Kadıköy ve benim fenerim…Martıların, karabatakların saklambaç noktası ve benim…
Kim bilir kaç yıllık. Kıyıdan uzaktır oldukça. Kadıköy merkeze de biraz uzaktır. Ama Kadıköy’ündür.Bazen bazı şeyleri sevdiğiniz gibi bırakmalısınız,öyle hatırlamak güzeldir.
99 yılında tanıştım ben fener ile. Oldum olası severim sahil yürüyüşlerini, ama orayı keşfimde başkaydı.
Kadıköy merkezde herkesin buluşma noktası Haldun Taner Tiyatrosu’dur. Saat 08:30 da buluşalım der bazen iki sevgili, bazen de sadece iki arkadaş, ya da bir grup Adalar yolcusu.
Kadıköy iskelesinde, Eminönü, Beşiktaş, Karaköy vapurları düdük çalar gidiyorum diye.
Sonra Haldun Taner Tiyatrosu gelir. Kimi odalarından keman, kimi odalarından piyano sesleri yükselir, denize, martılara karşı.
Pembedir rengi binanın, sahil boyunca uzanır. Tarihi bir yapıdır, bugünün yapılarına benzemez.
Tiyatro girişi cadde tarafındadır. Tiyatroya aşık bir tiyatrocunun sahnesinde oynamak,alkış seslerini duymak isteyeceği bir tiyatro dünyasıdır.Ya da,eski bir tiyatro oyunun tekrar oynanacağını duyan bir tiyatro severin,oyunun en can alıcı noktasında kendisini sahnede hayal ettiği bir tiyatro dünyası...Sayısız oyunların oynadığı.
Tiyatrodan çıkınca sağa doğru geniş bir park alanı var. Parkın orta yerinde Atatürk’ün harfleri öğrettiği simgesel eğitim resminin heykeli vardır. Çevresi merdivenlerle çevrili.
Parkın bitiminde ise, Adalar vapur iskelesi. İskelenin devamında ve aynı zamanda iskelenin üstüne konaklı Deniz Atı restoran vardır. Denize karşı oturabileceğiniz, hoş bir mekan.
Burada bir iki büfenin, prefabrik evlerin yer aldığı bu geniş meydan, Marmaray projesi öncesinde hayvan severlerin uğrak yeriydi. Pet shoplar vardı. Cıvıl cıvıl kuş sesleri, rengarenk kuşlar,akvaryumlar,minik kedi ve köpek yavruları.Kaplumbağalar,tavşanlar…
Ve değişik adlarıyla çay bahçeleri vardı. Çoğunluk türkülerin çalınıp söylendiği, hani şu bozuk para attığınızda istediğiniz müziği çalan müzik kutularından vardı. Gençlerin,türkü severlerin uğrak yeri çay bahçeleri.Çay istediğinizde eğer ocağa yakın değilseniz,çayınız size gelene kadar soğurdu.Siz açık isterdiniz,ama o çay ne hikmetse demli gelirdi.
Marmaray projesi nedeniyle hepsi yıkıldı. Sahildeki üçüncü iskele, Karaköy - Eminönü motor iskelelerine ait.
4. ve en uzak iskele ise Bakırköy deniz otobüslerine.
Sonrasında Fener geliyor. Fenerleri bilirsiniz, uzun konik şeklinde sütunlardır.Tepelerinde küçük bir şapka,şapkanın altında ara ara yanıp sönen kırmızı ışıkları vardır.
99 yılı ve öncesinde, fenere giriş serbestti. Denize yaklaşık 10metre kadar,belki daha fazla sokulan,yalnız bir yapı. Fenere uzanan yolun solunda dalgalar için set, setin arka tarafında ise kayalıklar vardı.Hoş hala öyle olmalı.Setin sağ tarafında ise,set sizden biraz yüksek kalıp,yürüyüş yolunuz var.Denize yakın alt kısımlar ise yine büyük taşlarla dolu.
Yürüyüş yolu ile fenerin en ucuna gidebiliyorsunuz. Setin arka kısmındaki taşlıkları ise karabataklar ve martılar mesken tutar. Fenerin asıl sahibi de onlar değil midir zaten.
99 yılında Deniz Kuvvetleri kıyıya, fenerin başlangıç noktasına bir yapı inşa etti. Doğrusu güzel bir yapıydı; ama üzücü olan artık fenere gidemeyecek olmamdı.
Daha yeni yeni tamamlandığı için bir sabah iyice sokuldum binaya, aslında fenere, birileri vardı içeride. Fenere veda etmeme izin verdiler, zorunlu bir vedaydı ya olsun.
İşte o sabah mıydı bilmiyorum, deniz deli gibi dalgalı, mevsimde kışın başlangıcıydı sanırım. Dalgalar için kurulan o seti siper alıp kendime yine fenerin ucuna doğru yürüdüm.
Dalgalar setin üstünden aşıp yine denize karışıyorlar, belki ıslandım, belki ıslanmadım. Ama güzel bir sabahtı.Deniz deli dalgalarla çalkalanıyor, ben onun deliliğine meydan okuyorum.
Anlaştık denizle, ben fenere veda ettim, sonra uzaktan selamlaştık hep.
Dedim ya, kışın başlangıcı olmalıydı, dalgaların boyu 10 metreye kadar yükselmiş, çok balıkçı teknesi alabora olmuştu. Deniz sanki bir şeylere kızmış,kendinden parçaları bile savurmuştu kıyıya.Kıyı çakıl taşları,midyelerle doluydu.Birde yavru bir deniz yıldızı,o fırtına sonrasında gitmiştim bir sabah,o yavru deniz yıldızını almıştım hatıra olarak.
Feneri anlattığım, bir arkadaşım vardı, o da sevgilisiyle gitmişti bir izin gününde, sonradan anlattığı kadarıyla..
Deniz yıldızını bir arkadaşıma hediye ettim. Benim kadar sevdi mi bilmem.
Ara sıra uzaktan bakarım, birilerinin silüeti görünür.
Fenerime karşılık başka fenerlerde var Kadıköy de. Ama onlara ulaşabilmek mümkün değildir. Çünkü denizin daha içlerinde ve karaya bağlantıları yoktur.Daha yalnızlar mıdır derseniz,belki,belki de onların kıyısı daha uzun olduğu için,martılardan ve karabataklardan yalnızlıklarını anlamıyorlardır derim.
Kadıköy’den Eminönü, Beşiktaş vapurlarına bindiğinizde, ilk iskele Haydarpaşa’dır.Hala eski Türk filmlerindeki motifleri,görüntüsü vardır,Anadolu’dan gelen her yolcu için,İstanbul’a ilk ayak basıştır.
Yapının üstünde bir saat vardır. Hiç zamanı durmuş mudur acaba. Ayrıca yapının önünde tekli bir lokomotif vardır. Haydarpaşa’dan ayrılınca solun da fenerler, fenerlerin daimi misafirleri karabatakları,vapurun ardında bıraktığı beyaz köpükler uğurlar sizi.
Martılar...
Onları sormayın, elinizde bir lokma ekmek varsa, bazen oynaşır,o süzülür rüzgarda siz baka kalırsınız ardından,bazen arsızlık yapar,son lokma ekmeğe kadar gelir sizinle.Ekmek kavgası olur aralarında evet.Ama,acaba gökyüzünde de sınırlar var mıdır, Anadolu’nun martıları, Avrupa’lılara karışır mı?
Ne dersiniz?
İstanbul / 2009
Nurcan TepecikKayıt Tarihi : 16.10.2009 13:50:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
yazının kendisi hikayesini de anlatıyor zaten
![Nurcan Tepecik](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/10/16/kadikoy-ve-sahildeki-fener-gezi-yazisi.jpg)
Yapının üstünde bir saat vardır. Hiç zamanı durmuş mudur acaba. Ayrıca yapının önünde tekli bir lokomotif vardır. Haydarpaşa’dan ayrılınca solun da fenerler, fenerlerin daimi misafirleri karabatakları,vapurun ardında bıraktığı beyaz köpükler uğurlar sizi.
Martılar...
Onları sormayın, elinizde bir lokma ekmek varsa, bazen oynaşır,o süzülür rüzgarda siz baka kalırsınız ardından,bazen arsızlık yapar,son lokma ekmeğe kadar gelir sizinle.Ekmek kavgası olur aralarında evet.Ama,acaba gökyüzünde de sınırlar var mıdır, Anadolu’nun martıları, Avrupa’lılara karışır mı?
Ne dersiniz?
Canım yürek sesini harika konuşturmuşsun tebrik ediyorum can arkadaşım Tam puan
SEVGİLERİMLE
Hüznün yüzü
isstanbula geldiğimde bu detayları gözlerim arıycak...
teşekkürler ve tebrikler...
hayattan ve yaşnanlardan başarılı bir yürek akıntısı...
denemeler güçlü kalem ve birikim işi...
devamını diliyorum...
Kadıköy sahilinden simit alıp koştura koştura vapura yetiştim.Derim bir nefes alıp rüzgarlı havaya rağmen ve yasaklara rağmen yaktım sigaramı..bir elimde martılara attığım simit ve cayım..Çok keyifliydi:)Eski Kadıköylüyüm laf aramızda..En çok özlediğimse sevgili mehrının bahsettiği pet shoplar ve çay bahçeleri...
Teşekkürler mehrim ..Sayende yenıden yasadım o günleri...
TÜM YORUMLAR (4)