Artık eskisi gibi olamayacağım galiba,
Üstelik korkmakta korkmuyorum,
Alışıyor muyum dersin yoksa ?
Ne heyecanım kalıverdi,
Ne de yakışır oldu elime kalem.
Nihayetinde acılarla nifak sokuldu arama,
Mayın döşeli toprak, yüksek duvarlı hat,
Ve kalın sınırlarla belirlendi hudutlarımız.
Kaldı ki bizim serhattimizde bulunmaz,
Ne nöbet-çi ne devriye ne de bir kolcu.
Ben,
Bir reçine gibi,
Zeytin dallarında yetişen barışı,
Bazen bir çarmıha gerdim,
Bazen bir yük gemisinde forsa kıldım.
Ben, bütün gençliğimle
Ve bana verilen bütün maharetle ,
Savaştım, direndim, karşı geldimse acılara,
Şimdi bu ateşkes neden ?
Niçin bu barış antlaşmaları ?
Ve niçin benim mührüm var bu antlaşmalarda ?
Şayet bu katakulli,
Şakşakçıların beni uyuttuğu,
Zekice hazırladıkları bir kumpassa,
Kıskançlıklarından öpmeliyim onları.
Yok eğer, bu,
Tanrı'nın bana verdiği bir ders ise,
Bu şiir, kulpu açılmış kepenkler midir ?
Ola ki,
Büsbütün sorumlusu bensem bu işin,
O zaman yazılan bu şiir,
Neden hala inatla yazılmakta ?
Bu, bir direniş mi yoksa ?
Sanmam !
Bu, bir mukavemetten çok,
Bir yakarış olmalı Tanrı'ya,
Ve biraz da naat havasında.
Zaman,
Vakumlanmış konserverlerde saklanabilseydi,
Şüphesiz acıyan dizlerimi tadardım tekrar.
Kaldı ki o düşe kalktığım sokakların acılarını,
Şimdilerde iskan edilmiş tapularla devşirmişler,
O zamanlar da,
Dizlerimden bileklerime doğru inen o sıcaklığın,
Şimdi ki mutluluğumun menbaı olması,
Perde arkası bilinmeyen,
Yazılan ve oynanılan ilk tiyatronun,
Orta yerine dikilmiş trajikomikliğin bir anıtıdır.
Ve bu anıt,
Tanrı'nın bildiği bir günde,
İsrafil tarafından bir nefesle yıkılacaktır.
Kayıt Tarihi : 23.3.2018 22:13:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!