil - kucaklamak, olumsuz değil- olumlu eleştirmek ve kovmak değil-teşvik etmek gerekir.

    Konuyu bu boyutlarıyla da irdelendiğinde işte ‘şiir’ yazma aynı zamanda bir boşalımdır. Belki içsel gergin sıkıntıları ama özlemeleri, sevgiyi ve umutları yansıtarak kanaliz etmektir.
    Buna teşvik ise bırakınız bu alanlardaki edebiyat dünyasını; kurum, kuruluşları ve saire, kendini bilinçli olarak toplumun bir ferdi sayan her insanın toplumsal sorumluluğudur.

    Diğer olabilecek tüm kıstasları bir kenara korsak bu, ‘şiir’e ve şair olunma girişimine toplumumuz bünyesinde sadece sevinilecek ve teşvik edilecek bir kavram olmalıdır.
    Şiir benim tekelimdedir, şiiri ve şairliği ben bilirim gibi görüşler ise bu açıdan dâhi bir kişinin, grubun, kurumun ya da bir üstatın olsa olsa özde ancak kendilerini tatmin etme veya sırf kendi çıklarını emme boyutunun göstergesidir düşüncesindeyim.

    Saygımla..

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 28.01.2011 - 21:54

    Ya şiir yazarsınız ya da kendiniz yazar kendiniz okursunuz. :)

    Şiir var mı şiir?

    Laf var laf...

    Laf!..

    Cevap Yaz
  • Lara Açanba
    Lara Açanba 28.01.2011 - 20:31

    kahramanlık yoktur...sadece bir şeyi isteyerek yerine getirmek veya bir şeye gönüllü talip olmak vardır..şiir hiçbir zaman araç değildir beyefendi..böyle düşünenler en başta kendi ilhamının içine ot tıkar..o dediğiniz kişilerin sizlerden hiçbir farkı yok..sizsiniz onları kahraman veya şair yapan..yoksa onlar sadece şiire ulaşmaya çalıştılar..ama doğru ama yanlış...bugün sadece inanarak bir şeyi yapıyorsanız bu kahramanlık diyorsunuz da...insanlıktır..ve insanlığın lügatında kahramanlık yoktur..sonradan eklenmiş korsan bir kelimedir..daha ayrıntılı yazmak hem sizi hem beni üzer...ahkam kesmeye gelince..o da korsan bir kelimedir..işine gelmeyenlerin uydurduğu..gerçekler yüzyıllık tozlu raflarından..artık aşağı indirilecek..ve abartılı yanlış şairlerin canını aldığı şiirler hesap sormaya başlayacaktır..tek derdimiz budur..eğer bu ahkam kesmek ise..devam arkadaşlar..doğru yapıyoruz demektir
    sevgilerimle

    Cevap Yaz
  • Fikret Şahin
    Fikret Şahin 28.01.2011 - 20:04

    Hakkında onlarca kitap yazılacak bir konu...

    Onurlu bir yaşam peşinde koşuşturan kahramanlar..

    Kendi çıkarları için başkalarını ezmeyen kahramanlar...

    Egosunu tatmin etmek için şöhret aramayan;bu yolda acımasız ve bencil bir yaşamın kurbanı olmayan kahramanlar...

    Edindiği sosyal statü ne olursa olsun,insanlara eşitlik ,adalet ve hizmet vermekten başka şey düşünmeyen kahramanlar...

    Nefret ve kinin nefret ve kinden başka birşey doğurmayacağını bilerek sağduyulu yaşayan kahramanlar...

    İnsanların ,ölümcül,basit canlılar,toplumların;o veya bu farklı kültürün etkisi altında şekillenmiş, aslında aynı zavallı,ölümcül insanlardan oluştuğunu anlayacak kadar sağduylu yaşayarak;barış,dostluk ve dayanışmadan başka hiç bir şeye odaklanmamış kahramanlar...

    Ya da

    Bunların hiç birini anlayamacak kadar:

    Beyinleri paranoya ve nefretle doldurulmuş,

    Kendi ırklarının daha üstün bir ırk olduğunu ispatlamak için elinden geleni yapmaktan çekinmeyen,düşmanlık ,hırs ve nefret doğuran,tüm insanlığın yeryüzünden silinmesi için sadece bir astroidin yeterli olduğunu göremeyecek kadar cahil kalmış zavallı insanlar...


    Saygılar


    Fikret Şahin

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 28.01.2011 - 19:21

    Vasat bir şiir... Epik bir şiirde olması gereken coşku yok. Dizeler sendeleyerek koşmaya çalışıyor. Dili de sendeletiyor. Oysa aynı fikir, kahramanca işlenebilir, kitleleri ayağa kaldırabilirdi. Ondan da o beklenirdi. Demek ki nutuk atmak başka, şiir yazmak bambaşka!

    Çalakalem olacak iş değil yani... Kuralları var. Gönül de yetmez bir başına. Dili ustaca kullanmak, tam on ikiden vurmak lazım! Yüreği avuçlamak ve sıkarak yönlendirmek... Hissetmek derinliğine ve olanı olduğu gibi hatta en az bir kat fazlasıyla hissettirebilmek...

    Kolay gibi görünen çok zor bir iş... Kusma gibidir. Vakti saati vardır ve kendisi ayarlar; insan, ona tabi olmak zorunda kalır. Şiir, aniden ve çok güçlü bir debiyle fışkırır.

    Demek ki bu öyle güçlü bir şiir değil. Öyle... Hani ilk dizelerini okumaya başladığımızda tüylerimizin diken diken olduğu... Birer kahraman kesiliverdiğimiz, okudukça... Gözlerimizi yaşartan... Yanaklarımızı ıslatan...

    Şiir öyle olmalı, epik olacaksa. Şair öyle yazmalı, yazabilmeli, eğer yazacaksa... Çoklarının arasında yok olup gidecekse... Özenmemeli bile. Oysa eline kalemi alan şair geçinmekte, günümüzde…

    Şiir nedir? Ne değildir? Birkaç laf deyivermek midir, kalemin ucuyla?

    Şiir; sayfalar, defterler, raflar dolusu yazmak, yazmak, yazmaktır. Sonra özet çıkarmak, bir nevi... Sonra sözün özüne, özün gözüne inmek... Mermileştirmek, pamuk balyalarını... Cesaretle namluya sürmek ve tam hedefe nişan almak... Tek kurşunla işi bitirmek, kısaca...

    Ah! Şiir...

    Ardından koştuğum... Koşmaktan yorulduğum... Bir türlü yakalayamadığım hayal!

    Kaç kişi yazamadan can verdi, kim bilir! Kaç kişi ulaşamadan can verecek!

    Dört yapraklı yonca... Sabahın ilk ışıklarıyla gülümsemeye başlayan, şebnem dolu gonca... Onca çaba... Onca emek... Şiir demek, efsane demek... Şair, kahraman...

    Şiir... Şiir ama... Ne zaman?

    Mutluluklar...

    Onur BİLGE

    Cevap Yaz
  • Lara Açanba
    Lara Açanba 28.01.2011 - 18:04

    ….aynı gecenin sabahında…odasının kendine has kokusu yavaş yavaş dağılmaktadır …kıpırdamadan..öylece olduğu yerde…sabırla bekleyen…şiire döndü…nerdeyse konuşacakken…elindeki ağır şiirlerin yerine bırakılması gerektiğini düşünüyordu şimdi…yemeğine hiç dokunmayan kedisine mırıldanarak yeni şiirini okuyordu…gözlerini öylece üstüne bırakıp…tabağına uzanırken…ellerinin titremesi geçmiş…yağmur durmuştu…çalınan kapıya aldırış etmeden…sulara bıraktı yerini sevmeyen şiirlerini…hiç dönüp bakmadan dudaklarının yanındaki beyaz saç telini…yorganına sıkıca sarılmış arka odada uyuyan şiirin yastığına koydu…
    …Osmanlı saraylarının kız kurusu fasıllarından aşina olduğu …birkaç,kişilik yemek artığı yaşamından küçük bir ilhamı…mutfağın…taş yolluğuna..sinirli bir şekilde fırlatılmıştı ki…eğilip..toplamaya başladı…kahraman bir dönüş nasıl ve ne için erdemli olurdu..ve şiir ne vakit kahramanlık adına sıyrılırdı hedefinden…yoksa Adsız bir şaşırtmanın on ikiden sonra vurulan kapılarındaki …bekleyen amma velakin dönen…amma velakin ileriye atılıp dönen o mermileriniz ne ile takardı göğsüne şiire ait apoletlerini…
    …Anlamsız gelen bir iç sesiyle yaşadığı anlık sıçramanın dar nefes yollarına hiçbir faydası yoktu… çaydanlığı ağzına kadar doldurup… odasına giden sessizliğin adımlarını takip etmekte her zamankinden kararlıydı şimdi…
    ..uzun bir süredir ne uyuduğunun ne de ne vakit uyandığının farkında değildi ama şikayetçide değildi bu durumdan…odadaki geçmeyen soğukluğun ne ile bitebileceği yine aklına takılmış…şöminenin yanı başında gözleri açık uyuyan kedisine tuhaf tuhaf bakmaya başlamıştı…aynı ve değişmeyen çığlık yine başlıyordu..aşağıda tepenin arkasında ışıkları hiç yanmayan konak…onu korkutmak yerine kapısını çalmak için sabırsızlandırıyordu..üstelik gecenin bir yarısı yapmıştı…içerden kuru bir rüzgar kapı aralığından ışığını ona gönderirken …açılmamıştı… …hiçbir şeyin onu korkutmadığını hayretle fark etti…
    …arka odanın kapısında birinin durduğunu gördüyse de sesini çıkarmadan… elindeki deki şiirin şairine ait bir fotoğraf bulması gerektiğine inanıyordu… ve saate bakmak içinden gelmediği için… şöminenin yanması gerektiğine karar verdi… kapının arkasındaki(eski konağın kahramanlık günlerine ait) baltayı alarak… merdivenlerden inmeye başladı…(devam edecek)

    Cevap Yaz
  • Hatice Aksakal
    Hatice Aksakal 28.01.2011 - 17:47

    Hocam yeni şiiriniz çok güzel saygılarımla sevgilerimle.
    kaleminiz daim olsun kaleminiz hiç susmasın.
    si[zlerden örnek alıp yola çıkıyoruz.
    çünki yolun yolcosunuz sizlerden sonra geleceklerin ışığı olunuz şiirinize on 10 veriyorum daim kalınız

    Cevap Yaz
  • Tayyibe Atay
    Tayyibe Atay 28.01.2011 - 16:25

    anladım...roman yazıyor laraaçanba...yanılıyorsam eğer kahrolayım!..:))))sana kolaylı gelsin Lara...bir plaja adını verdim Alanya kıyılarında...mavi mavi bakar denize...kum kum devinir rüzgarda...elleri susamlı simit...kırıklar martılara...:)))

    işte böyle Laraaçanba!..bunlar da senin hakkında düşündüklerim...affola!..

    :))))))

    sevgi ile dedikten sonra,geldim şiire:

    asıl kahramanlık,hayata kılıç sallamaktır bence...hem de kırmızı pelerin taşımadan..boğaları öldüren şişleri kuşanmadan...gözlerini kırpıp yıldızları izlemektir ve düşürmektir onları bahçendeki çukura...mesela durup dururken gülmektir aynı kol aynı bacak yürüyen bir adama:)))ne bileyim ben,nesela deyip sumak ve de dönmektir kendi içine...içindeki kırkpare mindere yayılıp uyumaktır belki de...

    kahraman olmak,yurduna yuvana sahip çıkmaktır...yuvadaki ateşi durmadan tutuşturmak,yurdundaki ateşi söndürmektir aksine...

    of ya.....:)))

    şaire rahmet diliyorum...herkese saygılarımla...

    Cevap Yaz
  • İbrahim Eroğlu
    İbrahim Eroğlu 28.01.2011 - 13:58

    SERDE ERKEKLİK VARDI....

    Yıl bindokuzyüzyetmişsekiz,
    Herkes vatanı kurtarıyor,ne demekse…
    Yoldaşlar da ülkücüler de aşka yabancı
    Gündüz çatışanlar gece sinemada aşk filmlerinde ağlardı
    Aşkın yitik kuşağıyız
    Bundandır suskunluğum,kızarmalarım…

    Siyah beyaz filmlerden çaldığım sözcükler vardı
    Gözlerinde lal oldum,söyleyemedim
    Fırtınalarım gamzelerinde yatıştı,sustum.
    Her soruna cevabım iyiyim’di
    Oysa anlatamadıklarım bağıramadıklarım,
    buradan kıyamete yol olur
    yeni öğreniyordum Türkçeyi
    radyolarda aşk sözcükleri arıyordum
    sadece sana söylemek için
    hatta arkadaşımdan ödünç kazak bile almıştım
    sadece senin görmen için
    anlatamadım, içimde kaldı düşlerim
    serde erkeklik vardı

    yazlık sinemaya beraber gidemedik,
    mahalle baskısı değil, param yoktu.
    film arası şarkılarda bakışırdık belki de
    ellerini tutamasam da…

    Sana koşarken
    Mahalle bakkalının camında saçlarımı tarardım,
    Yol boyu her su birikintisinde ayakkabımı temizler,
    Adını bilmediğim çiçekler aşırırdım tanımadığım bahçelerden
    Sol yanımda düğün vardı
    Gülüşüne koşarken tanıştım kalbimle
    Yaşamla tanıştım
    Dahası şair oldum
    Fırıncının camında son kez kıyafetimi düzeltirken
    Seni düşünürdüm en masum düşlerle
    Sana koşardım cennete koşar gibi.
    Ama sana hiçbirini anlatamadım
    Serde erkeklik vardı ne de olsa,
    Bir de vatan kurtarma sevdası…

    Cevap Yaz
  • Nadir Şener Hatunoğlu
    Nadir Şener Hatunoğlu 28.01.2011 - 13:57

    Saygı ile..
    'Seçme Şiirler' panosundaki 'Kahramanlık' şiirini, kekemesiz okudum.Rahmetli Hüseyi NİHAL ATSIZ, ölçülü ve uyaklı klasik bir güzellik yaratmış. Uyak ve ölçüye tahsis edilen enerji imge ve simgeye yönelik olsaydı, belki daha ilginç buluşlarla yüzleşirdik.
    Ulu önderimiz Mustafa KEMAL ATATÜRK, Çanakkale Savaşı'nda (1915) askerlerine şöyle komuta etmiş:
    ' Ben size ölmeyi emrediyorum! '
    Hüseyi NİHAL ATSIZ'ın tanımladığı kahramanlık bu...
    Şaire de şehitlerimize de rahmet ola...
    Kahramanlığın şu tanımı ancak vatan, millet, devlet savunmasında kutsaldır:
    ' Koşar adım gitmeli onların (ölenlerin) ardından! '

    Son dizelerdeki tanımlama pek duygulu:
    ' Kahramanlık ölüme bir atılış; atıldıktan sonra da dönmemektir.'
    Bü güzel şiire, antoloji.com/da kayıtlı ATATÜRK MARŞI başlıklı şiirimin girişiyle eşlik etmek istiyorum:

    ' Yedi başlı azgın dev çöktü üstüne Türk'ün,
    ' Tutuştu alev alev yüyeği Atattürk'ün.

    ! İstanbul'dan Samsun'a çıktı yola seherden,
    ' Yükseldi güneş gibi, göğün bittiği yerden.
    ..............................
    .............................
    *Nadir ŞENER HATUNOĞLU: matematikçi-bilim uzanı*

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 43 tane yorum bulunmakta