Cami avlusundaki loş ışık yüzünden kadın eşindeki değişikliğin ve suskunluğunun farkına varamamıştı. Bunu ancak cami avlusunun doğu kapısında ki sağlı sollu aydınlatılmış Çeyizciler Sokağına çıktıklarında fark edebildi. Eşinin önüne geçip sağ elini göğsüne dayayıp “Dur bir dakika!” diyerek onu sokağın tam ortasında durdurdu.
Sokakta bir iki silah ve telefon satıcısı dışında, büyük çoğunluğun çeyiz eşyası satan dükkânlardan müteşekkil olduğu için bu sokağın resmi adını kimse bilmiyordu. Herkes bu sokağı, “Çeyizciler Sokağı” olarak biliyordu ve tariflerinde de öyle adlandırıyorlardı.
Adam mecburen sokağın ortasında durdu. Eşi gözlerinin içine baktı. O ise konuşmadan yüzünü yana çevirdi. Hemen yan tarafında bir çeyiz dükkânında neredeyse raflardaki bütün iç çamaşır kutularını tezgâha indiren orta yaşında ki kadın dikkatini çekti. Kadın, ısrarla tezgâhtar gence, eliyle en üst raflarda ki yeni kutuları işaret ediyordu. Genç kutulardaki çıplak kadın resimlere bakmamaya dikkat ederek işaret ettiği kutulardan birini kadına uzattı. Kadın resimleri iyice inceledikten sonra beğenmemiş olacak ki, üst raflardan başka bir kutuyu daha işaret ederek indirmesini istedi.
Kadın kocasını adeta sarstı.
-Ne bakıyorsun, o kutulara! Görmüyor musun? Hepsinde çıplak çıplak karılar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta