Ben ortalıkta sessiz dolaşan, insanların tebessümlerle süslü yüzlerinde hüznü okuyan, darmadağın hayatlara günah çözümleriyle kendini harcamaktan kaçınmayan... Ey ben! Dinle kendini, elini açtığın Tanrı bile şaşkın senin çaresizliğine. Verdiğini bu kadar ağır sanmamakta idi belki de. Ey ben! Duy kendini. Bir tebessüme inat bin hüznü indirme yeryüzüne. Suskunluğunda kimse bileyecekse içini, yaşanan tek heder ömür sana kendi ellerinden bahşedilecek. Pencerende dünyayı seyretmene ortak biri kendini bilmez. Yeni dünyalar tanımak, tanıtmak bu kadar zor mu? Hani herkes Tanrı’dan bir parça denmişti ya... O zaman neden bir insan bir insanın ömrüne bu kadar zor adım atar. Tanrı kendini tanımaz mı? Mademki herkes Tanrı’nın bir parçası, Tanrı’nın kendini tanıması o kadar zor mu?
Şimdi biri, yaratana laf ettim diye de kızar bana okursa. Varsın kızsın, yalanım yok. Aptalım diye yaptığı şaka gerçeğin kendidir belki. En azından içimde taşımıyorum söylemediklerimi. İki gözü, iki kulağı; iki kolu, iki ayağı olan bir riyakar olacağıma yanan bir beden olsam kafi!
Bir tuhaf deneme kalemimdeki. Uzun zamandır yazmaktan alıkonmuş yüreğim, az önce bırakıldığı yalnızlıkta cirit atmakta. Her yer aynı, inan mürekkep. Ben susarım ve dini, dili, ırkı yoktur bu kafir duvarların... Hep dört tane, hep üstüme üstüme...
Hayalperest o da biraz, diğerlerine çekmiş besbelli. Hayallerim var elbet. Bir de mümkün olsa varlığı unutmak, peresti olacağım ben de hayalin. Durup bakıyorum etrafıma fal taşı gözlerle, otobüsler dolusu, sokaklar, caddeler dolusu, evler, şehirler dolusu insanlar... Ne kadar da basit, yaşıyor olmak eşek şakasını unutmak bazıları için. Sanki herkes masaldan çıkan bir kahraman, ben düpedüz reel... Sanarsın ki anasından gelen tek benim. Herkesi leylekler getirmiş, beni annem...
Belleğimde garipsediğim anılarla hayatımın yaşanılabilirlik limiti dolmuş gibi. Bir şeyleri yaşayabilmek için bir şeyleri silmek gereksinimi duyuyor zihnim. Benden bağımsız çalıştığı aşikar...
Denmiş ki konuşmadığım sürece hayalimde büyüttüğüm bir Sen’le yaşarmışım. Tanıyan doğru söyler: hayalimde Sen’ken, gelen başka bir O mu acaba? Tanımaya mahal vermeden ruhunu, elini attığı ilk yer kalbim, nasıl da bilir işini...
Tanrı bilir ki ellerimi açıp çok şey istemem kendim için. Şimdi duamda biri var. Sabah ezanı uzaklardayken, ben duam o vakte denk zamana gelsin diye dört dönüyorum ortalıkta. Uykusu şirin, kendi gibi. Ve hayal edebiliyorum siyah olsun istediğim saçları nasıl dağılır yastığına gecenin karanlığında...
Fazlaca izahatta bulundum besbelli. Kim okursa tanıyabilir o birini. Yaşanabileceklere mümas geçme ürpertisi kaplamışken içimi, suskunluğumu yine satırlarımla bozuyorum. Sıradan bir denemede, sıradan bir gecede pek sıradan olmayan duyguların ayak izleri takip ediyor önce giden hayalleri. Biri kafir demişti, biri şair. Bense Tanrı’ya sunacağım tek kalem savunmamı: kafir şair mutlu olsun!
Anlamamış insanoğlu. Anlayansa; anladıklarına, gördüklerine inat kesmiş kutsanmış tuzlu nehirlerini gözlerinin. Belki de bir ibadet değil söylediğim. Ama insan dediğin insan olsun, yüzünde tebessüm, gözlerinde iki damla da yaş olsun. Gökyüzünün yağmurlarına güneş vurur gökkuşağı için, güzel bir yüzde de gökkuşağı için gözyaşına vurmalı tebessüm. Anlayacağınız dileğim var, isteğim var bu sefer: mutluluk kalbine gözündeki yaştan bol dolsun, kafir şair mutlu olsun!
11 Eylül 2008 Perşembe, 03:36:32, Mannheim
Diyap MansuroğluKayıt Tarihi : 22.4.2010 02:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
SEVGİYLE KALIN E Mİ
TÜM YORUMLAR (1)