KAFASI KARIŞIK ADAM (Düz Yazı)

Naime Erlaçin
955

ŞİİR


43

TAKİPÇİ

KAFASI KARIŞIK ADAM (Düz Yazı)

Kafası karışıktı bu adamın. Karıştırmışlar onu. Belki de karışık doğmuştu dünyaya kim bilir. Kaosun düzgün çocuğuydu o...

Amatörce coşkuları severim ben. Gençlik gibidirler. Biraz acemilik; bir hayli naiflik ve masumiyet kokarlar. Tıpkı bu bilgenin masumiyeti gibi. Daha önce de rastlamıştım böylesine. Uzaktan görünce “şıp” diye tanırım onları. Adamın büyüsü burada gizli galiba. Gücü ise sade anlatımından geliyor. Herkes de dil ustası değil ki! O aslında usta olmasına usta da, tıkanan iletişim kanallarını açmak uğruna dilini alabildiğine basitleştiriyor.

Son yıllara dek genelde felsefeye fazla bulaşmamıştım. Fen bölümündeki öğrencilere neden felsefe okutmazlar, hiç anlamam. Şimdilerde ise kimseye okutmuyorlar galiba. Kitap kurduydum ya hani, işte o sıralar kıyısından köşesinden dokunmuşum azıcık. Daha sonra, ilerideki yıllarda bir dolu felsefe kitabı edinmişim. Edinmişim de ne olmuş? Doğru dürüst okuyamamışım hiç birisini. Okumaya başladığımı da bitirememişim zaten. Nasıl okuyacaktım ki? Bir dönem hayatımıza zorla sokulan, hilkat garibesi, uyduruktan, bulmacamsı Türkçe’yi - ki her nedense en çok da felsefeciler benimsemişlerdi - nasıl çözecektim? Yetersiz dil bilgisiyle yabancı bir dilde okumaya çalışmak gibi bir şeydi bu. Üstelik on yedi yaşımda koparılmışım kendi dilimden ve başka bir dilin kucağına atılmışım. Bu arada Türkçe değişmiş; bizim bildiğimiz anadil uçup gitmiş; yerine ise ne olduğunu bir türlü kavrayamadığım, mutasyona uğramış acayip bir şey gelmiş oturmuş. Aynen görmemişin üzerindeki eğreti elbise gibi sırıtıyor... Çaresiz ben de yabancı bir dile tapulanıp kalmışım. Kalmışım da iyi mi olmuş sanki? Bunca yıldır yazıyor ve konuşuyorum güya, ama henüz yarısına bile vakıf değilim. Öyleyse ne oldu bana? Dilsizleştirdiler mi beni?

Kesinlikle öyle, dilsiz kaldım ben!

Bizim bildiğimiz, eski, 'çorba gibi' dilimiz bir hayli zengindi hani. Yarısını kaldırıp atmışlar sözcüklerin; yetmemiş, bazı harfleri değiştirmişler. Çok da önemli olmamakla birlikte, söylemeden geçemeyeceğim; “tesbit” olmuş “tespit”; “nisbet” olmuş “nispet”. “B”lere bu düşmanlık nedendir diye merak ediyor insan doğrusu…

Dil benim geçmişle bağım ve gelecekle aramdaki köprü olmalıydı halbuki. Köprüleri yaka-yıka gidersek eğer, günün birinde salt bilgi çekirdeğine katkıda bulunarak sürdürmek zorunda kalacağımız yaşamımıza kendi ellerimizle son vermiş olmaz mıydık bir anlamda? Çünkü şifreleri bozuyor ve hatta giderek yok ediyorduk. Peki, gençlere düşünmeyi nasıl öğreteceğiz bu durumda? Referans kitapları kalmayacak ki! Zekaları hiç de kıt olmayabilir. Ama aklı kullanmayı; hayal gücü ile beslenmeyi; biriktirip sindirmeyi; sorgulayarak düşünce hamurunun kıvamını tutturmayı öğretmek mümkün olabilecek mi?

Ateşin olmadığı mutfakta yemek pişmez! Dil ise yaşamın ateşidir. Kaliteli yaşam demeliydim belki de. Her şey aslına rücu ettiğine göre, bu gidişle biz de ilkçağın yarı dilsiz insanına dönüşeceğiz herhalde. Düşünerek var olmanın olanaksız olduğu bir çağa yani…Bu arada sanatı, incelikleri, kültürel zenginlikleri, düşünsel sıçramaları ve daha bir çok şeyi tümden yitireceğiz. 'Iskalama' şansımız bile kalmayacak. Var olmayan bir şey ıskalanamaz!

Çorak ve budalaca bir iletişim diline mahkum oluyor çocuklarımız. Köleleşiyorlar. İzliyor ve dinliyorum onları. Zaman zaman ekranlarda eski sözcüklere yapışıyor ve komikleşiyorlar. “Resm-i geçit” yerine “resmiii geçit” deyip yüreğimi kanatıyorlar. Bu yaptığım aydın züppeliği sanılmasın lütfen. Benim içim gerçekten acıyor. Bizim kuşak yarım kalmıştı. Bu gençler ise yoksul. Çoğu birer dil fakiri!

Durmadan aydın sorumluluğundan dem vuruyoruz ya hani, külliyen yalan. Sorumluluk görevini, sorumsuzluk hakkını kullanmaya dönüştürmüş ikiyüzlüleriz hepimiz. Hep birlikte el ele verip kendi geleceğimize kıymışız biz.

Bunları ve daha pek çok şeyi düşünür ve yazarken; acılarımdan yükselen çığlıkları dinlerken, bir kitapçının raflarında apansızın karşıma çıkan bu “kafası karışık adam”ı nasıl kucaklamam ben şimdi? Daha önce adını hiç duymadığım için önünde mahcubiyetle eğildiğim felsefeci bu yazara nasıl teşekkür etmeliyim acaba? Kıyıları seçtiğini söyleyip de hayatın tam ortasında bir nabız gibi gümbürdeyerek atan bu düşünüre nasıl “dünyama hoşgeldin” demeliyim dersiniz? Ve yazılarını okurken aniden içine düştüğüm hava boşluklarını ve yaşadığım türbülansı nasıl anlatmalıyım ona?

Belki de vardır bir yolu; gençlere önermek gibi mesela…

Ahmet İnam’la tanışmak olağanüstü bir deneyimdi. Tanımamak benim ayıbımdı ama orada olduğunu ve bunca yıldır çabaladığını öğrenmiş olmak yüreğime serin sular serpti inanın.

Bence Ahmet İnam’la gençler de tanışmalı. İlk adımda oldukça ağır gelebilecek felsefe kitaplarından önce, incecik bir kitabını öneriyorum. Adı “Hayatımızdaki İnce Şeylere Dair”*. Kolay okunur ve kısa yazılardan oluşmuş tam bir başucu kitabı. Hatta uzunca bir süre çantalarında bile taşıyabilirler. Ben öyle yaptım....

Bu kadar lafı niye ettim ki? Alın, okuyun ve kendinize yepyeni bir pencere açın. İnanın güzel bir öneriydi...

Benim de çorbada tuzum bulunsun biraz!

.........................

*”Hayatımızdaki İnce Şeyler Dair” – Ahmet İnam (Pan Yayıncılık)

(19 Haziran 2003) - 'Gençler İçin Denemeler' dosyasından...

Naime Erlaçin
Kayıt Tarihi : 19.6.2003 22:18:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ecdat Armağan
    Ecdat Armağan

    'allah cezanı verecek'....'motivem bozuldu'.......'konsantrem dağıldı'....'amarika'....'amaliyat'.
    yeter değilmi Naime Hanım:(

    Cevap Yaz
  • Şule Aydemir Avcı
    Şule Aydemir Avcı

    sen bir harikasın...(hep söylüyorum) çoğumuzun açığı belki bu konu... ben de yetersiz olduğumu biliyorum.. Dilimizi iyi bildiklerini (konuşmayı ve yazmayı) söyleyen kişiler var aramızda.. asla yapıcı olmayan yıkıcı şahsiyetler..üzülüyorum, kırılıyor, buruluyorum.. mesela: şiirlerimde kelime yazım hatası yapıyorum, yazılan ikazlar yerden yere vurmalara kadar iniyor.. dogurusunu yazıp ikaz edenlerde yok değil..ama konuştuğumuz dili mimiklerle olmadı ince kelimelerle de anlatabiliriz diyorum. küstürmeden yanii.. iste seni bu yüzden seviyorum yürek sessinin kırmaz insanı....herkes senin kadar güzel olsaydı ! düşünemiyorum bu dünyayı....
    teşekkürler.
    sevgiyle,

    Cevap Yaz
  • Bir Mim Kemal Ertuğrul
    Bir Mim Kemal Ertuğrul

    Teşekkürler..

    Cevap Yaz
  • Oğuzkan Bölükbaşı
    Oğuzkan Bölükbaşı

    çok güzel, ve son derece yalın bir türkçe ile yazılmış, zevkle okuduğum bir yazı. sevgili erlaçin bak yıllarca başka dilin kucağında olsan bile kendine sahip çıktığında, arapça, farsça, ingilizce ve fransızca sözcükleri bilgiçlik mahiyetinde kullanan insanlardan ne kadar farklı biri olunduğunu gösteren güzel bir örneksin.dil ve dilin zenginleşmesi çaba ve yorulma ister, bu ülkede 100 kelime ile konuşan ve kendine sanatçı(!!!!) diyen bir sürü(ben insanlar için bir sürü ifadesini hiç kullanmam ama bunlar sürü) yaratık medyada başarı hikayeleri diye anlatılıp gençlere ve topluma örnek diye gösterildikçe dil onların ağzında maalesef kokacak. ben çok kızgınım kusura bakma, yazının altına korsan yazı gibi girdim. fazla uzatmayacağım ve buradaki yazı için sana teşekkür ediyorum(kafası karışık olmak iyidir bunu da bil). sevgiler

    Cevap Yaz
  • Muammer Çelik
    Muammer Çelik

    Geriye yaslandim, okudum sindire sindire.. rahatladim ve dinlendim bir güzel.. cok tsk ederim, DOST.. cok tsk ederim.. yuregin ve ellerin dert gormesin

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (9)

Naime Erlaçin