bır kadın...
Bir gün hayat denizinde yola çıkmaya karar verdim. Sonu ne olursa olsun.Ya bu gemi batacaktı ya da en mükemmel biçimde seferlere devam edecekti...ilk gün hava çok güzeldi..Tanrım ben daha önce neden bu yolculuğa çıkmadım diye pişman oldum..O kadar mutluydum ki güneşin sıcağı,martı seslerinin uğultusu,yosun kokusu vs. hiç bir şey beni olumsuz düşünmeme sebep olmuyordu.Gecenin zifiri karanlığındaki yıldızların parlaklıkları o kadar gözüme güzel görünüyordu ki..Bunu sen mi dedin! ..ilk defa kendi deniziminde fırtına başladı.Aman Allah'ım bu nedir dedim? Bir ses daha dur bu nedir ki dedi..Bekledim sabır etim.Bu da geçeçekti nasılsa..dedim ama fırtına yağmura yerine bıraktı..Gökten boşalırcasına yağan yağmura inat ben de ağladım..Neden! Neden ama ben daha yeni denize çıktım.İlk seferimde bu aksilikler beni mi buldu diye..İsyan etmek istemedim ama dayanamadım..YA SABIR dedim...Biraz gemiyi dinlendirmek için bir limana yanaşayım dedim..Yaklaşamadım uzaktan baktım..Yola devam dedim..Buna da şükür dedim..Bir de baktım ki korsanlar çıktı karşıma..Gemimi batıracaklar dı az kalsın..AMAN ALLAH yardım dedim..Bu sefer sesimi duydu belki de acıdı..Gökyüzüne başımı kaldırdım ve bağırarak ona seslendim'BENİ DÜŞÜNDÜĞÜN ANLAR DA OLMASA HALİM NE OLUR DU'....Hayat bu..Daha nelerle karşılacaktım.Hani bir söz vardır ya 'neydim değil...noldum değil..nolacağımı ALLAH bilir'..Çekemiyeceğimiz yükü omuzlarımıza yüklemesin...Hayat bir deniz biz de kendi gemimizin kaptanıyız..Bir Kadın Çocuktur Aslında. Çocuk gibi davranmayı sever. Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını. Ama aynı zamanda hiçbir kadın çocuk muamelesi de görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister. Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz... Bir Kadın Güçlüdür Aslında. Bir Kadın Çocuktur Aslında. Çocuk gibi davranmayı sever. Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını. Ama aynı zamanda hiçbir kadın çocuk muamelesi de görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister. Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz... Bir Kadın Güçlüdür Aslında. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha çok kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güce sahip olduğunu görecektir. Ancak kadını gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar... Bir Kadın Sevgidir Aslında. İçinde her zaman olağan üstü bir aşk taşır. Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay kıramaz. Zor sever ama tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir ve birisini ya da birşeyi sevmezse de onu asla sevmesi içinzorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette. Bunun nedeni ise dizginleyemedikleri 'acımak' duygusudur... Bir Kadın Yalnızdır Aslında. Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz... Bir Kadın Çılgındır Aslında. Neler yapabileceğini hemcinsleri dahi hayal edemez. Yaratıcılığının sınırı yoktur. Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz yaratıcılığını. Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır... Bir Kadın Hayattır Aslında. Çünkü hayatın içinde olan her
şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek, su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz? Anlıyorsanız ne mutlu size. Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha çok kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güce sahip olduğunu görecektir. Ancak kadını gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz.
Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar... Bir Kadın Sevgidir Aslında. İçinde her zaman olağan üstü bir aşk taşır. Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay kıramaz. Zor sever ama tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir ve birisini ya da birşeyi sevmezse de onu asla sevmesi için zorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette. Bunun nedeni ise dizginleyemedikleri 'acımak' duygusudur... Bir Kadın Yalnızdır Aslında. Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz... Bir Kadın Çılgındır Aslında. Neler yapabileceğini hemcinsleri dahi hayal edemez. Yaratıcılığının sınırı yoktur. Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz yaratıcılığını. Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır... Bir Kadın Hayattır Aslında. Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek, su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz? Anlıyorsanız ne mutlu size. Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz benımıcın bır kadın anatomısı boyle
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Ateşleri yastık yaptım kalbime
Alevden güllerle ördüm içimi.
Yalnızlığım tutu anlara rehin
Ruhumda umutsuz zamanlar ağlar.
Bir matem gölgesi sabrımı yuttu
Direncim eridi acılar özgür
Ne güne belirsiz kavuşma günü
Ayrılık hükmüne dayanmak çok zor.
Güller sevinç verir yapraklar hüzün
Savuran rüzgardan firar mümkün mü?
Düşler sığıntısı hep gece ister
Ömür bir düş her şey bittikten sonra.
serseri arzuyum kadının azınlık yanında
inceldiği yerden kopacak etim
dumanın bile üşüdüğü sokakta
düştü düşecek yuvasından anlam
ve kağıttan içre yanan ot
adres şaşıran bir adamın gölgesiydi
kalp ağrısıyım kadının çoğul yalnızlığında
hiç hesapsız
mayına basmadan yürüdüğüm düş
siren sesleri peşimde
ve biriken enkazında gecenin
sessizliğim
ruhunun hasta yanına
gözlerimle değebilme temennisiydi
/cesedimi yıkıyor ayna/
Sarılıncaya kadar
Susuncaya kadar
Sana varıncaya kadar bitti ömrüm.
Hiç saymadım kaç mevsim geçti.
Elini elimde hissetmeyi özlemek kadar uzun sürer mi bir mevsim?
Susuşunu dinlemek kadar dolu geçer mi bir insanın dakikaları?
Kaç göz açıp kapaması kadardır ki o tarifi ve kokusu imkansız perçemin alna düşüşü?
Bir küçük inci tanesi düşebilir mi göz pınarından?
Düşer...
Düşermiş öğrendim.
Ama en fazla kaç kere önleyebilirsin yanaklarının ıslanmasını?
İstikamet orasıdır
Düşer...
Islanır...
Tutamazsın.
Her ayrılık büyüktür.
Başını öne eğip dönüp gitsen de
Hiç bakmasan da arkana
Saklayamazsın
Önleyemezsin üşürsün.
Her ayrılık büyüktür...
Anlarsın bilirsin
ama
Öyle susarsın ki kendine giderken
Kaldırımlırca küçülürsün...
aslında ben koyu bir aşkım bulutlarda tenha
sırasını bekliyorum ıslak isyanımın
kavgayı kendime sakladım aşkın mümkün olmayanlarında
belgeleyemedim kendimi ispatsız ruhlara karşılık gelen fısıltılar
uçar dumanında bu hafif sigaramın.
gökler beni sevmedi ben bir bulutsam
yerde kimse kalmamış
uzun bir yolda yalnız yürünecek ısrar ederek yalnızlığa.
Uyudun mu
yüzünü düşürdüğüm türküleri tavaf ederken
Kızıl bir Ay’’da
uyudun mu
yalnızlığını ecr-i misil almış meme kokan düşlerinde
uyudun mu
’’ben olmalıydım desenli’’ döşeğinde
’’BEN’’olmalıydım sol yanağında
uyuma
uyuma
seni çoğalt içimin gözelerine
döşümde erguvani izi kalsın nefesinin
sağaltmak vaktindeyken
suçsuz müebbet almış
bet beniz arası gülüşleri
uyuma!
Uyuma
Gerdeksiz boz gecelerine
uyuma
beni al!
Yüzümün ortasından geç
Karanlığın çekingen parmaklarıyla
Dokun
Hangi dilden istersen
O dilden konuş cennetime
Ya da
Konuşma
Sus
Avuçları duaya dönüyor gecenin
Sen sus
Ölüm kilidini hayat anahtarıyla açamaya çalışan günahlar
Tanrı’nın ellerinde affedilmeyi bekliyorlar şimdi
İçi sızlıyor; pişmanlıkların savaşların yenilgilerin
Kirin lekenin
Geldin
Gölgemin kıyısında bekle
Şehir ağıtları bulmasın seni
Bulmasın
Külden heykellerin
İsli elleri
Denizi
Fırtınayı
Uzakları
Anladım
Kötü çocukların peşinden
Martılarla gideceksin değil mi
Git
İntihar seremonisi hazırladım
Defalarca bedeninin uçurumundan
Bırakıyorum yüzümü
Git
Yamalarla eskitilmiş sevgiye
Söyle
Hatıra defterinden
Kendini sildi
Aşk
Geldiğin gibi git
Kimse fark etmez
Laf!
Kalabalığımda saklıyorum seni
Nasıl bir yazgıydı bu, yazanı yazdıranı belli olmayan? Hangi kader çizgisiydi yollarını kesiştiren? Hangi rüzgarlardı o güzel kadını, onun sakin küçük dünyasına getiren? Onu sakin denizlerden sürükleyip fırtınalı okyanuslara atan.....
tek kelimeyle harikaaa.....söyleyecek birşey bulamıyorum.
Nasıl bir yazgıydı bu, yazanı yazdıranı belli olmayan? Hangi kader çizgisiydi yollarını kesiştiren? Hangi rüzgarlardı o güzel kadını, onun sakin küçük dünyasına getiren? Onu sakin denizlerden sürükleyip fırtınalı okyanuslara atan? Sırası mıydı bu aşkın, o ununu elemiş eleğini asmış, tüm sevdaları sürgünlere göndermişken?
Hangi acımasız yazgıydı, onu yeniden aynalara baktıran. O aynalar ki, hiç yalan söylemeyi bilmezlerdi. Geçen yılların bırktığı izleri insanın yüzüne acımasızca vururlardı. Azaltamazdı ki kalan saçlarındaki akları, yüzündeki çizgileri. Küçülüp, eriyordu, o güzel kadının belleğine kazınmış resminin yanında. Utanıyordu sevdasından, aşkından. Ona giden yollardaki uçurumlar, engeller büyüyordu. O, giderek uzak ve erişilmez bir tanrıça oluyordu. Kâr etmiyordu hiçbir şey; bilge teselliler, kitaplarda okudukları.
İster itiraf etsin, ister etmesin, düştüğü durumun bir tek tanımı vardı ve o da aşktı, sevdaydı. Ve o ömrümde hiç böyle sevdalanmamıştı. Bu sevda, platonik, romantik gibi klişelere sığmayan bir sevginin ürünüydü. Sözcüklerle tanımlanamayan, gece gündüz her saat, her an onu düşündüren, ona özge bir sevdaydı. Ah, bu yürek değil miydi onu yakan, bu onulmaz sevdalara düşüren. Sevginin o mütiş gücünü bu sevda ile öğrenmişti yeniden. Sevdiğiyle sadece aynı mekanlarda olabilmenin bile ne büyük bir mutluluk olduğunu, onun sadece telefondan duyulan sesinin bile tüm gökyüzünü maviye çevirebileceğini, karanlıkları aydınlatabileceğini bu sevda ile yaşamıştı. Ve aşkın insana çılgınlıklar yaptırabileceğini yeniden ta kanında hissediyordu.
Aşık olduğu kadınla olan en kısa ayrılıklar bile ona dayanılmaz geliyordu. Şimdi o yine uzaklardaydı. Ve ona olan hasreti aralarındaki mesafeler artıkça artıyordu. Üstelik günlerdir ondan haber alamamak kendisini deli ediyordu. Ona merhaba diyebilmek, bir tek sözcük de olsa sesini duyabilmek için her yolu deniyordu. Ama tüm çabaları sonuçsuz kalıyordu. Gece gündüz, her an onu düşünüp ona ulaşamamak, korkunç bir ızdıraptı. Kahrolmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu, elinden. Bu griler grisi, mavi yoksunu gökyüzünün altında çıldırasıya özlüyordu o kadını, onun gözlerini, gözlerinin rengini, gülüşünü.
Ayrılık acısıydı bu, kolay değildi üstesinden gelmek. Haykırsaydı sevgisini pencerelerden, bağırsaydı adını sokalara, diner miydi acıları? Yılın son günde yağan karın beyazına dökseydi karanlıklarını, aydınlanır mıydı içi? Batmakta olan güneşin kızıllığına, sütmavisi kesilen gökyüzüne çizseydi aşkını, azalır mıydı o kadına olan özlemi? Kalemini kanına batırıp ak kağıtlara yazsa bu aşkı, biter miydi hasret?
Bu son ayrılık, onu genç kadına olan sevgisini sorgulamaya zorluyordu. Aklı, bu sevdanın, hiçbir gerçekliğinin ve geleceğinin olmadığını söylüyor; kendisi için hiçbir şey ifade etmediğin, senin sevdana gereksinimi olmayan o kadını neden seviyorsun? diye soruyordu. O ve kalbi akılına karşı inatla direniyorlardı. 'Evet, değer', diyordu, 'yüz kere, bin kere değer! '. Çünkü o kadın yaşamından çıktığında kendisini tekrar ölü hayatların, mavisi ve güneşi olmayan günlerin beklediğini biliyordu. 'Değer' diyordu, 'herşeye değer! Uğruna ölmeye, çılgınlıklar yapmaya, deli divane olmaya, Kerem gibi yanmaya değer! '
Niçin mi? Sadece o kadını görebilmek için, sadece sesini duyabilmek için, sadece güzel gözlerine bakabilmek için, o sıcak, o çocuksu gülüşünü yaşayabilmek için. Onu görünce heycanlanmak, onunla konuşurken toy bir delikanlı gibi ne söyleyeceğini, ne diyeceğini şaşırmak için. Onunla birlikteyken, onu düşünürken tüm dünyayı, tüm kaygıları unutabilmek için.
Tektaraflı sevdaların seveni acılara boğabileceğini ta başından biliyordu ve o acıları ak kağıtlara dökerek, şiirleştirip, öyküleştirerek yenebileceğini düşünmüştü. Ama bunun olanaksız olduğunu kısa zamanda anlamıştı: Gerçek aşk kendini yazdırmıyor, kağıda dökülemiyordu. Ve o aşka tutsak, aşık olduğu kadın ona yasak olsa da, aşka ihanet etmemek için; insanı insan yapan o yüce duygudan yana olmak için; belki de sadece 'onu seviyorum, o halde yaşıyorum! ', diyebilmek için, sonuna kadar direnecekti.
Bir Kadın olarak...Payıma susmak kaldı:))
Değerli Kalem Tebrikler...
Yaz yağmurum;
Sıcaktan çatlayan toprağı güldüren gül yüzlüm.
Gökkuşağım;
Yağmurun muhteşem hediyesi rengarenk tılsımlı sevdam.
Yüreğime yağdığın günlerde yangınımın söndüğünü sanırım arkasından bir gökkuşağı belirir ve sen tekrar dönersin ruhuma.Bazen çığ gibi düşersin yoluma bazen özlemimi beyaz bir güvercinin gagasında yakalayan rüzgar olursun bilmediğim görmediğim ne çok renk varmış bu dünyada. Doğaya nasıl da kısır bakarmışım şimdi doğanın bütün hareketleri yüreğimle arkadaşlar.
Diyorum ki adresine en güzel kelimelerden oluşmuş bir buket göndersem yağmuru toplasam gökkuşağına sarmalayıp kokunu eklesem ve altına okyanus rengi bir imza atsam Sahi bu kadar zordu değil mi bizim sevdamız? Tıpkı benim kimseyi senin kadar sevemeyeceğim gibi zor..Peki ben ne yapacağım? Kime yağmur kokusunu yükleyip ‘ölürüm yoluna’ diye sarılacağım? Kim bana ‘Sevdam’ dediğinde yüreğimde depremler olacak?
Olmayacak.
Sevmeyeceğim.
Ben ölmem nefesim sensin.Ne zaman sana hiç yakıştıramadığım ‘Ölüm’ senin yanı başına uğrarsa işte o zaman son sözüm çıkar dudaklarımdan.
son dansındı bu ömrüm
usul usul süzülmene izin verdiğim...
ellerinin zerafetiyle gizlediğin yüzün
yalandı....yalan!
gördüm dediğime inanma siyahtı tenin...
dokundum doğru!
içim dışım kopkoyu bir renge verdi kendini...
senin değilim ama aldanma..!
çare değilsin.. çok yazık!
hazin bir tadın var nefesimde
bomboş tekdüze solukların bir kışı üşütür gibi...
ne gecemsin ne gündüzüm...
zamansızsın zamansız!
/ 'sana' 'sona' bakmadan yürümek delilikti
yol değildi ki dudaklarımı titreten.. /
düşü bozgun sulara bıraktım kendimi
kalbimi yendim bugün!
yalnızlık namusum..
ruhum ölüm kadar özgür artık
ve kimsesiz..
ve umutsuz!
ve sensiz hiçbir şeysiz..
huzursuz bulutlar geçiyor içimden
gökyüzüm öfkeli!
lal bir fasıl bu su misali tükeniyor mavilerim
dünüm siliniyor tümden
iki gözümdün oysa kör şimdi [.
duyduğun gerçek değil!
bir masal
bir de sen varsın artık
ben kalmıyorum!
matem kokmasın çekip al ruhunu
ölüyorum...
/... payına bir harf düşür şimdi bu satırdan
ki gözyaşların yaralarına yama olmasın.../
Bu şiir ile ilgili 53 tane yorum bulunmakta