Kadının Yeri Ne Olmalıdır.

Mehmet Demir Atmalı
216

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Kadının Yeri Ne Olmalıdır.

KADININ YERİ NE OLMALIDIR

-Rivayetlere göre Hz. Ademin Eye Kemiğinden yaratılmış olan ilk kadın olan HAVVA Hanıma borçluyuz, bu günkü varlığımızı. O olmasaydı, insanoğlu olmayacaktı ve çoğalamayacaktık. Varlık sebebimiz olan kadının, erkeğin kanından, canından ve hatta kemiğinden yaratıldığını görüyoruz. Öyle ise kadın, erkeğin bir parçasıdır. Bu duruma göre önce Erkek Kadının, daha sonra Kadın Erkeğin varlık nedeni olmuştur. Kadın Erkekten, Erkek Kadından ayrı yaşayamaz. Erkeğin Kadını, Kadının Erkeği delicesine sevme içgüdüsü, belki de buradan kaynaklanmaktadır. Yani yeniden, varlığının nedenine aşık olmak gibi bir şey…
-Emanete İhanet Edilmez
-Kadın, bazen Erkeğin ANASI, NENESİ, bazen SEVGİLİSİ, bazen KARDEŞİ, bazen HALASI ve TEYZESİ, bazen KAYIN ANNESİdir. Kısacası Kadın, Erkeği her yandan KUŞATMIŞ bir KALEDİR. Kadından kurtulmak mümkün değil(Kurtulmak isteyen kim ki?) dir. Erkeğin canından bir parça olan Kadını-Erkekten ayırt etmek, hor görmek, dışlamak mümkün müdür? Kadını küçük gören, ANASINI da küçük görmüş olur. Kadın bir Erkek ile mutlu olamayabilir. Bu bütün erkeklerle mutlu olamayacağı anlamına gelmez. Erkek de bir Kadınla mutlu olamadığı için, bütün kadınlarla mutlu olamaz diye bir şey yoktur. Bu bir Frekans meselesidir. Şifrelerin veya Ruhların anlaşamaması da diyebiliriz. Ruhların ve bedenlerin anlaşabileceği biri bulununca, mutluluk da yakalanmış olur.
-Kadın, Cenab-ı Allah’ın Erkeklere bir emanetidir. Kadını üzen, EMANETE İHANET etmiş olur… Emanete ihanet eden, Mü’minin sıfatlarından SIYRILIR, MÜNAFIK’ın sıfatlarını alır. Münafığın Cehennem’deki yeri, “Esfele Safilin”dir. Yani “Aşağının aşağısı, Hayvanlardan Daha Aşağı” bir mertebedir. Sakın Münafık durumuna düşmeyelim. Tabii ki, bu tek taraflı olmaz. Kendi parçasına yanlış yapan kadın için de aynı hükümler geçerlidir.
-Eşitlik
-Cenab-ı Allah, Ali İmran Süresi 165’de; “Muhakkak ki ben, içinizden gerek erkek ve gerek dişi olsun, hayır işleyen hiç kimsenin yaptığını zayi etmem. Hep birbirinizdensiniz, DİN YÖNÜNDEN ERKEK VE DİŞİNİZ BİRDİR…” buyurmaktadır. Bu Ayette Allah, kendi katında, Kadın ve Erkeğin “insan olarak” eşit olduğunu beyan etmektedir.
-Yine Nisa Süresi 34’te; “Erkekler, Kadınlar üzerinde İdareci ve Hakimdirler. Çünkü Allah birini(Cihad(fizikmen) , imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de Erkekler, mallarından(kadınlara) harcamaktadırlar. İyi kadınlar(Allah’a) itaatkardırlar. Ve Allah kendilerini koruduğu cihetle, kocalarının gıyabında IRZ ve MALLARINI muhafaza ederler…” buyuran Allah, Erkeğin FİZİKİ yönden daha güçlü yaratıldığını, Savaş yapma, İmamlık(öncülük, liderlik) ve Miras paylaşımı konularında farklı olduklarını ifade etmektedir.
-Bunun sebeplerini şöyle açıklamaktadır: Erkek, Kadına ve evine bakmakla sorumlu olduğu için, kazandığı malları kadınına harcamak zorundadır. Kadın evi geçindirmekle sorumlu değildir. İlk bakışta sanki MİRAS konusunda bir adaletsizlik varmış gibi görünse de; Erkek evini geçindirmekle sorumlu olduğu için, MİRASTAN ona İKİ PAY(Nisa Süresi 11) verilmiştir. AİLE içindeki konumlarına, sorumluluklarına ve aldıkları RİSK ORANINA göre, Kadına ve Erkeğe farklı haklar verilmiştir. Bekar iken, baba mirasından Bir Hisse alan Kadın ile İki Hisse Alan bir başka Erkek, evlilik yaptıklarında ÜÇ HİSSELERİ olacağından, eşitlik sağlanmış olmaktadır. Yani Eşitliğin şartının Evliliğe bağlanması, İslam’ın AİLE’ye vermiş olduğu önemi anlatması bakımından yeterli sanırım.
-Ayrıca İslam, Kadın ile Erkeğin boşanması halinde, Kadının “İddet Müddeti”nce bekleme süresi içerisinde, geçineceği para miktarını, ta evliliğin başında belirlemiş, dört ayını garanti altına almıştır. Bilindiği gibi Evlenirken, Erkek, Kadına “Mehir” adında bir para ödemek zorundadır. Buna halk arasında “Süt Hakkı” da denilmektedir. Boşanan Kadının, hemen evlenmesi dinen yasaktır. En az “dört ay on gün” beklemesi gereklidir. Buna “İddet Müddeti” denilmektedir. Yani Kadının boşandığında, hamile olup olmadığının anlaşılması, çocuğun babasının kim olduğunun anlaşılması için “dört ay halinin” geçmesi gerekmektedir. İleride boşanma ihtimalini hesaba katan İslam Dini, madem ki Kadının “dört ay on gün” evlenmesini yasaklamışsa, onun dört aylık harcamasını da karşılamak zorundadır. İşte Evliliğin başında Kadına peşinen ödenen “Mehir”, bu “dört ay on gün” lük harcamanın bedelidir. Boşanma olmadığı takdirde kadın, bu “Mehir” ile kendine dilediği bir şeyi alabilir. İhtiyaç duyulduğunda onu paraya çevirerek harcama yapabilir. İşte Sosyal Devlet anlayışına bir örnek…
-Namuslu Anne
-Bu ayetlerden, Kadının en önemli görevinin, kocasının NAMUSUNU(ırzını) , mallarını korumak ve müşterek ÇOCUKLARINA bakmak olduğunu anlıyoruz. Bir kadın, Çocuklarının ANNESİ, Ailenin namusunun GÜVENİLİR BEKÇİSİ oluyor. NAMUSLU bir ANNELİKten yüce bir makam olabilir mi? “CENNET ANALARIN AYAKLARI ALTINDADIR” Hadis-i Şerifine göre, bu Yücelik ve Kutsiyet, öncelikle Kadının ANNE olması ile başlıyor. Bekar iken Kadın, Evlenip çocuk sahibi olunca ANNE… Bir düşünün, ANA’lık Makamındaki, NAMUS ABİDESİ bir kadının AYAKLARI ALTINDAKİ CENNETİ hak etmek için, yine onun rızalığını almaktan geçiyor. Kadın ve Erkek, bu kadar girift bir şekilde birbirine bağlanmış ve sorumlu tutulmuştur. İslam’dan başka hiçbir Din ve medeni kanun, Kadına bu kadar yüce bir mevki vermemiştir.
-İslam Dini, Kadını bu kadar yüceltmiş, Erkeği, Kadının her türlü ihtiyacını sağlamak üzere, onun hizmetine vermiştir. Yani kadın “Hanımefendi”, Erkek onu mutlu etmek için adeta yaratılmış bir Hizmetkar… Tabii ki, bu hizmet hak edene, layık olana… Herkesin bir Annesi olacağına göre, Anne’ye hürmeti, saygıyı Cennet’le eşdeğer tutmuştur
-Utanç Kaynağı
-Arap toplumunda, Kız Çocuğu doğduğunda, Anne ve Babalar utanırdı. Bu UTANÇTAN kurtulmak için, Kız Çocuklarını “diri diri toprağa gömerlerdi.” İslam gelince, Kız Çocukları gömülmekten kurtuldu. Peygamber Efendimizin, Kız Çocuğu doğuran Annelerin, bu utancının tam aksine, onları baş tacı edici Hadis-i Şerifi, onlara Can Simidi olmuştur: “Üç kız çocuğunu doğurarak, onları yetiştirerek everen Anne-Baba Cennetliktir.” Buyurmuştur. Kısacası İslam, diğer dinlerden farklı olarak Kadının statüsünü, birdenbire BİRİNCİ SINIF İNSAN konumuna çıkarmıştır. Çağımızın kadını dahi bu statüsünün farkında değildir. Çünkü bu durum, hanımlarımızın, İslam Dinini yeteri kadar tanıyamamasından kaynaklanmaktadır. Zamane kadını, başıboş, çıplak gezmeyi özgürlük ve medeniyet zannediyor. Güya Kadın Haklarını İslam kısıtlıyormuş gibi algılıyorlar. İslam, “Soytarı” değil, “kamil insanı” yetiştirmeyi hedeflediği için, “entel-dantel” geçinenler konumuzun dışında kalmaktadırlar.
-Cinsel Meta
-Demokratlaşma, İlericilik, Kadın-Erkek Eşitliği gibi fikirlerle ortaya çıkanlar, Kadının ÇIPLAK BİRER RESMİ olmadan, bir ÇİKLET SAKIZI dahi satmıyorlar. Bu “Entelciler”, her zaman Boyalı Gazetesine, Kasetine, Albümüne, Klibine ve Takvimine dahi, Çıplak Kadın Pozu koymayı ilericilik gibi gösterir, Kadının ETİNDEN para kazanırlar. Porno Filmlerinde KOBAY olarak kullanılan Kadının, CİNSELLİĞİNDEN para kazanılan birer FUHUŞ MAKİNASI olarak görülmesi, Hıristiyan Batı Medeniyetinin Kadına vermiş olduğu değeri anlamak bakımından, çirkin bir örnek teşkil etmektedir.
-Çağımızda “Kadın Hakları” savunucuları, Batılılaşma ve Globalleşme teraneleri ile kadının yüceltildiğini sanıyorlar. Batı kaynaklı Kadın GENEL EVLERİnin tarihi çok eskilere dayanır. Batı Medeniyeti, Beyaz ve Siyah Kadın Ticareti yaparak, açmış olduğu Genel Evleri ve Randevu Evleri ile Kadını SEX KÖLESİ haline getirmiştir. İşte Çağımızda Batı Medeniyetinin kadına vermiş olduğu değeri görüyoruz. Batı, kadını BOZMAYA çalışırken, Türk ve İslam Medeniyeti Kadını çok REZİL BİR NOKTADAN alarak, ANNELİK vasfını yükleyerek, Cenneti de ayaklarının altına vererek, YÜCELERE çıkarmıştır. Kilise İnanışı, Rahibe’ye “Bakire kalma” zorunluluğu getirerek, ANNELİK denen o YÜCE DUYGU bile elinden almıştır. Bir kadının ömür boyu Bakire kalması düşünülebilir mi? Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Meşru yoldan izin verilmez ise, Gayrimeşru yoldan olacaktır. Bu nedenle Kiliselerde sapık ilişkiler ayyuka çıkmıştır. Kendi pisliklerini Medeniyet diye İslam Ülkelerine dayatarak, buna da çağdaşlık ve ilericilik diyorlar.
-Çok Evlilik
-İslam Dininde “dört evlilik” meselesi hep eleştirilmektedir. İslam’da “Dört Evlenme” diye bir şey yoktur. Tek Eşlilik esastır. Birden fazla evliliğe şartlı izin verilmektedir. Bu şartlar yerine gelmemişse, birden fazla evliliğe izin verilmemektedir. Şark Erkeği bu “şartlı izni” kendi lehine kullanarak, “Hile-i Şer’iyye” ye başvurmuş, Erkeklerin hegemonyasını kurmuştur. Bu İslam’ın kabahati olmayıp, Arap Kültürünün bir ayıbıdır. Cenab-ı Allah Ayet-i Kerimesinde, çok zaruri ve olağanüstü hallerde birden fazla evliliğe izin vermektedir. En çok Erkeklerin Savaşta ölmeleri ve mağdur olmuş Kadın sayısının Erkeklerden çok fazla olması halinde, fuhuşa, iftiraya ve mağduriyete meydan vermemek için, birden fazla evliliğe izin verilmiştir. Daha doğrusu bu evliliğe, Şehit Ailelerine sahip çıkmak için izin verilmiştir. Sahip çıkılmadığı takdirde, savaşacak Erkek bulmak zorlaşacaktı. Salgın hastalıklar, deprem veya doğal afetlerde Erkeği ölen Kadın ve çocuklarının mağduriyetlerinin giderilmesi için izin verilmiştir. Ayrıca birden fazla evlilik, eşler arasında ADALETİ sağlama şartına bağlanmıştır. Eşler arasında adaleti sağlamak mümkün olamayacağına göre, normal şartlarda birden fazla evliliğe izin verilmemiş anlamı çıkar. Ayetin sonunda “yine tek eşlilikte hayır vardır” denilmektedir.
-Günümüzde Peygamber Efendimizin, birçok kadınla evlenmesini eleştirenler de vardır. Aslında bu konuyu, o günün şartlarına göre ele alıp, eleştirmek lazımdır. Savaşlarda kocası Şehit olan Kadınlar dul ve yetim kalmışlar, gelir getiren kimseleri kalmamış insanları bir düşünelim. Savaştan dolayı Erkek sayısının azalması üzerine, bir Erkeğin, Şehit arkadaşlarının eş ve çocuklarını sahiplenmek zorunda kalması bu evlilikleri doğurmuştur. Üstelik bu dul kalan kadının eşini dinine davet ederek savaşa gönderen, onun ölümüne neden olan bir Peygamber iseniz, başkası 4 kadını himayesine alıyorsa, siz daha fazla kadını ve yetimi himayenize almak zorundasınız. İşte Peygamberin birçok kadınla evlenmek zorunda kalması, keyfi ve cinsel amaçlı olmayıp, tamamen yardım ve sahiplenme amaçlı olmuştur.
-Hz. Muhammed gibi, Sahabi de birçok Kadın ile evlenmek zorunda kalmıştır. Bir Sahabi’nin, Şehit Dava arkadaşının hanımını nikahsız olarak himayesine alması, dedikodulara neden olacağından, Nikahlanmanın daha doğru olacağını kabul etmemiz gerekir.
-Dul Kalmanın Zorlukları
-Günümüzde Dul kalan Kadınların, ne kadar zor durumda kaldıklarını, ancak o kadınlar bilirler. Dul kalan bir Kadının ifadesi şöyle:
-“Kocamla mutlu olamadık, ayrılırsak biraz huzur bulacağımı zannediyordum. Ama tam tersine, bu gün huzursuzum. Evli iken, bayan arkadaşlarımın evlerine rahatça gidebiliyordum. Ama şu anda yalnız başıma yaşayan bir insanım. Kız arkadaşlarıma veya komşularıma gidince, kocası bana asılıyor, bunu fark eden kız arkadaşım bana surat yapıyor. Bu nedenle hiç kimseye gitmek istemiyorum. Yolda, parkta, durakta, Dul olduğumu bilen herkes, benden faydalanmak istiyor. Zar zor bir iş buluyorum. Patron ve oğlu, müdür, şef, eleman, ayrı ayrı beni taciz ediyorlar ve işten ayrılmak zorunda kalıyorum. Güvenli yer bulamadığım için çalışamıyorum ve çocuğumla birlikte aç kalıyorum. Bu toplumda Dul olarak yaşamak çok zordur. Tekrar evlenmekten başka çarem kalmadı.” Diyor.
-Kadın Çalışmalımıdır?
-Kadının çalışmalı mı, çalışmamalı mı sorusuna cevap arayalım. Hz. Hatice Dul olduğu için, bizzat kendisi ticaretle uğraşıyordu. Hz. Aişe, Peygamber Efendimizin ölümünden sonra Ordulara Komutanlık yapmıştır. Müslüman bir kadın tahsil yapmalı, kendisi için haram olmayan alan ve ortamlarda çalışmalıdır. Ancak Tesettüre riayet ederek ve iffetini koruyarak çalışmalıdır. Kadın çalışmak zorunda değil ise, önceliği iş bulamayan Erkeklere bırakmalı, kendini evine, eşine ve çocuklarına adamalıdır. İç işler ve dış işleri paylaşılmalıdır. Zaten Erkek, evi geçindirmekle sorumlu olduğuna göre, kadının görevi iyi bir annelik yapmak, çocuklarını topluma kazandırmak olmalıdır. Kadının fiziki konumuna en uygun olanı, iç işlerini seçmesidir. Yeteri kadar “Anne Kokusunu” ve “Şefkatini” alamayan çocuklarda, Psikolojik davranış bozuklukları görülmekte, çevresine ve evliliğine uyum gösteremedikleri için, toplumun kanayan yarası olmaktadırlar.
-Hanımı çalışan ailelerde, şiddetli geçimsizlik nedeni ile boşanmalar, intiharlar meydana gelmekte, Psikolojisi bozulmuş yetim çocuklar ortada kalmaktadırlar. Erkek almış olduğu maaşı, hanımına ve çocuklarına harcarken, koz olarak kullanmayı düşünmezken, eğer erkek işsiz ise Kadın bu maaşı ile hava atarak, bunu erkeğe karşı koz olarak kullanmaktadır.
-Çalışan kadının yirmi dört saatini ele almak gerekirse, çocuğunu Kreşten alacak, yorgun argın eve gelecek, akşam için yemek yapacak, bulaşık yıkayacak, varsa ütü yapacak, çamaşır yıkayacak, çocuğunu uyutacak, sonra dinlenmek için zaman bulacak ve gece yarısı kocasının gönlünü görecek, uyuyacak, uyanınca çocuğunu emzirecek, kalkıp yıkanacak, kahvaltı hazırlayacak, giyinecek, süslenecek, çocuğunu Kreşe teslim edecek ve mesaisine yetişecek. Bu kadına 24 saat yetmeyecek. Bu yarışa bir kadının zarif ve nazik bedeni dayanamayacaktır. Sinir, stres, tartışma, şiddet sonucu mutlu aile çatırdamaya başlayacak. Benzetmiş gibi olmayalım, atalarımız; “İneği Çüte koşarsan, Süt alamazsın” demişler. Kadını çalıştırıyorsanız, bazı hizmetleri beklemeyeceksiniz. Beklerseniz, karşınızda öfke küpü bir kadın bulursunuz.
-Ben memuriyet yaptım, bayan memurların acıklı hallerini gördüm. Çocuğunu emziremediği için, göğsünden süt akan, gömleği sırılsıklam halde eve koşan annenin zorda kaldığı anları gördüm. İlk zamanlar çok ağır başlı iken, daha sonraları ancak kocası ile konuşabilecek müstehcen şakaları, mesai arkadaşları ile yapan kadınları gördüm. Mesai anında aniden “ay hali” olup, beyaz eteğinden dışarı vuran kadınların zor durumlarını gördüm. İşyerinde kocasından daha yakışıklı, becerikli ve kültürlü erkeklerle tanıştıktan sonra, toplum içerisinde kocasına; “Sen sus, ne bilirsin ki, sen de erkek misin” diyerek aşağılayanları gördüm. Böyle bir kadını hangi erkek taşır ki? Elbette ki bu yuva bozulmaya doğru gidecektir. Bu nedenle kadın, evinin kadını, çocuğunun annesi olmalıdır. Ne olur, ne olmaz; “Deveni sağlam kazığa bağla, komşunu hırsız çıkarma.” Biz namus için yaşıyoruz. Namusu olmayanın imanı da olmaz. Namusumuza sahip çıkmalıyız. Karıyı çalıştırıp, parayı kazanırken, Namusu kaybedeceksek, bir anlamı kalmamıştır bu çalışmanın. Önemli olan Namusu kaybetmeden yaşamaktır. Kadın, Erkek için mi namusunu taşıyor diyeceksiniz. Çok haklısınız, kadın namusunu kendisi için taşımalıdır. Ancak, “Helva şirin, nefis kafir” derler. Elde ne yakışıklı, kültürlü, varlıklı, kurnaz, hin oğlu hin erkekler var. Kadını gönüllü kandıramazsa, hile ile onu tuzağa düşürür. Bu nedenle “sırdaşımız, biricik hayatımız, çocuğumuzun anası” dizimizin dibinde olmalıdır. Cenab-ı Allah onun da rızkını bir şekilde size verecektir.
-Şartlar çalışmaya zorluyor diyeceksiniz… Peki, çalışan bir bayanın maaşından ailesine ne kadar katkısı oluyor, hesabını birlikte yapalım: Yılda dört ayak kabı, bir veya iki çizme, en az 4 takım elbise, birer Palto ve Kaban, Şemsiye, 2 çanta, 1 makyaj takımı, haftada bir Kuaför, yılda 54 Kuaför ücreti, dolmuş veya servis ücreti, Kreş veya bakıcı kadın maaşı, haftada bir, yılda 54 defatemizlikçi kadına verilen para, hazır yemeklere verilen para, hanımın cep telefonu faturası derken, bu kadının eve katkısı nerede kaldı? Kadının, kocası ile dırdırı, çocuğun anne hasreti ile büyümesi, şiddetli geçimsizlik de cabası kalır sizlere.
-Madem Erkekler evi geçindirmekle sorumlu, iş bulma önceliği erkelerin olmalıdır ki, sosyal denge bozulmasın. Bu ülkede Erkekler iş bulamıyor. Yaşı geçmiş çalışmakta olan kızlar, işsiz Erkeklerle evlenmiyor ve evde kalıyorlar. Böylece kızın da, erkeğin de evlenmesi mümkün olamadığı için, evde kalıyorlar. Sonra da anneler; “kızımın kısmetini bağlamışlar” diyerek, falcılara para döküyorlar. Ancak İş bulan Erkek, İşsiz bayanla evlenebiliyor. Demek ki, hayatı paylaşırken, Erkekler, Kadınlardan daha özverili oluyor. Aslında hanımı çalışmayan erkeğe, maaşının yarısı ek olarak verilmiş olsa, hanımı çalışandan karlı ve huzurlu olurlar. Çalışan hanımlar evlerine dönse, üç-beş milyon erkek işi bulur, üç-beş milyon kız da koca bulur. Aile Reisleri iş bulunca, evlerdeki huzur da artar, kadın da kocasına sadık olur. Yuvalar yıkılmaz, Türk Ailesinin dağılması önlenmiş olur. Söylemesi bizden…19.6.2004- Mehmet Demir Atmalı

Mehmet Demir Atmalı
Kayıt Tarihi : 30.6.2006 19:00:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Aylin Sevin
    Aylin Sevin

    KADIN ÇALIŞMASIN DİYOSUNUZ YA ANNESİ BABASI HASTAYSA ÇALIŞMAK ZORUNDA İSE AYRICA BİZİM TÜRK ERKEĞİNİN ÖZELLİĞİDİR EVE 3 KURUŞ EKMEK GETİRİYOR DİYE KİBİRLENİP BENİM HER DEDİĞİMİ YAPMAK ZORUNDASIN BENİM EKMEĞİMİ YİYORSUN DİYEREK KARISINI DÖVEN SOKAĞA ATAN VE HATTA ÜZERİNE KUMA GETİRENLERE NEDİYOSUNUZ HELE DE BU KÖTÜ ZAMANDA BUNLARIN YAŞANDIĞINI BİLİYORSUNUZ ERKEKLERİ DÜŞÜNEREK BU GERÇEKLERİ GÖRMEZLİKTEN GELMEYİN.

    Cevap Yaz
  • Meneviş Köylü
    Meneviş Köylü

    Türklere gönderilen peygamberi de öğrendik sayenizde. Şimdi de bu yazınızdan kadın olarak yerimizin ne olduğunu da öğrenmiş bulunuyoruz.

    Siz hiç Hz.Adem'in ilk eşinden olan çocuklarla evcilik oynadınız mı?

    Cevap Yaz
  • Mehmet Demir Atmalı
    Mehmet Demir Atmalı

    Serap Hocam, doğru oturalım, doğru konuşalım. Tabii ki genelleme yapmak doğru değil. Dürüst kadınları tenzih ediyorum, baş tacı ediyorum. ancak batının ve Türkiyenin içler acısı hali budur maalesef. Kadınımız ve Erkeğimiz gittikçe bozuluyor.

    Cevap Yaz
  • Serap Demirtürk
    Serap Demirtürk

    yanlış ve doğru ancak böyle çatışabilirdi...sevgili arkadaşım..satır aralarında bizi aşağılayan ve adam yerine koymayan çok söz var...adam gibi adam nasıl yoksa hayatta...kadınlığı bozan da ...nerde ne yapacağını bilmeyen kadın da vardır..istisnalar yüzünden bizi...bu şekilde yargılama..ve ezme hakkını size vermiyorum..
    kadın...erkeğin eski Türklerde de bu gün de CAN YOLDAŞIDIR...ve ...omuz omuza vererek hayatı göğüslüyorlar...
    Böyle düşünmek...doğru düşünmek değil..baylar...Dediklerinize benzer kadınlar yüzünden genelleme yapmanızı kınıyorum.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Mehmet Demir Atmalı